confessions

quares

1. nesil Yazar - Eski sevgili hüznü

  1. toplam entry 805
  2. takipçi 26
  3. puan 16194

queen

quares
quares diye okudum hızlıca tası tarağı topladım başlığa geldim , meğerse yanlış okumuşum . kör oluyorum galiba yavaş yavaş .

t:müzik grubu .

franz kafka

quares
20. yüzyılın ve modern Alman edebiyatının önde gelen yazarlarındandır. Yaşamı boyunca pek tanınmayan Kafka, yakın arkadaşı Max Brod'a verdiği vasiyetinde tüm yazdıklarının imha edilmesini rica etmişti. Fakat Max Brod, Kafka'nın Viyana'da ölümünün ardından aksi yönde hareket ederek elindeki eserleri yayımlamaya başladı. Kafka, ölümünden sonra da olsa, dünyaca ünlü bir yazar haline geldi.
Eserlerinden özellikle dilimize Değişim ya da Dönüşüm adıyla çevrilen romanında işlediği konuyla 20. yüzyılın sanayi sonrası Batı toplumunun açmazını ve içine düştüğü yalnızlık ve yabancılaşma sürecini çok iyi gözlemlemiş ve işlemiştir.
Franz Kafka 3 Temmuz 1883'te orta sınıf bir Yahudi ailesinin ilk çocuğu olarak Prag'da dünyaya geldi. O zamanki milletler mozaiği olan Avusturya İmparatorluğuna bağlı Bohemya Krallığında yaşadı. Anadil olarak ilk etapta Almanca konuşan Kafka ailesi, Çekçeyi de konuşabiliyordu. Ailenin en büyük çocuğu olan Kafka'nın iki erkek kardeşi (Georg ve Heinrich) küçük yaşta hayatlarını kaybettiler. Kızkardeşleri Elli, Valli ve Ottla ise Nazi Almanyasının organize ettiği Yahudi soykırımında hayatlarını kaybettiler.
Kafka 1889'da Fleischmark'ta Deutsche Knabenschule'ye gitti. Çocukluğunda rol oynamış başlıca kişiler Fransız mürebbiye Bailly, kâhya kadın Marie Werner'dir. O sıralarda Prag'da genel olarak konuşulan dil Çekçe'ydi. Ufak yaşlarda da Bauer ile tanıştı. 1920'lerin başında tanıştığı Milena Jesenska, 20 yıl sonra 1944'de Alman toplama kampında hayatını kaybedecekti, onun üzerinde güçlü bir etki yarattı. 1923'te ailesinin etkisinden kaçmak ve yazmaya konsantre olmak için Berlin'e taşındı, orada da Dora Dymant adında bir sevgilisi oldu. Dora, Milena'dan şanslıydı Nazi Almanyasına direndi ve 1952'de Londra'da öldü.
1917'de Kafka verem olduğunu öğrendi. 1919 yılında geçirdiği ağır gripten dolayı hastaneye kaldırıldı. 1922'de emekli oldu, maddi durumu kötüydü ve sağlığı gittikçe bozuluyordu. Ömrünün son 6 haftasını sanatoryumda geçirdi. 3 Haziran 1924'te 41 yaşında yaşama veda etti.
Franz Kafka, hayatı baştan kaybedilmiş bir savaş olarak görse de bıraktığı eserler, onu hayatı yenilgiye uğratan ender insanlardan birisi yapmıştır.
Kafka eserlerinde insanın gizli kalmış korkularını, burjuva yaşamının sahte aile ilişkilerini, bürokrasinin çıldırtan işleyişini gözler önüne serer. Karamsar mizacı eserlerindeki karakterleri çaresizlikle donatmıştır. Nitekim Dava'nın kahramanı Josef K. neyle suçlandığını bir türlü öğrenemeyerek yavaş yavaş karanlığa gömülür. Aynı durum Şato'da kadastro memuru Bay K'da da görülür.
Kayıp'sa diğer eserlerinden ayrılarak iyimser bir tutumla kaleme alınmıştır.
Yine de Kafka, eserlerinde çaresizliği de işlese nikbinliği de, Albert Camus'un deyişiyle Korku Çağı yok olana dek güncelliğini koruyacaktır.
Franz Kafka'nın Eserleri
Roman
Dava, (1925)
Şato, (1926)
Kayıp, (Amerika) (1927)
Hikâye
Değişim, (1915)
Bir Savaşın Tasviri
Taşrada Düğün Hazırlıkları
Şarkıcı Josefine ya da Fare Ulusu
Ceza Sömürgesi (1919)
Çin Seddi
Bir Akademiye Rapor
Mektuplar
Milena'ya Mektuplar
Babaya Mektup
Günlükler
Günlük 1-2
Aforizmalar
Tüm Eserleri
Kafka'nın yaşadığı dönemde yayımlanan eserleri:
1909 - Ein Damenbrevier
1909 - Gespräch mit dem Beter (Dua Eden Adamla Sohbet)
1909 - Gespräch mit dem Betrunkenen (Sarhoşlarla Sohbet)
1909 - Die Aeroplane in Brescia (Brescia'daki Uçaklar)
1912 - Großer Lärm (Büyük Gürültü)
1913 - Betrachtung (Gözlem)
1913 - Das Urteil (Yargı)
1913 - Der Heizer (Ateşçi) Amerika olarak bilinen romanın ilk bölümü
1915 - Die Verwandlung (Dönüşüm)
1915 - Vor dem Gesetz (Yasanın Önünde) Dava adlı romanın bir bölümü
1918 - Der Mord (Cinayet); Kardeş Katili öyküsünün ilk hali (1919)
1918 - Ein Landarzt (Bir Köy Hekimi) 13 öyküden oluşan bir kitap; aralarında On Bir Oğul ve Bir Akademiye Rapor öyküleri de bulunmaktadır
1919 - In der Strafkolonie (Ceza Sömürgesi)
1921 - Der Kübelreiter
1924 - Ein Hungerkünstler (Açlık Sanatçısı)
Kafka'nın ölümünden sonra yayımlanan eserleri:
1904-1905 - Beschreibung eines Kampfes (Bir Savaşın Tasfiri)
1907-1908 - Hochzeitsvorbereitungen auf dem Lande (Taşrada Düğün Hazırlıkları)
1914 - Erinnerungen an die Kaldabahn (Kaldabahn Hatıraları)
1914-1915 - Der Dorfschullehrer (Köy Öğretmeni)
1915 - Blumfeld, ein älterer Junggeselle
1916-1917 - Der Gruftwächter
1916-1917 - Die Brücke (Köprü) Brod'un Başlığı
1917 - Eine Kreuzung
1917 - Der Schlag ans Hoftor (Çiftlik Kapısına Vuruş) Brod'un Başlığı
1917 - Der Jäger Gracchus (Avcı Gracchus) Brod'un Başlığı
1917 - Beim Bau der Chinesischen Mauer (Çin Seddi'nin İnşaasında)
1917 - Eine alltägliche Verwirrung Brod'un Başlığı
1917 - Der Nachbar (Komşu) Brod'un Başlığı
1919 - Brief an den Vater (Babaya Mektup)
1920 - Heimkehr Brod'un Başlığı
1920 - Die Abweisung (Geri Çevrilme)
1920 - Zur Frage der Gesetze (Yasalar Sorunu Üzerine)
1920 - Das Stadtwappen (Kent Arması) Brod'un Başlığı
1920 - Kleine Fabel (Küçük Fabl) Brod'un Başlığı
1920 - Die Truppenaushebung
1922 - Forschungen eines Hundes (Bir Köpeğin Araştırmaları) Brod'un Başlığı
1922 - Das Ehepaar
1922 - Der Aufbruch (Gezinti)
1922 - Gibs auf Brod'un Başlığı
1923-1924 - Der Bau Brod'un Başlığı
1925 - Der Prozess (Dava)
1926 - Das Schloss (Şato)
1927 - Der Verschollene (Amerika) İlk olarak 1912 yılında Kayıp olarak tasarlandı, fakat Brod tarafından Amerika olarak yayımlandı.

