zengin itiraf

godisnowhere
önümüzdeki çarşamba gününü iple çekiyorum.

sığır ev arkadaşlarım defolup gitse de rahat rahat takılsam evde. parti yapsam.

litvanyalı ve kız olmaları çoğu erkek için bulunmaz nimettir. ama değil. hayatımda bu kadar varoş olan kızlarla tanışmadı. varoşluğun getirdiği eziklik, sinsilik. aptal aptal şeylere gülmeleri.

allahım deli oluyorum.

bir de " neden yaptığın planları grupta yazmıyorsun da kişilere özem mesaj atıyorsun " diyorlar.

embesillerle takılmak istemiyorum çünkü dedim. aptal aptal yüzüme baktılar.

neyse. sakinim.

önümüzdeki hafta sonu parti var. yakınlarda olanlar gelsin.
ontolojik sancilarimin merhemi
depremler oluyor içimde korkuyorum. kalbimi ruhumun yatağına saklıyorum. öksüz kalmış içimdeki büyümeyen asi uysal çocuk benlik.. "neden?" diye yırtarcasına çıkmak isteyen sessiz çığlıklara sarılıyorum. üzerime geliyor korkuluklar ya da herkes olmuş birer canavar. şiddetli sanrılarımla bir olup örtüyorum ruhumun kapılarını dışarı açılan. üvey yapılarla kuşatılıp tam kendime yabancılaşırken bir melek doğuyor. mazideki dualarıma cevap gibi.. duvarlar yerine beni kanatları ile sarıyor..
zeitgeist
içim, bir suskunsa tekin mi ola?
o malta bıçağı, kınsız, uyanık,
ve genç bir mısradır
filinta endam...
neden, neden alnındaki yıkkınlık,
bakışlarındaki öldüren buğu?

bilmiyorum ne kadar zaman geçti anlaşılır olmasının üstünden, anlaşılır olması kabullenmek bakımından önemli, sanıyorum ki bu yüzden herhangi bir zaman dilimini o nokta üzerinden tespit edebiliyorsun, herhangi bir şey gibi değerlendirdiğin onlarca şey arasından sıyrılıp başka bir şey oluyor, önemli oluyor herhalde olması gereken sözcük bu olsa gerek, anlatmaya çalıştığım şey önemli oluşu.

belirli bir önem sıralamasına göre seyrediyor hissettiklerim, yargılarım ve sonuçlar. kolaylıkla değişebilen bir yapıya sahip değil, öyle olmasını isteyen bazı insanlarla tanışmıştım bir zamanlar, daha kolay seyrediyor o zaman hayat diye düşünüyorlardı, ne düşündüklerini önemsemediğim zamanlardı muhtemelen bu sebepten kolaylıkla değişebilsin diye hiç istemedim ya da bana uymuyordu. önemsemediğimden ya da olması gerekenin o olduğu için değişmemesi de aslında tartışmaya lüzum gerektiren bir şey değil, nedenleri aramaktan sonuçları önemsediğim zamanlarda vazgeçmiştim zaten.

aslına bakacak olursak mesele tam olarak nerede başlıyor, nerede yön değiştiriyor ve neden son bulmuyor... bütün bu olanların basit ve bir o kadar anlaşılabilir cevapları bende saklı, fakat kendine yeniden yönelttiğin bazı sorular mutlağı yok ediyor, bu aslında çok acımasız bir şey, düşünsene mutlak diyorsun, tamam diyorsun yani en olması gereken şey bu tamam, tamam dediğin anda tam olmadı demene sebep oluyor ilginç değil mi. yargıların kolaylıkla değişmiyorsa işkence bile sayılabilir, kolay oturmuyor taşlar yerine bazen, sen tutup binayı yıkıyorsun. sorarlar adama sen ne ayaksın, sen neyin peşindesin diye, cevap alamayacaklarını bildiğini varsayıyorsun ama şaşkınlıkları hayal kırıklığına yol açıyor, bir şeyler ummaktan vazgeçmediysen tabii yoksa önemsiz bir an olarak kalıyor geçmiş zaman hanende, bir daha aklına bile gelmiyor, vazgeçtiğini anımsıyorsun sadece. insan sadece anımsamak istediklerini anımsayıp geriye kalan her şeyi tarihin çöplüğüne gömdüğü zaman güçlü olduğuna inanabiliyor, çöpü arada boşaltmak lazım tabii yoksa en fazla teselli ikramiyesi tadı daha ötesi değil.

