confessions

quares

1. nesil Yazar - Eski sevgili hüznü

  1. toplam entry 805
  2. takipçi 26
  3. puan 16183

zengin sözlük

quares
eski kadrosu efsane olan sözlük. (taylan, azo, fiorabella) ve diğer ismini sayamadıklarım, sözlüğü terk edenler...

yeni yazarlardan bir şey olacağı yok.

artık benim de bırakma vaktim geldi de geçiyor. elveda romalılar.

geceye bir şiir bırak

quares
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...


Nazım Hikmet RAN

bakma ikinci nesil olduguma kolay lokma deglm

quares
Dostum İlk önce tekrar edeyim yazdığın şeyi bu arada aynayı şov olsun diye koymadım. Ayna insana çeki düzen vermesini sağlar. Sen bunları dedikten sonra "bir homo sapiens bireyi olarak, elbette ki homo sapiens türünün yanında olacağım. insanlık bugünlere kendisine zarar veren etkenleri uzaklaştırarak veya ortadan kaldırarak geldi. " bir ayna koyarak bu fikirlerini biraz gözden geçirmenı istedim. Anladığım kadarıyla başarılı olamamışım.

Neyse konumuza dönecek olursak sadece ayna konusuna cevap vermişsin ve hayvanat bahcelerinin kötü bir şey olduğunu söylemissin ki bu fikrine tamamen katıldığımı belirtiyim. Lakin sen kendi cümlelerinle ters düşüyorsun haberin olsun. Ama kendinle çelişmen fikirlerin değiştigini gösterir ve bu da iyi bir şey. Asıl demek istediğim ise şu cümlen:

"insanlık bugünlere kendisine zarar veren etkenleri uzaklaştırarak veya ortadan kaldırarak geldi."


Insanlığın ilk yıllarında dünyanın yeryüzü haritasına bakarsak sonra yıllar içinde her 500 yılda bir kere dünyanın yer yüzü haritasını incelersek görürüz ki hayvanların yaşam alanları insanlar tarafından tahrip ediliyor.

Hadi bu kadar uzak bir örneği geçtim, yeni bir havalimanı yapımı için kuzey ormanları tercih edildi ve kuzey ormanları yok oldu. Yani kim yok etmiş oldu kuzey ormanlarını?

Ee kuzey ormanlarını yok edip hayvanların yaşam alanlarını elinden aldık. Üstelik kuzey ormanlarında ki hayvanların senin şu cümlenden bahsettiğin gibi
"insanlık bugünlere kendisine zarar veren etkenleri uzaklaştırarak veya ortadan kaldırarak geldi."
İnsanlara bir zararı da yoktu fakat insanlar tarafindan yaşam alanları gasp edildi ve o hayvanlar yaşam alanlarından uzaklaştırıldı.

E hadi onu da geçtim 3. Havalımanıni gerekli gören bir a haber izleyicisi olduğubu varsayarak şu son örneğimi de vereyim. Ayvalıkta şeytan sofrası vardır, geçen yıl orayı insanlar otel yapmak için ateşe verip hayvanların yaşam alanlarını yaktılar.

Ee ben hiç bir grup hayvanın toplanıp insanların evlerini rant uğruna yaktığını görmedim?

bakma ikinci nesil olduguma kolay lokma deglm

quares
Bakma ikinci nesil olduğma isimli arkadaş şöyle bir şey demiş yazısında:
"bir homo sapiens bireyi olarak, elbette ki homo sapiens türünün yanında olacağım. insanlık bugünlere kendisine zarar veren etkenleri uzaklaştırarak veya ortadan kaldırarak geldi. "

Biracık aynaya bakmasını ve dünyanın yalnızca insanlar için yaratılmadığını bilmesini isterim.


zenginsozluk.com/foto

Ayrıca Almanya da bir hayvanat bahçesinde; dünyanın en tehlikeli türü diye yazan bir bölüm vardır. İçeri girdiğinizde ise sadece 'AYNA' vardır.

icgqhs

quares
Şu ifadesinden dolayı "ama yok doğru edeceğim diyorsanız edelim isterseniz.
bakalım iyi bildikleriniz iyi kalıyor mu o zaman."

Ki böyle empati olmaz, bu tehdittir. Bu ifadesinden dolayı çaylak yapılması gereken (yazar).

entry

quares
T: sözlükte yazılan girdi.

Kurallar herkes içindir. Moderasyon olmak kuralların üzerinde bir üstünlük sağlamaz. Eğer böyle olsaydı muz sözlüğünden ne farkımız kalırdı?

Moderasyon insanları uyarmakla sorumludur. İnsanların fikirlerine yön vermek vb. Şeyleri kendine görev belleyen bir moderasyon anlayışı saçmalıktır.

İlkokulda sınıf başkanı seçilirken bile neye dikkat edilirdi?
Davranışları ve yaptıklarıyla diğerlerine örnek olmasına.

E şimdi moderasyon bi kaç yazarı iki gün görmüyor sonrasında onlar gitti diye zekası el verdiğince laf sokmaya çalışıyor, sonra onlar geri gelip cevap verince de rererö. Yok öyle yağma.

(bkz:#91118)

zengin sözlük

quares
Sözlükten gidip "bir daha gelmem buraya" dedikten bir hafta sonra farklı bir nick alarak geri gelmedik hiç değilse xd.

Tanım da girelim de silinmesin entryimiz zaten taraflı bir moderasyon var xd.

T: bir sözlük.





kankacılık

quares
Hitler ile mussolini de kankalardı xd

Ama Kızıl bayrağın berlin meydanında nasıl dalgalandığını tüm dünya gördü.

Bazı saflar iyi insanları barındırmaz. Dünyaya at gözlükleriyle bakan insanlarla aynı safta olmaktansa iyi insanlarla yalnız kalmayı tercih etmek en mantıklısı.

Bu arada giden mi kazanmıştır yoksa kalan mı?

iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler.
demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.

Yaşar kemal

asgari ücret

quares
Bir insanın ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için verilen minimum tutardır.

6300 tl tüik verilerine göre yoksulluk sınırıdır, türkiye'de son açıklanan asgari ücret tutari ise 2020 tl. Ülkenin büyük bir çoğunluğunun asgari ücretle calistigini varsayarsak ki çoğu merdiven altı konfeksiyonda 500 liraya 600 liraya sigortasiz bir şekilde çalışan insanları görmezden gelerek söylüyorum bunu. Ülkenin yarısından fazlası yoksulluk sınırı altındadır. Asgari ücret dedigimiz kavramın en az yoksulluk sınırı kadar olması gerekmektedir.

üstteki yazara cevap verir nitelikte entry girmek

quares
Üstteki yazara cevap verir nitelikte bir entryi girildikten sonra, moderatör olan şahıslar bu tür entryleri 5 saat sonra silerse bir anlam ifade etmez o entryi kaldırması. Önemli olan zamanında kaldırmasıdır.

