confessions

turuncu gemi

2. nesil Yazar - Eski sevgili hüznü

  1. toplam entry 1820
  2. takipçi 11
  3. puan 16701

simit sarayı

turuncu gemi
daire biçinindeki simitlerinin parasını kazık şeklinde hesaplarla götünüze sokan mekanın adıdır. çay ve kahveleri de can yakar ama sıcaklığınızdan göğüs içrelenizde değil fiyatının tuzundan kıçınızı yakar. çok da numarası olan biryer değildir. neden bu kadar pahalı olmasına rağmen dolar taşar anlamak güçtür.

arkadaşım eşşek dinleyip hüzünlenmek

turuncu gemi
türkiye müzik tarihinin büyük isimlerinden barış manço'ya hayranlığımı ifade edecek kadar zengin bir sözcük dağarcığına sahip değilim. birçok şarkısı olur olmadık yerde derin hüzünlere sevk eder beni. bayram günleri radyonun düğmesine bile basmam malum şarkısı çıkar da bayram bayram hıçkırıklara boğulmayım diye. allahtan uzun yıllardır televizyonum yok.
demin bir arkadaşın ofisine gittim laflamaya. bu şarkının o muhteşem girişinden itibaren boğazım düğümlenmeye başladı kendimi tuttum. ama ne zaman ki "ayrılık geldi başa katlammak gerek..." kısmı geldi göz yaşıma hakim olamadım. bir insanın bütün şarkıları bu kadar insana değebilir mi yahu. yoksa sadece benim mi barış abiyle aramda böyle bir bağ var?

the front

turuncu gemi
woody allen'ın oynadığı izlediğim en iyi filmdir. filmin sonunda ki yazılara kadar bir woody allen filmi sanıyordum ki değilmiş. aslında allen'ın bu kadar iyi bir politik filmi kotaramayacığından anlamalıydım. ama allen yönetseydi filmi kesinlikle filmin sonunda yapımcı kız ona sarılıp ağlıyor olmaz, kendi burjuva yaşamına geri dönmüş olurdu ki; bu daha gerçektir. gerçek de yazık ki her zaman kutsal olmayanda saklıdır.
filmde ki, arada kalmış aktörün intihar sahnesi çok üstün başarıda bir sahnedir. buna benzer bir intihar sahnesini allen 40 yıl sonra '' whatever works'' filminde kullanmıştır. artık araklamış mıdır, filme bir gönder mi yapmıştır orasını bilemiyeceğim.

filmin konusuna gelirsek, 50'li yıllarda ki abd sinemasında komünst avını anlatıyor. iyi insanların iç gel gitlerini olabildiğince sade ve sağlam bir şekilde anlatıyor. bu filmin konusunu on yıl önce yazıyor olsaydım, abd'de ki komünst avı zamanlarını anlatıyor demek yeterli olabilirdi. şimdi bir de, abd'nin ''alo fatih'' dönemlerini anlatıyor da demek gerekir. mutlaka izleyin efendim.

sevdiğim ikinci kadınsın sen

turuncu gemi
38 saat hiç uyumadığım bir günün ardından üç saat uyuyup işe geldim. mesainin yarısına doğru dinlenme odama geçip radyoyu açtım ve bu şiir çıktı. sevdiğim onlarca kadın oldu benim ama sadece sevdiğim ilk ve son kadın var. resmiyette ayrıldık, bir seneye yakındır görmüyorum ama eti etimde sanki. hatta kalbimin beyaz kaslarında güzelce uyumuş kalmış sanki.

bu şiirin radyoda çıkmasıyla geçip karşıma oturduğuna yemin edebilirim sevdiğim ilk kadının. hiç konuşmadı ama. ben konuştum tabi ki. bir insan hem şefkatli hem alaycı gülümsiyebilir mi, o hep öyle gülerdi. her mısrada onunla olan yıllara gittim, ona minnettimi anlattım durdum, şiir zaten tamamen onu anlatıyordu.

bir ceyhun yılmaz şiiri beni çarpamaz, bu hale getiremez, bunu ağlarken gülerek anlattım ona. "bugüne kadar hiç birşey anlamadın ve halâ anlamıyorsun" olarak baktı bana. konuşmadı ama sadece baktı. gitti.

medcezir

turuncu gemi
doksan üç yılı bu ülke'nin en karanlık yılıdır. turgut özal'ın öldürülmesi, sivas katliamı, ağrı'da otuz üç silahsız askerin katledilmesi, uğur mumcu suikasti ve daha benzer birçok olayın gerçekleştiği yıldır bin dokuz yüz doksan üç yılı. o sene belki de ülkemizde olan tek iyi şey yüksel'in medcezir kasedidir.

