sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

lonely samurai
Ben şu ana kadar tek bir kişiye hakaret ettim o da kendisini biliyor onun dışında rahatsız olduğum bir şey olursa insan gibi düzgün bir üslupla uyarırım yapar yapmaz beni alakadar etmez haa ama kendisine hakaret ettiğimi iddia edenler hakaret mesajını koysunlar hep birlikte görelim. Benim kimseden korkum ya da çekincem yok, elin üç kuruşluk iti gelip bana mermi sıkmakla tehdit edecek ben de susup oturacağım. İddia ettikleri şeyleri hiç bir zaman kendimle ilgili iddia etmedim beni tanımak isteyen beni bana sorar entrilerime bakar. Konuşma tarzınız sizin kim olduğunuzu anlatır zaten. Ben hangi konudan rahatsızlık duyduysam onu dile getirdim. Yapıp yapmamak sizi bağlar haa yok direk beni hedef alırsanız kusura bakmayın da ben de size öpücük atmam yani. Fio gibi yazarlardan sonra sözlük kimlere kalmış yazık vallahi billahi.
Edit: eğer bir iddiada bulunuyorsanız bunu düzgüncene argümanlarınızla kanıtlarsınız, ha yok kanıtlayamayacaksanız da bu şekilde üstten üstten konuşmayın. Eleştiri sunmak ahlak polisliği değildir, biri sizi tehdit ederse de alttan almazsınız bu da sizin seçiminizdir ve anormal değildir. Ya olduğunuz gibi görünün ya da göründüğünüz gibi olun. Hayırlı geceler
leonidass
bir nesil düşünün ki kendisi de hayattayken bundan feyz alamayıp, bu zatı muhteremden haberi bile olmayıp, popüler kültürün etkisiyle hayat yolunda savrulup duruyor.

erdem bey sadece bir bey değildir.
Bir fikirdir ve fikirlere kurşun işlemez.
level'i sorgulanmaz.
kaçlıktır denmez.
karşısında yüzüne bakılmaz.
lonely samurai
Bırakalım karanlığa boğulsun dünya, her yer benim çöplüğüm ve oyun parkım. Bu gezegen bana ait. Öyleyse ateşler içerisinde kalsın, yaşayanların çığlıkları semâlara ulaşsın. Bırkalım insanlar ölsün tuttuğumuz kılıcın ucunda veya kendi sefaletinde zaten insan dediğin nedir ki ? Bu gece de böyle olsun şeytanın gözü üzerimizde. Bir kadehten fazlası haram olsun. İlkel koyunlar arasında yürüyen kurt gibi geceye kanatlarını açan bir kan emici vampir gibi. Bırakalım güneşin parlaklığına aldansınlar aslolan karanlıktır ya, sonsuz soydan gelmedi boşuna. Ayın lanetli ışığı bu gece üzerimizde öyleyse bize yaşamak düşer. Kan ve şarap karışsın birbirine sevmem keskin bir kokunun genzimde yankılanmasını. Bırak kendini değerli sansın oyun oynayan ve kendini canlı sanan bir kuklayı izlemek güzel zaten insan dediğin nedir ki ? Zayıf ırk. Ya böyle ya da şöyle. Öyle olsun o zaman...
lonely samurai
Tüm fedakarlıklar, iyilikler, iyi niyetler meğerse bir hiç uğruna imiş, oysa her horoz ve tavuk muhteşem "zengin" bir vadiyi "çöplüğe" çevirirmiş sırf sesleri daha çok çıksın, kendi benliklerini ve iktidar hırslarını tatmin etmek için. Empati, hoş görü meğerse yalanmış, bilgi en büyük zenginlikmiş de asıl insanın kalbi zengin olmalıymış. Çakallar ve sıçanlar kıskançlık ve haset ile pusuda beklemiş de bunca zaman, haince fırsat bulmuşlar. Çok yazık olmuş, çok yazık !
geceyebakan
yılın en sevdiğim zamanlarından sevgili eylül. bu sana açık bir mektuptur.

seni öyle ulu orta herkesle paylaşmam mümkün değil. atların, silahların ve güzel müziklerin ortak noktasını düşünerek, yorucu geçen bu gece, sonunda yerini sabaha bırakırken, böyle gitmen beni çok ama çok üzer. lütfen kalman için bir şeyler yapmama izin ver.