nilgün marmara

quares
1958 yılında İstanbul'da doğdu. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji'nde okudu. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde lisans öğrenimi tamamladı ve Sylvia Plath üzerine incelemeler yaptı. Plath'ın yaşamı, düşünceleri, özellikle bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışından etkiledi. Sylvia Plath sevgisi, Marmara'yı ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirdi. 13 Ekim 1987 tarihinde, 29 yaşındayken 'bekleme salonu' olarak gördüğü yeryüzünü terk etmeye karar verdi ve evinin balkonundan atlayarak kendi isteği ile yaşamını sonlandırdı.

Düşle gerçek arasında gidip gelen, kırılgan bir izlekle yazdığı şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Şiirleriyle sadece kendi kuşağının şairlerini değil, Ece Ayhan gibi eski ve güçlü şairleri de etkiledi. 77-87 Yılları arasında yazdığı şiirler 'Daktiloya Çekilmiş Şiirler' adıyla yayımlandı; Günlükleri ve sağa sola yazdığı notlar Gülseli İnal tarafından bir araya getirilerek 'Kırmızı Kahverengi Defter' adıyla bir kitapta toplandı. Mezuniyet tezi Dost Körpe tarafından dilimize çevrildi ve 'Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi' adıyla Everest Yayınları tarafından kitaplaştırıldı.



Çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. Küçük İskender, Lale Müldür, Orhan Alkaya, Cezmi Ersöz, Ece Ayhan, Gülseli İnal, Onur Göknil ve Serdar Aydın gibi şairleri derinden etkiledi.

Sylvia Plath sevgisi, Marmara'yı ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirdi. 13 Ekim 1987'de henüz 29 yaşındayken “yaşama karşı ölüm” dedi ve intihar etti. Kırmızı Kahverengi Defter adıyla yayınlanan günlüğünde “hayatın neresinden dönülse kârdır” ifadesi yer almaktadır.

Eserleri

Şiir : Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1988) / Metinler(1990)

Günlük : Kırmızı Kahverengi Defter (Gülseli İnal tarafından hazırlandı, 1993)

İnceleme : Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi (1985, Dost Körpe tarafından 20 yıl sonra Türkçe'ye çevrildi)

yaşar kemal

quares
Asıl adı Kemal Sadık Göğceli olan Yaşar Kemal, 1923 yılında Adana'nın Osmaniye İlçesi'ne bağlı Hemite Köyü'nde doğdu. Henüz ortaokul sıralarındayken halk yazınına duyduğu ilgi, onu folklor derlemeleri yapmaya yöneltti. O dönemde şiirleri, Adana Halkevi'nin yayını olan "Görüşler Dergisi" nde yayımlandı. Ortaokulun son sınıfındayken okulu bırakmak zorunda kalarak; ırgatlık, amelebaşılık, pirinç tarlalarında su bekçiliği, arzuhalcilik, öğretmenlik, kütüphane memurluğu gibi işlerde çalıştı. Bu arada Ülke, Kovan, Millet, Beşpınar Dergilerinde, şiirleri görüldü. 1951 yılında İstanbul'a yerleşerek, Cumhuriyet Gazetesi'nde fıkra ile röportaj yazarlığı yapmaya başladı. "Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün" başlıklı röportajıyla, Gazeteciler Cemiyeti Özel Başarı Armağanı'nı kazandı.

O yıllarda öyküleriyle de ilgi çeken sanatçının, 1952 yılında "Sarı Sıcak" adlı öykü kitabı yayımlandı. İlk romanı "İnce Memed" 1955 yılında çıktı. 1955-1984 yılları arasında öykü, roman, röportaj ile makalelerinden oluşan 33 kitabı yayımlandı. Yaşar Kemal, ilk romanı "İnce Memed" ile 1955 yılında Varlık Roman Armağanı'nı kazandı. 1974 yılında "Demirciler Çarşısı Cinayeti" adlı yapıtı, Madaralı Roman Ödülü'nü aldı. "Yer Demir Gök Bakır" Fransa'da 1977 yılında, Edebiyat Eleştirmenleri Sendikası tarafından yılın en iyi yabancı romanı seçildi. "Binboğalar Efsanesi", 1979 yaz dönemi için Büyük Edebiyat Jürisi tarafından seçilen kitaplar arasında yer aldı.