Ayrıca hakaret içeren bir entry görüpte o entrynin sahibine karşılama başlığı açan bir moderatör varken bu işler çok zor...

son başkomutan mustafa kemal atatürk ve ankara

quares
Mondros Mütarekesi'nin imzalanması ile başlayan işgal hareketleri, Türk insanını kendi haklarını korumaya ve Türk vatanını kurtarmaya sevk etmiş, 1918 yılı sonlarından itibaren bu amaca yönelik olan “Milli Cemiyetler'in ku­rulmasına sebep olmuştur. İşgale tepki olarak ortaya çıkan ve kurtuluş çare­leri arayan Milli Cemiyetler başlangıçta zayıf, dağınık ve vatanının bütününü değil, sadece kendi bölgelerini korumayı düşünmüşlerdi. Sivas Kongresi'ne kadar bu cemiyetleri kademe kademe birleştirme çabaları milli hareketin bu dönümde en önemli hedeflerinden birini oluşturacaktır. Mustafa Kemal Paşa'nın 19 Mayıs 1919 tarihinde Anadolu'ya geçişi ile baş­layan direniş hareketi, ilk ciddi adımını Haziran 1919'da Amasya Tamimi ile atmıştır. Amasya'da milletin istiklalinin tehlikede olduğu tespit edilmiş, istik­lâli ancak milletin azim ve kararının kurtarabileceği öngörülmüştür. Âmili Mus­tafa Kemal Paşa olan Amasya Tamimi'nin en önemli özelliği toplayıcı bir ruh taşımasıdır1.Anadolu Hareketi'nin bir diğer dönüm noktasını oluşturan Erzurum Kong­resi (23 Temmuz 1919) ise milli birliğe doğru gidişin ilk tezahürüdür2. Erzu­rum Kongresi'nde “Şarki Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti” tüzüğü kabul edilmiş ayrıca Kuzey-Doğu Karadeniz Bölgesi tek bir cemiyetin idaresi altına girmiştir3. Mustafa Kemal Paşa'nın Kongre Başkanlığı'na seçilmesinden son­ra yaptığı konuşma, Milli Mücadele'nin hedef ve prensiplerini tespit etmiş ol­ması bakımından önemlidir. Bu hususta Mustafa Kemal Paşa'nın düşüncesi şöyledir: “İçine düşülen kanlı ve kara tehlikeleri göremeyecek hiçbir vatanse­verin olamayacağını, galip devletlerin mütarekeyi hiçe saydıklarını, vatanın ve milletin mukadderatını kurtaracak son sözü söyleyecek ve bunun hükmü­nü uygulatacak kuvvetin bütün yurtta yayılan milli ruhun olacağını, mukad­derata hakim bir milli şûra ve milli bir hükümetin teşkili ilk hedeftir”4.Kongre kararları bir beyanname ile ilan edilerek; vatanın bütünlüğü, hiç bir şekilde ayrılığın kabul edilemeyeceği, mukavemet edileceği, geçici bir hü­kümetin kurulacağı, manda ve himayenin kabul edilemeyeceği ve Millet Mec­lisinin derhal toplanması gibi temel prensipler kamuoyuna duyurulmuştur.Erzurum Kongresi, mahalli nitelikli olmakla birlikte, Mustafa Kemal'i mü­dahalesi ile ülke bütünlüğü ile ilgili kararlar alınmıştır. Böylece Mustafa Ke­mal Paşa'nın liderlik yolu açılmış ve ileride Sivas Kongresi'nde benimsenecek olan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin kabul edeceği bir teş­kilat tüzüğü hazırlanmıştır5. Temsiliye'ye milletin bağımsızlığını gerçekleşti­rebilmek için geniş yetkiler vermiştir.4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi'nde, Erzurum'da seçilen Heyet-i Temsiliye'ye hiç dokunulmayarak aynen muhafaza edilmiş ve heyetteki 9 olan üye sayısı, yurdun diğer bölgelerinden seçilen yeni üyelerle 16'ya çıkarılmak suretiyle Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin Heyet-i Temsiliyesi haline dönüştürülmüştür6.Bu heyet Ankara'da T.B.M.M. açılıncaya kadar Sivas ve Erzurum Kongreleri'nde alınan kararlar doğrultusunda geçici bir hükümet gibi çalışmıştır. Artık Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti, vatanın tümü adına ka­rar veren ve icra etme yetkisine sahip meşru bir milli mukavemet ve mücade­lenin hedef ve sınırları çizilmiştir.Sivas Kongresi'nde alınan kararların halk üzerinde olumlu tesirleri olmuş­tur. Halk artık memleketin emin ellerde olduğuna inanmaya başlamıştır. Bu güven, Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki kurtuluş hareketinin başarıyla tat­bikinde önemli rol oynamıştır.Mustafa Kemal Paşa Sivas'ta Kongre sonunda Heyet-i Temsiliye adına ha­reket ederek İstanbul Hükümeti ile temas kurma yolları aramaya başladı. Ye­ni seçilen Sadr-ı Azam Ali Rıza Paşa ile yapılan telgraf görüşmeleri sonucu Ali Rıza Paşa'nın önerisi ile 20-22 Ekim 1919 tarihinde Amasya Mülakatı ger­çekleşti. Bu mülakat, Heyet-i Temsiliye'nin İstanbul Hükümeti tarafından ta­nınmasına sebep olmuştur8.Mustafa Kemal Paşa, çalışmalarına bir müddet daha Sivas'ta devam etti. Daha sonra, önceden karar verildiği gibi Ankara'ya gitmek üzere 18 Aralık 1919'da Sivas'tan ayrıldı.MİLLİ MÜCADELEDE ANKARA'NIN DURUMUMilli Mücadele'nin başladığı günlerde Ankara, Anadolu'nun ortasında ço­rak, bakımsız ve kerpiç evli, dar sokaklı ve tozlu küçük bir şehir görünümündedir9. Dış dünyaya bir tek demiryolu ile bağlıdır ve evlerin kale­nin etrafında kurulmuş olması, şehre büyük bir güvenlik sağlamaktadır10.Ankara halkının çoğu Müslüman Türklerden meydana gelmiştir. Bunun yanı sıra Hıristiyanlar ve Museviler de vardı. Hıristiyanlar şehirde daha çok ticaretle meşguldüler. Türkler çoğunlukla ya bakkal, ya bekçi veya ambarcı gibi işlerde çalışırlardı11. Keçiören, Etlik, Çankaya ve Dikmen gibi bağevlerinde zengin gayrimüslimler oturmaktaydı12. Şehirde Rum, Ermeni, Ka­tolik ve Yahudi Cemaatleri için 8 okul bulunmaktaydı13.1914 nüfus istatistiğine göre, Ankara şehrinin köyleriyle birlikte nüfusu 84665'tir. Bu nüfusun 69066'sı İslam, 3327'si Rum, 3.341'i Ermeni, 1026'sı Mu­sevi, 699O'ı Ermeni Katolik, 915'i Protestan'dır14. Bu bilgilerden hareketle 1919 yılı için yapılacak bir tahminle gayrimüslim nüfus toplamının, nüfusun yedi­de birinden az olduğu söylenebilir.Farklı dinlere mensup vatandaşlar dinlerini serbestçe yaşayabiliyorlardı. Şehirde 32 cami, 92 mescit, 27 medrese, 11 tekke, 17 türbe ve 12 kilise bulun­maktaydı.Birinci Dünya Savaşı'ndan önce 27000 civarında olan merkez nüfusunun, Heyet-i Temsiliye Ankara'ya geldiğinde 20000 civarında olduğu görülmekte­dir. Savaş, göç ve 1917 yangını nedeniyle nüfusta azalma meydana gelmiştir.Ankara, tarım ve hayvancılık ve bunlara dayalı sanayiden meydana gelen bir ekonomik yapıya sahipti. Nüfusun % 90'ı tarım kesiminde çalışıyordu. 