vizyona girer girmez, büyük bir heyecanla gidip izlediğim ama ne yazık ki umduğumu bulamadığım caanım haneke'min son eseri.
neden umduğumu bulamadığıma gelince. haneke'nin nasıl bir yönetmen olduğunu bilenler bilir. psiko-sosyal çözümlemeleriyle, felsefi ve siyasi yaklaşımlarıyla izleyicisini pek çok açıdan doyuran bir sinema ekolüdür haneke. dolayısıyla haneke sinemasını tanıdıkça daha çok sever, sevdikçe daha da büyük bir beklentiye girersiniz, çünkü kendine özgü tarzını her filminde farklı bir lezzetle sunar.
son iki filmiyle beni yedinci sanatın doruklarına çıkaran yönetmenin, 5 yıl aradan sonra bizleri selamlayacağı filmini haliyle büyük bir heyecanla bekledim. dolayısıyla beklenti büyük olunca, hayalkırıklığı olasılığı da artıyor. ister istemez önceki filmleriyle de kıyaslayarak izliyor insan. o yüzden bir üst seviyeye çıkamadı benim için film.
teknik olarak farklı ve hoş dokunuşları vardı yönetmenin ancak hikayede fazlaca boşluk vardı. trajikomik unsurları bolca barındıran film içinde çok etkileyici sahneler de vardı. önceki filmlere yapılan göndermeler de keyifliydi.
bence filmin asıl sorunu çok fazla konuya değinmeye çalışırken hepsinin yüzeysel olarak işlenmesiydi. haneke, birey ve sistem eleştirisini yine burjuva üzerinden yansıtmak, ırkçılığa son dönemde avrupa'da yaşanan mülteci kriziyle değinmek istemiş. ancak çok fazla konu ve karakter filmin içinde boğulmuş sanki.
izleyiciyi arka planda bıraktığı ve diyalogları hayal gücümüze bıraktığı sahneler yine ustaca ve zekice kurgulanmıştı.
keşke giriş bölümünü biraz daha kısa tutup, final bölümünde izleyiciyi biraz daha karakterlerle bütünleştirseydi haneke. o zaman etkisi çok daha derin olurdu diye düşünmekteyim.
ama yine de filmi bir kez daha izledikten sonra değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır.
Bazen söylediklerindir, bazen de söyleyemediklerin.
O, dudaklardan çıkamayıp boşlukta dağılamayanlar var ya hani, işte onlar kuyusudur insanın, alır içine, lal eder, bir daha da bırakmaz.
O, dudaklardan çıkamayıp boşlukta dağılamayanlar var ya hani, işte onlar kuyusudur insanın, alır içine, lal eder, bir daha da bırakmaz.
O zaman ben de sana armağan edeyim kombiwankenobi :)
Keyfi yerinde olmalı. Bu devirde hem sevip hem de sevilmek çok zor. Hep sürsün umarım. Ehheh.
İzmir alsancak'ta Kıbrıs şehitleri caddesi'nde bir bar. Gazi kadınlar sokağı'nda ikamet eder, içinde de aydok moralıoğlu. Barı aydok moralıoğlu'nun üzerine kurmuşlar.
Şaka bi' yana İzmir'in en eski mekanlarından biridir. Aydok istanbul'a taşınmış olmasına rağmen bios'taki programını devam ettirmektedir.
Şaka bi' yana İzmir'in en eski mekanlarından biridir. Aydok istanbul'a taşınmış olmasına rağmen bios'taki programını devam ettirmektedir.
Bu günümü daha mutlu geçirmemi sağlayacak köpecik.
Çok severdim, başlığını görünce çok masum, çok mutlu anılarda buldum kendimi. Teşekkürler değerli fall. Kihkihkih.
Çok severdim, başlığını görünce çok masum, çok mutlu anılarda buldum kendimi. Teşekkürler değerli fall. Kihkihkih.
klişe bir flört numarasıdır. El falına bakılmak istenen taraf bakmak isteyen taraftan hoşlanıyorsa, yer bu numarayı afiyetle. Sivilceli zamanlarda tabi.
şarabı güzel içenler, güzel mısralar dökmüşler kağıtlara.
bazen kan kırmızı bir sarhoşluk, bazen kekremsi bir hüzün dilde. şarap! aşkın içkisi! yudum yudum bir özlemek bazen, bazen acı bir yalnızlık.
şarap, şairlerin içkisi.
***
Ve şarabı hakkıyla içmiş bir üstadın dizelerinde hayat bulur bu kızıl su.
"bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende
gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim
gezecek, bizim toprağın yeşilliğince
bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
ne zaman yıkılıp gidecek bu güzelim kubbe
aklın yollarıyla ölçüp biçemezsin bunu sen
mantıkların, kıyasların sökmez senin bu işte
seher yeli eser yırtar eteğini gülün
güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler
kopup dallarından toprak olmadalar her gün."
ömer hayyam
bazen kan kırmızı bir sarhoşluk, bazen kekremsi bir hüzün dilde. şarap! aşkın içkisi! yudum yudum bir özlemek bazen, bazen acı bir yalnızlık.
