suriyeli göçmenlerin kabullenilmemesi

neptune
hiç duyar kasmayacağım. ancak sosyolojik açıdan çok ilginç veriler sağladığı gerçeğini de irdelemek gerekir. şöyle ki;

kabaca toplumda "suriyelileri" destekleyen iki grup olduğunu düşünüyorum ;

1) siyasi ve mezhepçi yaklaşımlar dolayısıyla destekleyen grup
2) insani gerekçeleri ortaya sürerek destekleyen grup.

"suriyeli duyarını" kasan grup ağırlıklı olarak ikinci kesimdir. bu insanların dünya görüşü, ilk gruptakiler ile taban tabana zıt olsa da, suriyeliler konusunda ki yaklaşımları dolayısıyla, ilk grup ile yolları kesişir. çoğu, ilk gruptakiler ile aynı safta olmaktan veya anılmaktan rahatsızdır aslında. bu nedenle "insani gerekçelerinin" altını kalın bir biçimde çizerler. keza, "ben iktidar gibi düşünmüyorum ama...." şeklinde cümleler kurmaya meyillenmeleri de bundan kaynaklanır. ilk gruptakiler ise dediğim gibi işin insani boyutuyla neredeyse hiç ilgilenmez. mezhep ve siyasi açıdan bakarlar. bu gruba, rte'ye biat eden kitledir de diyebiliriz. dolayısıyla yarın öbür gün rte, "suriyelileri ülkemizden kovalım kampanyası" başlatsa, sokaklarda "suriyeli avına" çıkacak ölçüde değişim gösterebilirler, şaşırmamak gerekir.

suriyelileri desteklemeyen gruba gelirsek. çok genel bir biçimde, bu grubunda kendi arasında 2'ye ayrıldığını söylemek mümkündür.

1) ırksal ve milliyetçilik duyguları ağır bastığı için, suriyeliere sıcak bakmayan grup (buna mezhepçilik ve siyasi ayakta da eklenebilir)
2) olayın ırksal boyutundan ziyade, toplumda, kültürel ve ekonomik açıdan yarattığı sakıncaları göz önüne alarak, suriye'li duyarı kasmayan grup (kendimi bu gruba dahil ediyorum)

