Kendini yemyeşil çayırlarda yuvarlanırken bulmak aslında markette sabun seçiyorken.
Nerde o eski Tübitak. Çok üzülüyorum. Ben küçükken Türkiye'nin en saygın kurumlarından biriydi, şimdilerde inşallah maşallah ile çalışmalarını sürdürmektedir Türkiye'nin bilim üssü(!).
Ben küçükken bi' gün annemle babam çok büyük bi kavga etmişlerdi. İlk kez öyle görmüştüm onları. Boşanacaklarını düşünüp bütün gece ağlamıştım. O zamanlar beni sevdiğini düşündüğüm bir tanrım vardı ve dua etmiştim ona. Hatta kendimce totem bile yapmış Annemle babam boşanmazsa erik yemekten bile vazgeçeceğim demiştim çünkü mevsim henüz kıştı ve ortalıkta erik falan yoktu. Ve erik benim için çok önemliydi.
Ertesi gün annemle babam barıştılar, ben de çok mutluydum artık boşanmadıkları için. Sonra bahar geldi, erikler yeşerdi ağaçlarda, erik yenmez mi hiç, yedim umarsızca, yaptığım totemi aklıma bile getirmedim. Erik yenmez mi hiç? Ve sadece o bahar değil takip eden her baharda tanrıya verdiğim sözü unutarak hatta tanrıyı da unutarak deliler gibi erik yedim. Hiç yenmez mi yahu erik? Ve annemle babam hiç boşanmadılar. Beni önemseyen bir tanrı da yokmuş zaten, onu öğrendim.
Ama o kış verdiğim sözü tutmadım diye evren kızdı sanırım bana. Sanki benim bu büyük şanssızlığım erikle ilgili gibi geliyor. O kış galiba büyük bi hata yaptım ve kırdım bir şeyleri. Ama elimde değil, çok seviyorum eriği, erik sevilmez mi hiç?
Ertesi gün annemle babam barıştılar, ben de çok mutluydum artık boşanmadıkları için. Sonra bahar geldi, erikler yeşerdi ağaçlarda, erik yenmez mi hiç, yedim umarsızca, yaptığım totemi aklıma bile getirmedim. Erik yenmez mi hiç? Ve sadece o bahar değil takip eden her baharda tanrıya verdiğim sözü unutarak hatta tanrıyı da unutarak deliler gibi erik yedim. Hiç yenmez mi yahu erik? Ve annemle babam hiç boşanmadılar. Beni önemseyen bir tanrı da yokmuş zaten, onu öğrendim.
Ama o kış verdiğim sözü tutmadım diye evren kızdı sanırım bana. Sanki benim bu büyük şanssızlığım erikle ilgili gibi geliyor. O kış galiba büyük bi hata yaptım ve kırdım bir şeyleri. Ama elimde değil, çok seviyorum eriği, erik sevilmez mi hiç?
Bizleri o kadar değiştiriyor ki ya da aslında gerçek yüzlerimizi ortaya çıkarıyor mu demeliyim?
Bazen çok sevdiğimi sandığım insanların aslında ne kadar da hiç olduklarını farketmemi sağladığı için hem içten içe seviyorum öfkenin gücünü, hem de kocaman hayal kırıklıkları bıraktığı için kapıma nefret ediyorum.
Peki ya ben? Ben neye dönüşüyorum öfkelendiğimde? Uzun zamandır, yalnızca ağlak bir dilsize.
Bazen çok sevdiğimi sandığım insanların aslında ne kadar da hiç olduklarını farketmemi sağladığı için hem içten içe seviyorum öfkenin gücünü, hem de kocaman hayal kırıklıkları bıraktığı için kapıma nefret ediyorum.
Peki ya ben? Ben neye dönüşüyorum öfkelendiğimde? Uzun zamandır, yalnızca ağlak bir dilsize.
Herhangi bir yazara bir şarkı armağan et başlığındaki neredeyse tüm entarilerimi oylayan yazarın sayesinde yaptığımdır. Bu vesileyle de tüm yazarlara bir şarkı armağan edeyim o zaman.
1978 İstanbul doğumlu oyuncu.
İstanbul Üniversitesi Devlet konservatuvarı tiyatro bölümünden mezundur. Çok çok iyi bir oyuncu ve seslendirme sanatçısıdır. Sevilir.
