ben bu yazıyı sana yazdım

azrailin regl donemi
sözlük yazarlarının iyi veya kötü değer biçtiği insanlara söyleyemediklerini yazı yolu ile açık mesaj olarak duyurma biçimi.

...mesela bugün 3 tane mandalina yedim.. sen seversin gerizekalı.

lan ne diyorum ben. neyse efendim nerede kalmıştık?

gubali
bu yazacaklarımı sadece sana yazmak isterdim, neden buradakiler ya da buraya bakanlar okusun ki! sadece sen okusan hatta yanında olabilseydim seni özlediğimi okurken. ama araya mesafe koymak, uzaklaşmak istedin benden ve ben bunu senden duyduğumda değil hissetmeye başladığımdan beri üzgünüm. içim buruşturulup kenara atılmış kağıt gibi.
ihtiras limani
bereketli elini her zaman her şeyin üzerinde hissediyorum. acının veya tutkunun veya heyecanın. zirvelere çıkmanın çok yüksekten düşüp çok yaralanmak gibi zararları var. ama asıl akılda kalıcı olanı, zirvenin nereden bakarsan bak görünüyor olması. oradaki bir gece ovada geçen aylara bedel olabilir. yine de insan ovaya döner ve zirveyi düşünür. bütün mevsimlerinin bende açtırdığı bir şeyler var. bunu, anılarımıza bakarken daha derinden hissediyorum. gizli bir nehri keşfetmişlik hissim, beni mitlerin ve efsanelerin peşinde koşan bir kaşif gibi dolaştırırdı senin şehirlerinde biliyorsun. gizli kelimeleri çözüp tapınakların gizli odalarında dolaşabildiğim günler, bir kaşifin güzel anıları.
azrailin regl donemi
ben bu yazıyı sana yazdım ama sen hiç okuyamayacaksın biliyorum. zaten okuma da okursan benim için çok önemli olduğunu anlayıp geri döneceksin. dönme de zaten. her geri dönüş gidişleri daha kötü yapıyor.

ankara ya geldiğin günü ve sana ankara yı gezdirişimi hatırladım. ne de güzel geçmişti o kış. ankara güzeldi ama seninleyken kardeşim kadar yakınımdayken güzeldi. şimdi ise ankara benim için..

Ankara'da şimdi bir kış günü. kış ama bahar gibi havalar. görüyorsun ya kışlar bile eskisi gibi tat vermiyor.

o yüzden gelsen de eski tadı alamayız. keşke o aldığımız tadı sıradanlaşmış ve heyecanı tükenmiş olarak görmeseydin. farkındalığı o kadar da anlattım oysaki.

taşa konuştum çiçek açtı. kuşlara anlattım dile geldiler ulan. bir sana anlatamadım kendimi.

beyin nakli mümkün olduğu gün kendimi feda edeceğim naklin için. benim gibi düşünebildiğinde ölmek isteyeceksin.
azrailin regl donemi
uzun uzun yazmak isterdim ama elim ayağım tutmuyor, uykum var.. sadece.. seni seviyorum.. seni tüm kalbimle seviyorum.. sadece mutluluğa inansan yetecek. anla amk ya. sikti etsene geçmişi, abuk subuk tavırlarımızı.. ben senin bana yaptıklarını unutmuşum da sen neyin kafasını yaşıyorsun ulan!!!

off ya. bıktım. içmekten, sarhoş olmaktan ve sarhoşken uyumaktan. can sıkıcı. insan yoruluyor. acı çekiyorsun ama bu acıyı paylaşamıyorsun.. sadece sen yaşıyorsun.. diğer insanlar bencil seksüel ve duygusal tatmini uğruna seni ve değerlerini çiğnerken sen sadece üzülüyorsun..

ben de böyle olmayı seçebilirdim.. ama ben adamım değil mi? ucuz bir insan değilim.

lanet olsun ki nefret ediyorum.. benim gibi güzel bir çocuğu öldürdünüz diye... oysa ki ne güzel düşüncelerim vardı tüm güzel insanlar için.. insanlar gitti, düşünceler de yatalak oldu.. örselendi ama ölmedi içimdeki insanlık..

derken bir baktım da yine uzun uzun geveledim..

benden adam olmaz. ama Süpermen olabilir.
azrailin regl donemi
kim oluğunu bilmiyorum senin.. öylesine "sen" diyerekten eve gelirken çok şey vardı kafamda sana yazılacak. ama eve geldiğimde uçup gittiler. hem zaten hiç de mantıklı gelmiyor.