burada ki gruplandırma da aşağı yukarı, ilk yaptığım gruplama ile benzerlikler gösterir. şöyle ki; benim de dahil olduğum ikinci grup, tıpkı suriyeli duyarı kasan ikinci grupta olduğu gibi, aslında ilk gruptakiler ile aynı safta durmaktan rahatsızdır. bunun da altını yine kalın bir şekilde çizme ihtiyacı hissederler. misal "milliyetçilik veya mezhepçilik gibi kavramlara fersah fersah uzak biriyim ancak..." şeklinde bir cümle kurasım var benim. çünkü her ne kadar suriyeli duyarı kasmayanlar tarafından yer alsam da, ilk gruptakiler ile aynı tarafta yer almaktan da haz almıyorum aslında. buradaki ilk grubun, "suriyeli avına" çıkma potansiyeli, suriyelileri siyasi ve mezhepsel açıdan destekleyen ilk grupla neredeyse eş düzeydedir. oysa benim de dahil olduğum ikinci grup, bunun tamamen, devletin yanlış politikalarından kaynaklanan bir durum olduğunu ve doğru şekline getirmenin de ancak ve ancak devletin görevi olduğunu düşünür. yani sokaklarda yakaladığımız suriyelileri linç edelim gibi bir düşünce içine girmez. ancak şayet akıl tutulması veya sabır taşması noktasına gelinirse işin rengi değişebilir ve o zaman da, yanı başında suriyeli linç edilse gıkını çıkarmaz.
indim derelerine
Bu ülkede ne Bulgaristan 'dan gelen göçmenlere , ne Irak'tan gelen sığınmacılara karşı en ufak bir tepki olmadı.
Ne de bu gelenler kimseyi rahatsız ettiler.
Ancak bu Suriyeliler ( ki savaştan kaçmış çocuk-yaşlı ve kadınları tenzih ederim ) sosyal yaşamdan bihaber olup son derece saldırgan tavırlar sergiliyorlar.
Bir gün benim de ailemden birine biri saldırıda veya tacizde bulunursa tepki verme hakkım doğacaktır.
Ayrıca sosyal yardım diye bir sürü şey dağıtırken , kendi insanın sokaklarda kağıt toplayıp mendil satarak geçinmeye çalışıyorsa bu işte bir tezatlık olduğu da aşikardır.
rakunzhell
suriye'liler ilk geldiklerinde "ağbi gelsinler ya, savaş var adamların topraklarında. ölsünler mi?" triplerindeydim. sonraları yavaş yavaş fikirlerim değişmeye başladı. tam olarak ne zaman değişmeye başladı hatırlamıyorum ama bir ara suriye'li popülasyonunun çoğunlukta olduğu mahallemizde, suriye'lilerin toplanıp bizim minübüs şoförünü linç ettikleri gün değişmeye başladı diyebilirim.
olay münferit belki. üç kişinin yaptığı kavgayı tüm suriye'lilere mal etmek belki doğru olmayabilir. ancak sonra biraz eskileri düşündüm. zamanında bizim ülkemiz bağımsızlığını kazanabilmek için zilyon tane savaş yapmış, hem de yedi düvele karşı.
hem de öyle düzenli orduyla falan değil. kıtlığın nirvana olduğu, savaş için gerekli askeri malzemenin olmadığı, ortada savaşacak genç kesmin sayıca çok yetersiz olduğu bir dönemde; kadınıyla, çocuğuyla kaçmamış, savaşmışız. yine olsa yine yapar mıyız bilemem. yok lan, yaparız. gururlu milletiz biz. öyle savaştan kaçtı dedirtmeyiz arkamızdan.
bu örnekle suriye'lilerin durumu farklı diyebilirsiniz. "onlar kime karşı savaşacak, kendi devletine karşı mı?" sorusu sorulabilir. ortada ülkenin parçalanmaya çalışılması diye bir gerçek var, "parçalamaya çalışan kimse o'na karşı savaşsın" derim ben de.

genel olarak vatandaşımızın bakış açısına gelirsek; mevcut hükümet yanlısı kişiler dahil, büyük bir çoğunluğun, suriye'lilerin burada olmalarına olumlu gözle bakmakdıklarını düşünüyorum. "iyi ki geldiler" diyene şahit olmadım şu ana kadar. tabii, asgari ücretin altında, sigortasız çalıştıran piyasa yamyamı işverenleri saymazsak.

böyle olumsuz görüşe sahip olmamızda ekonominin durumu fazlasıyla etkili elbette. ortada fenafillah derecesine ulaşmış bir işsizlik oranı var. dünyada az gelişmiş ülke ünvanıyla anılmaktayız. buna bile razı değilken orta doğu ülkesi olarak anılmaya başlamak her vatandaşda biraz ters tepki yapıyor doğal olarak.
hunyadi
suriyeli mülteciler kabul edilmedi, ulus millet düşüncesini taşıyanlarca, kendi dilini konuşan insanlarla komşu olmak isteyenlerce, eşini, çocuğunu eve hapsetmeyen babalarca. peki kimler mi bastı bağrına bu mültecileri? eşini, kızını, anasını, bacısını eve tıkan sakallı çomar sürüsü tarafından pek sevildiler. mezhepçilik yapanlar tarafından çok sevildiler. halifecilik oynayanlarca göklere çıkartıldılar.

bu süreçte türk'e üçüncü sınıf vatandaş muamelesi yapıldı. suriyeli öğrenciler, bilmem ne yardım organizasyonları tarafından ciddi miktarda para alırken, yurtlarda ücretsiz kalırken, devlet, bu öğrencilerin durumuna bakmaksızın 1200 lira burs vermeye başladı hepsine.

