confessions

nalbantyani bezirgan

1. nesil Yazar - Buraları sevdi

  1. toplam entry 523
  2. takipçi 18
  3. puan 9861

ben seni üzerim kızı

nalbantyani bezirgan
Kadim kadınlardır.
Upfront kadınlardır.
Güzel güzel önceden belirtirler. Bu sözle olmak zorunda değil, bir bakış, bir sarılma, bir hareket yetebilir ona.
Ama bize yetmeyebilir baylar.
Aşk ile adeta avel olmuş ufak akıllarımızla bunu çözemeyeceğiz ve üzen kadın terörü başlar hayatanızda. Ruhunuz sikilir allah korusun

saç kestirmek

nalbantyani bezirgan
tatsız çileli bir durum benim için.
kadın ve erkek saç kesiminde gördüğüm en büyük fark şu:
erkekler 1 hafta falan bekler saçın toparlaması için. Yani "saçın toplaması" diye bir tabir vardır. Berber sana "kendine gelir abim o" der.
o nedenle saç kestirdikten hemen sonra gideriz eve. O yüzden erkeklerin saç kestirdikleri kadınlara göre daha çok belli olur.
Tabii ki de bunda kestirilen miktarın da önemi var. Fakat erkek uzun saçındaki kırıkları alsa bile hemen fark edilir. bunun sebebi de aslında saça çok da iyi bakmayışımız.

ben saçıma bakamayacak seviyeye gelince berbere giderim. genelleme yapmaktan kaçınsam da çoğu erkek de bunu yapar. Bunu yapan kadın yoktur demiyorum ama görece daha azdır erkeklere göre.
Öyle olunca yukarıda zikredildiği gibi bir rutin değil aslında benim için.

evdeki boş bira şişeleri

nalbantyani bezirgan
biriktirmenin de, atmanın da ayrı anlamı olan şişelerdir.
Alt metinsiz, tembellik temelli nedenlerle birikmez bira şişeleri...
Ev pis olur, dağınık olur. Bunlar tembellik, öğrenci evciliğidir diyebilirsiniz. Ama boş içki şişesi biriktirmek günlük tutmak gibidir.
Ne içtiğini, ne kadar içtiğini çetele tutar gibi tutmak değil de şişe biriktirmek; ne olduğunu, kim olduğunu, nasıl olduğunu hatırlamaktır aslında.
dolu şişeler alınıp boşaldıkça, boşlara yenisi eklendikçe kişi de kendinde ne olur bittiğini görür sanki orda. Neyin boşaldığını, kimden eksilip kime eklendiğini falan işte...

Atma kararını almak da öyle bir anda olmaz. Hani böyle anlık bir toz görünce "ulan şu evi de bi temizleyim" gibi bir karar değildir bu şişe atma meselesi.
ilk boş şişeyi koyduğun andan düşünmeye başlarsın içten içe. daha ilk şişede hayal edersin yenilerinin eklendiğini ve peteğin üstünün şişelerle dolup taştığını. Hayalden çok bilirsin aslında, görürsün..

Sonra bir gün bazı şeyler doldukça dolar, artık boşaltıcak yer kalmamıştır ne kalbinde ne de petekte.
o zaman eline siyah çöp poşeti alır girişirsin umut temizliğine.

sözlüğe dönmek

nalbantyani bezirgan
yazar kişinin uzun süre sözlükten uzak kaldıktan sonra entry girmeye başlamasıdır.

Bu süreçte birkaç sorun yaşanabilir.
ilkin yazar kişi (bkz:vay anam vay serhat neler dönmüş ya) minvalinde tepkilerle sözlüğü baştan aşağı bir incelesem mi düşüncesine kapılır.
Sonrasında (bkz:demezler mi siz misin bu kentin zaptiyesi) oluyor biraz.

Böyle olunca yazar kişi catch-up kafasından kurtulup nerden kaldıysa devam etmeye karar veriyor.
Sol frame'de yahut keşfette görülen birkaç başlığa giri yazılarak hayat bir şekilde devam ediyor.