sokakta turluyorum geçenlerde, önümde bir kaç kişi yürüyor, adımları yenilgi tadında ama sezebiliyorsun, suratlar beş karış, içlerinden biri intikam istiyor.. suratlarına bir defa baksaydınız o an geri kalanların, hiçliğin vücut bulmuş halini görmeniz kaçınılmaz olurdu, ben bakmadım çünkü gerek duymadım, daha önce de görmüştüm zaten, aynı şeyleri defalarca yaşamayı seven bir yapım yok.

yankın yasak, aynalara.
inemem bahçende talan,
tam, boş yanı bu, derim namussuzun,
tam, bıçağım cehennem gibi güzelken,
aklıma düşüyorsun
ellerim arık...

yankısı sağır eden şeyleri duyuyorum bu günlerde.. el bombası düşmüştü askerde sutre önüne atmıştık kendimizi yere, ağzımız burnumuz toprakla dolmuştu, göz gözü görmüyordu, o an hissettiğim tek şey ne kadar gürültülü bir patlama olduğuydu sadece o kadar, çok gürültülüydü emin olabilirsiniz, başka bir şey düşünmek için sebep de yoktu zaten, şimdiyle tek farkı ağzım burnum toprakla dolmadı, daha fazlası değil.

bir arkadaşımın yeni doğan çocuğunu görmeye gittim bugün, arkadaşın suratına baktım, bebeğe baktım, duvara da bakar oldum o ara, yeni bir hayata yol açışlarındaki haklı gururun duvardan tavana sekme anına tanık olurken, önüme baklava koydular o ara odaklanamadım ondan sonra neler oldu kaçırdım bu sebepten. önlenemez sorularınızın önüne baklava konulduğunda hayat o kadar saçma bir gerçekliğe bürünüyor ki o anın şokunu atlatabilme kabiliyetinize göre geriye kalan her şeyle başa çıkabiliyorsunuz. bebekler tuhaf canlılar, insandan olma insan biraz fazla baksan muazzam bir şey bu, biraz yana baksan başka şeyler, bu kadar kolay değişmemeli anlamlar ya da değişecekse eğer, yok boşver cidden değişmemeli.

bütün ham maddesi bir savaş anında bombalanan fabrikadan kalan kadar olan bir şeyi elimde tutuyorum, hediye olarak bundan sonraki varlığını benim ellerimde geçirecek, bu anı görebilseydi bombardıman pilotu geçmişime söver miydi emin olamıyorum, kalanlarla yetinmenin ne hissettirdiğini anlardı en azından belki.

geçmişte bir gün geliyor aklıma, çok soğuk ve aynı orantıda karanlık bir gece, bir türkü çalıyor bir yerde, donup kalmışım yanımdan geçen kalabalıklar erirken orada olma sebebimi unutuyorum, neden durduğumu, neden o türkü, ambale oluyor o an zihnim ve bilmem ne kadar süre sonra yeniden çalışıyor, yürümeye devam ediyorum ama aksine değil tam da o karmaşanın içine, çok uzun gecelerimden bir tanesi de odur, şimdi o geceyle birebir hislere sahibim ama eksik ve ben o eksiğin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum, çalışırken yazıyorum pekiştirsin diye, o kadar anlamsız bir çaba ki gülümsetiyor ama.

her neyse....

monster degree
Yaş aldıkça üzerime bir ölüm iyiliği gelmesini beklerken gün geçtikçe eskiden sahip olduğum iyi huylarımı da kaybettiğimi görüyorum.

Merhametimden de sevgi doluluğumdan da tahammülümden de sabrımdan da optimizmimden de sadece birer tutam kaldı. Onları da ekince bitecekler.
rakunzhell
yıllar sonra çocukluğumun geçtiği sokakta top koşturma hissine benzetiyorum yaz akşamlarının bu vakitlerini. ezan okunmak üzeredir. eve dönme vakti yaklaşmaktadır.

o yıllarda hayalini kurduğumuz bu özgür olma arzusu şimdilerde yerini radyasyondan benliği bulanıklaşan; gökyüzünde yalnız uçan kuşlar kadar özgür olsa da, kafka'nın gregor samsa'sı gibi sırt üstü olmuş, bacakları üzerine dönmeye çalışan, özgürlüğüne kavuşmak adına çırpınışlarına devam eden hamam böceği tutsaklığına bırakmış sanki.

eksik bir şey var. bataryası bitmek üzere sanki bünyedeki bu şeyin. aniden değil, yavaş yavaş dolması gerek ki tekrar hemen bitmesin.