1892 yılında Ankara'ya demiryolunun gelmesi, tarım üretiminin artmasına sebep olmuştur. Üretilen en önemli ticaret malı tiftiktir. Bununla birlikte bölgede kilim, halı, heybe, havlu, kuşak, bez, çorap üretimi de gelişmiştir.Kalenin dışında yer alan alışveriş merkezleri, Ankara ticaretinin can da­marlarını oluşturmuş, ekonomik hayatın daima canlı kalmasında rol oyna­mışlardır.MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN ANKARA'YI TERCİHİNDEKİ SEBEPLER Şehrin Jeopolitik ve Stratejik Konumu:Stratejik sebeplerden dolayı, Payitaht'ın Anadolu'da bir şehre taşınması düşüncesi ilk defa Helmuth Von Moltke tarafından 1850'li yıllarda ortaya atılmıştı15. Daha sonra 1883 yılında Yarbay olarak Türkiye'ye gelen ve 16 yıl gibi uzun bir süre Türk ordusuna hizmet eden Mareşal Von Der Goltz aynı yönde görüş beyan ederek, payitahtın Anadolu'ya aktarılmasının daha fayda­lı olacağını belirtmiştir. Goltz'un Türkçeye tercüme edilen “Millet-i Müsellaha” adlı eseri, Mustafa Kemal Paşa'nın okuduğu kitaplar arasındadır16. Mustafa Kemal Paşa'nın da bir takım benzer fikirlere sahip olduğunu söylemek müm­kündür.Bu fikirlerin temelinde, Ankara'nın merkezî konumu, stratejik yollar üze­rinde bulunması, işgal altında bulunan yerlere olan mesafesi, Karadeniz'de İnebolu, Akdeniz'de Antalya Limanları ile irtibat imkanı, demiryolu ve telg­raf şebekesinden yararlanma kolaylığı yer almaktadır.İstanbul ile demiryolu bağlantısının olması yanısıra, düşmanın ulaştığı Geyve Boğazı, Kütahya ve Afyon gibi önemli mevkilerle de aynı demiryolu bağ­lantısına sahipti17.Ankara'daki telgraf sistemi, normal zamanda, bir vilayet merkezine yete­bilecek ölçüde teknik malzeme ve personele sahipti. Eksik olan hatlar ise el­deki yetersiz imkanlar ölçüsünde tamamlanarak Anadolu'nun hemen her tarafı ile irtibat sağlanmıştı18.Muharebe imkanları için yeterli olan Ankara'da ayrıca Ali Fuat Paşa li­derliğindeki 20. Kolordunun da bulunması, önemli bir sebep olarak gösteri­lebilir.Ankara'nın Merkez Olarak Düşünülmesi ve Hazırlanması:Mustafa Kemal Paşa Samsun'a çıktığında, Milli Mücadele için kesin ola­rak tespit edilmiş bir merkezin ismini söylemek oldukça zor olmakla beraber, onun İstanbul'daki faaliyetleri sırasında bu kararın belirtileri mevcuttu. Mus­tafa Kemal Paşa ve Ali Fuat Paşa'da iç bölgelerde, stratejik ve güvenlik bakımından belirli özelliklere sahip ''Ankara” hakkında bazı kaanatlerin meydana geldiğini tespit etmek mümkündür.Mustafa Kemal Paşa İstanbul'da Ali Fuat Paşa'ya “Bu kolordunun (20. Kolordu) başında bulunmalısın, bundan sonra ehemmiyetli şeyler olacaktır. Kolorduna hakim ol. Etrafına emniyet ver. Hele halk ile yakın temas et.”19 şeklindeki sözleri, kanaatini şu şekilde ifade etmektedir:“Mustafa Kemal Paşa'nın ve benim görüşüme göre, Ankara her türlü teş­kilata, birliğe ve hareket başlangıcına müsait stratejik bir mevki idi. İstanbul Hükümeti ve İngilizler'den evvel buranın tarafımızdan tutulması en büyük emelimizdi. Eğer İstanbul'da verdiğimiz karardan haberdar olsalardı, bu nakle (20. Kolordu'nun Ankara'ya nakli) katiyyen yanaşmazlardı (İstanbul Hükü­meti)”20.Sivas Kongresi sonunda bu konu Heyet-i Temsiliye üyeleri ve kumandan­lar arasında da görüşülmüş Ankara, Konya ve Eskişehir üzerinde durulmuş­tur. Konya'nın bu dönemdeki asayişsiz durumunun tamamen ortadan kalkmamış olması engel olarak görülmüş, müzakereye iştirak edenler çoğun­lukla Ankara'yı uygun görmüşlerdir21. Bu fikre katılmayan Kazım Karabekir Paşa ise Sivas'tan daha batıda bir merkeze geçilmesine güvenlik nedeniyle karşı çıkmıştır22.Mustafa Kemal Paşa'nın Ortaya Koyduğu Temel Sebepler:Mustafa Kemal Paşa için Ankara'ya gelmenin daha farklı sebepleri var­dır. Ortaya koyduğu sebepler ise temelsiz değil, geniş ve detaylı bir düşünce­nin mahsulüdür. Zira Mustafa Kemal Paşa Nutkunda “Osmanlı Devleti'nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmış, ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir ata yurdu kalmıştır.”23 derken mütareke döneminde devletin içinde bulundu­ğu durumu doğru ve isabetli bir şekilde ortaya koymuştur. Anlaşılacağı üzere kurtuluş çaresini daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşünmüş, Anadolu top­raklarına ayak basar basmaz uygulamaya koyduğu temel hedeflerini Misak-ı Milli sınırları içinde bağımsız ve yeni bir Türk Devleti kurmak şeklinde tespit etmiştir. Milli Mücadele döneminde Mustafa Kemal Paşa, Misak-ı Milli sınırlarının bütünüyle gerçekleşmesini en üst düzeyde savunan kişidir. Hareketi sadece Doğu Anadolu ile sınırlamamış, Güney ve Batı Anadolu'daki işgale son vermeden yeni bir devletin kurulmasını mümkün görmemiştir. O'na göre doğuda büyük bir tehlike yoktur. Çıkacak herhangi bir tehlikeyi ise Erzurum'­daki kolordu rahatlıkla önleyebilecek durumdadır.Doğu illerinde Kuvay-ı Milliye ile desteklenen 15. Kolordu'nun bulunma­sına rağmen, Adana'nın işgaline karşı henüz cephe kurulmamıştı. İzmir cep­helerinde ise değişik ve dağınık yapıda kuvvetler ve bu başı bozukluktan kaynaklanan zararlı faaliyetler mevcut idi. O halde asıl tehlike batıda emper­yalist güçlerin arkasında bulunduğu Yunan Ordusu'dur.' 'Bu bakımdan uygulanacak yol ve yöntem şudur ki genel durumu yönetip yürütme sorumluluğunu üzerine alanlar, en önemli hedefe ve en yakın tehlike­ye elden geldiği kadar yakın yerde bulunmalıdırlar. Yeter ki bu yakınlık genel durumu gözden kaybettirecek derecede olmasın! Ankara bu şartları kendinde toplayan bir noktaydı… cepheler ve İstanbul'a demiryolu ile bağlı bulunan ve genel durumu yönetme bakımından Sivas'tan hiçbir farkı olmayan Ankara'ya gelinecekti”24.Mustafa Kemal Paşa'nın yukarıdaki sözlerinde yer alan “hedefe ve tehli­keye elden geldiğince yakın olma” düşüncesi, temelsiz değildi. 