bilimsel bakış açısıyla içini deşarj eden insan

ontolojik sancilarimin merhemi
inanç deyince aklına caner taslaman ve serhat ahmet tan gelen ve kendince konuyu sodomize etmeyen çalışan türlü ergen esprilerini (: bir kenara bırakırsak; akılla gidilen bir yolun ardından ulaşılan sonuçlardan ziyade kabullerin ardından inanışların olması elzemdir, canım arkadaşlarım. örneğin skolastikler akılları ile bir sonuca ulaştıklarını düşünmüşler ve inançlarına akıllarını uydurmaya çalışmaktan başka bir şey yapamamışlar. bir inançtan bahsediyorsak akıl inancın ortaya çıkışına kadar serbesttir, inancın varlığından sonra akıl ona tabi olur. inanç istemlerinin ortak yönü budur. şimdi aklın serbest olduğu inanç öncesi evreyi ele alalım. bunun için de aklın inancı kabul etmeyi istemesi gerek. dikkat ederseniz inancın varlığını ispatlaması demedim. inancı kabul etmek istemeyen akıl kabul edebileceği ispatlar olsa dahi inanmak istemez inanmaz ve de aksi için sayısız nedeni olsa bile inanmamak için bir zerre bulsa ona tutunur. aynı şekilde inanmak isteyen akıl ise iman için bir zerre bulsa ona sımsıkı yapışır. İşin özeti bu aslında. İnancın sahası yok. anlamayanlar için tekrar edelim: kavramların hakkını verin.

neyse bilimsel bakış açısı demiştik, başlıkta bir garip. ille de deşarj olacağım diyorsanız uyuyun. rüyalarınız sizi terk etmez. (:
ontolojik sancilarimin merhemi
bilimsel bakış açısının getirdiği çözümleyici tutum insanın ne zihnini ne de ruhunu deşarj edebilir ki, analitik düşüncenin potasında parçalanmış düşünceler, veriler, senteze ulaşıncaya kadar insanın içinde birikir ve bu birikim kendine has mutsuzluğu getirir. bilimsel bakış açısı hakikatini "nasıl?" sorusunda araken sürekli bir yanlışlanabilirliğe ( hataya ) ( Bilmin kendi altını oyan bir aşırılık doğurması anlamında, semptomları da ele almak gerekir. Her bakış açısı başka bir şeyi dışarda bırakır ve diyalektik çaba tam da bu aşırılığı içerme ve izah etme çabasıdır. bilmin yanıt veremediği yahut kanıtlayamadığı konular hakkında; büyük ihtimalle zamanın sonuna kadar da gerçekliği ortaya çıkmayacağı konular hakkında hatalar yapılacak ve bu hataların çoğalıp yayılması doğasında olacaktır. ) ihtiyaç duyar ve bu süreci basamakları bilmeye yönelik bir tutumdan ötesi değildir. ontolojik anlamda bilimsel bakış açısı "neden?" sorusu ile ya da nedensellikle ilgilenmeyi çok uzun zaman önce bıraktı. bilimin gözünü dikkitiği hakikat, "how stuff works" sorusundan ötede değil. buradan bile bilimin aydınlatıcı özelliği yanında ruhsuz ve soğuk yanını görebilmek mümkün. bilimsel bakış açısınında insan kendi kendini yeni sorularla meşgul ederken ancak merakını doyurma tatmini sonsuza giderken limitini görmeyi umabilir. bu bir derşarj değildir, aksine şarjdır ve insana attığ her adımda ağırlığını arttırak hissettirir.


söz konusu deşarj ise bunu felsefede bulmak olası değil. felsefe sorgular ve her sorgulamanın neticesi parçalanmadır ki, bu parçlar zihin odalarında kaos getirir. insan bu düzensizliği toplamak için çaba sarfeder ki bu çok yorucudur. varlığın "neden" sorusu altında incelenmesi bile sonuca götürmeyeceği için rahatlama getirmez. deşarj olmak isteyenleri inancın dünyasına almak en doğrusudur çünkü anlam üzerine sorulabilecek her sorunun cevabı bir şekilde verilir ve alınan her cevap da bir tatmin yaşatır. zihinde her şey yerli yerine oturmuş, ve içindeki kaosu toplamış insan deşarj olabilir. dini bir toplantıda akıldaki her ayrık düşünce bir değer vasıtası ile toplanır. dinlenmiş ve biraz tatile çıkarılmış bir akıl, toplanmış bir zihin rahatlamak için yeterlidir. o yüzden bilimle deşarj olmaya çalışmak yerine tüm nedenselliğe verilen cevapların cümbüşünde bir deşarj olma durumu sanki daha mantıklı.
indolentexistence
İnsanlar her türlü sebepten dolayı bilime ilgi duyabilirler. Tercihsel sebebi belki de en yaygın ve belirgin olarak, bazı indirgeyici ya da ontolojik naturalizm biçimlerinin felsefi sonuçlarından derin bir memnuniyetsizlik olarak tanımladığım durum üzerine odaklanmış gibi görünmektedir.

Gerçeklikle olan tek kavgamız nedensel açıklamalar ise, o zaman ajan olma duygumuzu, norm ve değerlere olan bağlılığımızı, hakikatin normatif kuvvetine olan inancımızı ve kendimizi olma şeklimizi nasıl hesaba katacağız? kavramları uygularken ve inançları gerekçelendirirken rasyonel davranmak? Bilim açıkça dünyayı açıklamak için inanılmaz güçlü bir araçtır. Ancak hiçbir insan girişimi, en azından dolaylı olarak, bir insan hayatını bundan daha etkili bir şekilde yönlendirmenin ne olduğu konusundaki algımızı sorgulamak için görünmemektedir.