sözlük yazarlarının başlarına gelen ilginç olaylar

quares
üniversitede ilk yılım , daha 2 ay geçmiş , arkadaşlarla tanışma evresi daha , ama erzurumlu bi arkadaşım var haldun , ve izmirli bir arkadaşım var kemal . herneyse dersteyiz yine bir gün , hiç dinlemiyorum hocayı , tek amacım yan tarafta bazen göz göze geldigimiz kıza bakmak . bir anda haldunun kolumu kırarcasına beni çekiştirmesine kız da gülüyor , halduna dönüyorum . noldu diyorum , hoca kısa film çekilecek üçlü gruplara bölünücekmişiz dedi duymadın mı ?
diyor , ders bitiyor , kemal ve haldunla niyeyse göz göze geliyoruz ve ben kıza yöneliyorum , pardon düşerken canınız acıdımı diye soruyorum ? kız nerden diyor , cennetden diyorum :) klasik taktik , kız gülümsüyor , bu kötü şakayada güldüyse zaten tamamdır diyorum ve hocanın dedigi 3 kişilik film ekibi için kız ve kızın yanındaki arkadaşını buluyorum . anlaşıyoruz . dışarda haldun ve kemali görüyorum , olum bi kız için arkadaşlarını sattın değer miydi lan diyor . ben değmez diyip koşa koşa kızın yanına giderek film ekibinden ayrıldığımı söylüyorum , ve arkadaşlarımıda alarak filmi çekmek istedigim yere doğru bir araştırma yapmak için yola çıkıyorum .