suriye'ye bayram tatiline gitmesine izin verilen türkiye'deki yüz binlerce suriyeli mülteciler o sınırdan elini kolunu sallayarak geçerken, anasının kınalı kuzuları o hududu koruyordu, bayram tatili demeden, gece demeden, açlık demeden.

her türlü pisliği, işidçisini, mezhepçisini, bölücüsünü, ahlaksızını içinde taşıyarak türkiye'ye getiren suriyeli mülteci topluluğu, göz göre göre devlet tarafından artık sahip çıkılıyor. suriyeliler'in suça karışma oranının türkler'den daha az olduğunu savunan bir içişleri bakanımız var, bu açıklamayı yaparken o saatlerde plajlarda kadınları taciz eden suriyeliler haberi alt tarafta geçiyordu.

tramvaylara para ödemeden binen, para basması istenilince bunu söyleyen kişiyi bıçaklayan,

köpek tekmeleyen, yaptığı yetmezmiş gibi uyarılınca adam bıçaklayan,

kendi kafasına göre ahlak kurallarını belirleyen, topluma uyum sağlayamamış hayvan sürüsünü kabul etmiyorum, etmeyeceğim.
frante
bazı tarihçiler kurtuluş savaşı'nda savaşta şehit olanlar kadar savaştan kaçanlar ve kaçtığı için öldürülenler olduğunu söylüyorlar. savaşın süresi, düşmanların askeri gücü, 90 yıl öncesinin şartları düşünüldüğünde gayet mantıklı da geliyor. bu da bize kurtuluş savaşı'nın, türk halkına -önemli bölümü- rağmen kazanıldığını gösteriyor. mustafa kemal atatürk, fevzi çakmak, kazım karabekir, fahrettin altay gibi cesur, bilgili ve iyi yetişmiş askerler sayesinde kazanılmıştır.

bu "vatanlarını savunsaydılar. biz olsak var ya ohooo" lafları tamamen yalandan, rahatlığın getirdiği güvenden söylenen şeyler. terör saldırılarından sonra twitter'den "ölüyoruz.. yavaş yavaş ölüyoruz.." yazıp götünü devirerek yatmaya benzemez, 90 yıl önceki cesur adamlar hakkında goygoy yaparak övünmeye hiç benzemez. iki sokak öteniz bombalandıktan, çocukluk arkadaşınızın cesedi önünüze düştükten sonra konuşalım bunları.

90 yıl boyunca suriyeliler yoktu. ne yaptınız? yok sahiden soruyorum. türkiye neydi de suriyeliler gelince ne oldu? çoğunluğu tahammülsüz, saygısız, saldırgan ve cahil olan halk suriyeliler gelince mi ortaya çıktı? ben her sokağa çıktığımda türkiye doğumlu en az bir denyo görüyorum. akşam üstü iki nefesleneyim diye çıktım. trafik yine çile. iki araba önümüzde çok ciddi bir kaza kıl payı atlatıldı. suriyeliler?

öpüp kokladığınız bir toprak da değil ki. içine sıçıp duruyorsunuz. köprü ve havalimanı için istanbul'daki ağaçların üçte biri yok edildi. suriyeliler?

bu boş vatan millet, hak hukuk, vergilerimizzz geyikleri bırakılsın. suriyeliler olmasa o paraların kimin cebine gireceğini biliyoruz. tatava yapmaya gerek yok.
hunyadi
Son olaylardan sonra, sahillerin durumundan sonra, istanbul'da bazı semtlerin küçük suriye'ye dönmesinden sonra bu kabullenememenin sonucu artık zorla kendilerinin %96 oranında baas rejimi tarafından kontrol edilen suriye'ye gönderilmesi olmalıdır. Bunu devlet yapmazsa muhtemelen devletin mafyası veya halk yapacaktır.