Sözlükte kah troll kah fularlı yazarlık yapmak.
Tabii ki ıssız adamın kurduğu partiye, sefiller.
bundan sonra kendime örnek alıp boş zamanlarımda uygulayacağım davranıştır. Gözümü de kara yaparım, olur ki.
Not: birlikte yuvarlanıp sözlüğün tadını çıkarmak isteyen yazarlar için kayıtlarımız başlamıştır.
Not: birlikte yuvarlanıp sözlüğün tadını çıkarmak isteyen yazarlar için kayıtlarımız başlamıştır.
Sözlüğe çok fazla emek veren nitelikli yazar. Her sözlüğe lazımgillerden.
Severek okuyoruz. Evet.
Severek okuyoruz. Evet.
En sevdiğim sayı. Gizemli ve kaotik.
Bazen karşılıklı turşu suyu içmektir.
Çekip yüklemek zor geldi, zaten kim ne yapsın ki boşluğu? Sen boşluğun fotoğrafını çekebilir misin sözlük?
Olur mu canım öyle şey, bu ne mesnetsiz bir iddia? Sonuçta Hepimiz güzellik taramasından geçerek seçilmedik mi yazarlığa? Ne işi var cüce ırkların aramızda? Ben mesela Bir boydan bir de portre fotoğrafımı, boy-kilo ve vücut ölçülerimi ve de noter onaylı iq testi sonuçlarımı gönderdim moderasyona ve anında onaylandı yazarlığım. Sizlerin de Öyle olmadı mı?
Gerçi ben neredeyse altın orana yakın ölçülerde olduğum için "bu güzelliğinizle bize fazlasınız, siz süslü sözlüğe daha çok yakışırsınız" dediler ama benim için önemli olan işlev olduğundan burayı tercih ettim ve "sözlük yazarları hep çirkin ve kısa oluyor" algısını kırmaya geldim.
Edit: bir kaç yazar arkadaş mesaj atmışlar şimdi, onların seçmelerinde sadece güzellik taraması varmış, neden ayrıca benden o muhteşem zekamı da kanıtlamamı istediniz ki? Tabi inanamadınız değil mi bu güzelliğin hem de bu kadar zeki olabileceğine, sizi gidi minnoşlar sizi.
Gerçi ben neredeyse altın orana yakın ölçülerde olduğum için "bu güzelliğinizle bize fazlasınız, siz süslü sözlüğe daha çok yakışırsınız" dediler ama benim için önemli olan işlev olduğundan burayı tercih ettim ve "sözlük yazarları hep çirkin ve kısa oluyor" algısını kırmaya geldim.
Edit: bir kaç yazar arkadaş mesaj atmışlar şimdi, onların seçmelerinde sadece güzellik taraması varmış, neden ayrıca benden o muhteşem zekamı da kanıtlamamı istediniz ki? Tabi inanamadınız değil mi bu güzelliğin hem de bu kadar zeki olabileceğine, sizi gidi minnoşlar sizi.
Dün iki ayrı zıt duygu yaşadım sözlük.
İlkinde paramparça olduğumu hissettim. Öyle kandırılmış, öyle zavallı hissettim ki kendimi. İnsanların ne kadar yapmacık, ne kadar samimiyetsiz olduklarını bir kez daha, tokat gibi hissettim yüzümde. Ne yüzü, kalbimde hissettim, kalbimin kırılma sesini duydum ben dün ve çok acıdı sözlük. Yahu ne istiyorsunuz bizden, önce hayatlarımıza giriyor, samimi görünüyor sonra da kendinizce paçavra muamelesi yapıyorsunuz, iyi de siz kimsiniz yahu? Kendinizi ne sanıyorsunuz? Sadece harcadığım zamana üzülüyor, bir kez daha yanıldığıma üzülmüyorum bile artık. Çünkü denemeden, yaşamadan bilemiyorsun. Yanıldığında ise yeni bir tecrübe daha ekleyerek omuzlarına, yükü daha da ağır bir insan olarak devam ediyor, etmeye çalışıyorsun.
Ama işte hayat bu ya, o kadar da acımasız olmuyor bazen. Sürpriiiizz diye bi' anda konfetiler patlatıp, balonlar uçuruyor üzerinde. Yahu dur bi' şakacı şey, daha az önce paramparça etmiştin kalbimi, şimdi mutluluktan nefesimi mi keseceksin diyorsun, duymuyor bile seni. Veriyor umudu, veriyor mutluluğu. Az önce yitip giden umutlarını insana dair, alelacele bir paketle yeniden koyuveriyor önüne. Öylece kalıyorsun. İnansam mı acaba diye içinden geçirirken tereddütle, "inan" diyor dünyanın en güven veren sesi. Evet daha önce de duymuştum ben bu sesi, yabancı değil. İnanıyorsun öylece Küçük bir çocuk gibi, kırmızı bir elma şekerine kanmaya hazır.
Teşekkür ederim hayat! Önce bu kadar üzmesen sonrasında verdiğin hoşluğun değerini bilemezdim belki. Gerçi sen yine de pek kırmamaya çalış kalbimi, biliyorsun çok acıyor.
İlkinde paramparça olduğumu hissettim. Öyle kandırılmış, öyle zavallı hissettim ki kendimi. İnsanların ne kadar yapmacık, ne kadar samimiyetsiz olduklarını bir kez daha, tokat gibi hissettim yüzümde. Ne yüzü, kalbimde hissettim, kalbimin kırılma sesini duydum ben dün ve çok acıdı sözlük. Yahu ne istiyorsunuz bizden, önce hayatlarımıza giriyor, samimi görünüyor sonra da kendinizce paçavra muamelesi yapıyorsunuz, iyi de siz kimsiniz yahu? Kendinizi ne sanıyorsunuz? Sadece harcadığım zamana üzülüyor, bir kez daha yanıldığıma üzülmüyorum bile artık. Çünkü denemeden, yaşamadan bilemiyorsun. Yanıldığında ise yeni bir tecrübe daha ekleyerek omuzlarına, yükü daha da ağır bir insan olarak devam ediyor, etmeye çalışıyorsun.