yazık ki hiçbir kadınla beraberken medcezir şarkısındaki kadar yoğun sevemedim. her ayrılıktan sonra ise kalbim medcezirlerle kayadan kaya vuran küçücük taşlara ayrılan bir kayacık olmuştur hep. ama hiç bir tuanna gelecek baharlara verilen sözlerle tekrar uyanmadı. dalıp gittim, orhan veli'nin ah o mualla'yı sandala attığı günlerin ironisine. üstadın tramvayda kimin bacağını sıktığını çözdüm. çünkü artık orhan veli'nin ruhundaki hicranın ta kendisiydim. beni bırakın yıkılan o eski meyhanelerde.

bilgisayarlı tomografi

turuncu gemi
1960'lı yıllardan bugüne tıbbi görünteleme cihazları çok gelişti. hatta belki de 1960'lardan bugüne kadar tıp teknolojisinde gelişen tek olay görünteleme cihazlarıdır diyebiliriz.
bu da tabii ki hastalığın teşhis ve tedavisinde hekimlerin işini kolaylaştırmaktadır.

belli bir süredir kamu hastenelerinde tıbbi görünteleme hizmetleri taşeron firmalar eliyle sağlanmaktadır. bu taşeron firmalar hekimlere gönderdikleri hasta başına komüsyon vermektedir. bu da, hekimlerin, hastalar "hocam götümdeki kılın rengi az değişti" dese tomografi istemelerine yol açmaktadır. özelikle tomografi ve mr cihazları yaydıkları yüksek radyasyon nedeniyle gereksiz kullanıldığı durumlarda hastalar için risk oluşturmaktadır.

siz dostlara tavsiyem şudur ki;
1)bu yazıyı okuduktan sonra doktorunuz tomografi yahut mr istediğinde sakın ola çekilmemezlik etmeyin.

2)götümün kılının renginde az bir değişiklik var hocam bir bak hele diyerek doktora gitmeyin.

3)taşeronluk öldürür.

akrabalık

turuncu gemi
toplumsal, riyakâr örgütlenme biçimidir. ne ben kimseyi biyolojik bir bağım olduğu için sevmek zorundayım, ne de kimse beni biyolojik bir bağı olduğu için sevmek zorunda. bunun yerini bir an önce gerçek sevgiye dayanan, dayanışma temelli özden ve yeniden yaratılan yeni bir anlayış almalıdır.

eski sevgiliye söylemek istenenler

turuncu gemi
"hoop müdür ne yapıoon?''
hiç unutmuyorum, uzun yıllar evvel bana tanıştıktan sonra attığın ilk mesajdı. dünya başıma yıkılmıştı oradan hatırlıyorum çünkü. çok hoşlanmıştım o gece daha önce hiç gelmediğim o şehirde senden. bir kankanı öylesine merak etmiş gibi ''hoop müdür ne yapıoon'' mesajı dünyamı karartmıştı. bu kadar güzel ve dişi birşeyin parmaklarından böyle bir hitap çıkması da şaşırtmıştı beni orası ayrı konu. açıklamasını, aşkın bize bir elbise hırsızı olduğunu ilk ispat ettiğinde yapmıştın. ''sen de benden hoşlanmış, ama sana o gözle bakmayacağımdan korkmuş aşkın da verdiği el ayak dolanmasıyla bunu yazmışsın'' içimden ve dışımdan sormuştum da laf kaynamış, dudaklar da diller konuşmuştu cevap verememiştin; ''hangi göz'' çünkü seni ilk gördüğümde o kadar çok gözle bakmıştım ki, gözlerim güzelleşmişti. gözlerim güzelleşmişti kızıl kıvırcık saçlarına bakmaktan. ürkek heycanlı gözlerine bakmaktan. asi ve asil teninden, teslimiyetçi gözlerinden reformcu ve devrimci güzel kalbine kadar görmüştüm ben o ilk gün.