İstanbul Üniversitesi Devlet konservatuvarı tiyatro bölümünden mezundur. Çok çok iyi bir oyuncu ve seslendirme sanatçısıdır. Sevilir.
Dünyanın en iyi oyuncularından birisidir. Sesi ayrı, tipi ayrı karizmatiktir. Türkiye'de değil de amerika'da, İngiltere'de falan doğmuş olsaydı eğer, şu an dünyaca ünlü bir oyuncu olarak yaşıyor olacaktı. Canım benim.
Yalnızca, Gerçekten sevilen, aşık olunan birinin avuç içi öpülebilir sanırım. Yoksa niye bazen tokalaşmak bile istemediğimiz o bakteri yuvası elleri öpelim ki?
İnsan birini sevince ne yapacağını şaşırıyor zaten, en saçma davranışlar bile sempatikleşiyor.
İnsan birini sevince ne yapacağını şaşırıyor zaten, en saçma davranışlar bile sempatikleşiyor.
Monica belluci bebeğim ile birlikte dünyanın en güzel kadınlarından. Hem güzel, hem yetenekli, hem çok güzel, hem çok yetenekli. Canım benim.
Fransızca Kara film.
Özellikle 1950'li yıllarda; suç, cinsellik, uyuşturucu gibi konuların hakim olduğu, karanlık ve kasvetli set ve dekorlar kullanılarak çekilen, mutlaka Femme fatale karakterler barındıran adı üzerinde filmlerdir.
Özellikle 1950'li yıllarda; suç, cinsellik, uyuşturucu gibi konuların hakim olduğu, karanlık ve kasvetli set ve dekorlar kullanılarak çekilen, mutlaka Femme fatale karakterler barındıran adı üzerinde filmlerdir.
Üç Oscarlı bir Billy wilder filmi.
Sunset boulevard, film noir türünün ilk ve en iyi örneklerindendir. siyah beyaz ve iyi bir kara filme kim hayır diyebilir ki!
Sunset boulevard, film noir türünün ilk ve en iyi örneklerindendir. siyah beyaz ve iyi bir kara filme kim hayır diyebilir ki!
nuri bilge ceylan'a cannes'da altın palmiye'yi getiren sanat eseri.
sanatını icra ederken bir yandan da toplumsal sorumluluklarından ödün vermeyen büyük bir yönetmenin nadide filmidir kış uykusu.
sınıfsal buhranlarımızı karakterler üzerinden irdeleyen, aydın (haluk bilginer) ile küçük burjuvaya, ismail (nejat işler) ve hamdi (serhat mustafa kılıç) ile köylü ve proleteryaya, nihal (melisa sözen) ile kadına, necla (demet akbağ) ile de korkularımıza ayna tutan bir metaforik anlatım kış uykusu.
uzun ve kıymetli diyaloglara, şahane oyuncu performanslarına, her biri de sica hazzı veren karelere sahip bu nbc filmini izlemek ve bir kez daha bu özel adama teşekkür etmek gerek.
sanatını icra ederken bir yandan da toplumsal sorumluluklarından ödün vermeyen büyük bir yönetmenin nadide filmidir kış uykusu.
sınıfsal buhranlarımızı karakterler üzerinden irdeleyen, aydın (haluk bilginer) ile küçük burjuvaya, ismail (nejat işler) ve hamdi (serhat mustafa kılıç) ile köylü ve proleteryaya, nihal (melisa sözen) ile kadına, necla (demet akbağ) ile de korkularımıza ayna tutan bir metaforik anlatım kış uykusu.
uzun ve kıymetli diyaloglara, şahane oyuncu performanslarına, her biri de sica hazzı veren karelere sahip bu nbc filmini izlemek ve bir kez daha bu özel adama teşekkür etmek gerek.
muhteşem sesli güzel kadın.
sesinin, şarkılara kattığı eşsiz ruhun güzelliğinden olacak, benim için yeri bir başkadır. o şarkı söylerken sanki notalar önünde eğiliyormuş gibi hissediyorum, öylesine saygı duyulası.
sesinin, şarkılara kattığı eşsiz ruhun güzelliğinden olacak, benim için yeri bir başkadır. o şarkı söylerken sanki notalar önünde eğiliyormuş gibi hissediyorum, öylesine saygı duyulası.