Ama işte hayat bu ya, o kadar da acımasız olmuyor bazen. Sürpriiiizz diye bi' anda konfetiler patlatıp, balonlar uçuruyor üzerinde. Yahu dur bi' şakacı şey, daha az önce paramparça etmiştin kalbimi, şimdi mutluluktan nefesimi mi keseceksin diyorsun, duymuyor bile seni. Veriyor umudu, veriyor mutluluğu. Az önce yitip giden umutlarını insana dair, alelacele bir paketle yeniden koyuveriyor önüne. Öylece kalıyorsun. İnansam mı acaba diye içinden geçirirken tereddütle, "inan" diyor dünyanın en güven veren sesi. Evet daha önce de duymuştum ben bu sesi, yabancı değil. İnanıyorsun öylece Küçük bir çocuk gibi, kırmızı bir elma şekerine kanmaya hazır.
Teşekkür ederim hayat! Önce bu kadar üzmesen sonrasında verdiğin hoşluğun değerini bilemezdim belki. Gerçi sen yine de pek kırmamaya çalış kalbimi, biliyorsun çok acıyor.
Çok büyük bir hazine ve güç. O kadar şanslıyız ki onlara sahip olduğumuz için.
Her şeyi yapabilirsiniz onlarla. İsterseniz bir insanı mutluluktan göklere çıkarabilir ya da üzüntüden kıvrandırabilirsiniz. Onlarla ne yapacağınız aslında kim olduğunuzla ilgilidir, kim olmak istediğinizle.
Ve önemli bir nokta da Fütursuzca dağıtmamak gerektiğidir bu sihirli varlıkları. Saklamak lazım gerçek sahipleri ve anları için ki bir gün gerçekten ihtiyaç duyduğunuzda, "aaa hepsini boş yere dağıtmışım, hiç sözcüğüm kalmamış" pişmanlığı yaşamamak için.
Şimdi bana bir tanesi gerekli mesela, hah buldum, "teşekkürler"!!!
Her şeyi yapabilirsiniz onlarla. İsterseniz bir insanı mutluluktan göklere çıkarabilir ya da üzüntüden kıvrandırabilirsiniz. Onlarla ne yapacağınız aslında kim olduğunuzla ilgilidir, kim olmak istediğinizle.
Ve önemli bir nokta da Fütursuzca dağıtmamak gerektiğidir bu sihirli varlıkları. Saklamak lazım gerçek sahipleri ve anları için ki bir gün gerçekten ihtiyaç duyduğunuzda, "aaa hepsini boş yere dağıtmışım, hiç sözcüğüm kalmamış" pişmanlığı yaşamamak için.
Şimdi bana bir tanesi gerekli mesela, hah buldum, "teşekkürler"!!!
Ben de bu şarkıyla uğurlamak isterim.
Emek veren her yazar kıymetli olmakla birlikte Elbette ki hepimizin favori yazarları da vardır. ama bunu birin ikisi, ikinin üçü, üçün biri şeklinde ifade etmeyi doğru bulmuyorum.
Yazılarını beğenerek okuduğum Bir sürü yazar var burda ve onlar da kim olduklarını az çok biliyorlardır zaten.
Yazılarını beğenerek okuduğum Bir sürü yazar var burda ve onlar da kim olduklarını az çok biliyorlardır zaten.
Kadınlar için: Mümkünse medya patronu olan bir adam bulun, evli olup olmaması hiç önemli değil, hamile kalın, sonra da bir şekilde evlilik cüzdanını kapın. 1-2 yıl sonra da boşanın ve bir kaç milyonluk bir tazminat ve bir kaç yüz bin liralık bir nafakanın sahibi olun, işte mis gibi zenginsiniz artık.
Erkekler için: kendinize zengin bir babacık, pardon hatun bulun ve basın nikahı. Sonra gelsin ihaleler, gitsin yatırımlar. Filonuz bile olur. Hatta iyi bir damat olursanız bırakın şirinleri göremeyeceğiniz şey yok. Hadi yine iyisiniz köftehorlar.
Erkekler için: kendinize zengin bir babacık, pardon hatun bulun ve basın nikahı. Sonra gelsin ihaleler, gitsin yatırımlar. Filonuz bile olur. Hatta iyi bir damat olursanız bırakın şirinleri göremeyeceğiniz şey yok. Hadi yine iyisiniz köftehorlar.
italyan matematikçi leonardo fibonacci tarafından bir problemi araştırırken bulunan sayı dizisidir.
fibonacci dizisinde, ardışık iki sayının toplamı kendisinden sonraki sayıyı verir.
bu sayılar 0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610... şeklinde gider.
bu dizideki iki ardışık sayının oranı sayılar büyüdükçe altın oran'a (1,618) yaklaşır.
fibonacci dizisinde, ardışık iki sayının toplamı kendisinden sonraki sayıyı verir.
bu sayılar 0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610... şeklinde gider.
bu dizideki iki ardışık sayının oranı sayılar büyüdükçe altın oran'a (1,618) yaklaşır.
Tüm kusurlarına rağmen seviyorum insanları. Çoğu zaman incinsem de uzak duramıyorum, durmuyorum. Sanırım bu da benim zaafım.
doğum adı ernesto guevara olan arjantinli devrimci ve fikir adamı.
doğum belgesine göre 14 haziran 1928'de arjantin rosario de la fe'de doğan guevara, baba tarafından irlandalı anne tarafından bask.
kendisine meslek olarak doktorluğu seçen guevara, devrimci mücadelesi sırasında askerlik de yapmış, aynı zamanda 7 tane yayımlanmış şiiri de bulunan çok yönlü ve başarılı bir fikir adamı aynı zamanda.
arkadaş anlamına gelen "che" ismini kendisine yoldaşı antonio nico lopez vermiş ve zamanla devrimci, ernesto che guevara olarak anılmaya başlanmıştır.
che guevara, zorluklarla geçen kısa yaşamına onurlu ve devrimci bir mücadele sığdırmış ve dünyanın en önemli devrimci simgelerinden biri haline gelmiştir.
fidel castro ile birlikte küba devrimi'nin mimarı ve önderlerinden olmuş, hayalini kurduğu sosyalist küba'da hayatının geri kalanını rahat içinde geçirmek yerine devrimci mücadelesini sürdürmek üzere yollara düşmüş ve ne yazık ki 1967'de gerilla operasyonlarına önderlik ettiği sırada bolivya'da özel harekat birliği tarafından yakalanmış ve 9 ekim 1967'de yargılanmadan idam edilmiştir.