geniş zamanlardan beri açık konuşmaktan kaçındığım ölçüde sana söylediğim, senin de bana hatırlattığın o cümleler, öylesine söylenmiş şeyler değildi. onlar, uzun yıllar bastırılmış gerçeklerin bir bakıma dışavurumuydu. evrenden seninle ilgili aldığım -sevgili eylül- tek mesaj bu. diğer ihtimali düşünmeye bile lüzum yok.

konu açık. gece uzun. mevzu -hangi dizi?- derin. konuşacağız. yalan söylemedim. mektupların, kelimelerin her köşesinde nefretim ve uğursuz bir ciddiyet, yapışmış gitmiyor, kendini yeterince açık anlatamayan insanların yakasında. sana yalan söylemeyi aklımın ucundan bile geçirmedim. günlüğümü okuyacağını biliyordum :) benim sakladığım pek az şey vardır bu hayatta. biri sensin.

umarım çok uzağa gitmezsin.
kombiwankenobi
güvenmiyorum, güvenemiyorum kimseye.
en yakın dostumdu bu durumu yaratan. bir dönem tam olarak öyle olmasa da bana sırtını dönerek yarattı bana güvensizlik durumunu.
o öyle bir şey yapabiliyorsa herkes yapabilir dedim. ve bunu kimse değiştiremedi.
o dostumla yine eskisi gibiyiz ama ben onun yüzüne de söylüyorum artık güvenmediğimi. sadece o değil yakın çevremdeki kimseye güvenmiyorum.
bana kalırsa bir kere bir şeyi yapan yine aynı şeyi yapma potansiyeline sahip.
üzücü bir durum güvenmemek. belki kendimi öyle inandırmaya çalışıyorum belki de sadece bir inat. ama bilemiyorum hiç bilemiyorum.
turuncu gemi
memo bir kitap önerir misin lutfen bana?'' çevremi baya baya daraltmadan önce daha sık duyduğum bir cümleydi bu. eskiden sevdiğim kitapları önerirdim de. hatta değer verdiğim bir insansa kütüphanemden o kitabı ödünç bile verirdim. bana geri vermiş, vermemiş de umrumda olmazdı. babil'in asma bahçelri çağında yaşamıyoruz sonuçta, her kitabın tek bir baskısı yok. o kitabı tekrar okumaya ihtiyaç duyarsam başka bir baskısını alabilirim.

son zamanlarda epey tahamülsüz bir insan oldum. hala çok sık duyduğum bir rica ''memo bana bir kitap önerir misin?'' her defasında aynı iyimser aptallıkla öneriyorum hala. takıntı yapıyorum sonrasında ''aldı mı, okudu mu?'' çoğu alıyor ama kimsenin bir şey okuduğu ettiği yok.

rica ederim kimse benden kitap önerisi falan istemesin. dünyam yeterince karanlık. bir de bu tür paradoksların kağıt yaralarına hiç tahamülüm yok. okursanız ekime, okumazsanız aziz nesin'e.
turuncu gemi
bütün canlılar yaşama kendi savunma silahlarıyla doğup bunları yaşam içinde kusursuz hale getirirler. lakin biz insanlar bundan bir miktar müstesnayızdır. bizim yaşam içinde karşımıza çıkacak psikolojik ve sosyal savaşlarda daha karmaşık silahlara ihtiyacımız vardır. yaşam içinde psikolojik savaşların önemli bir bölümünü kendimize karşı vereceğimizden mütevellit de işler daha karmaşık hal alır.
insan yaşamda en önemli savunma anlayışını güvende olmak şeklinde belirler. genelde bunun için aklına gelen ilk doğru yolu uygular. o da aslında çok uzak atalarımızın hayatta kalma şekli olan kalabalıklar arasında güvende olabileceği hissidir. bütün sosyal hayvanlar doğada bu şekilde varlığını sürdürür. yazık ki hangi sosyal sınıf içinde olursa olsun bir çok kadınımız da hayatta kalmanın sağlıksız bir güven biçimi olan celladına aşık olma yolunu seçer bu uğurda.

elbette ki insan da sosyal bir hayvan olduğu için yaşamda diğer insanlarla bir arada olmaya ihtiyacı vardır. ama insanın aynı zamanda kendini tanımak gibi bir çabası da olması gerekir. yazık ki çoğumuz farkında değilizdir ki, kendimizi tanımak yaşam içinde her olumsuzluğa karşı en doğru silahlanmanın baş harfidir.