bir anda bir telefon gelir bu yazı yazılırken ve şarj dolmaya başlar. mutluluk hormonları salgılarken vücut, ihtiyaç duyduğu sese olan sessiz haykırışının, sesine kulak verildiğini hisseder. daha mutludur bünye.
putintin
Lise 1'de iken birisinden kopya aldım... Fizik dersine giren hocamız her sene ayni soruları sorarmış, birinci yazılısına saatler kala öğrendim. Kağıtlarını da a'lı b'li yaparmış ki kimse kopya çekmesin. Ben sınıfın hemen girişindeki ikinci sırada oturuyordum. Hocanın kağıtları a'lı b'li dağıtmasını hesaplamıştım ve bana a kağıdı geliyordu. Ama Tabi, ters köşe oldum, hoca kağıtları tersten dağıttı. Baktım sorular zor, hocaya "hocam yer değiştirebilir miyim? :)" Dedim, hayır, otur yerine dedi. Sorduğu Sorular da bayağı zordu, o kağıttan alacağım maksimum not 50 idi. Neyse, sınavın bitmesine beş dakika kala bahsettiğim arkadaşım sınavını bitirdi ve hocayla konuşmalarımızı duymuş olacak ki "hocam arkadaşıma uç vereceğim :)" diyerek yanıma geldi. Elime hem a kağıdının hem de b kağıdının cevaplarını tutuşturdu. Sağ olsun. B kağıdının cevaplarını dizimin üstüne koydum ve iki dakikada yapamadığım soruları sınav kağıdına geçirdim... Sınav bitince hemen yanına gidip teşekkür ettim. Bu iyiliğini unutmam dedim. Diğer hafta sınav sonuçları açıklandı, 100 almıştım. İşte verdiği kopya kağıtlarını hala saklıyorum. Denk gelebilirsek Kendisine vereceğim. En son bir köye öğretmen olarak atandığını duymuştum... İyiliğinin karlışılığını verdiği kopya kağıtları ile ödeyeceğim. Onu unutmadığımı göstereceğim.
lolitta
bunu nasıl anlatırım bilmiyorum ama bende bi şey var sanırım. bi şanssızlık, bi uğursuzluk... sevgilimle beraber tatile çıktık 3 gün önce. her şey o kadar güzeldi ki uzun zaman sonra birbirimize kavuşmuşuz, mutluyuz, kafamız rahat filan. özlediğimiz arkadaşlarımız vardı, onları gördük, büyük bi cümbüşün içinde sevinçliydik. derken dün gece sevgilimin ailesinden bi telefon geldi geç saatte. apar topar geri döndük. babaannesi vefat etmiş. üzdü.

bence bizim beraber olmamızı hiçbir güç istemiyor. sapasağlam kadın durup dururken küt diye öldüyse kesin bu bizim yan yana olmamızla alakalı diye düşünüyorum artık. mutlu olmamızı hiçbir kuvvet istemiyor diye düşünüyorum. hep böyle şeyler bize vuruyor çünkü. herkesten çok kendi halime üzülüyorum.
goddess
çatalların birbirine sürtünmesinden nefret ediyorum ya da direk metalin metale değmesinden
deli gibi çıkarcı biriyim dayımın hareketlerinden nefret ediyorum ama bana verdiği destek için yüzüne gülüyorum ve pohpohluyorum
sanırım birinin ruhunu öldürdüm, beni sevdiğini söylemişti ve hatta aylarca hem arkadaşları hem kendi bana yalvarmıştı. sırf zevk almak için birkaç hafta konuştum sonra afedersiniz ağzına sıçtım burnundan dinine kadar her konuda hakaret etmişim ve mesajları tekrar okuduğumda kendimden iğreniyorum.
insanlara karşı kendime fazla güvenli davranıyorum
karnabahar çok severim
sol üstteki yazı tipinin değişimini bi ben mi fark ettim merak ediyorum
aşık olamıyorum, hoşlandığım insanla geceleri sabahlamaya başlayınca ona kanka dedim ve kafamda saniyesinde bitirdim ilişkilerin ciddiye dönmesini istemiyorum
babamla hiç kafamız uyuşmadı ve sanırım hiç uyuşmayacak. hayattaki en büyük belki de tek pişmanlığımdır
kedi sevmiyorum
dinlere inanmıyorum ama inanmak zorunda gibi hissediyorum
tarot bilen yazarlara ulaşmak istiyorum
monster degree
Trip atmayı çok pis alışkanlık haline getirdim ama asla trip çekemiyorum.

Karşımdaki insan tribimi çeksin ama bana trip atmasın istiyorum.

Anlıyor musunuz? Iagggh.
mia
her şey artık baymaya başladı... ideallerimden, sırf süslü ve görkemli diye onları uzun süre isteyip, daha sonra istemediğimi fark edip vazgeçtiğimden beri ruhum hep çökük...