750 yıl önce Anadolu'nun Fatih'leri olan Selçuklular ve Uç Beylikleri de fetihlerini daha ileriye götürebilmek için kendilerine üs olarak Bizans'a yakın yerleri seç­mişlerdi.Ankara'nın Milli Mücadele'nin merkezi seçilmesinde Mustafa Kemal Pa­şa'nın tarihi temellere dayanan bu ana fikrinin yanısıra İstanbul'a yakın olma ve kontrol altında tutma siyasetini takip ettiğini de görüyoruz. İstanbul ile demiryolu bağlantısı olan Ankara'dan Mebuslar Meclisinin çalışmaları daha sıkı takip edilebilecek ve gerekli tedbirler alınabilecekti25. Ayrıca Ali Fuat Pa­şa'nın kolordu kumandanı olarak Ankara'da bulunması, emniyet ve kolaylık bakımından değerlendirilecek bir husus sayılmıştır26.Ankaralılar'ın Kuvay-ı Milliye Taraftarlığı:Mütareke'den kısa bir süre sonra, 1919 yılı başlarında iki bölük kadar İn­giliz askeri istasyonda karargah kurarak istasyonu ve şehri işgal etmişlerdi. Daha sonra bir Fransız askeri birliği de gelmiş ve Ulus'ta yapımı henüz bitme­miş olan ilk Büyük Millet Meclisi binasına yerleşmişlerdi27. Yabancı askerin gün geçtikçe Türk ve Müslüman halka saldırı olayları artmaktaydı.Bu olayların meydana geldiği sırada Ankara Valiliği'nin kadrosu şu şekil­deydi; Vali: Muhittin Paşa, Mektupçu: Halet Efendi, Defterdar: Yahya Galip (Kargı), Polis Müdürü: Mithat Bey, Müftü: Rıfat Hoca (Börekçi) ve Jandar­ma Komutanı: Abdurrahman Bey28.Bu kadro içerisinde sadece, Vali Muhittin Paşa, Damat Ferit taraftarıdır ve bu tavrında ısrar etmesi yüzünden Ankaralıların tepkisine sebep olmuş, Ali Fuat Paşa tarafından tutuklanarak Sivas'a gönderilmiş ve Heyet-i Temsiliye'nin huzuruna çıkarılmıştır29. Ankaralılar, Muhittin Paşa'nın yerine Kuvay-ı Milliye taraftan olan Defterdar Yahya Galip Bey'i Vali Vekilliği'ne getirmiş­ler, İstanbul Hükümeti'nin gönderdiği Ziya Paşa'yı ise kabul etmemişlerdir.Yabancı askerlerin Ankara'yı bir müstemleke şehri olarak telakki edip, 93 kişinin tutuklanması ve bunun yanısıra İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin geliş­tirilme çabaları yine yabancılarla işbirliği içerisinde olan azınlıkların bir ta­kım menfi faaliyetleri Ankaralıları harekete geçirmiştir30. Müftü Rıfat Efendi başkanlığında şehrin aydınları halk arasında “milli mukavemet” fikrini müsamereler ve gazeteler vasıtasıyla yaymaya çalışmışlardı, Yarbay Mahmut, Avni Refik (Berkmen), Öğretmen Ayaşlı Ali Rıza, Mahir (İz), Yakup, Ekrem ve Fevzi Beyler “Azmi Milli Cemiyeti” adında bir milli teşkilat kurarak halk arasında mahalli anlamda bir birlik meydana getirmeye çalışmışlardır31. Diğer taraf­tan “Mefkure” ve “Selamet” gazeteleri ile daha önce yayın hayatına başlayan haftalık “Ankara” Gazetesi aynı amaçlar doğrultusunda yayınlar yapmaktaydı.Heyet-i Temsiliye'de yer alan eski Ankara Mebusu Ömer Mümtaz Bey, Si­vas dönüşü aldığı direktifler doğrultusunda, yine Müftü Rıfat Bey başkanlı­ğında Belediye Başkanı Kütükçüzade Ali Bey'in içinde bulunduğu A-RMHC'nin Ankara Hey'eti Merkeziyesi'nin kurulmasını sağlamıştı.Mütareke sonrasında İzmir'in işgali olayına ilk tepkiyi gösteren Ankara­lılar, 16 Mayıs 1919 tarihinde İstanbul'a protesto telgrafları çekmişler, ayrıca 26 Mayıs 1919'da Ankara'da büyük bir protesto mitingi düzenlemişlerdir32. Ay­rıca Ankara'nın bu ve buna benzer tepkilerinde ve bu faaliyetlerin organize­sinde Ali Fuat Paşa'nın telkin ve yönlendirmelerini belirtmemiz gerekir. Ali Fuat Paşa, Ankara'nın ileri gelenlerini Milli Mücadele ve Mustafa Kemal Pa­şa'nın şahsiyeti hususunda sürekli olarak aydınlatmış, Ankara'yı adeta yeni devletin merkezi olabilmesi için hazırlamıştır.Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Milli Mücadele süresince, millet ve memleket menfaatine uygun maddi ve manevi yardımlarda bulunmuş, Kuvay-ı Milliye Birlikleri teşkil ederek cepheye göndermiştir. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Ankara'ya geldiği 27 Aralık 1919'dan 23 Nisan 1920'ye kadar 4 aylık sürede hemen her türlü masrafları, Ankaralılar'ın finanse ettiği Mütafaa-i Hukuk Cemiyeti karşılamıştır33. Yine Ankara'nın savaş boyunca en fazla subay ve er şehit veren bir vilayet olması, halkının fedakarlığı ve kahra­manlığı hususunda güzel bir örnektir. Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Paşa daha Ankara'ya gelmeden Ankara'yı, Ankara halkı ise Mustafa Kemal Paşa'yı benimsemiştir. Ankara halkının Mustafa Kemal Paşa'yı lider olarak kabul etmesi ve onunla bütünleşmesi, karşılama sırasında bariz bir şekilde görül­mektedir. Mustafa Kemal Paşa Ankaralılar'ın İstiklal Mücadelesinde göster­diği korkusuz ve pervasız tavrını daha sonra şu şekilde dile getirmektedir;' 'İstiklal Mücadelesi tarihinde Ankara namı en aziz bir mevkii muhafaza edecektir. Bazılarımız iktihamı (göğüs germeyi) hemen gayrimümkün zannedi­len bu müşkilat karşısında sizler bir dakika tereddüt etmediniz. Üç sene mu­kaddem (önce) Sivas'tan Ankara'ya ayak bastığım zaman bir misalini geçen gün dahi göstermiş olduğunuz samimi ve kalbi tezahürat ile beni kollarınız ara­sına aldınız. O zaman gösterdiğiniz bu vatani cesaret sayesinde ecnebi müda­halesiyle İstanbul'da kapatılmış olan Meclis-i Mebusan'ın daha vasi (geniş) bir salahiyet ve şanı milliyet layık bir istiklal ile Ankara'da açmak mümkün oldu. Büyük Millet Meclisi sizin muhiti hamasetinizde biperva (korkusuzca) istiklal mücadelesine devam edebilmiştir. Binaenaleyh, Ankara, hemşehrilerimizin bu istiklali vatan mücadelesinde ayrı bir hissei şerefi vardır.”34MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN ANKARA'YA GELİŞİSivas'ta Heyet-i Temsiliye ve komutanların yaptığı toplantı sonucunda Meclis-i Mebusan'ın İstanbul'da toplanması ve Heyet-i Temsiliye'nin Ankara'ya geçmesi kolaylaştırılmıştır. Bu toplantıya katılan Ali Fuat Paşa, Ankara'ya dönerken Heyet-i Temsiliye'nin geçeceği yol üzerinde konaklama yerleri ve gö­rüşülecek kişilerle ilgili hazırlıklar yapmış, Ankara'daki çalışma yerini tespit ederek heyetin harekatı için gerekli raporu vermişti.35Heyet-i Temsiliye, 18.12.1919 günü Sivas'tan