''hooop, erdal abi ne yapıoon'' sen hatırlamazssın ama bana çektiğin ilk mesajlardan biri de buydu. lan bu kız beni hangi erdal'la karıştırdı, ne ayıp şey, hayatımda bu kadar hakarete uğradığımı hatırlamıyorum diye düşünmüştüm önce. meğer leyla ile mecnun dizisinden mi ne bir replikmiş bu. o güne kadar çok popiler diye izlememiştim hiç. içinden sana karşı yapabileceğim espiriler kotarabilmek için oturup izledim sonra. geçenlerde bu dizinin videoları youtube de önerilen videolar arasında çıktı da anlatayım işte dedim. hayatımda gördüğüm en dişi yaratılmış şeyden bu mesajları hiç beklemiyordum o ayrı tabii ki.

vücdumun her yeri ap ayrı acılarla yanıyor olsa da şimdi, ülkemin neredeyse her şehrinde seni öpmüş olmanın onuruyla çarpıyor hala kalbim. gecenin bir yarısı antalya'ya gidiyorduk hani. yolda gece kırmızı kırmızı yanıp sönen rüzgar trübünleri vardı. demiştim aşkım ''bu yanıp sönen kırmızı ışıkları ışıkları görüyor musun?'' sen de araba kullanma sırasının sana gelmesinin siniriyle sanırım ''evet görüyorum sana girsin'' demiştin. bozulmuştum. oysa her normal dişi gibi ''evet aşkım görüyorum'' deseydin ben de diyecektim ki ''aşkım ateş böceklerini örgütledim, dağlardan yanıp sönerek kendi dillerinde sana olan aşkımı anlatıyorlar''

hani ümit yaşar oğuzcan diyor ya bir şiirinde

''yollarımız burada ayrılıyor
artık birbirimize iki yabancıyız
her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
her şeyi evet her şeyi unutmalıyız''

bunu ümit yaşar oğuzcan gibi bir yürek bile kabullendiyse benim kaba kalbime ne oluyor, o da kabullenecek elbet. ama uzun yıllar yan yana uyumuş iki insanın iki yabancı olması paradoksunu bizim zavallı kalplerimiz kabullenir de bu gezegene çok fazla değil mi bu paradoks?

yazarların kendilerine notları

turuncu gemi
ölenler gömülmeli. eğer ölen bir kişi dünyada ki en sevdiğiniz kişi bile olsa artık aynı kişi değildir. sizin sevdiğiniz insan, partükül seviyiyesinde geçmiş moleküler anılar da güzeldir. belki başka bir paralel evrende mutlusunuzdur bile. ama mezardan çıkan kişi bir zombidir. hortlaklardan hep kork.

halkların demokratik partisi

turuncu gemi
6.5 milyon seçmeninden biriyim. bugün batı illerinin çoğunda (adana ve mersin'de ilçe belediyeleri kazanacaktır) hdp seçmeni kimi isterse belediye başkanı o aday olacaktır. fakat maşallah parti liderleri hdp için ağzını açıyor terörö, kapatıyor terörö. hdp bugüne kadar hiç bir onursuz siyaset anlayışı içinde var olmamıştır. fakat batı illerinden aday çıkartmama kararı bu ortamda onursuz bir siyasetsizliktir.

chp, mersin'de vahap seçer diye halk arasında tefeci olarak bilinen bir kapitalist iş adamını aday gösterdi. değil hdp yönetimi, mezardan lenin kalksa bu adama oy ver dese oy vermem.

benim hdp'li olma nedenlerimden biri de ekoloji politikalarındaki tutarlılıktır. istanbul'da yaşasam neden bir mütahite oy verecekmişim ki? hele ki chp yönetimi hiç bir hdp'li yöneticiyle yan yana gelmeyecek kadar korkak bir siyaset güdüyorken, ben neden politik kişiliğimi ayaklar altına alayım?

özgürlükten kaçış

turuncu gemi
bazı kitaplar kitap değildir mermidir sözü belki de söylenmiş en doğru sözlerden biridir. zira erich fromm'un bu kitabı da salt bir kitap değil, kapitalist modernitenin insanı sistematik yozlaştırması ve çürütmesine karşı sıkılmış bir mermidir.

iddia ediyorum ki bu kitabı okuyup özümseyen birey, kapitalist modernite tarafından adeta labratuar ortamında oluşturulan iki hastalığından kurtulur. o hastalıklar "aşağılık, yükseklik komleksi ve lumpenlik" hastalığıdır.

house md

turuncu gemi
house başkan bir bölümde "babaların yüzde otuzu kendisinin olmayan çocukları büyütüyor" der. bence herkes bu önerme üzerinden astsoy üstsoy, göçmenlik möçmenlik mevzuularını fazla kafasına takmasın.

asfalt

turuncu gemi
halk arasında bir söz vardır "asfaltı yabancılar, asfalt yamasını türkler icat etti" diye. yurdum da ki ağzına sıçtığımın kalitesiz belediyecilik anlayışı yüzünden her yağmur da dört karış asfalt kanalizasyona karışır. sonra ihaleler ihaleler. halkımız da gevrekçe homurdanmaktan da başka bir halt yapmaz.