(bkz:bir yazarın sözlüğe dönüş hikayesi)

eğer

nalbantyani bezirgan
can yüceli'in aynı isimde bir şiiri vardır.

ve son aylarda yaşadığım şeyi en güzel özetleyen şu mısraları içerir bu şiir

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

kardeşini doğurmak

nalbantyani bezirgan
dün itibariyle okuyup bitirdiğim kitap.
akıl almaz hikayelerin olduğu, size insanlığı bazı noktalarda yeniden sorgulatan, bir yerden sonra beyninizin sırf akıl sağlığınızı koruma refleksiyle sanki kurgu şeyler okuyorsunuz hissine kapıldığı bir kitap. Ama o kitaptaki her şey harfi harfine gerçek yaşanmış şeyler.
Film ya da herhangi bir romana konu olsa "hadi canım, çok sürreel olmuş, hiçbir insan bu kadar olamaz" dedirten olayların öz babanın öz evladına yaptığını anlatan hikayeleri okuyorsunuz.

özür dileyerek benim nerdeyse kafayı hepten sıyırmama neden olan bir cümle bırakıyorum.
"Hâkim bey, bahçenize diktiğiniz ağacın ilk meyvesini başkasına verir misiniz?”

PS: Ayrıca böyle bir gerçekliği araştırıp her şeyi ortaya koymaya çalışan, başta bu kitapta emeği geçen, bütün sivil toplum kuruluşu üyelerine, gönüllülerine selam olsun.
Umarım siyasilerimiz de bu konuların üstüne daha fazla eğilmeye başlarlar.

hakan yılmaz

nalbantyani bezirgan
Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler profesörü, şair, müzisyen.
Ezginin Günlüğü'nün kurucularındandır.
Erzurumludur.
Aynı zamanda Boğaziçi üniversitesinde politika bölümünde politics and culture dersleri vermektedir bu sene.
Çok konuşur ama boş konuşmaz.
Derste bazen göbeklitepeden bazen Daron Acemoğlu ile gsl anılarından bazen de ilk insanların boya bulamayınca tükürükleri ile resim yaptıklarıdan bahseder.
Sesi çok güzeldir.
Sakal bırakınca daha bir karizmatik olmuştur.

bu da bonus:

walter white'ın en büyük hatası

nalbantyani bezirgan
Her şeyi bırakıp gitmemesi.
Para gözünü döndürdü denmiş. Bence aksine finansal sorunsallardan kurtulduğunda insan özünü buluyor. Bütün gizli arzuların, hazların ortaya çıkıyor çünkü artık onlara erişebiliyorsun.

Defolup gitseydi, polis kayınbiraderinin dibinde aşkı memnu oynamasaydı.
Eski hayatını tamamen geride bıraksaydı. Yeni bir kimlik, yeni bir yaşam.
Methini rahat rahat üretirdi. Off günlerinde de canı ne isterse onu yapardı. Milyonları olduğu halde dokunamadığı bir halde olmazdı.
Ne bileyim, belki paris'te bir akşam yemeği için günübirlik fransa'ya giderdi. Güney afrika'ya gidip çita severdi falan ..
Zaten ölüyor adam. Hayatının son zamanlarını daha kaliteli geçirebilirdi.
Engelli oğlunu nasıl arkasında bıraksın falan filan diyebilirsin.
Ama en nihayetinde çocuğun gözleri önünde eriyip gidecek kanserden ve hiçbir bok da olmayacak.
Yazardı bir mektup ben gidiyorum beni aramayın. (Hatta abartarak kendi fake intiharını bile planlayabilirdi. Her şeye paraya bakar hocam)
Skyler yellozu bir koca bulurdu kendine zaten sıkıntı da çekmezlerdi.
Baş karakterimiz de ikili bir hayat yaşayacağına Walter White'ı usulünce öldürür, ömrünün geri kalanına da Heisenberg reis olarak devam ederdi.
Eyyyorumlamam bu kadar.