şarap, şairlerin içkisi.
***
Ve şarabı hakkıyla içmiş bir üstadın dizelerinde hayat bulur bu kızıl su.
"bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende
gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?
bugün bu çimen bizim, yarın kim bilir kim
gezecek, bizim toprağın yeşilliğince
bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
ne zaman yıkılıp gidecek bu güzelim kubbe
aklın yollarıyla ölçüp biçemezsin bunu sen
mantıkların, kıyasların sökmez senin bu işte
seher yeli eser yırtar eteğini gülün
güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler
kopup dallarından toprak olmadalar her gün."
ömer hayyam
Kendini yemyeşil çayırlarda yuvarlanırken bulmak aslında markette sabun seçiyorken.
Nerde o eski Tübitak. Çok üzülüyorum. Ben küçükken Türkiye'nin en saygın kurumlarından biriydi, şimdilerde inşallah maşallah ile çalışmalarını sürdürmektedir Türkiye'nin bilim üssü(!).
Ben küçükken bi' gün annemle babam çok büyük bi kavga etmişlerdi. İlk kez öyle görmüştüm onları. Boşanacaklarını düşünüp bütün gece ağlamıştım. O zamanlar beni sevdiğini düşündüğüm bir tanrım vardı ve dua etmiştim ona. Hatta kendimce totem bile yapmış Annemle babam boşanmazsa erik yemekten bile vazgeçeceğim demiştim çünkü mevsim henüz kıştı ve ortalıkta erik falan yoktu. Ve erik benim için çok önemliydi.
Ertesi gün annemle babam barıştılar, ben de çok mutluydum artık boşanmadıkları için. Sonra bahar geldi, erikler yeşerdi ağaçlarda, erik yenmez mi hiç, yedim umarsızca, yaptığım totemi aklıma bile getirmedim. Erik yenmez mi hiç? Ve sadece o bahar değil takip eden her baharda tanrıya verdiğim sözü unutarak hatta tanrıyı da unutarak deliler gibi erik yedim. Hiç yenmez mi yahu erik? Ve annemle babam hiç boşanmadılar. Beni önemseyen bir tanrı da yokmuş zaten, onu öğrendim.
Ama o kış verdiğim sözü tutmadım diye evren kızdı sanırım bana. Sanki benim bu büyük şanssızlığım erikle ilgili gibi geliyor. O kış galiba büyük bi hata yaptım ve kırdım bir şeyleri. Ama elimde değil, çok seviyorum eriği, erik sevilmez mi hiç?
Ertesi gün annemle babam barıştılar, ben de çok mutluydum artık boşanmadıkları için. Sonra bahar geldi, erikler yeşerdi ağaçlarda, erik yenmez mi hiç, yedim umarsızca, yaptığım totemi aklıma bile getirmedim. Erik yenmez mi hiç? Ve sadece o bahar değil takip eden her baharda tanrıya verdiğim sözü unutarak hatta tanrıyı da unutarak deliler gibi erik yedim. Hiç yenmez mi yahu erik? Ve annemle babam hiç boşanmadılar. Beni önemseyen bir tanrı da yokmuş zaten, onu öğrendim.
Ama o kış verdiğim sözü tutmadım diye evren kızdı sanırım bana. Sanki benim bu büyük şanssızlığım erikle ilgili gibi geliyor. O kış galiba büyük bi hata yaptım ve kırdım bir şeyleri. Ama elimde değil, çok seviyorum eriği, erik sevilmez mi hiç?
Bizleri o kadar değiştiriyor ki ya da aslında gerçek yüzlerimizi ortaya çıkarıyor mu demeliyim?
Bazen çok sevdiğimi sandığım insanların aslında ne kadar da hiç olduklarını farketmemi sağladığı için hem içten içe seviyorum öfkenin gücünü, hem de kocaman hayal kırıklıkları bıraktığı için kapıma nefret ediyorum.
Peki ya ben? Ben neye dönüşüyorum öfkelendiğimde? Uzun zamandır, yalnızca ağlak bir dilsize.
Bazen çok sevdiğimi sandığım insanların aslında ne kadar da hiç olduklarını farketmemi sağladığı için hem içten içe seviyorum öfkenin gücünü, hem de kocaman hayal kırıklıkları bıraktığı için kapıma nefret ediyorum.
Peki ya ben? Ben neye dönüşüyorum öfkelendiğimde? Uzun zamandır, yalnızca ağlak bir dilsize.
Herhangi bir yazara bir şarkı armağan et başlığındaki neredeyse tüm entarilerimi oylayan yazarın sayesinde yaptığımdır. Bu vesileyle de tüm yazarlara bir şarkı armağan edeyim o zaman.
1978 İstanbul doğumlu oyuncu.
İstanbul Üniversitesi Devlet konservatuvarı tiyatro bölümünden mezundur. Çok çok iyi bir oyuncu ve seslendirme sanatçısıdır. Sevilir.