1982 yılında uluslararası Del Duca Ödülü'ne layık görülen Yaşar Kemal, 1984 yılında Fransa' nın Légion D'Honneur Nişanı'nı aldı. Yapıtlarında; Torosları, Çukurova'yı, Çukurova insanının acı yaşamını, ezilişini, sömürülüşünü, kan davasını, ağalık ile toprak sorununu,çarpıcı bir biçimde ortaya koyan yazarın eşsiz betimlemeleri, eserlerinin en önemli özelliğidir. 29 dilde yayımlanmış olan kitaplarıyla, dünya yazınında çok önemli bir yeri vardır.

edip akbayram

quares
29 Aralık 1950'de Gaziantep'te doğdu. 1968 yılında İstanbul'a gelip profesyonel müzik çalışmalarına başlayan sanatçı, 1972 yılında çıkardığı, ilk bestesi olan "Kükredi Çimenler" adlı 45'liğiyle "Altın Mikrofon Ödülü"nü kazandı. "Aldırma Gönül" ve "Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz" adlı parçalarıyla satış rekorları kıran ve altın plak kazanan sanatçının çeşitli kuruluşlar tarafından veilen 250 kadar ödülü mevcut...

1979 yılında Ayten Akbayram ile evlenen sanatçının bu evliliğinden Ozan ve Türkü adlarında bir oğlu, bir kızı var... 30 yıllık sanat yaşamının 28. albümünü Prestij Müzik'ten, 1998'in Mart ayı başında çıkaran sanatçı, yılların birikimini yansıtan bu çalışmasında, geçmişte hit olmuş parçalarını topladı. "Dün ve Bugün" adlı albümünde yer alan parçaya klip çeken Akbayram'ın hedefi, müzikteki yozlaşmaya karşı verdiği mücadeleyi sonuna kadar sürdürmek...

namık kemal

quares
21 Aralık 1840'ta Tekirdağ'da doğdu, Asıl adı Mehmed Kemal'dir, Namık adını ona şair Eşref Paşa vermiştir. Babası, II.Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey'dir. Annesini küçük yaşta yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllatif Paşa'nın yanında, Rumeli ve Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçirdi, Arapça ve Farsça öğrendi.

18 yaşlarında İstanbul'a babasının yanına dönen Namık Kemal, 1863 yılında Babıali Tercüme Odası'na katip olarak girdi. Bu görevi sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu. Namık Kemal ilk şiirlerini çocuk denecek yaşlarda yazmaya başlamıştır. Eski ve yeni kuşaktan şairlerin bir araya gelerek kurdukları Encümen Şuara'ya ve kimi Divan şairlerine nazireler yazmıştır. Diri bir sesle konuşması ve yapıtlarına kattığı yeni kavramlarla Türk Şiirini Divan Şiirinin edilgen edasından kurtarmıştır. Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi olarak anılmasına yol açmıştır.

Tiyatro türüne önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan "Vatan Yahut Silistire" yalnız ülke için değil, Avrupada'da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir. İlk romanı olan "İntibah" 1876 yılında yayımlanmıştır. Romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştrisini de Türkiye'ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur.

Gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır. Dönemin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazmıştır. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadardır.

"Vatan Yahut Silistire" oyunu 1873'te Gedik Paşa Tiyatrosu'nda sahnelendiğinde halkı coşturup olaylara neden olması ve bu haberi gazetede yazması üzerine tutuklanan Namık Kemal, Magosa'ya sürgüne gönderildi. 1876 yılında I.Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndü, Şura-yı Devlet(Danıştay) üyesi oldu. II. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı kapatması üzerine tutuklandı. Beş ay tutuklu kaldıktan sonra Midilli Adası'na sürüldü. 1879 yılında Midilli mutasarrıfı oldu, aynı görevle 1884'te Rodos, 1887'de Sakız Adası'na gönderildi.

Namık Kemal, 2 Aralık 1888'de Sakız Adası'nda hayata veda etti ve Gelibolu Bolayır'da defnedildi.

Eserleri

Oyun:
Vatan Yahut Silistire
Zavallı Çocuk
Akif Bey
Celaleddin Harzemşah
Kara Bela

Roman:
İntibah
Cezmi

Eleştiri:
Tahrib-i Harabat
Takip
Renan Müdafaanamesi
İrfan Paşa'ya Mektup
Mukaddeme-i Celal

Tarihsel Yapıt:
Devr-i İstila
Barika-i Zafer
Evrak-ı Perişan
Kanije
Silistire Muhasarası
Osmanlı Tarihi
Büyük İslam Tarihi

Çeşitli:
Rüya
Namık Kemal'in Mektupları

pardon

quares
en iyi türk komedi filmlerinden biri .

ibrahim karakterini oynayan ferhan şensoy'un başyapıtı denilebilir .

filmden bir replik : Bi numara yaptığım yok, o kerizlik bende doğuştan beri var. Hiçbir örgütle bi ilgim yok. Beni adamdan sayıp alacak örgüte zaten ben girmem. O örgüt İbrahim'e kaldıysa örgüt bile sayılmaz."

can yücel

quares
1926 yılında İstanbul`da doğdu. Türkiye'nin ilk Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in oğlu olan Can Yücel, orta öğrenimini Ankara Erkek Lisesi'nde tamamladıktan sonra, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü'nde okudu. İngiltere'de Cambridge Üniversitesi`nde eğitimini sürdüren Yücel, bir süre Londra'da BBC Radyosu'nda çalıştı. Türkiye'ye dönüşünde Bodrum'da turist rehberliği yapan Yücel, daha sonra İstanbul'a yerleşti ve bağımsız çevirici olarak yaşamını sürdürdü.