uzun ilişki sonrası ilk duygusal yakınlaşma

nalbantyani bezirgan
Kişinin uzun soluklu bir sevgililik dönemi sonrasında başka bir insanla yaşadığı duygusal yakınlıktır.
kendine has bir dokusu, olumlu ve olumsuz birçok denklemi vardır bu yakınlığın.
uzun ilişkinin vermiş olduğu o birbirini tanıma, o samimiyet, o "ben ne yapsam zaten anlar" rahatlığının verdiği gereksiz alt metinlerden ve süslü atraksiyonlardan uzaklıkla yakından alakası yoktur.
uzun süredir ilk defa sizi çok yakından tanıyan biriyle değil de aksine tamamen bir yabancıyla aynı dili konuşmaya çalışırken bulursunuz kendinizi.
Bir cümlenizden sonra "nasıl yani?" dediğinde aklınıza eski sevgiliniz gelir ve "o olsaydı anlardı" dersiniz ama içinizden. Çünkü bilirsiniz o eski flört hatıralarınızdan ki "flörtüne asla eski sevgililerinden bahsetme."
sanki büyük bir günahmış gibi saklarsınız onu. Hatta onun anlamayacağı bir şekilde bile olsa onu size hatırlatacak bir mimik, aranızdaki bir kelime oyununu bile yapmazsınız. sanki karşınızdaki hemen anlayacakmış gibi, karşınızda oturanı değil de başkasını düşündüğünüzü..

Ama sonra bir şekilde rasyonel tarafınız -ya da artık ne tarafınız denk geliyorsa- sizi içgüdüsel olarak bir yola sokar. Unutursun ya da üstünden geçersiniz demiyorum Geçici körlük gibi bir şey olur. Sadece karşınızdakine odaklanırsınız.
Onu bir puzzle gibi görüp çözmeye çalışırsınız. ve buna devam etmek istersiniz. bunu Bazen onu tam olarak anlayamadığınıza şaşırdığınız içi merakınızdan yaparsanız. Bazen de kolayca onu çözüp anlayabildiğiniz için hissettiğiniz o tatmin duygusundan.
Ama bir şekilde bu sohbetler devam eder. Uygun ortam ve gereken her şeyin müsait olduğu çok da büyülü olmayan bir anda tanıdık duygular eşelemeye başlar sizi içten içe.
Sonra biraz garipsersiniz ve Birden ilginç bir dilemmanın içinde bulursunuz kendinizi.
bir yanınınız "oç bi dursana, bak daha ne kadar geçti ki sen napıyorsun?" der.
Bunu belki kibriniz söyler. Senin sevgin öyle unutulacak bir şey değil olduğuna inandırmaya çalışır seni.
Belki de vefanız söyler. Ne kadar da çabuk unuttun onu aq diyerek.

Ama bir yandan da içinizdeki o küçük piç umut tanecikleri bazı şeylerin daha farklı ve güzel olacağına sizi ikna etmeye çalışır.

İşte böyle içinizde kırk deli tilki tur atarken bir anda hiç hesaba katmadığınız bir şey olur ve karşınızdaki size bir şey söyler.
Bu sevdiği bir film olabilir ya da müzik. Belki de ailesinden, yaşamından bir şeyler anlatabilir.
O anda siz ondan bir parça bulursunuz. Sonrasında o parçayı çamura batmış paçanızı kurtarmaya çalışır gibi geri almak için daha batarsınız bir şekilde..

Sonrası..
Sonrası sil baştan

metrodan inenleri beklemeyen varlık

nalbantyani bezirgan
metrobüs versiyonlarını ıslak odunla dövesim gelen yaratıklar.
Kaç kere bunlar yüzünden kapıya ya ayağım ya çantam sıkıştı ya da hiç inemedim kendi durağımda.
Bir de biniyor kapının ucundan bön bön bakıyor. Çekilsene amk. çağlayanda metrobüs kapısında hayatı mı sorguluyorsun napıyosun?
Hayır bir de üstüne yüklenen hücumcu tipler de var. Ben çıkmaya çalışıyorum herif üstüme geliyor. Kulaklığım çıkıyor kulağımdan, adamla beraber gidiyor.
Yazarken bile geriliyorum ya...

fetö sanığının kardeşinin büyükelçi yapılması

nalbantyani bezirgan
Suçun şahsiliğine göre normal olan durum olsa da teoride o konumda bir adamın kardeşinin masumluğu tabii ki sorgulanabilir.

Öğretmen Eniştem ufak bir soruşturma yedi diye kızına meb'in öğretmen bursu bile çıkmadı. Ki sınavda ondan çok daha az puan yapanlara çıkmış...

Görünen o ki düzen değişse de düzülen hiç değişmiyor, değişmeyecek de bu gidişle bu ülkede...
0 /