yola çıktı. Kayseri-Mucur-Hacı-Bektaş-Mucur-Kırşehir-Karaman-Beynam Köyü üzerinden, 27 Aralık 1919 Cumartesi öğleden sonra Ankara Dikmen sırtlarına gelindi. Dokuz gün­lük yolculuk boyunca inceleme ve görüşmeler için Kayseri ve Mucur'da birer gün kalınmış, yedi gün yolda geçmiştir36. Üç otomobille Ankara'ya gelen he­yette şu isimler yeralmaktaydı; Birinci otomobilde M. Kemal Paşa, Rauf (Orbay) Bey, Heyet-i Temsiliye istişari üyesi Ahmet Rüstem ve Yaver Yüzbaşı Cevat Abbas (Gürer); ikinci otomobilde Heyet-i Temsiliye üyesi Mazhar Müfit (Kansu) ve Hakkı Behiç Beyler'le Sivas Kongresi Delegeleri İbrahim Süreyya (Yiğit) Bey ve Sekreterler; Üçüncü otomobilde Dr. Binbaşı Refik (Saydam) Bey, Hüsrev (Gerede) Bey ve hizmetliler37.Kafile ilk olarak, kendilerini Gölbaşı ile Şehir arasında bekleyen Vali Ve­kili Yahya Galip (Kargı) Bey ile, 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa'nın ya­nında durdu. Mustafa Kemal Paşa otomobilden inerek karşılayıcılarla görüştü daha sonra onları otomobiline alarak şehre doğru yollarına devam ettiler.Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara'ya girişi38 ve heyete tahsis edilen Ziraat Mektebi'ne kadar durumunu bizzat Paşa'nın yanında bulunan Mazhar Müfit, şu şekilde tasvir etmiştir;O sabah ajanslar ile Mustafa Kemal Paşa'nın geldiği haberi herkesi bildi­rildiği gibi, bir taraftan da sabahtan itibaren davullar ve zurnalarla bütün An­kara halkı karşılamaya hazırlanmıştı. Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hafızlar ezan ve salat okuyorlardı. Ve köylerden birçok atlı ve kağnı arabalarıyla binlerce halk Ankara'ya gelmiş; öğleye doğru “geliyor” diye tellallar bağırmış, seçilen atlı alayı Ulucanlar'dan Hacıbayram Camii'nin önünde toplanarak dini tören yapılmış; yedi yüz piyade, üç bin atlıdan teşekkül eden bir seymen alayını Ankara'da bulunan dervişler takip ediyor.Bunların arkasında bütün esnaf ve ondan sonra da okul öğrencileri yürü­yorlar. Okul öğrencileri İstasyon Caddesi'ne, seymen alayının bir kısmı Dik­men bağlarına, bir kısmı Çankaya bağlarına, Kızılyokuş eteklerine ve diğer bir kısmı da istasyon yoluna dizilmişti. Jandarma ve yirmi kadar polis de bu­rada idi.Halkın bir kısmı Namazgah tepesine ve diğer kısmı Yenişehir'in bulundu­ğu yerlere ve İstasyon yoluna sıralanmışlardı.Ankara Şehri namına karşılama heyetinde Müdafaai Hukuk Cemiyeti aza­sından Müftü Hoca Rıfat Efendi, Binbaşı Fuat Bey, Kınacızade Şakir Bey, Aktarbaşızade Rasim Bey, Toygarzade Ahmet, Ademzade Ahmet, Hatip Ahmet, Kütüpçüzade Ali, Hanifzade Mehmet, Bulgurzade Tevfik Beyler vardı.Dikmen bağlarının eteğinde bir çeşmenin önünde Eskişehir Mebusu Emin (Sazak) ve Ankara eşrafından Naşit Efendi ve arkadaşları bekliyordu.Yirminci Kolordu Kumandam Ali Fuat Paşa ve Vali Vekili Yahya Galip Bey, Emir Gölü'ne yani Gölbaşı'na kadar gelmişlerdi.Biz tam, üçü on geçe Kızılyokuştan iniyorduk. Yolda Paşa'ya yetiştiğimizde Paşa, Rauf Bey'le beni otomobiline almıştı. Oradan başlayan karşılamada “yaşa” sesleri, alkışları arasında ilerlemekte idik.Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hafızlar ezan ve salat oku­yorlardı. Kızılyokuş'ta iki kurban kesildi, o zaman tamamen boş bir yer olan Yenişehir'de reji memurlarından Salamon Efendi isminde bir zatın ahşap, kü­çük bir evi vardı. Oraya gelince seymenler tarafından bir dana kurban edildi.Karşılama heyeti ve memurlar burada idiler. Paşa otomobilden inerek hep­sinin hatırını sordu ve ellerini sıktı. Daha ileride yedi yüz kadar zeybek kıya­fetinde, ellerinde palalarla dizilmiş gençleri gördük. Paşa bunlara “Merhaba” diye selam verdi, cümlesi “sağol” diye karşılık verdiler ve şöyle bir konuşma geçti:Mustafa Kemal Paşa-Arkadaşlar, buraya niçin geldiniz? Gençler-Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik. Gençler-And olsun! Mustafa Kemal Paşa-Var olunuz.Bu sırada binlerce halk da “yaşa” sesleriyle, alkışlarıyla ortalığı çınlatı­yordu. Nihayet İstasyon yoluna sapıldı. İstasyon meydanında jandarma ve polisler de dizilmişlerdi. Bunlar da selamlandı. Biraz sonra da kız ve erkek mektep talebeleri arasından geçerek Halk Partisi binasının önüne geldik (Şimdi B.M. Meclisi Müzesi).O zaman bu bina Fransız karargahı idi. Fransız bayrağı çekilmişti. Fran­sız Yüzbaşısı Doburazo pencere önündeki boşlukta bize bakarak gülüyordu. Binanın karşısındaki bahçede çadırlar kurulmuştu; Fransız askerleri vardı. Onlar da hayretle bize bakıyorlardı. Çok sürmedi; bu bina, Meclis binası oldu ve Türk bayrağı çekildi ve cumhuriyet hükümetinin kurulduğu bir yer oldu.Alkışlar ve türlü türlü tezahürat ve dualar arasında hükümet meydanına geldik.Yahya Galip Bey bir nutuk ile “hoş geldiniz” dedi ve hariciye memurla­rından Fahrettin Bey heyecanlı bir nutuk söylemeye başladı.Hava güneşli idi, fakat kuru bir soğuk şiddetle ortalığı donduruyordu. Mus­tafa Kemal Paşa, orada dizilmiş olan kız talebelerin üşüdüklerini düşünerek, çocukların gitmelerini Vali Yahya Galip Bey'e söyledi. Yahya Galip Bey, “Yal­nız çocuklar değil, biz de donduk diyerek hatibe “Bey birader, biraz kısa kes, titriyoruz” dedi. Hatip bey de heyecandan zaten nutkun ilerisini getiremeyerek kesmeğe mecbur oldu. İlerisini getiremeyerek değil, o sırada kendisine bir öksürük arız olduğundan nutka devama imkan kalmamıştı. Sonra hükümet konağına girdik. Vali odasında bir müddet istirahatle çaylar içildi. Isındık. Kolordu ziyaret edildi. Otomobillere binerek, bize tahsis edilen, şehrin dışın­daki Ziraat Mektebine gittik. Bir tepe üzerinde olan bu bina bize hayli müd­det karargahtık vazifesini yaptı. Ali Fuat Paşa hepimize birer oda tahsis etmiş, isimlerimiz odaların kapısına yazılmış ve hastabakıcılarla hizmetçiler konul­muş, istirahatımız temin edilmişti. Bu binanın üst katına çıkınca sağdaki bi­rinci oda bana, koridorun sol tarafı nihayetinde büyücek bir oda da Mustafa Kemal Paşa'ya ve benim odamın, sağ tarafındaki odalar da Rauf Bey'le diğer arkadaşlara tahsis edilmişti.Odamda bir küçük demir kasa vardı. Diğer odalar da hemen bu şekilde olup yalnız kasa benim odada olup diğerlerinde yoktu. Çünkü heyetin parası ve hesabı bende idi. Akşam oluyordu. Hizmetçi kadın, Mustafa Kemal Paşa tarafından yazılmış bir kağıt getirdi. Bu bir müsvedde olup imzalanacaktı. Bu müsvedde Ankara'ya varışımızı bütün teşkilata bildiren bir telgraftı39. Şöyle yazılmıştı:“Sivas'tan Kayseri yoluyla Ankara'ya hareket eden Heyet-i Temsiliye gü­zergahta ve Ankara'da, büyük milletimizin sıcak ve samimi tezahüratı vatanseverlik içinde bugün şehre geldi. Milletimizin gösterdiği bu birlik ve kararlılık örneği, memleketimizin geleceğine güven konusundaki inançları sarsılamaz bir şekilde güçlendirici niteliktedir. Şimdilik Heyet-i Temsiliye'nin merkezi An­kara'dadır.Saygılar sunarız Efendim! Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal.”40Bu telgrafta “Şimdilik Heyet-i Temsiliye merkezi Ankara'dır” diyorduk; halbuki biz çok evvel, yani Sivas'ta Ankara'ya gitmeği ve Ankara'nın daimi merkez olmasını kararlaştırmıştık. Fakat bu keyfiyeti, yani merkezi hükümet olmasını gizli tutuyorduk, çünkü ilan zamanı henüz gelmemişti. Malûm, Mus­tafâ Kemal Paşa, zamanı gelmeden hiçbir şeyin kuvveden fiile gelmesini iste­mezdi. Her kararın bir zamanı olduğuna inanıyordu ve bu prensip idi ki, bizce de bu prensibe tamamen riayet edilmiştir41.MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN ANKARA'DAKİ FAALİYETLERİMustafa Kemal Paşa, kendisini ve Heyet-i Temsiliye'yi çok samimi, par­lak ve güven verici duygularla karşılamış olan Ankara halkı ile daha yakın­dan tanışmayı ve fikir alışverişinde bulunmayı gerekli görmüştür. İstanbul'a gidecek mebusların, Heyet-i Temsiliye ile görüşmek üzere Ankara'ya gelmele­rinin beklendiği bir sırada Ankaralılar'a verilecek bir konferans yararlı olacaktır42. Bu sebeple 28 Aralık 1919 günü şehrin ileri gelenleri Ziraat Mektebi'ne davet edildi. Ankara halkıyla yaptığı konuşmada43 ülkenin siyasi, as­keri durumunu anlattı. İstanbul Hükümeti'nin ısrarıyla düşman işgali altındaki bu şehirlerde toplanacak meclise katılmak üzere giderken Ankara'ya uğrayan milletvekillerinden, Mecliste bir “Müdafaai Hukuk Grubu” kurulmasını iste­di ve A-RMHC programını “Misak-ı Milli” halinde özetledi. Ankara'da ha­zırlanan bu müsvedde program, sonradan Meclis-i Mebusan'da “Misak-ı Milli” adıyla kabul ve ilan edilmiştir.Mustafa Kemal Paşa Ankara'da, Milli Mukavemet'in Millet Meclisi'nin var olduğu bir düzen içinde yürütülmesini davanın haklılığını ve meşru bir zemin üzerine oturtulduğu fikrinin içte ve dışta benimsenmesini sağlamıştır. Ana­dolu'da başlayan Milli Mücadele'nin Padişah'a ve İstanbul Hükümeti'ne karşı bir isyan hareketi değil, yok edilmeye çalışılan bir milletin meşru savunucusu olduğunu isbat için böyle bir çalışma gerekli görülmekteydi44.3 Ocak 1920'den itibaren Ankara'ya gruplar halinde gelen mebuslar, Mus­tafa Kemal Paşa ile görüştükten sonra İstanbul'a gitmeye başladılar. Ankara'­ya gelen mebusların çoğu, İzmir ve Balıkesir hariç olmak üzere Batı Anadolu Mebusları idi. Sivas'ta, Heyet-i Temsiliye üyeleri ile komutanların birlikte al­dıkları karara göre, Mustafa Kemal Paşa'nın Erzurum'dan Meclis-i Mebusan azası olarak seçilmesine rağmen, İstanbul'a gitmemesi ve Ankara'da Heyet-i Temsiliye'nin başında kalması; Sivas'tan seçilen H. Rauf Bey'in İstanbul'a gi­derek toplantıya katılması kararlaştırılmıştı45. Bu kararların isabetliliği, Meclis-i Mebusan'ın dağıtılması ile daha açık bir şekilde ortaya çıkmış oluyordu.Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadele hareketinin başarıya ulaşmasını doğ­rudan doğruya “milletle temas” etmekle mümkün olacağına inanmıştır.Kendi ifadesi ile söylemek gerekirse o; “Anadolu varlığına derhal karış­mayı ve onlarla birlikte hareket etmeyi”46 faydalı ve lüzumlu görmüştür. Sa­vaş boyunca milli birliğin oluşmasını sağlayacak vasıtalardan birisinin de basın olduğunu çok iyi bilen Mustafa Kemal Paşa, bu konudaki hassasiyetini dai­ma muhafaza etmiştir. İrade-i Milliye ve Hakimiyet-i Milliye gazetelerinin çı­karılmasını sağlayarak halk oyunun aydınlatılmasına çalışmıştır. Özellikle Ankara'da Hakimiyet-i Milliye'nin yayınlanması ile Türk halk oyunun yanlış yollara sürüklenmesi önlenmeye çalışılmış, milli birliği tehlikeye düşürecek iç ve dış yayınlara karşı milletin uyarılması düşünülmüştür. Ayrıca bu sayede, Milli Mücadele hareketini başarıya götürecek kararlar kısa zamanda halka ulaş­tırılacak ve Heyet-i Temsiliye ile halk arasındaki münasebetlerin gelişmesi sağ­lanmış olacaktı.Bu amaçlar doğrultusunda Mustafa Kemal Paşa, Ankara'ya gelişinin ikinci gününde Hakimiyet-i Milliye'nin çıkarılmasını istemiş, gazetenin ismini de ken­disi koymuştur47. Gazeteyi çıkarmak için vilayetin bazı imkanlarından istifa­de edilmiş ve 10 Ocak 1920 tarihinden itibaren Recep Zühtü (Soyak) Bey'in yönetiminde yayın hayatına başlamıştır48. Hakimiyet-i Milliye kısıtlı maddi imkanlarına rağmen kısa zamanda en önemli haber kaynağı durumuna gel­miş, Anadolu gazeteleri tarafından sürekli kaynak olarak gösterilmiştir49.Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye'nin Ankara'ya geldikleri 27 Aralık 1919'dan, Meclisi Mebusan'ın açıldığı 12 Ocak 1920 tarihine kadar geçen bu 17 günlük sürede Ziraat Mektebi'ndeki karargahta Kuvay-ı Milliye, İstanbul Hükümeti ve dış ülkelerle temas kurulmuş ilk B.M.M.'nin açılması için ge­rekli şartların oluşmasına zemin hazırlamıştır.SONUÇAnkara'nın Milli Mücadele'nin merkezi olarak seçilmesi tesadüfi değildir. Mustafa Kemal Paşa daha İstanbul'dan ayrılmadan önce arkadaşı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ile bu meseleyi konuşmuştur. Anadolu'ya geçtikten sonra, ya­pacağı bütün işlerde olduğu gibi bu konuyu da bir “Milli Sır” olarak gizle­miştir. 