daha iki yaşındayken astım hastalığı ile başlayan mücadelesi tüm hayatı boyunca onurlu ve kararlı bir şekilde sürmüş, kimseye ihanet etmeden, onurunu çiğnetmeden bu dünyadaki varlığını belki de olabilecek en üst seviyede tamamlamış gerçek bir devrimcidir che guevara. fikirleri ve mücadelesi hala tüm dünya devrimcilerinin ışığı ve yoldaşıdır comandante (komutan) che guevara'nın.
doğum belgesine göre 14 haziran 1928'de arjantin rosario de la fe'de doğan guevara, baba tarafından irlandalı anne tarafından bask.
kendisine meslek olarak doktorluğu seçen guevara, devrimci mücadelesi sırasında askerlik de yapmış, aynı zamanda 7 tane yayımlanmış şiiri de bulunan çok yönlü ve başarılı bir fikir adamı aynı zamanda.
arkadaş anlamına gelen "che" ismini kendisine yoldaşı antonio nico lopez vermiş ve zamanla devrimci, ernesto che guevara olarak anılmaya başlanmıştır.
che guevara, zorluklarla geçen kısa yaşamına onurlu ve devrimci bir mücadele sığdırmış ve dünyanın en önemli devrimci simgelerinden biri haline gelmiştir.
fidel castro ile birlikte küba devrimi'nin mimarı ve önderlerinden olmuş, hayalini kurduğu sosyalist küba'da hayatının geri kalanını rahat içinde geçirmek yerine devrimci mücadelesini sürdürmek üzere yollara düşmüş ve ne yazık ki 1967'de gerilla operasyonlarına önderlik ettiği sırada bolivya'da özel harekat birliği tarafından yakalanmış ve 9 ekim 1967'de yargılanmadan idam edilmiştir.
daha iki yaşındayken astım hastalığı ile başlayan mücadelesi tüm hayatı boyunca onurlu ve kararlı bir şekilde sürmüş, kimseye ihanet etmeden, onurunu çiğnetmeden bu dünyadaki varlığını belki de olabilecek en üst seviyede tamamlamış gerçek bir devrimcidir che guevara. fikirleri ve mücadelesi hala tüm dünya devrimcilerinin ışığı ve yoldaşıdır comandante (komutan) che guevara'nın.
amacı aslında güldürmek olmayan tür. kara mizah ya da kara komedi bir hiciv sanatıdır ve edebiyat, sinema, tiyatro, karikatür gibi pek çok alanda çıkar karşımıza ve amacı düşündürmek ve yermektir. bunun için komedi unsurlarından faydalanır ancak komik olma amacı gütmez.
gerçek bir kara komediyi okurken ya da izlerken gülmek isteyip de gülemez, ağlamak isteyip de ağlayamazsınız. tüm duygularınızı açıkta bırakan nadide ve güçlü eserlerdir.
eşek şakasını kara mizah zannedenler de vardır, ironiyi de. oysa ki herkesin harcı değilken mizah yapmak, kara mizah başlı başına farklı donanımlar ve zeka gerektirir. bu yüzden de başarılı örnekleriyle karşılaşmak her zaman mümkün olmaz.
leyla ile mecnun muhteşem bir absürt komedi örneği iken, finaliyle bence kara mizaha geçiş yapmıştır.
yine vavien ve arabesk çok başarılı iki örneğidir ki arabesk bence dünya çapında bir kara komedidir.
yine son zamanların popüler dizilerinden breaking bad de bolca kara mizah unsuru barındırmıştır.
charlie chaplin yine bu türün en başarılı uygulayıcılarından biridir.
dr. strangelove or: how i learned to stop worrying and love the bomb ve fargo dünya sinemasından çok iyi iki örnektir.
edebiyatta aziz nesin türün en iyi temsilcilerindendir, oyun haline getirilen eserleri de mevcuttur.
kara mizah sert bir ifade biçimidir, hızlı tüketime ve popüler kültüre uygun değildir çünkü yoğun hiciv barındırır dolayısıyla çoğunluk tarafından pek sevilmez.
en güçlü ve sert kara mizah eserleri ise sanırım o görkemli ve acıklı hayatlarımız. olabildiğince kara, olabildiğince gerçek ve bazen ölümcül derecede absürt.
gerçek bir kara komediyi okurken ya da izlerken gülmek isteyip de gülemez, ağlamak isteyip de ağlayamazsınız. tüm duygularınızı açıkta bırakan nadide ve güçlü eserlerdir.
eşek şakasını kara mizah zannedenler de vardır, ironiyi de. oysa ki herkesin harcı değilken mizah yapmak, kara mizah başlı başına farklı donanımlar ve zeka gerektirir. bu yüzden de başarılı örnekleriyle karşılaşmak her zaman mümkün olmaz.
leyla ile mecnun muhteşem bir absürt komedi örneği iken, finaliyle bence kara mizaha geçiş yapmıştır.
yine vavien ve arabesk çok başarılı iki örneğidir ki arabesk bence dünya çapında bir kara komedidir.
yine son zamanların popüler dizilerinden breaking bad de bolca kara mizah unsuru barındırmıştır.
charlie chaplin yine bu türün en başarılı uygulayıcılarından biridir.
dr. strangelove or: how i learned to stop worrying and love the bomb ve fargo dünya sinemasından çok iyi iki örnektir.
edebiyatta aziz nesin türün en iyi temsilcilerindendir, oyun haline getirilen eserleri de mevcuttur.
kara mizah sert bir ifade biçimidir, hızlı tüketime ve popüler kültüre uygun değildir çünkü yoğun hiciv barındırır dolayısıyla çoğunluk tarafından pek sevilmez.
en güçlü ve sert kara mizah eserleri ise sanırım o görkemli ve acıklı hayatlarımız. olabildiğince kara, olabildiğince gerçek ve bazen ölümcül derecede absürt.
devrim insandır, insan devrim. sadece duvarlarda, şiirlerde, sokak aralarında kalsa da adı, hep taze tutmuştur içimizde bir şeyleri, umudu.
aşk da devrimin ta kendisi değil midir? bütün kuralları, kalıpları, doğruları altüst etmek, olmayacak olana inanmak? bazen her şeyi, herkesi karşına almak bazen de bütün gemileri yakmak, imkansızı istemek değil midir?
işte bu yüzden tıpkı aşk gibi, geri dönüşü olmayan bir sevdadır devrim. aşk'tır.
aşk da devrimin ta kendisi değil midir? bütün kuralları, kalıpları, doğruları altüst etmek, olmayacak olana inanmak? bazen her şeyi, herkesi karşına almak bazen de bütün gemileri yakmak, imkansızı istemek değil midir?
işte bu yüzden tıpkı aşk gibi, geri dönüşü olmayan bir sevdadır devrim. aşk'tır.