İstanbul Üniversitesi Devlet konservatuvarı tiyatro bölümünden mezundur. Çok çok iyi bir oyuncu ve seslendirme sanatçısıdır. Sevilir.
Dünyanın en iyi oyuncularından birisidir. Sesi ayrı, tipi ayrı karizmatiktir. Türkiye'de değil de amerika'da, İngiltere'de falan doğmuş olsaydı eğer, şu an dünyaca ünlü bir oyuncu olarak yaşıyor olacaktı. Canım benim.
Yalnızca, Gerçekten sevilen, aşık olunan birinin avuç içi öpülebilir sanırım. Yoksa niye bazen tokalaşmak bile istemediğimiz o bakteri yuvası elleri öpelim ki?
İnsan birini sevince ne yapacağını şaşırıyor zaten, en saçma davranışlar bile sempatikleşiyor.
İnsan birini sevince ne yapacağını şaşırıyor zaten, en saçma davranışlar bile sempatikleşiyor.
Monica belluci bebeğim ile birlikte dünyanın en güzel kadınlarından. Hem güzel, hem yetenekli, hem çok güzel, hem çok yetenekli. Canım benim.
Fransızca Kara film.
Özellikle 1950'li yıllarda; suç, cinsellik, uyuşturucu gibi konuların hakim olduğu, karanlık ve kasvetli set ve dekorlar kullanılarak çekilen, mutlaka Femme fatale karakterler barındıran adı üzerinde filmlerdir.
Özellikle 1950'li yıllarda; suç, cinsellik, uyuşturucu gibi konuların hakim olduğu, karanlık ve kasvetli set ve dekorlar kullanılarak çekilen, mutlaka Femme fatale karakterler barındıran adı üzerinde filmlerdir.
Üç Oscarlı bir Billy wilder filmi.
Sunset boulevard, film noir türünün ilk ve en iyi örneklerindendir. siyah beyaz ve iyi bir kara filme kim hayır diyebilir ki!
Sunset boulevard, film noir türünün ilk ve en iyi örneklerindendir. siyah beyaz ve iyi bir kara filme kim hayır diyebilir ki!
nuri bilge ceylan'a cannes'da altın palmiye'yi getiren sanat eseri.
sanatını icra ederken bir yandan da toplumsal sorumluluklarından ödün vermeyen büyük bir yönetmenin nadide filmidir kış uykusu.
sınıfsal buhranlarımızı karakterler üzerinden irdeleyen, aydın (haluk bilginer) ile küçük burjuvaya, ismail (nejat işler) ve hamdi (serhat mustafa kılıç) ile köylü ve proleteryaya, nihal (melisa sözen) ile kadına, necla (demet akbağ) ile de korkularımıza ayna tutan bir metaforik anlatım kış uykusu.
uzun ve kıymetli diyaloglara, şahane oyuncu performanslarına, her biri de sica hazzı veren karelere sahip bu nbc filmini izlemek ve bir kez daha bu özel adama teşekkür etmek gerek.
sanatını icra ederken bir yandan da toplumsal sorumluluklarından ödün vermeyen büyük bir yönetmenin nadide filmidir kış uykusu.
sınıfsal buhranlarımızı karakterler üzerinden irdeleyen, aydın (haluk bilginer) ile küçük burjuvaya, ismail (nejat işler) ve hamdi (serhat mustafa kılıç) ile köylü ve proleteryaya, nihal (melisa sözen) ile kadına, necla (demet akbağ) ile de korkularımıza ayna tutan bir metaforik anlatım kış uykusu.
uzun ve kıymetli diyaloglara, şahane oyuncu performanslarına, her biri de sica hazzı veren karelere sahip bu nbc filmini izlemek ve bir kez daha bu özel adama teşekkür etmek gerek.
muhteşem sesli güzel kadın.
sesinin, şarkılara kattığı eşsiz ruhun güzelliğinden olacak, benim için yeri bir başkadır. o şarkı söylerken sanki notalar önünde eğiliyormuş gibi hissediyorum, öylesine saygı duyulası.
sesinin, şarkılara kattığı eşsiz ruhun güzelliğinden olacak, benim için yeri bir başkadır. o şarkı söylerken sanki notalar önünde eğiliyormuş gibi hissediyorum, öylesine saygı duyulası.
Adını solda görünce dirildi sandığım. Abi hayatta mı hala o yaa.
barışçıl ve özgürlükçü, doğayla bütünleşmiş, tüm canlıların yaşam hakkına saygılı, sanatsever ve biraz da kafası güzel bir felsefeyle, 60'lı ve 70'li yıllara damgasını vurmuş, mottosu "not war, make love / savaşma seviş" olan antimilitarist ve apolitik oluşumun destekçileri.
hippiler paraya ne kadar karşıysa günümüz hippileri(!) de bir o kadar tiki maşallah.
not: gerçek hippileri, bu felsefeyle yaşayanları tenzih ediyorum elbette.
hippiler paraya ne kadar karşıysa günümüz hippileri(!) de bir o kadar tiki maşallah.
not: gerçek hippileri, bu felsefeyle yaşayanları tenzih ediyorum elbette.