türkiye toplumu neden diğer toplumlar kadar kitap okumaz? bunun en basit cevabı olan, ''çünkü matbaa osmanlı'ya geç geldi'' cevabı asla doğru bir yanıt değildir. zira kitap okumak insanın kendi kendine tahamül edebilmesini gerektirir. türkiye toplumu tarihsel ve sosyolojik olarak kendine tahamülsüz bir halktır. bu sebeple bireyselleşemez de. bireyselleşmeyi bilmeyen uluslar, sağlık bir biçimde toplumsallaşamazlar.
turuncu gemi
bugün çalıştığım hastanenin onkoloji bölümünde hasta bir mahkum gördüm. çevresinde eli silahlı üç jandarma ve kalan bir sene civarı ömrü vardı. eşi de oraya gelmiş. eşinin o mahkum arkadaşa bakan gözlerini gördüm. o gözleri uzak geçmişten tanıyorum. bir insanı gerçekten seven iki gözdü onlar. sahibinden bağımsız ve gizli iki kelime konuşma fırsatım bile oldu o gözlerle. eşine aşkla bakan o gözlerde, kirlenmiş acıma nehrine batmış hiç bir karışıklık yoktu. feodalitenin getirdiği öğrenilmiş çaresizlik yahut modernitenin kadına yüklediği çaresizlik de yoktu. ben bu kadar berrak sevgiyle yüklü gözleri iki insanda gördüm. ilk gördüğümde çok geçmiş yıllarda bana bakıyorlardı.

allah aşkınıza çevrenizde eşini seven tek bir insan tanıyor musunuz? ben pek tanımıyorum. bugün bir tanesiyle tanışmanın sevinci ve umudunu anlatacak kelime bulamıyorum.
keşke bütün sosyloglarımız yıllarca bütün işi bıraksa da, eşlerin neden birbirinden bu kadar nefret ettiğini araştırsa.
sizlerden ricam, size bakan gözlere çok dikkatli bakın. umarım siz de, gözlerle konuşabilme sanatını edinebilirsiniz. ve sizi gerçekten seven gözleri idrak edebilirsiniz. yahut en azından neden sevmediğini sorgularsınız.
turuncu gemi
az önce bbc'de bir haber okudum. çin'de kendini ölmüş göstererek sigorta şirketini dolandıran adamın karısı iki çocuğuyla birlikte intihar etmiş.
bir kadının sevgisi ne kadar müthiş bir şey yahu. kadınlar her zaman için erkeklerden çok daha zeki ve bilinç sahibi insanlardır. hatta çok daha gerçekçidirler. belki de bugüne kadar aşk üstüne söylenmiş en güzel şarkı sözünü sezen söylemiştir;
''aşk için ölmeli aşk o zaman aşk''

ama yani emek verilecek insan var, ölünecek insan var, bir de yüzüne tükürülecek insan var. bu haberdeki kadın sadece bir örnek. kadınlar bütün bilinç ve zihin yeteneklerinde biz erkeklerden kat be kat üstünken acaba tasnif yetenekleri mi biraz az gelişmiş de, sosyal yaşamda her şeylerini verecek insanları bir birinden ayıramazlar. bu bahsi gerçekten çok merak ediyorum. ben kıt zekam ve bilgimle uzun uzun düşünmeme rağmen bir yanıt geliştiremedim. keşke dünyadaki bütün sosyologlar iki sene falan bütün işi gücü bırakıp bu soruya yanıt bulmaya odaklansa. eminim o zaman dünya daha yaşanılır bir yer olurdu.
keskin nisanci
hayat çok boktan, kim ne derse desin insanı en çok yıpratan bir umudunun olmasıymış. hayat alıyorsak umut vardır demişlerdi bir yerlerde boşuna demişler. hayat, biz planlar yaparken başımıza gelenlerden ibaret değil mi? o zaman ne diye hâlâ iyi şeyler olacağına dair umutlar besliyoruz anlamıyorum.

''Depresyonda olup olmadığımdan emin değilim. Yani, mutsuz değilim Ama mutlu da değilim. Gün içinde espriler yapıp gülebiliyorum. Fakat bazı geceler yalnız kaldığımda, Nasıl hissedildiğini unutuyorum…''
6 /