bizim ali

dirsegi iskemleye dayali
mahalleye vardıklarında, kendi bölgesinden farklı bir yere geldiklerini fark edemiyor. annesinin üzgün olduğunun, evi sevmediğinin farkında fakat bu onun değil babasının problemi, biliyor. . bir müddet adaptasyon için, abisi ile takılıyor. annesi korumacı davranmak zorunda kalıyor, evden çıkmalarına falan izin vermiyor. farkında değil annesi oğlunu korumaya çalışırken, aslında yeni mahalledeki çocukları koruyor. tabi o da kısıtlı bir süre oluyor. mahalle ile ilk teması apartmandaki çocuklar ile oluyor. pek kavgacı olsa da, abisi de takıldıkları ortamda olduğu için onun gibi davranıyor; 'efendi'. bir kaç hır gür çıkarmaya kalkışsa da abisinin baskısı ile apartmandaki çocuklara pek ilişemiyor.

abisini taklit etmeden hayatta kaldığı zamanları özlüyor haliyle. minicik bir delik bulsa, genişletip çıkacak o delikten; taklitçi de olsa kendisi olacak. velhasıl abisinin ondan sıkıldığı bir evre, mahalleyi keşfe çıkıyor. bir kaç mahalle maçı izliyor, ekmekçi kuyruğunu, esnaf müşterilerini kesiyor. belli ki küfür o ortamda işe yarayacak. bir bir not ediyor bunları kafasına.

o sıra okul başlıyor, gidiyor okula. yeni bir sınıf, hiç bilmediği bir kültürün içinde buluyor kendini. daha ilk gün teneffüste bisküvi yedikten sonra dişinde kalan yutamadığı bulamaç haline gelmiş bisküvileri, eli ile dişinden sıyırırken öndeki kız görüyor bunu. daha önce geldiği hiçbir yerde bu hareket yadırganmamış. bu kız 'ıyyy n'apıyorsun?' diyince, kızın yüzündeki ifadeden dahi utanıp elini önlüğüne silerek, defteri kalemi ile ilgileniyormuş gibi yapıyor. ders boyunca o kızın yüz ifadesini görüyor gözlerinin önünde. 'bir daha asla elimi sokmayacağım ağzıma' dedim diyor.
sınıfa adapte olacak ama bir taraftan sınıf hocası üstüne geliyor, bir taraftan küçük burjuva-burjuva çocukları içinde kültür karmaşası yaşıyor. tenefüslerde abisine bakmaya gidiyor, bakıyor ki abisi de bundan utanıp gönderiyor yanından. yeni gelen öğrenci imajı ile ortamını kurmuş abisi. bizim ali'yi pek ipleyen yok. sınıf arkadaşlarının derste ''karşı duvara ilk koşan kazanır'' oyununu duyunca, teneffüse hazırlanıyor. zil çalar çalmaz fırlıyor sırasından, herkesten epey önce varıyor karşı duvara. bütün sınıf erkeklerinin ilgisini çekiyor o gün. hızlı koşması onun, orada yer bulmasını sağlıyor. bir iki çocuğu gözüne kestirip kendisine yakınlaştırma planları yapıyor. meşrubat kutuları ile yaptıkları maçlarda, ayakkabısının zedelenmesi göze alamayacak kadar hırslı davranıyor; ispatlaması gerekiyor kendisini. 'yeni ayakkabı alabilir mi ailem bana?' sorusunu soracak zihinde olsa da, koşulları bunu düşünmesinin önüne geçiyor. ispat edilmek, var olduğunu hissetmek istiyor. derslerde bir türlü başarılı olamayınca, teneffüste başarılı olmanın bütün koşullarını zorluyor. keza epey başarılı da oluyor. bir anda maçların aranan hızlı adamı rolü kapıyor kendine. artık kendisine 'abi' denilmiyor ama sınıfın en hızlısı olmak ünvanı da onu onore ediyor. bir kaç ufak tefek sürtüşmelerde de posta yemeyince, eski güzel günlerine döndüğünü hissediyor yavaş yavaş.
bu başlıktaki tüm entryleri gör