O Güzel atlara binip giden bir güzel adam daha, çınar.
Çok kıymetli bir sanatçı, yeri doldurulamaz bir değerdi. Hepimizin başı sağolsun.
Çok kıymetli bir sanatçı, yeri doldurulamaz bir değerdi. Hepimizin başı sağolsun.
fransızca "mise - en - scène" den gelir.
sinemada kadraj içerisindeki oyuncu ve dekorun düzenini yani sahne düzenini ifade eder.
tiyatroda ise önceden kurgulanmış bir oyunu sahnelemek anlamına gelir.
sinemada kadraj içerisindeki oyuncu ve dekorun düzenini yani sahne düzenini ifade eder.
tiyatroda ise önceden kurgulanmış bir oyunu sahnelemek anlamına gelir.
bu coğrafyada en eksik olan meziyetlerden ve en dertli olduğum konulardan.
hayır benim için saygı öyle içi boş bir kavram değil. yok efendim büyüklerin yanında düzgün otur, vay efendim yaşlılarla düzgün konuş gibi bir şey değil saygı. ya da birine bey, hanım diye hitap etmek, bizden makamca üstte olan birinin yanında el pençe divan durmak. hayır efendim bunlar saygıyla ilgili değil. evet bir yaşlıya nazik davranmak güzel bir şey ama saygı ile karıştırmamak gerek.
saygı dediğimiz kavram, aslında özgürlüklerle ilgili. "tüm canlıların" yaşam hakkına, tercih hakkına, özgürlüklerine hoşgörülü olmak ve sınırlarımızı, haddimizi bilmek ile ilgili. başkalarının hayatlarına müdahale etmeden, yargılamadan, sorgulamadan kabullenebilmek, herkesin kendimiz gibi olamayacağını kabullenmek ve başkalarının mutlu olduğu hayatlarına burnumuzu sokmadan yaşayabilmek ile ilgili. dünyanın tek sahibinin biz olmadığımızı anlamak ve böyle yaşamak ile ilgili. saygı önemli, çok ama çok önemli.
hayır benim için saygı öyle içi boş bir kavram değil. yok efendim büyüklerin yanında düzgün otur, vay efendim yaşlılarla düzgün konuş gibi bir şey değil saygı. ya da birine bey, hanım diye hitap etmek, bizden makamca üstte olan birinin yanında el pençe divan durmak. hayır efendim bunlar saygıyla ilgili değil. evet bir yaşlıya nazik davranmak güzel bir şey ama saygı ile karıştırmamak gerek.
saygı dediğimiz kavram, aslında özgürlüklerle ilgili. "tüm canlıların" yaşam hakkına, tercih hakkına, özgürlüklerine hoşgörülü olmak ve sınırlarımızı, haddimizi bilmek ile ilgili. başkalarının hayatlarına müdahale etmeden, yargılamadan, sorgulamadan kabullenebilmek, herkesin kendimiz gibi olamayacağını kabullenmek ve başkalarının mutlu olduğu hayatlarına burnumuzu sokmadan yaşayabilmek ile ilgili. dünyanın tek sahibinin biz olmadığımızı anlamak ve böyle yaşamak ile ilgili. saygı önemli, çok ama çok önemli.
Uzaktan yönetilmez mesela. Halka inmek lazım. Ve demokrasi şart. Her dikta yönetimi sonlanmaya mahkumdur çünkü.
Kısacası bir sözlük önemsemeden yönetilmez. Sahip çıkmak şart.
Çiçeği burnunda bir yazar olarak açıkçası daha aktif bir yönetim beklerdim. Yazarlığımı onaylayan icgqhs dışında başka bir moderatör de görmedim henüz.
Yeniyim ve sevdim burayı ve gitmeye niyetim yok ama Dedeye, pardon sözlüğe de sahip çıkalım. Evet.
Kısacası bir sözlük önemsemeden yönetilmez. Sahip çıkmak şart.
Çiçeği burnunda bir yazar olarak açıkçası daha aktif bir yönetim beklerdim. Yazarlığımı onaylayan icgqhs dışında başka bir moderatör de görmedim henüz.
Yeniyim ve sevdim burayı ve gitmeye niyetim yok ama Dedeye, pardon sözlüğe de sahip çıkalım. Evet.
köklü, kökten, sebebe yönelik olan.
memelilerde nadiren dişinin ve sıklıkla da erkeğin, seksüel açıdan doyuma ulaşmış olsa dahi, yeni bir partnerle karşılaştığında libido artışıyla beraber tekrar cinsel birleşmeye hazır hale gelmesini ifade eden tanım.
yani normalde az önce çiftleştiği partnerine ikinci kez ilgi duymayan memeli, ortama yeni bir partnerin gelmesiyle, tekrar cinsel penetrasyona açık hale geliyor. başka yeni bir partnerle tekrar. çünkü bu ilk seferler memeliyi şiddetle uyarıyor. bu durum zaten tek eşliliğe uygun olmayan doğamızı destekler nitelikte. sonuçta amaç daha fazla çiftleşme ve bu sayede en sağlıklı üremeyi gerçekleştirme.
medeniyet dediğimiz uyuşturucudan aşırı doz almış olduğumuz gerçeği, bizi doğamızdan koparmaya yetmiyor. her ne kadar ilkel benliğimizi bastırmaya çalışsak da derinlerde her birimiz hala son derece basit arzu ve dürtülerimizin kölesiyiz.
yani normalde az önce çiftleştiği partnerine ikinci kez ilgi duymayan memeli, ortama yeni bir partnerin gelmesiyle, tekrar cinsel penetrasyona açık hale geliyor. başka yeni bir partnerle tekrar. çünkü bu ilk seferler memeliyi şiddetle uyarıyor. bu durum zaten tek eşliliğe uygun olmayan doğamızı destekler nitelikte. sonuçta amaç daha fazla çiftleşme ve bu sayede en sağlıklı üremeyi gerçekleştirme.
medeniyet dediğimiz uyuşturucudan aşırı doz almış olduğumuz gerçeği, bizi doğamızdan koparmaya yetmiyor. her ne kadar ilkel benliğimizi bastırmaya çalışsak da derinlerde her birimiz hala son derece basit arzu ve dürtülerimizin kölesiyiz.