Can Yücel, 1945-1965 yılları arasında "Yenilikler", "Beraber", "Seçilmiş Hikayeler", "Dost", "Sosyal Adalet", "Şiir Sanatı", "Dönem", "Yöne", "Ant", "İmece", "Papirus" adlı dergilerde yazdı. "Yeni Dergi", Birikim", "Sanat Emeği", "Yazko Edebiyat" ve "Yeni Düşün" dergilerinde yayımladığı şiir, yazı ve çeviri şiirleri ile tanınan Yücel, 1965"ten sonra siyasal konularda da ürün verdi. İlk şiirlerini 1950 yılında "Yazma" adlı kitapta toplayan Can Yücel, "toplumsal sorunların yarattığı izlenimlerin ağırlığından kurtulmak istermiş gibi" kimi taşlama, kimi bıçak ile işleyen duyarlılığın ağır bastığı şiirlerinde, yalın dili ve buluşları ile dikkati çekti.

Ünlü dünya şairlerinden çevirdiği şiirleri biraraya getirdiği "Her Boydan" adlı kitabı 1959 yılında yayımlanan Yücel, yapıtlarını "Yazma" (1950), "Sevgi Duvarı" (1973), "Bir Siyasinin Şiirleri" (1974), "Ölüm ve Oğlum" (1976), "Şiir Alayı" (1981), "Rengarenk" (1982), "Gökyokuş" (1984), "Canfeda" (1987), "Çok bi Çocuk" (1988), "Kısadevre" (1990) ve "Kuzgunun Yavrusu" (1990) adlı kitaplarda topladı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e hakaretten yargılanan Yücel, 18 Nisan seçimlerinde ÖDP`nin İzmir 1. sıra milletvekili adayı oldu. Yücel, 12 Ağustos 1999'da öldü.

özdemir asaf

quares
Asıl adı Halit Özdemir Arun'dur. İlk ve ortaöğreniminin bir bölümünü Galatasaray Lisesi'nde yaptı. 1942 yılında Kabataş Erkek Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi'nde, önce Hukuk Fakültesi'ne, sonra İktisat Fakültesi ve Gazetecilik Enstitüsü'ne devam ettiyse de 1947'de yüksek öğrenimini yarıda bıraktı. Bir süre sigorta prodüktörlüğü yaptı. 'Zaman' ve 'Tanin' gazetelerinde çevirmen olarak çalıştı.

İlk yazısı 1939'da 'Servetifünun-Uyanış' dergisinde çıktı. 1951'de Sanat Basımevi'ni kurarak matbaacılık yaşamına girdi. Kendi şiir kitaplarını bastı. 1955'te Yuvarlak Masa Yayınları'nı kurdu.

İkilikler ve dörtlüklerden oluşan ilk şiirlerinde yoğun bir söyleyiş özelliği göze çarpar. İnsan toplum ilişkilerine yönelik temaları konu edinerek düşündürücü bir şiir evreni kurmuştur. Duygu ve düşünce yoğunluğuyla birlikte, alay ve taşlama şiirine egemen olan öğelerdir. İnsan ilişkilerinin toplumsal ve bireysel yanlarını sen ben ikileminde vermiştir. Çok kullandığı sevgi, ayrılık, ölüm temaları, son dönem şiirlerinde giderek yerini kaçış ve umutsuzluğun tedirginliğine bırakmıştır.

Şiirin bir görüşü yansıtması, bir iletisinin olması düşüncesinden yola çıkmıştır. Yuvarlağın Köşeleri kitabında şiirin ve yazarın işlevi konusundaki görüşlerini dile getirmiştir. Batı şiiri ve geleneksel Türk şiirinden yararlanarak verdiği bileşim sanatını zenginleştirip geliştirmiştir.

ali kuşçu

quares
Onbeşinci yüzyılda yaşamış olan önemli bir astronomi ve matematik bilginidir. Babası Timur'un (1369-1405) torunu olan Uluğ Bey'in doğancıbaşısı idi. "Kuşçu" lâkabı buradan gelmektedir.

Ali Kuşçu, Semerkand'da doğmuş ve burada yetişmiştir. Burada bulunduğu sıralarda, Uluğ Bey de dahil olmak üzere, Kadızâde-i Rûmî (1337-1420) ve Gıyâsüddin Cemşid el-Kâşî (?-1429) gibi dönemin önemli bilim adamlarından matematik ve astronomi dersleri almıştır. Ali Kuşçu bir aralık, öğrenimini tamamlamak amacı ile, Uluğ Bey'den habersiz Kirman'a gitmiş ve orada yazdığı Hall el-Eşkâl el-Kamer adlı risalesi ile geri dönmüştür. Dönüşünde risaleyi Uluğ Bey'e armağan etmiş ve Ali Kuşçu'nun kendisinden izin almadan Kirman'a gitmesine kızan Uluğ Bey, risaleyi okuduktan sonra onu takdir etmiştir.

Ali Kuşçu, Semerkand'a dönüşünden sonra, Semerkand Gözlemevi'nin müdürü olan Kadızâde-i Rûmî'nin ölümü üzerine gözlemevinin başına geçmiş ve Uluğ Bey Zîci'nin tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Ancak, Uluğ Bey'in ölümü üzerine Ali Kuşçu Semerkand'dan ayrılmış ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına gitmiştir. Daha sonra Uzun Hasan tarafından, Osmanlılar ile Akkoyunlular arasında barışı sağlamak amacı ile Fatih'e elçi olarak gönderilmiştir.