üniversite sınavına tekrardan girdim. şu anki bölümümde geçirdiğim zamanı çöpe atıp yeniden şansımı denedim, daha sonra farkedeceğim istemediğim ideal için.
duble hata yaptım, ama pişman olmama rağmen canımı daha çok sıkan durum belirdi, ben ne yapacağım?

yaş dayanmış 21'e,
bursun yattığı hesapta kalmış 10 lira,
sınav sonuçlarının açıklanmasına var daha 4 gün,
ve önümde kullanabileceğim kalmış tek bir şans.

bu tercihim beni memnun eder mi?
bavulları toplayıp okumaya başka şehre gitmek beni tatmin eder mi?
hayattan ne isteyeceğimi bilmediğim, o saklı ve gizemli yere ulaşabilecek miyim?

...
ontolojik sancilarimin merhemi
Az önce 20 yıllık dostumla kavga ettim.

8 kişilik bir arkadaş grubuyuz. Zaman zaman buluşur sohbet ederiz. Bugün de bu eylemi gerçekleştirmek için buluştuk. Her zamanki gibi mekan seçimine o karar verdi. Uyumlu biriyimdir. Kim nereyi derse oraya giderim. Benim için önemli olan çayımı, kahvemi içip adam gibi sohbet etmektir. Gittiğim mekanın pek bir önemi yoktur. Yine olmadı. Fakat diğer arkadaş; " orası kalabalık olur, başka bir yer düşünelim" deyince bizimkinin yüzü düştü. Ona göre her zaman en kalabalık yerde olunmalı. En popüler mekana gidilmeli. Eğlenilecekse öyle oturduğun yerde, kenarda kıyıda olmaz. Über estetik dansını herkes görebilmeli. Gerçekten anlamıyorum insanlarda bu kendini gösterme merakını. Hayır yani ne oluyor ? Kalabalığın içinde iki salınınca enerjin tavan mı yapıyor? Veyahut ayak üstü birisiyle kesişip onu hayatına almayı, evlenmeyi falan mı planlıyor ? Sohbetin daha mı koyulaşıyor ? Ne oluyor yahu ne oluyor ? Delirtti beni. Herkesin içinde açtım ağzımı yumdum gözümü, döndüm evime. Hiç de Pişman değilim. Saygısız, uyumsuz megaloman seni.
frante
sonunda bu da oldu ve whatsapp'ta son görülmeyi kapattım. hata.. küçük dostumuzdan büyük bir hata. gözüme uyku girmiyor, hatamla boğuşuyorum şu an. oldu olacak bi de zafer işaretli fotoğrafımı koyayım şuraya.

allahım sen beni affet.
hunyadi
insanlarla konuşmak bana göre değil. yazın dinlenme modunda veya dinlencede olunca hiç konuşma isteğim gelmiyor hatta. genel olarak, çok sevdiğim biri yanımda olmadığı sürece de sessiz kalmayı tercih ederim. "isterse ortamda sohbet ilerlemesin, çekilmez ve huysuz biri olduğumu tüm arkadaşlarım biliyor, onlar bunu seçti" diyerek umrumda olmaz.
tanri
Hayatta en hakiki mursit ilimdir sozundeki mursit ilimi yillarca bir adam zannettim.
Daire konusunu ilk isledigimizde koseli oldugunu israrla hocama soylemistim. (Daire ev hani)

Sozluk yazarlarinin itiraflaridir.
davy jones
İnsanlarla konuşurken ciddi olamıyorum. Pek çoğumuz gibi... Ama durum bende biraz farklı. Çok ciddi olmam, karşımdaki insana destek olmam gereken yerlerde bile istemsizce aklımdan saçma sapan şeyler geçiyor. "Hmmm anlıyorum yaa :( çok sıkıntılı bir durum" diyorum. Ama halbuki içimden "heleloy loy loy xd xd pappi papi papiçulo :p" gibi saçma sapan şeyler geçiyor. Hatta tam da bununla ilgili bir karikatür vardı, onu bulamadığım için atamıyorum :))

Edit: ahanda buldum :)


zenginsozluk.com/foto
ontolojik sancilarimin merhemi
micro görünse de ruhum macro evreninin big bang'ini ve kıyametini yaşıyor. benim evrenim katman katman, ezilmiş düz, akışkan.. lakin iki boyutta bir çemberden öteye geçmeyen zaman yolcuğu gibi bir şey bu. basitçe yaşamak her şeyi çözecek aslında da, bu konuda tam bir idiotum..
3 /