3 yumurta
1 su bardağı toz şeker
1/2 su bardağı süt
1 su bardağı sıvı yağ
50 gr kakao
1 portakal kabuğu rendesi
1 portakalın suyu
Yaklaşık 2,5 su bardağı un (kıvamı ayarlamak için unu eleyerek ve azar azar ekleyin ki katı ya da cıvık olmasın karışım)
varsa 1 çubuk vanilya yoksa 1 paket vanilin
1 paket kabartma tozu
(çikolata manyakları karışımı kalıba döktükten sonra kuvertür ya da damla çikolata ekleyebilirler içine)
Daha önce hiç yapmamış olanlar için söylüyorum, önce yumurta ve şeker iyice çırpılıp sonra sırasıyla yağ, süt, portakal suyu, vanilya, portakal kabuğu, kakao, un ve son olarak kabartma tozu eklenir.
Hazırlanan orta akışkanlıktaki karışım tereyağıyla yağlanıp yapışmasını engellemek için hafifçe un serpiştirilen kalıba dökülür ve ekstra çikolata bu aşamadan sonra yine unla harmanlanarak ilave edilir ki çikolata parçaları dibe çökmesin.
180 derece fırında yaklaşık 45 dakika pişirilir. Piştiğinden emin olmak için bir kürdan keke batırılır, temiz çıkıyorsa kekimiz pişmiş demektir.
Soğuması için yaklaşık 30 dakika beklenip sonra kalıptan çıkarılır.
Bu tarifle kalbine giremeyeceğiniz sevgili yoktur. Varsa da hayır gelmez zaten çikolatalı portakallı kek sevmeyen insandan. Hehheh. En kötü kokuya dayanamayıp kapınızı çalan bir çocuğu, konuyu komşuyu mutlu edersiniz ki bu bile çok güzel bence.
Hadi afiyet olsun yeni sevgiliniz.
1 su bardağı toz şeker
1/2 su bardağı süt
1 su bardağı sıvı yağ
50 gr kakao
1 portakal kabuğu rendesi
1 portakalın suyu
Yaklaşık 2,5 su bardağı un (kıvamı ayarlamak için unu eleyerek ve azar azar ekleyin ki katı ya da cıvık olmasın karışım)
varsa 1 çubuk vanilya yoksa 1 paket vanilin
1 paket kabartma tozu
(çikolata manyakları karışımı kalıba döktükten sonra kuvertür ya da damla çikolata ekleyebilirler içine)
Daha önce hiç yapmamış olanlar için söylüyorum, önce yumurta ve şeker iyice çırpılıp sonra sırasıyla yağ, süt, portakal suyu, vanilya, portakal kabuğu, kakao, un ve son olarak kabartma tozu eklenir.
Hazırlanan orta akışkanlıktaki karışım tereyağıyla yağlanıp yapışmasını engellemek için hafifçe un serpiştirilen kalıba dökülür ve ekstra çikolata bu aşamadan sonra yine unla harmanlanarak ilave edilir ki çikolata parçaları dibe çökmesin.
180 derece fırında yaklaşık 45 dakika pişirilir. Piştiğinden emin olmak için bir kürdan keke batırılır, temiz çıkıyorsa kekimiz pişmiş demektir.
Soğuması için yaklaşık 30 dakika beklenip sonra kalıptan çıkarılır.
Bu tarifle kalbine giremeyeceğiniz sevgili yoktur. Varsa da hayır gelmez zaten çikolatalı portakallı kek sevmeyen insandan. Hehheh. En kötü kokuya dayanamayıp kapınızı çalan bir çocuğu, konuyu komşuyu mutlu edersiniz ki bu bile çok güzel bence.
Hadi afiyet olsun yeni sevgiliniz.
şükrü erbaş üstadın yoksulluğu, çaresizliği dolandırmadan ama öyle de incelikli anlattığı dizeleri.
"onu ben bir kahvede gördüm
yüzlerce kahvede, binlerce
işsiz insanlardan biriydi
yeşil masalarda kirli
dumanlar içinde bir ince düşünce
gözleri buğulu/camlarda dalgın
sinmiş silinmiş suskun
içinde kim bilir hangi yüzden
yaprak dökümü bir gün
usunda yüzlerce yüz
sorular sorulara değerek büyür
elleri yüreğinden tedirgin
kapılar açıldıkça gözleri yalım
umuttur çarpar yoksulluğuna
yüreği ellerinden yorgun
dönüşü evlere ölüm
düşleri bir günün eteklerinde
uzanır gecelere bir adam kırgın."
"onu ben bir kahvede gördüm
yüzlerce kahvede, binlerce
işsiz insanlardan biriydi
yeşil masalarda kirli
dumanlar içinde bir ince düşünce
gözleri buğulu/camlarda dalgın
sinmiş silinmiş suskun
içinde kim bilir hangi yüzden
yaprak dökümü bir gün
usunda yüzlerce yüz
sorular sorulara değerek büyür
elleri yüreğinden tedirgin
kapılar açıldıkça gözleri yalım
umuttur çarpar yoksulluğuna
yüreği ellerinden yorgun
dönüşü evlere ölüm
düşleri bir günün eteklerinde
uzanır gecelere bir adam kırgın."
Can Yücel sevgi duvarı şiirinde güzel betimler yalnızlığı.
"Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi"
"Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi"
"Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi"
"Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi"
"Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi"
"Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi"
Ben küçükken bi' gün annemle babam çok büyük bi kavga etmişlerdi. İlk kez öyle görmüştüm onları. Boşanacaklarını düşünüp bütün gece ağlamıştım. O zamanlar beni sevdiğini düşündüğüm bir tanrım vardı ve dua etmiştim ona. Hatta kendimce totem bile yapmış Annemle babam boşanmazsa erik yemekten bile vazgeçeceğim demiştim çünkü mevsim henüz kıştı ve ortalıkta erik falan yoktu. Ve erik benim için çok önemliydi.
Ertesi gün annemle babam barıştılar, ben de çok mutluydum artık boşanmadıkları için. Sonra bahar geldi, erikler yeşerdi ağaçlarda, erik yenmez mi hiç, yedim umarsızca, yaptığım totemi aklıma bile getirmedim. Erik yenmez mi hiç? Ve sadece o bahar değil takip eden her baharda tanrıya verdiğim sözü unutarak hatta tanrıyı da unutarak deliler gibi erik yedim. Hiç yenmez mi yahu erik? Ve annemle babam hiç boşanmadılar. Beni önemseyen bir tanrı da yokmuş zaten, onu öğrendim.
Ama o kış verdiğim sözü tutmadım diye evren kızdı sanırım bana. Sanki benim bu büyük şanssızlığım erikle ilgili gibi geliyor. O kış galiba büyük bi hata yaptım ve kırdım bir şeyleri. Ama elimde değil, çok seviyorum eriği, erik sevilmez mi hiç?
Ertesi gün annemle babam barıştılar, ben de çok mutluydum artık boşanmadıkları için. Sonra bahar geldi, erikler yeşerdi ağaçlarda, erik yenmez mi hiç, yedim umarsızca, yaptığım totemi aklıma bile getirmedim. Erik yenmez mi hiç? Ve sadece o bahar değil takip eden her baharda tanrıya verdiğim sözü unutarak hatta tanrıyı da unutarak deliler gibi erik yedim. Hiç yenmez mi yahu erik? Ve annemle babam hiç boşanmadılar. Beni önemseyen bir tanrı da yokmuş zaten, onu öğrendim.
Ama o kış verdiğim sözü tutmadım diye evren kızdı sanırım bana. Sanki benim bu büyük şanssızlığım erikle ilgili gibi geliyor. O kış galiba büyük bi hata yaptım ve kırdım bir şeyleri. Ama elimde değil, çok seviyorum eriği, erik sevilmez mi hiç?
Fransızca Kara film.
Özellikle 1950'li yıllarda; suç, cinsellik, uyuşturucu gibi konuların hakim olduğu, karanlık ve kasvetli set ve dekorlar kullanılarak çekilen, mutlaka Femme fatale karakterler barındıran adı üzerinde filmlerdir.
Özellikle 1950'li yıllarda; suç, cinsellik, uyuşturucu gibi konuların hakim olduğu, karanlık ve kasvetli set ve dekorlar kullanılarak çekilen, mutlaka Femme fatale karakterler barındıran adı üzerinde filmlerdir.
1978 İstanbul doğumlu oyuncu.
İstanbul Üniversitesi Devlet konservatuvarı tiyatro bölümünden mezundur. Çok çok iyi bir oyuncu ve seslendirme sanatçısıdır. Sevilir.
İstanbul Üniversitesi Devlet konservatuvarı tiyatro bölümünden mezundur. Çok çok iyi bir oyuncu ve seslendirme sanatçısıdır. Sevilir.
Herhangi bir yazara bir şarkı armağan et başlığındaki neredeyse tüm entarilerimi oylayan yazarın sayesinde yaptığımdır. Bu vesileyle de tüm yazarlara bir şarkı armağan edeyim o zaman.
Layık, hak etmiş.
Şu an metrobüste oturacak yer bulabildiği için mutlu olduğu her halinden belli olan ve telefonunda bir şeyler yazan birini izliyorum, çok eğlenceli.
Bitmiş mi bitmemiş mi bilmiyorum ama son zamanlarda çok bayağı tavırların takınıldığı, bu tavırlar ile ilintili olarak da çok kalitesiz giri, ima ve söylemlere sahne olmuş sözlüktür ne yazık ki.
Bilgi? En büyük? Zenginlik?
Umarım herkes şapkasını önüne koyup düşünür.
Bilgi? En büyük? Zenginlik?
Umarım herkes şapkasını önüne koyup düşünür.
Çoğu insanın aksine kötü bir karakter olduğunu düşünmüyorum. aslında dizide pek de sevmediğim skyler'a bu noktada haksızlık yapıldığını düşünüyorum ve savunma gereği hissediyorum.
aşırı sempati beslediğim ve filmlerini çok sevdiğim yönetmendir kendisi.
nbc sineması ülkenin övünülecek nadir yanlarındandır. ceylan'a sahip olduğumuz için gerçekten şanslı olduğumuzu düşünüyorum.
fotoğraf sanatıyla olan yakın bağı, beyaz perdeye de sanat ve estetik olarak yansır. ayrıca oyuncu seçimi konusunda çok yeteneklidir nbc. kim hangi karaktere en iyi bürünür sorusuna en net yanıtlar ondadır.
ben filmlerindeki o buram buram gerçekliği seviyorum. eğer karlı bir sahne varsa üşür, köpek olan bir sahne varsa ürkersiniz filmlerinde.
bir zamanlar anadolu'da ve kış uykusu beni en çok etkilemiş eserleridir yönetmenin.
umarım cannes'da bizi gururlandırmaya devam eder daha uzun yıllar.
nbc sineması ülkenin övünülecek nadir yanlarındandır. ceylan'a sahip olduğumuz için gerçekten şanslı olduğumuzu düşünüyorum.
fotoğraf sanatıyla olan yakın bağı, beyaz perdeye de sanat ve estetik olarak yansır. ayrıca oyuncu seçimi konusunda çok yeteneklidir nbc. kim hangi karaktere en iyi bürünür sorusuna en net yanıtlar ondadır.
ben filmlerindeki o buram buram gerçekliği seviyorum. eğer karlı bir sahne varsa üşür, köpek olan bir sahne varsa ürkersiniz filmlerinde.
bir zamanlar anadolu'da ve kış uykusu beni en çok etkilemiş eserleridir yönetmenin.
umarım cannes'da bizi gururlandırmaya devam eder daha uzun yıllar.
lynch ekolünün ilk ve belki de en rahatsız edici filmi. zaten bu filmle yönetmen gelecek vaadettiğini, başımıza ne çoraplar örecek olduğunu belli etmiştir. iyi ki de etmiş.