8u düşüncesini ancak Sivas Kongresi'nden sonra açığa vurmuştur. Onun bu düşüncesine, sadece Kazım Karabekir Paşa karşı çıkmıştır.Ankara'nın Milli Mücadele'nin merkezi olarak seçilmesi doğru ve isabetli bir karardır. Çünkü Ankara, Anadolu'nun merkezi konumundadır. Anadolu şehirlerini birbirine bağlayan yollar kavşağında yer almaktadır. Diğer taraf­tan işgal altındaki Batı Anadolu'yu ve İstanbul'u kontrol altında tutabilecek stratejik bir mevkidedir. Ayrıca Ali Fuat Paşa'nın kumandasındaki 20. Kolordu'nun Ankara'da bulunması, bölgenin güvenliğini sağlamış olması açısından önemli bir unsurdur. Bunun yanısıra Ankara halkının Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye'ye maddi ve manevi bakımdan destek vermeye hazır ol­ması Ankara'nın Milli Mücadele'nin merkezi olarak seçilmesinde önemli bir paya sahiptir.Sonuç olarak 27 Aralık 1919'dan sonra meydana gelen gelişmeler Anka­ra'nın Milli Mücadele'nin merkezi seçilmesindeki isabeti ortaya koymuştur. Artık Ankara, Atatürk'ün Sine-i Millete dönüş düşüncesinin gerçekleştiği ve doruğa ulaştığı mekandır. Dolayısıyla Ankara, bir harekatın bedeni ve büyük bir fikrin sembolüdür. * Bu makale; Atatürk'ün Ankara'ya gelişinin yıldönümü münasebetiyle hazırlanan televiz­yon belgeselinde (TRT-1) konuşma metni olarak sunulmuştur.1 Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953, s. 76.2 Mahmut Goloğlu, Erzurum Kongresi, Ankara, 1968, s. 7.3 Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 101.4 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C.I. (Hazırlayan: Zeynep Korkmaz), Ankara, 1984, s. 45.; C. III, Belge: 38.5 Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 101.6 Bekir Sıtkı Baykal, Heyet-i Temsiliye Kararları, Ankara, 1989, s. IX.7 Bekir Sıtkı Baykal, a.g.e., s. XII.8 Nutuk, C.I., s. 167.9 Samet Ağaoğlu, Kuvay-ı Milliye Ruhu, İstanbul, 1964, s. 39.10 Arnold Toynbee, Türkiye, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, İstanbul, 1971, s. 103.11 Vehbi Koç, Hayat Hikayem, İstanbul, 1973, s. 11.; Bilal N. Şimşir, Ankara… Ankara Bir Başkentin Doğuşu, Ankara, 1988, s. 43.12 Vehbi Koç, a.g.e., s. 15.13 Yurt Ansiklopedisi, İstanbul, 1981, s. 548.14 Kamil Erdeha, Milli Mücadelede Vilayetler ve Valiler, İstanbul, 1975, s. 231.15 Bayram Sakallı, Milli Mücadele'de Ankara (PANEL), T.B.M.M. Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu, No: 19, 28 Nisan 1986, Ankara, s. 43.16 Nusret Baycan, “Ankara'nın Başkent Oluşu”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. VII. s. 19, Kasım 1990, s. 121.17 Nusret Baycan, a.g.e., s. 120.18 Asaf Tanrıkut, Türkiye Posta ve Telgraf ve Telefon Tarihi Teşkilat ve Mevzuatı, Ankara, 1986, C. II, s. 678.19 Falih Rıfkı Atay, 19 Mayıs, Ankara, 1944, s. 10 vd.; Çankaya, İstanbul, 1984, s. 158.20 Ali Fuat Cebesoy, a.g.e., s. 48.: Ankara'nın öneminin İngilizler tarafında da kavranması, 20. Kolordu'nun nakli meselesinde M. Kemal veAli Fuat Paşalar ile İngilizler arasında bir sürtüşmenin meydana gelmesine sebep olmuştur. İngilizler, ordunun nakli meselesini 2 ay kadar geciktirmeyi başarmışlardır. (B. Şimşir, a.g.e., s. 97-98).21 Nutuk, C.I., s. 228; Ali Fuat Cebesoy, a.g.e., s. 259.22 Kazım Karabekir'in konuyla ilgili telgrafı için bkz.; Nutuk, C.I., s. 229.23 Nutuk, C.I., s. 9.24 Nutuk, C.I., s. 230.25 Nurettin Tursan, Ankara'nın Başkent Oluşu, Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, İstanbul, 1981, s. 31.; Gotthard Jascke, “Ankara Wird Hauptstant Der Neuen Türkei”, Die Welt Des Islams, Vol. III, Nr. 3-4, Leiden, 1954, s. 263.26 Selahattin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, C.II, İstanbul, 1991, s. 168.27 Azmi Süslü, Milli Mücadele'de Ankara (PANEL), T.B.M.M. Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, No: 19, Ankara, 28 Nisan 1986, s. 18.28 Kamil Erdeha, a.g.e., s. 238.29 Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, C.II, Ankara, 1988, s. 488.30 Azmi Süslü, a.g.e., s. 19; Mahmut Goloğlu, Üçüncü Meşrutiyet (1920), Ankara 1970, s. 7; Bilal N. Şimşir, a.g.e., s. 103.31 Bayram Sakallı, a.g.e., s. 46; Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 7.32 Bayram Sakallı, a.g.e., s. 49; Bilal N. Şimşir, a.g.e., s. 107.33 Bayram Sakallı, a.g.e., s. 49; Geniş bilgi için bkz. Bilal N. Şimşir, a.g.e., s. 171-184.34 Bayram Sakallı, a.g.e., s. 50.35 Ali Fuat Cebesoy, a.g.e., s. 259.36 Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücâdele Tarihi, İstanbul, 1958, s. 357.37 Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 9.38 Atatürk'ün Ankara'da karşılanışı ile ilgili canlı tasvirler için bkz.; Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Mücadele Tarihi, İstanbul, 1958; Enver Behnan Şapolyo, “Atatürk Ankara'­da”, Ülkü, s. 23, s. 371-373; Naşit Hakkı Uluğ, “Ankara'nın Gazi Bayramı Ülkü s. 1, s. 9-10; Naşit Hakkı Uluğ, Hemşehrimiz Atatürk, İstanbul, 1973; Yunus Nâdi, Ankara'nın İlk Günleri, İstanbul 1955; M. Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'te Beraber, C. II., Ankara, 1988; Behçet Kemal Çağlar, Atatürk 19 Yıl Önce Bugün Ankara'ya Gelmişlerdi, Ankara Halkevi Yayınevi, Ulus Basımevi, Ankara, 1938; Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1953; Ali Fuat Cebesoy “Büyük Önderi Karşılarken”, Ulus, 28.12.1937.19.39 Mashar Müfit Kansu, a.g.e., s. 497-500.40 Nutuk, C.I., s. 228.41 Mashar Müfit Kansu, a.g.e., s. 500.42 Cemil Özgül, Heyet-i Temsiliye'nin Ankara'daki Çalışmaları, Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 1989, s. 62.43 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.II, TİTE Yayını, Ankara, 1981, s. 4.44 Cemil Özgül, a.g.e., s. 66-67.45 Cemil Özgül, a.g.e., s. 66.46 Kılıç Ali, Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, İstanbul, 1955, s. 12.47 Yücel Özkaya, Milli Mücadele'de Atatürk ve Basın (1919-1921), Ankara, 1989, s. 61; İzzet Öztoprak, Kurtuluş Savaşı'nda Türk Basını, Ankara, 1981, s. 11.48 Mahmut Goloğlu, a.g.e., s. 14; Erdeba, s. 254.49 Yücel Özkaya, a.g.e., s. 68.