Bir kültür merkezi oluşturmanın şartlarından birinin de bilim adamlarını biraraya toplamak olduğunu bilen Fatih, Ali Kuşçu'ya İstanbul'da kalmasını ve medresede ders vermesini teklif eder. Ali Kuşçu, bunun üzerine, Tebriz'e dönerek elçilik görevini tamamlar ve tekrar İstanbul'a geri döner. İstanbul'a dönüşünde Ali Kuşçu, Fatih tarafından görevlendirilen bir heyet tarafından sınırda karşılanır. Kendisi için ayrıca karşılama töreni yapılır. Ali Kuşçu'yu karşılayanlar arasında, zamanın ulemâsı İstanbul kadısı Hocazâde Müslihü'd-Din Mustafa ve diğer bilim adamları da vardır. İstanbul'a gelen Ali Kuşçu'ya 200 altın maaş bağlanır ve Ayasofya'ya müderris olarak atanır. Ali Kuşçu, burada Fatih Külliyesi'nin programlarını hazırlamış, astronomi ve matematik dersleri vermiştir. Ayrıca İstanbul'un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli Güneş saatleri de yapmıştır. Ali Kuşçu'nun medreselerde matematik derslerinin okutulmasında önemli rolü olmuştur. Verdiği dersler olağanüstü rağbet görmüş ve önemli bilim adamları tarafında da izlenmiştir. Ayrıca dönemin matematikçilerinden Sinan Paşa da öğrencilerinden Molla Lütfi aracılığı ile Ali Kuşçu'nun derslerini takip etmiştir. Nitekim etkisi onaltıncı yüzyılda ürünlerini verecektir.

Ali Kuşçu'nun astronomi ve matematik alanında yazmış olduğu iki önemli eseri vardır. Bunlardan birisi, Otlukbeli Savaşı sırasında bitirilip zaferden sonra Fatih'e sunulduğu için Fethiye adı verilen astronomi kitabıdır. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde gezegenlerin küreleri ele alınmakta ve gezegenlerin hareketlerinden bahsedilmektedir. İkinci bölüm Yer'in şekli ve yedi iklim üzerinedir. Son bölümde ise Ali Kuşçu, Yer'e ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını vermektedir. Döneminde hayli etkin olmuş olan bu astronomi eseri küçük bir elkitabı niteliğindedir ve yeni bulgular ortaya koymaktan çok, medreselerde astronomi öğretimi için yazılmıştır. Ali Kuşçu'nun diğer önemli eseri ise, Fatih'in adına atfen Muhammediye adını verdiği matematik kitabıdır.

neşet ertaş

quares
not: başlığını açtığım için onur duyduğum insan .

Kırşehir'de 1938'de doğan Neşet Ertaş, Çiçekdağı'ndan Türkiye'ye açılan bir halk ozanıdır. Babası kendisi gibi bir saz üstadı olan Muharrem Ertaş, annesi Döne Ertaş'tır.

Çocukluğu köyde geçen Neşet Ertaş, ilkokulda keman ve bağlama çalmaya başlamıştır. Babasının ondaki yeteneği görmesi sonucu düğünlerde saz çalarak müzik hayatına 1950'lerin başında başlamıştır.

İlk plak çalışmasını İstanbul'a geldikten sonra 1957'de Şen Çalar Plak'tan çıkartan Neşet Ertaş, bir anda şöhret olmuş ve tüm Anadolu'da dinlenen bir halk ozanı olarak geniş kitlelere ulaşmıştır. Takip eden yıllarda kariyerini Ankara'da sürdüren Neşet Ertaş, burada eşi olacak olan Leyla Hanım'la tanışıp evlenmiş ve üç çocuk sahibi olmuştur.

1978'de ellerinde oluşan bir rahatsızlık sonucu, enstrüman çalamaz hale gelen Neşet Ertaş, müzisyenlik dışında başka bir meslek sahibi olmadığı için işsiz kalmıştır. Neşet Ertaş bu dönemde tedavi için Almanya'ya ailesiyle birlikte taşınmıştır. Almanya'da tedavi olduktan sonra Türklerin uğrak yeri haline gelen mekanlarda çalarak yeniden müziğe dönen Ertaş, yıllar sonra Türkiye'de yeniden Türk Halk Müziği'nin popülerleşmesiyle yurda dönüş yapmıştır.

Süleyman Demirel tarafından kendisine teklif edilen Devlet Sanatçılığı'nı , halkın sanatçısı olmayı daha çok önemsediği için reddeden Neşet Ertaş, abdallık kültürünün son büyük efsanesi olarak bilinir. Unesco, hayatta olduğu dönemde Neşet Ertaş'ı "Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi" ne bağlı olarak, Türkiye envanterinde "Ulusal yaşayan insan hazinesi" olarak kabul etmiştir. 2011 yılında İTÜ Devlet Konservatuarı, Ertaş'a Fahri Doktora ödülünü takdim etmiştir. Eserleri ders olarak okutulmuştur.

Neşet Ertaş, 2012'de İzmir'de tedavi görmekte olduğu hastanede prostat kanseri sebebiyle hayata gözlerini yummuştur.

Neşet Ertaş albümleri:

1957 - Neden garip garip ötersin bülbül
1960 – Gitme Leylam
1979 – Türküler Yolcu
1985 - Sazlı Oyun Havaları
1987 - Türkülerle Yaşayan Efsane Deyişler Bozlaklar Türküler
1988 – Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde
1988 – Kendim Ettim Kendim Buldum
1988 – Kibar Kız
1989 – Hapishanelere Güneş Doğmuyor
1989 – Sazlı Sözlü Oyun Havaları
1990 – Gel Gayri Gel
1992 - Şirin Kırşehir
1993 – Kova Kova İndirdiler Yazıya
1995 – Seçmeler 2
1995 – Seçmeler 3
1995 – Seher Vakti
1995 – Altın Ezgiler 3
1995 – Benim Yurdum
1997 - Nostalji 1
1998 - Ölmeyen Türküler 2
1999 - Ölmeyen Türküler 3
1998 – Gönül Yarası