(bkz:David lynch)
(bkz:David lynch)
pedro almodovar'a ait 1999 yapımı dram. ingilizce ismiyle all about my mother , türkçe ismiyle annem hakkında her şey .
lgbti ve aids ile ilgili çok etkileyici ve hüzünlü bir hikayedir. almodovar'ın en iyilerinden olan filmde, alışık olmadığımız eşcinsel ve trans bireylerin dünyasında bir yolculuğa çıkar ve homofobi üzerine uzun uzun düşünme fırsatı buluruz.
izlenesi bir almodovar harikasıdır.
lgbti ve aids ile ilgili çok etkileyici ve hüzünlü bir hikayedir. almodovar'ın en iyilerinden olan filmde, alışık olmadığımız eşcinsel ve trans bireylerin dünyasında bir yolculuğa çıkar ve homofobi üzerine uzun uzun düşünme fırsatı buluruz.
izlenesi bir almodovar harikasıdır.
50 karakterin üzerinde başlık açamıyormuşuz. E kalan karakterlerin turşusunu mu kurayım? Medeet yaa zengin!
(folie à deux) genellikle iki, nadiren de daha fazla kişiyi etkileyen psikotik bir bozukluktur.
en önemli özelliği sanrıları paylaşan birden fazla hastanın olmasıdır. asıl hasta diğer sağlıklı birey/bireyleri de etkisi altına alarak onların da hastalanmalarına sebep olur. çoğunlukla aynı ailede ya da birbirleriyle duygusal ve fiziksel bağlılıkları olan bireyler arasında görülür. asıl psikotik bozukluğu olan hasta için "aktif", etkilenen birey için ise "pasif" ya da "yalancı hasta" tanımları kullanılır.
hastalık 1860 yılında baillarger tarafından "bulaştırılan delilik", daha sonra da maret tarafından "çift taraflı sanrı" olarak tanımlanmıştır.
bu bozuklukta; psikoz ve hezeyanlar yaşayan hasta gerçeklik algısını yitirir. kendisiyle yakın ilişki içinde olan diğer kişi ya da kişiler eğer yatkınlıkları da varsa zamanla aktif hastanın sanrılarını paylaşmaya ve gerçeklikten kopmaya başlarlar. sonrasında olmayan ve yaşanmamış bir takım olaylara birlikte inanmaya ve olmayan bir yaşamı paylaşmaya başlarlar. bazen hem hastalar hem de çevrelerindeki insanlar için çok tehlikeli sonuçları olabilmektedir.
tedavi sürecinde pasif hasta, baskın hastadan ayrıldığında genellikle kısa süre içinde iyileşme görülmeye başlanır. ancak etkileri geniş bir alana yayıldığından tedavisi özen isteyen bir bozukluktur.
siyasetçilerde sıklıkla yaşandığını düşünüyorum. sanrılar, paranoyalar, mitomani halleri falan çok zor, bir de bulaşıyor işin kötüsü. sonra körler sağırlar birbirlerini ağırlıyorlar.
Edit: son cümle mübalağa içermekte olup, gerçekçi bir tespit değildir.
en önemli özelliği sanrıları paylaşan birden fazla hastanın olmasıdır. asıl hasta diğer sağlıklı birey/bireyleri de etkisi altına alarak onların da hastalanmalarına sebep olur. çoğunlukla aynı ailede ya da birbirleriyle duygusal ve fiziksel bağlılıkları olan bireyler arasında görülür. asıl psikotik bozukluğu olan hasta için "aktif", etkilenen birey için ise "pasif" ya da "yalancı hasta" tanımları kullanılır.
hastalık 1860 yılında baillarger tarafından "bulaştırılan delilik", daha sonra da maret tarafından "çift taraflı sanrı" olarak tanımlanmıştır.
bu bozuklukta; psikoz ve hezeyanlar yaşayan hasta gerçeklik algısını yitirir. kendisiyle yakın ilişki içinde olan diğer kişi ya da kişiler eğer yatkınlıkları da varsa zamanla aktif hastanın sanrılarını paylaşmaya ve gerçeklikten kopmaya başlarlar. sonrasında olmayan ve yaşanmamış bir takım olaylara birlikte inanmaya ve olmayan bir yaşamı paylaşmaya başlarlar. bazen hem hastalar hem de çevrelerindeki insanlar için çok tehlikeli sonuçları olabilmektedir.
tedavi sürecinde pasif hasta, baskın hastadan ayrıldığında genellikle kısa süre içinde iyileşme görülmeye başlanır. ancak etkileri geniş bir alana yayıldığından tedavisi özen isteyen bir bozukluktur.
siyasetçilerde sıklıkla yaşandığını düşünüyorum. sanrılar, paranoyalar, mitomani halleri falan çok zor, bir de bulaşıyor işin kötüsü. sonra körler sağırlar birbirlerini ağırlıyorlar.