kenan sofuoğlu'nun emirerleri

quares
Tarihte bilinen ilk imparatorluk akadlardır. MÖ 2334 ile MÖ 2150 yılları arasında hüküm sürmüşlerdir ve bilinen herhangi bir kaynağa göre akadlarda kölelik sistemine yönelik bir bulgu bulunamamıştır. Hiçbir hükümdar böyle uzanıpta "emirerlerim" diyerek halkını aşağılamamıştır.

M.ö 2334 ve günümüz...



sanatçı müsveddesi

quares
Metin akpınar ve müjdat gezen değildir. Çünkü onlar kimseyi taklit etmeyerek kendi halkının sorunlarını yıllardır tiyatro ve çeşitli mecralarda mizahlarıyla anlatmışlardır. Her ikiside mizah denilince akla gelen önemli isimlerdir ki ayrıca sanatçı dediğimiz kişiler bulundukları toplumların sorunlarını anlatmalılardır. Sanatçı müsveddesi ise bulundukları toplumun sorunlarına karşı sağır taklidi yaparak bu memleketin kaymağını yiyen tiplere denir.

fiorabella

quares
Ne yazsam nasıl anlatsam eksik kalır fiorabellayı anlatmak için, çöpten bulduğu bir kediyi evine alıp o kediye yuva olan birinden bahsediyoruz. Nerede bir hayvan düşmanı cani varsa hemen müdahale ediyor. Neredeyse herkes haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmayı seçerken o haksızlığa karşı ses çıkarıyor. Haksız bir şey gördüğü zaman tavrını net bir şekilde belli ediyor. İnsanlar güce taparken ve gücün, güçlünün yanında olmak için can atarken o her zaman haklının yanında duruyor. Karakteriyle, duruşuyla ve sergilediği tavırlarla baştan aşağı örnek alınacak bir kişiliği var. Yıllar önce dershaneye giderken örnek aldığımız kişileri sormuşlardı o yıllarda tanıyor olsaydım kendisini onun ismini de o listeye mutlaka yazardım. Hocalar kim bu diye sorarlarsa da "çalışmasına rağmen haftasonu dinlenmek varken köpek besleyerek mutlu olan iyi insanların lenin'i derdim" :) iyi insanların lenin'i evet. Caniler tarafından saldıraya uğramış kedinin, köpegin, kuşun koruyucusu. Izmir'de minicik bir kediye bir şey olunca o kediyi ankara'ya getirip tedavi ettiren biri, yani hakkında daha ne söz söylenebilir ki...
Ayrıca şiirleri, şairleri seven ve dev bir müzik arşivine sahip ve bir radyo da yayın yapan biri ki sesiyle de insana huzur veriyor.

Kazım koyuncu ile olan bağlantısı da zaten kendisinin ne kadar güzel biri olduğunu gösteriyor. Hani bazı insanlar vardır her ne olursa olsun çevresine ışık saçar çevresine umut verir ya firorabella öyle işte. Ya benim bu ülke adına umutlarımı yeşertmeye ne hakkın var :d

Zengin sözlüğün bana kazandırdığı en muazzam şeydir fiorabella.

Kendisine vatan haini nazım hikmet'in bir şiirini armağan etmek istiyorum. hem ne tesadüf vatan haini fazıl say piyanonun başında.... keyifli dinlemeler fiorabella
0 /