yunus emre

quares
13. yüzyılın ortalarında, anadolu sakarya ırmagı cevresinde bir köyde doğduğu ve 14. yüzyılın ilk yarılarında yine o civarda öldügü bilinen, türk milletinin islama ve hayata bakışını şiirlerinde çok güzel anlatmış olan halk ozanı,şair. yaklaşık 700 yıldır türk milleti tarafından dilden dile aktarılmış, türkü ve ilahilere söz olmuş, yer yer atasözü misali dilden dile dolaşmış mısralarıyla yunus emre, türk kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir gönül adamıdır.tasavvuf ilminin anadoluya yayılmaya başladığı zamanlarda yaşamış olan yunus emre, dervişliği olgunlukla yoğurmuştur. tasavvufun amacı olan kamil insan olma yolunda allah sevgisini rehber edinmiştir. kavgaya, hırsa, şekilciliğe, dini istismar edenlere karşı çıkmış ve halkı şiirleri ile uyarmıştır. yunus'un şiirleri öyle sevilmiştir ki günümüzde atasözleri kadar bilinir ve kullanılır olmuştur. hümanistliği ve insan sevgisi şiirlerinde o kadar yoğundur ki, "yaradılanı hoş gör yaradan'dan ötürü " mısrası bu özelliğinin allah sevgisi ile nasıl bağdaştığını çok iyi anlatmaktadır. şiirlerinde büyük ölçüde türkçe ve hece vezni kullanması, şiirlerinin rahatça benimsenmesini ve günümüze kadar bozulmadan gelmesini sağlamıştır.

divanından bir kaç örnek:

ben yürürm yana yana
aşk boyadı beni kana
ne akîlem ne divâne
gel gör beni aşk neyledi

yunus sen bu dünyaya niye geldin
gece gündüz hakkı zikretsin dilin
enbiyaya uğramaz ise yolun
göçtü kervan kaldık dağlar başında

ilim ilim bilmektir
ilim kendin bilmektir
sen kendini bilmezsin
ya nice okumaktır.

pir sultan abdal

quares
pir sultan abdal'ın yaşamı üzerine, yazılı kaynaklarda pek bilgi yoktur. doğum ölüm yılları bile bilinmiyor. yaşamı üzerine bilgiler, genellikle, kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa anlatıla gelen menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka ozanların onu anlatan şiirlerinden çıkarılır.
1510/14 -1589/90 yillar arasinda yasadigi tahmin ediliyor.

Yürü bre Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir
Nemrut gibi Anka n'oldu
Bir sinek havale oldu
Davamız mahşere kaldı
Yarın bu senden sorulur
Şah'ı sevmek suç mu bana
Kem bildirdin beni Han'a
Can için yalvarmam sana
Şehinşah bana darılır
Hafid-i Pelgamber'im has
Gel Yezid Hüseyn'imi kes
Mansur'um beni dara as
Ben ölünce il durulur
Ben Musa'yım sen Firavun
İkrarsız Şeytan-ı lain
Üçüncü ölmem bu hain
Pir Sultan ölür, dirilir

pir sultan abdal

attila ilhan

quares
Yaşayan mısraların kalem tutan adamı 1925 yılının Haziran ayında Menemen'de dünyaya geldi. İzmir'in okul sıralarından babasının memuriyeti sebebiyle gezip dolaştığı şehirlerdeki sıralarda ilk ve orta eğitimini tamamladı. İlhan'ın şiirle tanışması da çocukluğuna rastlar. '' Benim şiirle ilgilenmem de romanla ilgilenmem de ailemin aydın insanlar olmasına bağlıydı. Çünkü evde babam mütemadiyen şiir okurdu, annem birçok şiiri ezbere bilirdi.'' ( Nâm-ı diğer kaptan - söyleşi Selim İleri s.11 ) diyerek ailesinin onun şiir serüvenine başlamasında etkin rol oynadığını dile getirir. Adı ''ilkbahar'' olan ilk şiirini de ilkokul üçüncü sınıftayken yazmıştır. Babasına ''ben şiir yazdım'' diyerek şiirini gösteren Attila İlhan, babasından '' çok güzel '' iltifatını almasına rağmen babasının, annesine dönüp '' hiçbir şeye benzemiyor '' dediğine de kulak misafiri olur.. Bu zamanlar küçük İlhan'ın içinde futbol merakı uyanıyor ama henüz hangi takımın taraftarı olması gerektiğini bile bilmiyordu. Galatasaray'ın Fenerbahçe'ye 6-1 yenilmesinin ardından Galatasaray taraftarı olduğunu söyler. Mağlup tarafta olmaya o yıllarda başlar Attila ilhan ve bütün hayatı boyunca bu tutumunu sürdürür. Yine öğrencilik yıllarında kendisini etkileyen şiirleri şöyle sıralar: Faruk Nafız Çamlıbel'in '' han duvarları '', Necip Fazıl Kısakürek'in '' otel odaları '' ve son olarak Mehmet Akif Ersoy''un bir şiiri... (Nâm-ı diğer kaptan - söyleşi Selim İleri s.33)


Nazım Hikmet Ran'ın bir şiiri sebebiyle İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıf öğrencisiyken 1941 yılında tutuklandı çocuk Attila İlhan. Sevdiği kıza gönderdiği mektubun arasında yıllar sonra kurtarmak için memleketini terk edeceği şairin şiiri bulunmuştu çünkü ve bu şiir okuldan uzaklaştırılmasına neden olmuş üç hafta gözaltı, iki ay hapis hayatını tattırmıştı 16 yaşındaki Attila İlhan'a. Tutuklanma sürecini şöyle anlatır Attila İlhan:
'' Öğleye doğruydu ve matematik dersiydi. Kırık notu düzeltmek için matematiğe çalışıyorum. Sınıfa matematik hocamız girdi, arkasından da müdür muavini girdi. Müdür muavini hocaya bir şeyler söyledi, konuştular. Hoca bana döndü, '' 146 Attila '' dedi. Ayağa kalktım. Müdür muavini '' seni biri görmek istiyor '' dedi ama adamın yüzünden düşen bin parça. Gittik, odasında bir adam oturuyor. '' Seninle gideceğiz '' dedi. '' Nereye gideceğiz ?'' dedim ben. '' Gidince görürsün '' dedi. Döndüm müdür muavinine, '' gideyim mi ? '' diye sordum. '' tabii tabii gitmen lazım '' dedi. Okuldan çıktık. Hiçbir şey söylemiyor adam. Adam sivil, polis olduğunu vapura binerken bilet almadı, o zaman anladım. Benim paso vardı. Kafamdan kuruyorum, ne hata yaptım diye düşünüyorum...Beni Karşıyaka komiserliğine götürdü. Orada beni sorguya çektiler, bazı şeyler sordular. Sordukları şeyler öyle vahim görünmedi bana. '' ( Nâm-ı diğer kaptan - söyleşi Selim İleri s.42-43 )