Edit: son cümle mübalağa içermekte olup, gerçekçi bir tespit değildir.
tüm dünyada yaşanan, herkesin bildiği ama görmezden geldiği bir gerçeği cesaretle gözler önüne seren film. kilisenin, pedofiliye ve çocuk istismarına göz yumduğu ve örtbas ettiği bilinen bir şey zaten. bununla ilgili çok çarpıcı belgeseller de yapıldı daha önce. bu filmle de aslında bunun çok yaygın olduğu ve durumun vehameti daha iyi kavranıyor.
tabi bütün bunlardan daha üzücü olan ise tüm dünyada dini kurumlarda yaşanan çocuk istismarının bir şekilde üzerinin örtülüyor olması. kilise yapıyor da diğerleri temiz mi? sorunun cevabı belli ancak bizler korkak ve duyarsızız. spotlight bu anlamda oscar'ı almış olması açısından da önemli bir örnek. oscar almış filmler daha çok bilinir ve izlenir çünkü. farkındalık yaratmak adına önemli bir adım.
tabi bütün bunlardan daha üzücü olan ise tüm dünyada dini kurumlarda yaşanan çocuk istismarının bir şekilde üzerinin örtülüyor olması. kilise yapıyor da diğerleri temiz mi? sorunun cevabı belli ancak bizler korkak ve duyarsızız. spotlight bu anlamda oscar'ı almış olması açısından da önemli bir örnek. oscar almış filmler daha çok bilinir ve izlenir çünkü. farkındalık yaratmak adına önemli bir adım.
gelmiş geçmiş en karizmatik kadın oyunculardan.
oynadığı her karakter için biçilmiş kaftan gibi duran, daha iyisi olamazdı dedirten minik dev. marla singer'ı hayatlarımıza sokan gizemli kadın. seksi, kışkırtıcı, gotik, ürkütücü, sevimli... hepsi mi oturur bir insanın üzerine. oyuncu olmak için doğmuş gerçekten de.
yetenekli oyuncunun erkek versiyonu ise bence kesinlikle steve buscemi'dir. zaten ikisinin birlikte yer aldığı big fish de tadından yenmez.
oynadığı her karakter için biçilmiş kaftan gibi duran, daha iyisi olamazdı dedirten minik dev. marla singer'ı hayatlarımıza sokan gizemli kadın. seksi, kışkırtıcı, gotik, ürkütücü, sevimli... hepsi mi oturur bir insanın üzerine. oyuncu olmak için doğmuş gerçekten de.
yetenekli oyuncunun erkek versiyonu ise bence kesinlikle steve buscemi'dir. zaten ikisinin birlikte yer aldığı big fish de tadından yenmez.
wolfgang amadeus mozart tarafından bestelenmiş ve dilimize figaro'nun düğünü olarak çevrilmiş olan dört perdelik ünlü opera.
eserin librettosu lorenzo da ponte tarafından yazılmıştır.
eserin librettosu lorenzo da ponte tarafından yazılmıştır.
1906 yılında st. petersburg'da doğan ve 1975'te moskova'da ölen müzisyen ve siyaset adamı.
komünist bir müzisyen olmasına rağmen stalin tarafından sürekli baskılanmış ve potansiyelini tam olarak ortaya çıkartamamıştır. ancak stalin'in ölümünden sonra daha özgürce çalışmalarını sürdürebilmiştir.
şostakoviç hem rusya hem de tüm dünyada saygı gören, bir çok ödül ve nişanla onurlandırılmış, yüzyılın en önemli müzisyenlerindendir.
stanley kubrick de bir şostakoviç hayranıdır ve özellikle eyes wide shut'da kullandığı bestesi waltz 2 en bilinen eserlerindendir.
bestecinin en önemli eserlerinden bir kaçı için ise şöyle buyrunuz.
komünist bir müzisyen olmasına rağmen stalin tarafından sürekli baskılanmış ve potansiyelini tam olarak ortaya çıkartamamıştır. ancak stalin'in ölümünden sonra daha özgürce çalışmalarını sürdürebilmiştir.
şostakoviç hem rusya hem de tüm dünyada saygı gören, bir çok ödül ve nişanla onurlandırılmış, yüzyılın en önemli müzisyenlerindendir.
stanley kubrick de bir şostakoviç hayranıdır ve özellikle eyes wide shut'da kullandığı bestesi waltz 2 en bilinen eserlerindendir.
bestecinin en önemli eserlerinden bir kaçı için ise şöyle buyrunuz.
biliyorken bilmiyormuş gibi, hep "mış" gibi, merak ederek, bekleyerek. çırpınıp durmak sudan çıkmış küçük bir balık gibi. ölse belki rahatlayacak olmak ama dahi ölememek...
O Güzel atlara binip gitmiş, izmirli bir güzel adam.
İlk okuduğum şairdir kendisi ki şanslıyım bu yüzden, şiiri gerçek bir şairin dizeleriyle tanımış olduğum için. Bu yüzden de hep sevdim şiiri.
Sevmemek mümkün mü şu dizeleri:
"Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum..."
İlk okuduğum şairdir kendisi ki şanslıyım bu yüzden, şiiri gerçek bir şairin dizeleriyle tanımış olduğum için. Bu yüzden de hep sevdim şiiri.
Sevmemek mümkün mü şu dizeleri:
"Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum..."
neyse ki kürk mantolu madonna'yı popüler kültür kurbanı, kahve-kitap-yağmur üçlemesi fotoğraflarının öznesi olmadan çok önce okudum da bu güçlü eser ve bu muhteşem karakterden mahrum kalmadım. eğer bu kadar popüler olmadan önce okumamış olsam, çok itici bulur ve kesinlikle okumazdım çünkü.
neyse efendim, raif efendi beni güldüren, ağlatan, aşka, koşulsuz sevgiye ve güzelliğe inandıran, en sevdiğim roman karakterlerinden. çok gerçek, çok doğal, az "insan" çünkü çok "çocuk".
neyse efendim, raif efendi beni güldüren, ağlatan, aşka, koşulsuz sevgiye ve güzelliğe inandıran, en sevdiğim roman karakterlerinden. çok gerçek, çok doğal, az "insan" çünkü çok "çocuk".
amerika'nın 1933 yılında tanıştığı arabalı açık hava sinemalarıdır.
önceleri yalnızca zenginlerin, arabalarının içine monte edilen küçük bir hoparlörden aldıkları sesle arabalarından film izledikleri bu yöntem zamanla yaygınlaşarak çok daha geniş kitlelere hitap ederken 60'larda ise popülaritesini yitirmeye başladı.
günümüzde ise amerika'da yalnızca bir kaç drive-in sinema nostalji amaçlı hizmet veriyor.
önceleri yalnızca zenginlerin, arabalarının içine monte edilen küçük bir hoparlörden aldıkları sesle arabalarından film izledikleri bu yöntem zamanla yaygınlaşarak çok daha geniş kitlelere hitap ederken 60'larda ise popülaritesini yitirmeye başladı.
günümüzde ise amerika'da yalnızca bir kaç drive-in sinema nostalji amaçlı hizmet veriyor.