Adını solda görünce dirildi sandığım. Abi hayatta mı hala o yaa.
barışçıl ve özgürlükçü, doğayla bütünleşmiş, tüm canlıların yaşam hakkına saygılı, sanatsever ve biraz da kafası güzel bir felsefeyle, 60'lı ve 70'li yıllara damgasını vurmuş, mottosu "not war, make love / savaşma seviş" olan antimilitarist ve apolitik oluşumun destekçileri.
hippiler paraya ne kadar karşıysa günümüz hippileri(!) de bir o kadar tiki maşallah.
not: gerçek hippileri, bu felsefeyle yaşayanları tenzih ediyorum elbette.
hippiler paraya ne kadar karşıysa günümüz hippileri(!) de bir o kadar tiki maşallah.
not: gerçek hippileri, bu felsefeyle yaşayanları tenzih ediyorum elbette.
(bkz:Hippi)
Gelmiş geçmiş en karizmatik dizi karakterlerinden biri olan ve Breaking bad'e kişilik, renk ve görsel nitelik katan adam.
can baba'ya ait muhteşem bir şiir. aşkın tanımı gibi.
"kibrit çakıyorsun karanlıkta badem çiçeklerini görmek için
ve mart denizlerinde tedirgin bir çift sarnıç gemisi gözlerin
bir iş açacaksın sen başımıza, yangın mı olur artık bahar mı"
"kibrit çakıyorsun karanlıkta badem çiçeklerini görmek için
ve mart denizlerinde tedirgin bir çift sarnıç gemisi gözlerin
bir iş açacaksın sen başımıza, yangın mı olur artık bahar mı"
Can Yücel sevgi duvarı şiirinde güzel betimler yalnızlığı.
"Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi"
"Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi"
"Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi"
"Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi"
"Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi"
"Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi"
şükrü erbaş üstadın yoksulluğu, çaresizliği dolandırmadan ama öyle de incelikli anlattığı dizeleri.
"onu ben bir kahvede gördüm
yüzlerce kahvede, binlerce
işsiz insanlardan biriydi
yeşil masalarda kirli
dumanlar içinde bir ince düşünce
gözleri buğulu/camlarda dalgın
sinmiş silinmiş suskun
içinde kim bilir hangi yüzden
yaprak dökümü bir gün
usunda yüzlerce yüz
sorular sorulara değerek büyür
elleri yüreğinden tedirgin
kapılar açıldıkça gözleri yalım
umuttur çarpar yoksulluğuna
yüreği ellerinden yorgun
dönüşü evlere ölüm
düşleri bir günün eteklerinde
uzanır gecelere bir adam kırgın."
"onu ben bir kahvede gördüm
yüzlerce kahvede, binlerce
işsiz insanlardan biriydi
yeşil masalarda kirli
dumanlar içinde bir ince düşünce
gözleri buğulu/camlarda dalgın
sinmiş silinmiş suskun
içinde kim bilir hangi yüzden
yaprak dökümü bir gün
usunda yüzlerce yüz
sorular sorulara değerek büyür
elleri yüreğinden tedirgin
kapılar açıldıkça gözleri yalım
umuttur çarpar yoksulluğuna
yüreği ellerinden yorgun
dönüşü evlere ölüm
düşleri bir günün eteklerinde
uzanır gecelere bir adam kırgın."
Shrek ve fiona'nın aşkı.
Sanal alemde zaten herkes "en" olma çabasında olduğu için çok da şeyyapmamak gerek.
saw (testere) serisinde, jigsaw'un i want to play a game ile birlikte en çok kullandığı repliklerden biri. türkçe mealiyle "oyun bitti".
Bir yabancının fiziksel temasından, kişisel alanıma girmesinden nefret ederim. Kimsenin buna hakkı yoktur.
Sırada arkanızdan dürten, poponuza elindeki alışveriş sepetini yapıştıran teyzeler mi ararsınız, kasada ödeme yaptığınız sırada neredeyse kredi kartı şifrenizi sizin yerinize tuşlayacak olanı mı, hepsi var bu ülkede.
Ama en çok çocukların kişisel alanlarının ihlaline sinirleniyorum. Sevimli bir çocuk görmeye görsünler, hemen o pis ellerini yapıştırıyorlar o narin yanaklarına çocukların.
Küçükken kimseye öptürmezdim kendimi, başarırlarsa da doğru banyoya koşar yıkardım elimi yüzümü. Hiç sevmedim, sevmeyeceğim bu hadsizliği.