Tutuklanmasına sebep olan şiiri mektup içinde yolladığı kızın adı '' Vacide ''ydi. O gün, o polislerle birlikte Vacide'yi ilk defa adam akıllı görüyordu ve ona şemsiyesini vererek kodesin yolunu tutuyorlardı beraber. İlhan'ın edebi hayatında sürekli yer işgal edecek '' sevgili - hapis - polis '' üçgenin temelleri de o yağmurlu günde İzmir'de atılmış oluyordu böylece. Eğitim hayatı devlet tarafından yasaklı hale getirilmişti. Hapisten çıktıktan bir kaç yıl sonra yine devlet tarafından mahkeme kararıyla aldığı eğitim hakkını İstanbul Işık Lisesi'nde kullandı. İşte o lise yılları Attila İlhan'ın şiirlerine de konu olan dönemin meşhur Sansaryan Hanı'yla tanışma vaktine denk düşüyordu. '' Yeniden. O gün ,cumartesi günü, sinemaya gidecektim, cebimde sinema bileti. Sinema yerine tramvaya bindik, Sirkeci'de indik. Ve ilk defa Sansaryan Hanı'yla tanışmış oldum. Götürdüler, bir hücreye koydular. Gözlüklerimi aldılar.'' ( Nâm-ı diğer kaptan - söyleşi Selim İleri s.72)

Şiirler yazıp çiziyor ama bunları pek ciddiye almıyordu İlhan, nihayet lise talebeliğinin son yılında amcasının kendisinden habersiz olarak '' Cebbaroğlu Mehemmed '' şiirini bir yarışmaya göndermesiyle Attila İlhan o yılların en prestijli yarışmalarından birinde ikincilik ödülünün sahibi olmuş bir şair haline gelmişti. Babası ve amcasının kendi deyimiyle ''kumpas'' kurarak haberi olmadan şiirini gönderdikleri bu yarışmanın sonucunu Behçet Kemal Bey'in mektubundan öğrenen Attila İlhan büyük şaşkınlık yaşar ve önce reddetmeyi düşündüğü bu ödülü, amcasının, babasının ve yakın arkadaşı Faruk'un ısrarı sonucu kabul eder. O yıl kendisini ''şair'' yapan bu yarışmanın birincisi Cahit Sıtkı Tarancı, üçüncüsü Fazıl Hüsnü Dağlarca ve ikincisi ise henüz lise talebesi olan Attila İlhan'dır. Jüriyi de önemli isimler oluşturuyordur: Tanpınar, Behçet Kemal Çağlar, Ahmet Kutsi Tecer, Nurullah Ataç.. Ne gariptir ki onu Nazım şiirinden 16 yaşında hapse atan CHP yönetimi yine aynı Attila İlhan'a yazdığı şiir dolayısıyla bu ödülü vermiştir. 1946 yılında sonuçlanan bu yarışma sebebiyle tanınırlığı artmıştı Attila İlhan'ın. Oysa A. İ. Beteroğlu takma adıyla ''Gün'' dergisinde şiirleri yayımlanıyordu bu genç şairin ama çevresi solculardan ibaretti sadece.

cahit zarifoğlu

quares
kendi dilinden yaşam öyküsü

"1940'ta ankara'da doğdum.rahmetli babam hakimdi.bu vesile ile çocukluğum güneydoğu'da geçti.
ilkokula siverek'te başladım.maraş ve ankara'da bitirdim.
ortaokula ise kızılcahamam'da başladım,liseyi maraş'ta tamamladım.
aslen maraşlıyım.ceddimiz 300 yıl kadar önce kafkasya'dan maraş'a gelip yerleşmişler.
bunlar üç kardeşmiş ve içlerinden birinin adı zarif'miş.işte bizim aile bu kafkasyalı zarif'ten geliyor.
daha çok bu sebeple olacak kafkasya'yı çok seviyorum.
edebiyata lise yıllarında şiir ve kompozisyonlar yazarak başladım.
usta hikayeci rasim özdenören,şair erdem beyazıt,şair alaaddin özdenören ile aynı sıralarda okuduk.
liseden sonra istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi alman dili ve edebiyatını bitirdim.
öğrenciliğim sırasında çalışmak zorundaydım.muhtelif gazetelerde sayfa sekreteri olarak çalıştım.
bu yüzden tahsilim biraz ağır aksak ilerledi.
bütün bunlar zarfında vazgeçmediğim,değişmeyen,istikrarlı bir yönüm vardı,o da şairliğim ve yazarlığımdı.
bir yerde çok titiz bir insanım,bir bakıma da hiç titiz değilim.
görünüşte bir düzensizlik içindiyim,ama her şey zihnimde benim de şaştığm bir disiplin ve düzen içindedir.
şu masanın halini görüyorsun.çekmecelerde öyle.ama söyleyin bir şey onu gözüm kapalı çıkarayım.
hayatımda öyle.bir telaş içinde parçalanmış gibiyim.ama saati saatine proğramlanmışımdır.
şiiri de ne zaman yazacağımı bilmiyorum.memur gibi.durum öyle gerektiriyor.
sezai karakoç ağabeyin yayınladığı diriliş dergisinde şiirlerim yayınlandı.
ağabeyin sohbetlerinden ve yazdıklarından çok şeyler öğrendik.her anlamda bizim hocamızdı.
yetişmemizde çok büyük faydası oldu.sonra nuri pakdil ve arkadaşlarının yayınladığı
edebiyat dergisinde yazdım.
1976'dan itibaren ise ben,erdem beyazıt,rasim özdenören,akif inan
ve nazif gürdoğan'nın kurucuları olduğu mavera dergisinde şiirlerim,bir-iki hikayem,
senaryo çalışmalarım,günlüklerim ve "okuyucularla" ismini verdiğimiz sohbetlerim yayınlandı.bir kaç yıldan beri ise roman çalışıyorum.bunlardan ilki savaş ritimleri 1985'te yayınlandı.ayrıca çocuk edebiyatı dalında kitaplar yazdım."*