supernatural

turuncu gemi
supernatural karakter analizleri;

sam: nam-diğer geyik. uyuz bir karakter. seni diziye staring yazan castın ben...

dean: agrasif ama iyi bir arkadaştır. keşke benim abim olsaydı. sam gibi uyuz bir kardaşı hak etmiyor. dean ağabeyin meleğin den şeytanına azrailine, halvet olmadığı doğa üstü bir ablamız kalmamıştır. tanrı'nın bacısı bile buna hallenmiştir ama mutlu son olmamıştır. öldürmediği yaratık da kalmamıştır. ölümü bile öldürdü pezevenk.

castiel: ilk girdiği sezon da ki gram karizması yoktur. gelen vurmuş geçen vurmuştur. izzet yıldızhan'a benzer.

crowley: kral gibi kraldır. wallahi biz kral'ı özledik.

chuk: allahtır kendisi sümme haşa töğbe istağfır. ama tam benim tapacağım allahtır. retro bir barda tükenmişlik sendromu içindedir. aklını deliye, götünü deliğe vermiştir. laptopta porno kasar 31 çeker. kurbanı olurum ben böyle allahın.

amara: kendisi tanrı'nın bacısıdır. götüme kaş göz çiz daha güzel olur. bir kadın bu kadar soğuk ama fingirdek nasıl olur o'da ayrı sorudur. amara aynı zaman da urfa ilinde abdullah öcalan'nın doğduğu köyün ismidir.

rowenna: benim asıl allahım bu kadındır. kızıl saçlı milf bir afet-i devrandır. cadı diyorlar sana, desinler değişemem desinler değişemem...

rear window

turuncu gemi
60 küsur yıldan beri bu kadar iyi bir film çok az çekildi. sanırım bu kadar övdüğüm yeter.
az önce tv'de denk geldim. filmin baş karakteri jef'e bir çift lafım var.

ağzına sıçayım senin. grace kelly gibi kadın, bir şefkat muskası olmuş beni sev diye yalvarıyor sen sikine bile takmıyon ya film boyu, ağzına sıçayım senin hayvan oğlu hayvan.

natuk baytan

turuncu gemi
türkiye komedi sinemasında bir ekoldür kendileri. absürd komediyi çok severim. komedi çok ciddi bir iştir derdi aziz nesin. bence absürd komedi daha ciddi bir iştir. abd sinemasın da sayısız bol gişe yapan absürd komedi örnekleri vardır. hiç birin den keyif almam. stanley kubrik bile absürd komedi çekmiştir. linç edilmek istemem ama hiç beğenmemişimdir.

natuk baytan filmleri salt absürd komedi değil toplumsal taşlamadır aynı zamanda. aşırılık dozu çok iyi ayarlanmıştır. her karakterin ayrı bir ruhu vardır.

saygıyla.

the man from earth

turuncu gemi
büyük ozan ali ekber çiçek'in bundan yıllar evvel bir alevi nefesine sığdırdığı filmdir.

on dört bin yıl gezdik pervanelikte
sıdkı ismin duydum divanelikte
içtim şerbetini mestanelikte
kırkların ceminde dara düş oldum

güruh-i naci'ye özümü kattım
adem sıfatında çok geldim gittim
bülbül oldum firdevs bağında öttüm
bir zaman gül için zara düş oldum

ali ekber çok büyük bir ozan, film ise yarrak gibi bir filmdir afedersin.

identity

turuncu gemi
john cusack'ın vasat oyunculuğuna rağmen sağlam bir gerilim filmidir. amanda peet'e komşum bir katil filminden beri ölüyorum, bitiyorum hatta her birşey oluyorum. amanda peet candır canandır. herşeydir

the ballad of cable hogue

turuncu gemi
ahhh nasıl anlatsam, nerden başlasam? fevkaladenin fevki bir film. kusursuz oyunculuklar. güzel bir adamın hayata karşı böyle naif bir sertlikle direnişi, yılmayışı ve gülümsemesi. her erkeğin tam da olması gereken usluptaki aşkı.

jason robards'ın oynadığı ''cable hogue'' karakteri çok buralı bir dayı zaten. sanki anası maraşlı, babası konya'lıymış gibi anadolu'lu yani. oyuncumuz duyguyu o kadar güzel vermiş ki; çevremizde ki en zor durumlarımızda bile içi dolu dolu ''koy götüne hal ederiz sana birşey olmasın buluruz bir çaresini'' diyen dayılarımız ve dediğinin arkasında duran insanlarımız gibi aynı.