Sırada arkanızdan dürten, poponuza elindeki alışveriş sepetini yapıştıran teyzeler mi ararsınız, kasada ödeme yaptığınız sırada neredeyse kredi kartı şifrenizi sizin yerinize tuşlayacak olanı mı, hepsi var bu ülkede.
Ama en çok çocukların kişisel alanlarının ihlaline sinirleniyorum. Sevimli bir çocuk görmeye görsünler, hemen o pis ellerini yapıştırıyorlar o narin yanaklarına çocukların.
Küçükken kimseye öptürmezdim kendimi, başarırlarsa da doğru banyoya koşar yıkardım elimi yüzümü. Hiç sevmedim, sevmeyeceğim bu hadsizliği.
İnsanlar istediklerini yapıp istediklerini söyleyemekte özgürdürler, yoksa değiller mi?
Birincisi bir insanın saçını kırmızıya, yeşile, maviye boyamasının siyah ya da sarıya boyamasından bir farkı yoktur, sonuçta orijinalliği bozuyor muyuz, evet. Neden çoğunluğun tercih etmediği renkler işin içine girince hemen eleştirme hakkı doğuyor ki? Çoğunluğa uymak zorunda mıyız?
Yok eleştirilen renk değil de o kişinin o renkle marjinal olduğunu iddia etmesiyse, bundan da bize ne? Yapsın, ne olacak ki, kime ne zararı var? Biz beğenmiyor ya da itici buluyorsak bakmayız, görmeyiz, olur biter. Bu, kimse için bir sorun haline gelmemeli, geliyorsa bence özeleştiri zamanı gelmiş demektir özgürlükler ve hoşgörü adına.
Diğer bir konu, Sürekli özgürlüklerden bahsederken hepimiz, başkaları bizim hoşumuza gitmeyen şeyler yaptıklarında neden hemen yaftalamaya girişiyoruz ki? Bir insanın saç rengi neden başka bir insanı rahatsız eder, hiç anlamıyorum bunu. Beğenmeyen kafasını çevirip bakmazsa, onun için sorun olan şey de ortadan kalkmış olur, olmaz mı?
Ben de daha genç yaşlarımda saçımı kırmızıya, mora boyattım ya da çoğunluğun tercih etmediği şekilde giyindim ama Bunu kimseye bir şey ispatlamak için de yapmadım farklı görünmek için de. Sevdiğim ve o şekilde mutlu olduğum için yaptım.
Sonuç olarak, büyük bir anadolu filozofunun da dediği gibi, "o o şekil boyar, bu bu şekil boyar, herkesin hayatına kimse karışamaz", söyleyeceklerim şimdilik bu kadar, teşekkürler.
Birincisi bir insanın saçını kırmızıya, yeşile, maviye boyamasının siyah ya da sarıya boyamasından bir farkı yoktur, sonuçta orijinalliği bozuyor muyuz, evet. Neden çoğunluğun tercih etmediği renkler işin içine girince hemen eleştirme hakkı doğuyor ki? Çoğunluğa uymak zorunda mıyız?
Yok eleştirilen renk değil de o kişinin o renkle marjinal olduğunu iddia etmesiyse, bundan da bize ne? Yapsın, ne olacak ki, kime ne zararı var? Biz beğenmiyor ya da itici buluyorsak bakmayız, görmeyiz, olur biter. Bu, kimse için bir sorun haline gelmemeli, geliyorsa bence özeleştiri zamanı gelmiş demektir özgürlükler ve hoşgörü adına.
Diğer bir konu, Sürekli özgürlüklerden bahsederken hepimiz, başkaları bizim hoşumuza gitmeyen şeyler yaptıklarında neden hemen yaftalamaya girişiyoruz ki? Bir insanın saç rengi neden başka bir insanı rahatsız eder, hiç anlamıyorum bunu. Beğenmeyen kafasını çevirip bakmazsa, onun için sorun olan şey de ortadan kalkmış olur, olmaz mı?
Ben de daha genç yaşlarımda saçımı kırmızıya, mora boyattım ya da çoğunluğun tercih etmediği şekilde giyindim ama Bunu kimseye bir şey ispatlamak için de yapmadım farklı görünmek için de. Sevdiğim ve o şekilde mutlu olduğum için yaptım.
Sonuç olarak, büyük bir anadolu filozofunun da dediği gibi, "o o şekil boyar, bu bu şekil boyar, herkesin hayatına kimse karışamaz", söyleyeceklerim şimdilik bu kadar, teşekkürler.