değişik dönemlerde ilkokul öğretmen vekilliği ve almanca öğretmenliği yapan cahit zarifoğlu,1976'dan itibaren trt genel müdürlüğü'nde mütercim sekreter olarak görev aldı.farklı gazete ve dergilerde yazıları yayımlandı.mavera dergisi'ni arkadaşlarıyla birlikte yayımladı.zaman gazetesi ve mavera dergisi'nde 'okuyucularla' başlığıyla hayli ilgi toplayan ve bir 'mektep' özelliği taşıyan sohbet köşelerini düzenledi.1983'te trt istanbul radyosu'nda görev aldı.radyo oyunları yazdı.1984'te türkiye yazarlar birliği çocuk edebiyatı ödülü'nü alan zarifoğlu,07 haziran 1987'de yâr'ine kavuştu.'yâr ile bayram iderler şimdi."

eserleri:
şiir:işaret çocukları
yedi güzel adam
menziller
korku ve yakarış
hikaye:ins
çocuk hikayeleri:serçekuş
katıraslan
ağaçkakanlar
yürekdede ile padişah
küçük şehzade
motorlu kuş
kuşların dili
çocuk şiirleri:gülücük
ağaçokul (çocuklara afganistan şiirleri)
roman:savaş ritimleri,ana
günlük:yaşamak
deneme:bir değirmendir bu dünya
zengin hayaller peşinde
tiyatro:sütçü imam

cemal süreya

quares
asıl adı cemalettin seber'dir.1931'de erzincan'da doğmuş,1954'te a.ü.sbf. maliye bölümünü bitirmiştir.maliye bakanlığında müfettişlik yapmış,1982'ye kadar(6 yıl kadar ara verse de) bu görevi sürdürmüştür.1960 yılında yalnız 4 sayı olarak çıkardığı papirüs dergisini,haziran 66-mayıs 70 arasında 47 sayı,80-81 yıllarında da 2 sayı olmak üzere yayımlamıştır.

"ikinci yeni hareketi"nin önde gelen şair ve kuramcılarından olan süreya'nın ilk şiiri "şarkısı-beyaz" ,"mülkiye dergisi"nde yayınlanmıştır.9 ocak 1990'da vefat eden şairin;

üvercinka(yeditepe şiir armağanı,1958),göçebe(1965-1966 tdk şiir ödülü),beni öp sonra doğur beni(1973),sevda sözleri(1984),sıcak nal ve güz bitiği(behçet necatigil şiir ödülü 1988)...adlı şiir eserleri bulunmaktadır.
ayrıca;şapkam dolu çiçekle,günübirlik,onüç günün mektupları,99 yüz,999.gün/üstü kalsın,folklor şiire düşman,aydınlık yazıları/paçal...gibi düzyazıları da bulunur

turgut uyar

quares
yazar tomris uyar'ın eşi. ikinci yeni'nin kendine özgü bir dil-üslup yaratan şairlerindendir. cemal süreya bir şiirinde, 'öldüğü gün hepimizi işten attılar' demiştir uyar için. dünyanın en güzel arabistanı, divan, kayayı delen incir gibi yapıtları vardır.

nazım hikmet ran

quares
Tam adıyla Nazım Hikmet Ran, 1902 yılında selanik'te doğmuş bir şairdir. Ayrıca oyun yazarıdır. Lakabı ise mavi gözlü devdir. 1963 yılında Moskova'da ölmüştür. Mezarı Moskova'dadır. Eserleri birçok ödül almıştır. Türkiye'deki yaşamının çoğunu hapiste geçirmiş daha sonra Moskova'ya gitmiş ve Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır. İşte Nazım Hikmet Ran'ın hayatından kısa kesitler:
Nazım Hikmet,1938'de cezaevine girmiş ve şiirleri yasaklanmıştır. Türkiye'de ancak ölümünden iki yıl sonra 1965'te şiirleriyle yeniden önem kazanmıştır.
Nâzım Hikmet Ran'ın doğum tarihi 17 Ocak 1902'dir. Ölümü ise 3 Haziran 1963'tür. daha çok Nâzım Hikmet olarak bilinirdi. Şairliğin yanı sıra; oyun yazarı, romancı, anı yazarı olarak da bilinirdi. "Romantik komünist" ve "romantik devrimci" olarak da bilinmektedir.

ece ayhan

quares
tam adı ece ayhan çağlar'dır. 1931 datça doğumludur. ankara siyasal mezunudur. ikinci yeninin dikkat çeken şairlerinden biridir. 12 temmuz 2002'de aramızdan ayrılmıştır.
şiir kitapları:

kınar hanım'ın denizleri (1959),
bakışsız bir kedi kara (1965),
ortodokslular (1968),
devlet ve tabiat (1973),
yort savul (toplu şiirler, 1977),
zambaklı padişah (1981),
cok eski adıyladir (1982),
sivil şiirler (1993),
son şiirler (1993).

bir gece ansızın gelebilirim

quares
kıbrıs barış harekatından önce adada gerginlik hakimken; rum radyosunun kışkırtma amaçlı çaldığı "bekledim de gelmedin, hiç mi beni sevmedin...." şeklinde sözleri olan şarkıya karşı; bayrak radyosunun çaldığı cevap niteliğindeki şarkı.
şarkı: "bu kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansizin gelebilirim"
şeklinde sözlere sahiptir. gitmişlerdir bir gece ansızın...
32 /