david warner'ın oynadığı rahip joshua karakteri afedersiniz tam bir orospu çocuğu. kalkanın yerini, ölenin avradını zihniyetinde bir din adamı tiğniyetini siktiğim. ama vefalı bir dost iyi bir arkadaştır.

sayın stella stevens'ın oynadığı hildy karakteri bu bugüne kadar bir filmde izlediğim en güzel sevilmiş kadın. toprağı bol olsun.

kısaca çok güzel bir film. mutlaka zaman ayırıp izlemenizi öneririm.

sevme sanatı

turuncu gemi
erich fromm'un okuduğum kitapları arasında en iyisidir. okumak isteyenleri uyarayım kesinlikle kişisel kitabı değildir.

gündelik yaşamımızı bir bakkal defterinden bile daha çala kalem yaşıyoruz. bu kaba saba, haldır güldür yaşadığımız hayatımız da soyut ve somut hiç bir varlığın ne tanımı ne de tasnifi konusunda en ufak bir fikrimiz yok. bu kitap hayatımızın bütününden bile fazlasını kaplaması gereken sevme sanatının biz fanilerin anlıyabileceği bir dilde tanım ve tasnifini yapar.

sana layık değilim

turuncu gemi
bugüne kadar çekilmiş en güzel aşk filmi. osman faruk seden bu kadar iyi bir film nasıl çekmiş gerçekten hayretler içindeyim. sadri alışık binbir emek ve borçla aldığı arabasını gösterirken "bak, cames bond allah verdi" diyen neşeli bir delikanlıdır. aşk nedir? aşk bütün güzel filmler de anlatıldığı gibi emek ve öz veridir. aşkta ki emek ve öz verinin ete kemiğe bürünmüş hali de filmde sadri alışık'ın canlandırdığı "osman" karakteridir. türkan diye zengin iyi bir aile kızına vurulur. tam açılacağı zaman askere çağrılır.
askerden geldiğinde kızı şerefsiz kardeşi ekrem tavlamıştır. osman, trafik memurunu türkan sanacak kadar yanıktır kıza. ama yapacak birşey yok. aşkını kalbine gömer.

türkan babasından kalan bütün malı mülkü satıp ekrem'e verir. işte burayı biraz sorgulamak istiyorum. bir erkeğin bütün malını mülkünü iffetsiz bir kadına harcaması toplumda iyi görülmez. evet bence de erdemli bir davranış değildir bu. ama neden bir kadının bütün malını mülkünü erkeğinin ayaklarına sermesi kutsal aşk olarak görülür? bence burda kadının mahkum edilmesi gereken çaresizliği sorgulanmalıdır. hele ki bu asla aşkta bir erdem olarak sunulmamalıdır. şerefsiz ekrem, türkan'la evlenmez ve parayı pavyon kadınlarıyla uyuşturucu partilerinde pic eder. hatta türkan'ı kaza süsü verilmiş bir şekilde öldürmeye çalışır. türkan kör olur.

işte burada sadri alışık'ın yüce aşkı devreye girer. ekrem, türkan'ın paraları almanya da oruzpularla yerken, osman gece gündüz çalışır türkan'ın rızkını kazanır. türkan'dan hiç bir şey beklemediği gibi, parayı da ekrem gönderiyor der. sonrasın da, çok sevdiği cames bondunu satar türkan'ın gözlerini açacak ameliyat parasını verir. işte dayanışmayla kutsanacak büyük aşk budur.

turist ömer yamyamlar arasında

turuncu gemi
film "yamyamlar, mo mo mo dedileer, kaynanamı yediler, kaynanamı yer yemez, hepsi zehirlendiler..." gerçek üstü sözleriyle insana her şeyi sorgulatıp, ruhu tekrar bedene daha dingin bir şekilde teslim eden harika bir jenerik şarkısıyla başlar.
defalarca izlemiş olsanız bile neredeyse her iki sahnede bir kahkaha atarsınız. feri cansel'in harika vücudu artı güzeliği artı kendisi cabasıdır.
olağan üstü de bir oyunculuk şaheseridir bu film. fügran siyahi oyuncuları saymassak tabi ki. onlarında beyoğlu'ndan roman vatandaşlar olduğu kuvvetle muhtemeldir.

künefe

turuncu gemi
en iyi ticari künefeci bile içine nişasta katıp kabarttığından rezil eder caanım tatlıyı. bu yüzden biz antakya'lılar zorda kalmadıkça ticari künefeciler de künefe yemeyiz. bu yüzden bir antakya'lı dostunuza konuk olun ve eşsiz ev künefesi yemeden ölmeyin.
56 /