evlilik

ihtiras limani
İki evli iki bekar oturuyoruz. Evlilerden biri eğitim hayatında iş hayatında başarılı, lise tanıştığı ilk sevgilisiyle uzun yıllar süren birlikteliğini evlilikle noktalamış, her konuda istikar abidesi biri. Diğeri ise duygusal yönü güçlü, romantik, acı geçmişi yüklü, tanıştığı biriyle ani bir evlilik kararı ile evlenmiş biri. Eşine çok düşkün, eşi ise ondan daha düşkün. Adam boğuluyor yani neredeyse. Evliliğin nasıl bir şey olduğu meselesine gelince iş, istikrar abidesi arkadaş şöyle konuştu :
- Düşün ki her zaman tek başına yaptığın şeylerin tümünü artık iki kişi yapıyorsun. Kaçarın yok bundan. Bir taraftan çok güzel, bir taraftan benim için çok da bir şey değişmedi hayatımda. Eskiden ne yapıyorsam yine aynı şeyleri yapıyorum ama iki kişi. Diğer yandan düşünüyorum da tek eşlilik erkek doğasına göre değil o kadar da. Aslında o kadar da gerekli bir şey değilmiş yani. Evlenmesen de olur aslında..

Bu karamsar tablo karşısında Diğer arkadaş, daha duygulu daha romantik olan konuşmaya başladı :

- Aslında çok güzel bir şey. Yani düşününce erkeğin bir kadına hayatının her anında ihtiyacı yokmuş gibi geliyor ama, eve gelince bulduğun o gülümseme,sıcaklığı, kokusu bile çok anlamlı çok güzel. İnsan gerçekten ihtiyaç duyuyor kendisini tamamlayan bir şeye.
Sonra düşündü, düşündü
- Aslına bakarsan o kadar da gerekli değil ya bunlar deyiverdi gülerek, bizi de güldürerek. En romantiğimizin, eşine düşkünümüzün hali buydu.
Eski insanlar için evlilik çok başka bir şeydi. Erkeğin kavgası dışarıda, sokakta, pazarda, meclislerde diğer erkeklere karşıydı. Kadın evin sorumlusu, hakimi ama belli sınırları ve yetkileri olan bir yerde başka bir mahluk, başka bir şey gibiydi. Ona duyulan saygı,sevgi, küçümseme, hassasiyet hep bu başka bir yere koymanın getirisiydi. Elbette en başta aile olmak, aile kurmak denen şeyler, bugün evliliğe atanan sevieşebileceğine dair resmi izin, soyadı değiş tokuşu, ev taksidine girmek gibi şeylerin ötesindeydi. Evlililğin kendi başına ağırlığı, tüm o karakter farklılıklarını, zor yanları, hevesleri öğütüp kırıyordu, eşler evin içinde birbirini parçalasa da kurum devam ediyordu. Bunu bir tür mahkumiyet olarak da görebilirisiniz, bir üst makam olarak da.
İnsanın bedeniyle tanımlandığı çağ demişti ismet özel bu çağ için. Hızın her şeyden önemli olduğu bir zaman diliminde, kimsenin beklemek, sabretmek, keşfetmek gibi şeylere ayıracak vakti yok. Bütün aşklar ilk görüşte veya bir bedenin kıvrımlarından süzülerek düşüyor yüreklere. Çabucak tüketmek istiyoruz aşkı, tutkuyu, heyecanı. Hazlar her şeyden önde. Üstüne üstlük çok okuyoruz, hassaslaşıyoruz, bilinçlilğimiz kuvvetleniyor. Böylece, bir insanın yanlışlarını, kusurlarını görme gücümüz artarken, biricikliğimiz bize hiç kimseye hiçbir şeye katlanmamamız gerektiğini söylüyor. Üstelik, ister güzel olalım ister çirkin, her an gizemli bi yabancıya değebiliyoruz artık. Gece yarısı 20 dakikamızı ayırarak uzandığımz yatakta bir yabancıyla yakınlaşıp yalnızlığımızı aşk adını koyduğumuz duyguları yazıya dökerek bir şeyler yaşabiliyoruz. Bu kadar çok ihtimal,şans varken, bu kadar insan yalnızsa neden bu kadar insan yalnız falanken, gittikçe tekdüzeleşip ezberlenen bir insana yıllarca katlanma hali neden kutsal olsun değil mi ?
bunun yerine araları şiddetli yalnızlık nöbetleri olsa da kısa süreli yoğun çekim ve merakların oluşturduğu adı aşk denen ilişkilerle geçirmeyi tercih ediyor insanlar. Erkekler evlilikten kaçıyor. Meraklar bedenlerden içeri süzülmüyor pek bir kadında. Kadınlar için ise etraflarını teknoloji ile beraber daha da saran ilgi ağı içinde bir adamın kaprisini çekmek eziyet halini alıyor. Ağlanacak o kadar omuz uzanılacak o kadar kucak varken doğal sanırım.

Evlilik karşıtı değilim. Aksine evliliği de aşk gibi oldukça kutsal ama aslında çok nadir yaşanan bir şey olarak görüyorum. Resmi veya gayri resmi olmasını bilemem ama tutkulardan egolardan ilgi açlığından heveslerden geçip bir insanın sevgisini kendine asıl dünya olarak bilmek kolay kolay olacak bir şey değil. Büyülü duygular her zaman kaybolur, azalır, tekdüzeleşir. Ardından kalan, yani o insanın bize ne katıp ne katamadığı önemli olan. Kimse kimsenin sırtına basarak yükselip yalnızlık çukurlarından kendini kurtarmaya çalışmamalı.
bu başlıktaki tüm entryleri gör