bir kadının akıllı olması en temel kuraldır. bunun haricinde sesinin de güzel olması güzel avantaj. sesini seveyim. seni pek tanımıyorum ama olsun.. iyi uykular güzelim..

ama umurumda değilsin. bana kızma, ben buyum. değişemiyorum.

azrailin regl donemi
yine gece ve yine ben.. ne halde olduğumu bilirsin geri zekalı.. keyfim gelir ve ben böyle seni seviyorum derim.. seviyorum.. evet seviyorum fakat sevmenin derinliğini unutmuş haldeyim, hatırlamaya da niyetim yok.

ama işte içimdeki yavşağa bu geceliğine bir kez daha izin veriyorum.. sen kısmen bitirdin de aslında sonun başlangıcıydı bu yaptığın..

fırtına öncesi sessizlik değil de, fırtına sonrası sessizlik bıraktın üzerime. yaşadığımız o en güzel, en fırtınalı, en şehvetli günlerin sessizliğini. öyle güzeldin ki bakmak içimi burkardı, bu güzelliği hak etmiyorum derdim hep kendi kendime, seni her öptüğümde, her sarıldığım da, her dokunduğum da, şükrederdim yaratana, bahşettiği bu mutluluk için...
her cuma vakti senle bir ömür için kaldırdım ellerimi semaya.. onu bana çok görme, onu benden alma diye yalvardım allaha. kabul edeceğini düşünmesem de, olmadı ayrıldık, acımadan çekip gidebilirdin başka kollara diye..

evine seni bırakmak için yürürken yol bitecek diye ölürdüm. sonra bitti o yollar. sen de gittin. ben de artık yaratıcıya inanmadım gidişinden sonra zaten.

neyse.. kafa gıcır bu klavye susmaz, gerek yok daha da konuşmaya. en çok da neye üzülüyorum biliyor musun.. şu lanet olasıca çankırı caddesindeki yeni şehir lokantasının kapanmasına.. lahmacunu güzel yaparlardı. tamam vurma senin dolmaların gibi olamazlar belki.

o da belki..
azrailin regl donemi
neredesin evladım. nerelerdeysen bırak da oraları çık gel artık buraya kerata. kardeşim ilgilendiği için yani ona ait olduğun için bana ellettirmezdi seni ve bu yüzden senin bende çok önemli bir yerin yok sanırdım. oğlum harbiden özledim lan seni. minnak! ismine tüküreyim gel lan artık.
ontolojik sancilarimin merhemi
Az önce fotoğrafına bakıyordum... duygularımın değiş tokuşu içinde bir pazarlık halindeyim şu an. Mevsim aniden değişmedikçe, bir öncekinden ya da bir sonrakinden ayırt edilemeyecek belirli bir gün olmadıkça, bu böyle olacak sanırım. Muhtemelen bir çok rengin içinde, diri olana kör, ölümsüzlüğe geçit veren farklı bir iklimdesin. Burada her şey aynı; zalime dönüşen mazlumlar, zorbalara dönüşen teröristler, ipleri ellerinde tutanlar, yalan dolanla dolu medya süprüntüleri ve tayyip bilirsin işte hep aynı... Bir meyve bahçesini sert ve acımasız etkilerden koruyabilmek için etrafına duvar çekeriz bilirsin. O kadar yükselir ki o duvar, güneşi almakta zorlanır ve beslenemez. Sararıp solar... burada meyve çayırları yok. ölümcül bir entropinin eşiğinde, çürüyoruz. Ya Sen! Küçük anaforlarla dolu bir ırmağın kenarında, kirpiklerinin altındaki güneş lekeleri ve pırıltılarıyla orada öylece mutlu musun?
rübab-ı şikeste
Sen gittikten sonra beni sikimsonik insanlarla muhattap olmaya mecbur bıraktılar.
Biliyorsun ki gülümsemekten nefret ederim. Şimdi ister istemez o tebessüm maskesini takmak zorundayım.
Beni neden bıraktın?

al
leonidass
seni öyle bir unuttum ki yürürken çarpışsak, özür diler yoluma devam ederim.
kasiyer olsan, para üstü kalsın der konuşmayı keserim.
otobüste ayakta kalsan yer vermem, yüzümü cama dönerim.
minibüste para uzatsan, alıp öne uzatmam.
yolculuk yapsak arka koltukta otursan, koltuğu dik pozisyona getirmem.
su istesen, sürahiyi veririm bardağı vermem.

unutacağım demiştim ya. her anımda unuturum böyle...