arkadaşlarım onları çok sevdiğimi zandediyor ama alakası yok ben pavyon kültürünü yansıtacak bir film çekmeyi düşünüyorum e kızla ilk hafta laps diye pavyona gitsek hiç hoş bişey degil ve ben hayatımda hiç pavyona gitmedim .ama yerlerini bilirim , aslında bilmemde , taksimde vardır allah büyük bulucaz artık bi tane pavyon ilk olarak gözlem yapıcaz diyorum . arkadaşlarımla okuldan çıkıp taksime doğru gidiyoruz . istiklal caddesi üzerinde sağa sola bakınarak şaşkın şaşkın yürüyoruz , haldun namaz saati geldi diyor bu yakınlarda bi cami varsa ben bir camiye gidiyim diyor , haldun biz pavyon arıyoruz ne camisi diyorum , tövbe bilmem ne diyerek beni geri savuşturuyor . firüzağa camine gidip ikindi namazını kılıyor , ben ile izmirli arkadaşım kemal da dışarda onu beklerken yarım ekmek döner yiyoruz , haldun geliyor , allah kabul etsin deyip , cami aman ne camisi pavyon aramaya devam ediyoruz . bir iki pavyon buluyoruz da kapalıyız bu saate diyor , bazıları bana sen çocuksun deyip kimlik sorunca , kimligimi yanıma almadığım aklıma geliyor ,kapıda abi bi arkadaşa bakıp çıkıcaz deyip şaka yapıyorum ama kimse gülmüyor :((( biz yolumuza devam ediyoruz ve havada kararıyor , iyice akşam oluyor , istiklal caddesi boyut degiştiriyor resmen , insanlar açılıp şaçılıyor , haldunun tövbeyle geri püskürtme çabalarıda yaramıyor istiklal caddesine . herneyse en sonunda bir pavyon buluyoruz ama , keşke bulmasaydık diyorum , bilen bilir çilem diye bir mekan var istiklalde , sahibini sonradan öğreniyorum , içeri giriyoruz bir masa kuruluyor falan hayatımda ilk defa görüyorum , içerisi yaşlı amca kokuyor ama , resmen 8 hanzoya 1 konsomatris düşüyor , neyse biz azar azar içmeye başlıyoruz , hemde gözlem yapıyoruz , fazla alkol almayan birisiyim hatta hiç içmem neredeyse ama bende içmeye başlıyorum , uzaktan 55 60 yaşlarında bi dayıyla göz göze geliyoruz , ulan ben bu dayıyı bi yerden hatırlıyorum diyorum ama nerden , dayıda bize doğru yavaştan yavaştan yaklaşmaya başlıyor ve bana çok dikkatli bakıyor , ulan benim kafam ne ara bu kadar güzel oldu diye gözlerimi ovmaya başlıyorum , gelen dayı vayy querescim hoşgeldin sefa geldin mekanı şereflendirdin diyor , bu gelen dayı babamın çocukluk ve lise döneminden arkadaşı , ali abi sen pavyon köşelernine nasıl düştün güzel abim diyorum , ali abi kahkahayı patlatıyor , aslanım ben buranın sahibiyim , o denyo baban söylemedimi sana diyor , yoo diyebiliyorum sadece , içimdende ulan baba 19 yaşına gelmişiz pavyon sahibi arkadaşın var oğluna nasıl söylemezsin diye babama sitem dolu sözler söylüyorum , herneyse biz ali abiyle biraz muhhabet ediyoruz , çocukların sıkıldığını fark edip , hadi biz kalkalım diyorum , ali abi bırakmıyor , bidaha davranıyorum oturun ve bekleyin diyor , cansu diye içeri bağırıyor , allah sizi inandırsın içerden biri çıkıyor varya off yok böyle bişey , bizim koyu müslüman halduna 1 haftada das kapitalı ezberletir , öyle bir hatun , sonra selma ve adı aklımda olmayan bir kız ismi ama biraz değişik bağırıyor , bu kızlar geliyor otuyuor yanımıza , ismi değişik olan kız da bana düşüyor , kızın ismi şvaştuyrean gibi birşey , ama güzel kız lakin ismini söyleyemeyince sohbeti açamıyorum , resmen pavyona gidip konsematrisin ismini teleffuz edemiyorum diye eli boş dönücem , ama bendeki heyecanı bir görseniz varya , birde lisede ilk gün teoman komutan biz kimiz diye sorunca bu kadar kekelemiştim , neyse kız bana sude de diyor ve gülümsüyor , tamam diyorum bir sessizlik olşuyor ikimiz arasında , ama yan masayı bir görseniz varya kızları götürdü bunlar , bizim aramızdaki sessizliğide çalan telefonum bozuyor , uzaktan da ali abinin pis pis sırıtışını görüyorrum , arayan babam , kıza sen burda bekle diyorum dışarı sesiz bir ortam arıorum babama telefonu açmak için , alo baba demeden babam , vayyy kerata büyümüşde karıya kıza mı gidermiş diyor , yok baba oraya film çekmek için gittik diyorum , ooo oğlumuz porngrafig fimlerde de oynuycak he helal aslanıma diyor , iş ters tarafa gidiyor , tamam baba ben seni sonra arasam mı diyorum , olur tabi başarılar aslanıma diyor ve telefonu kapıyor , askeri okul sınavına girşimde yanımda olmayan babam ilk pavyon denememde yanımda oluyor , kızın yanına tekrar geliyorum bu beni bekliyor orada sessiz sessiz , sen niye burada çalışıyorsun diyorum bi anda , kız şaşırıyor ve evlenelim o zaman diyor , gülümsüyorum çünkü o gün başka biri yine bana şunları demişti , sanki evlenicez he ilerde unutursun zaten beni , hala unutamıyorum bu sözleri söyleyen gözleri ama neyse ,kızla uzun uzun konuşuyoruz , ama saçma şeyler , kıza emek sömürüsünden bahsederken durduruyorum kendimi , yanımdakilere hadi kalkın gidelim bu kadar senaryo bize yeter diyorum , olum dur eğleniyoruz işte diyorlar , hem selma bize gelicekmiş siz bugün otelde kalın diyor haldun , olum haldun 2 saat önce camide allaha bunun için mi dua ettin müptezel pezevenk kalk lan diyorum , kalkıyoruz , sude ( şvaşsteynhdg) ile vedalaşıp ayrılıyoruz , yanağımdan öpüp hafif tebessüm ediyor , yeniden gel diyor , tamam deyiip çıkıyorum , tam çıkarken de ya sen çocukmuşsun resmen ay ne kadar tatlı ya , karanlıkta fark edememişim yaşın kaç seni buraya nasıl aldılar diyor :( arkadaşlar gülmekten çatlıyor tabi , bende hızlı adımlarla çıkıyorum , ali abi üçret falan almıyor , şu kızıda kovmasını söylüyorum ve bidaha uğramamak üzere çıkıyorum mekandan . çıkarkende bizim çocuklara , eğer gülen olursa vururum diyorum , bunlar kendileniri tuta tuta gülüyorlar kızın söylediklerine ama olsun :) neticede güzel ve komik bir kısa film çekip sınıf birincisi oluyoruz .
kaptonur
Geçen sene rusyanın novorossiysk şehrinde bir mekandayız 2 arkadaş 2 hatunla tanıştık birisi çat pat türkçe biliyor. Neyse ben bir şeyler içer misiniz? Diye sordum. O ara yanımıza oranın çalışanı mı? yoksa patronu mu? olduğunu anlamadığım bir kadın geldi. Türkçe bilen rus kadınla bir şeyler konuşmaya başladı ama sesi yüksekti. Belliki aralarında bir husumet vardı. Rahat 5 dakika benim hemen arkamdan diğer rus kadına doğru yüksek sesle konuşmaya devam etti. Ben de inceden sinir oldum kadına. Sipariş verecez 2 saat başımda bik bik bik! Neyse biz buna siparişleri verdik getirdi siparişleri ama benim başımda durmaya devam ediyor kadın inatla. İyice kıl oldum kadına! Sürekli masadaki türkçe bilen kadına rusça bir şeyler sallayıp duruyor. En son ben dayanamadım yüksek sesle konuşmasına ve türkçe bilen hatuna şunu dedim.

+sorsana şuna benim başımda niye bekliyor!

Derken başımda duran kadının verdiği cevapla şok oldum.

-seni bekliyorum caniimm.

Şoku hemen atlatarak şunu söyledim hemen

+ah caniim başımda ne bekliyorsun gel yanımda bekle

Dedim ve yana kaydım biraz şunu da ekledim madem türkçe biliyorsun ne 2 saattir siparişleri ingilizce alıyorsun? Sjxlsjskd

Kadın tabi bana sinir oldu çekti gitti rusça küfür ederek :)) en azından öyle tahmin ediyorum.
quares
yabancı bi arkadaş vardı, ezan sesini duyunca karaoke mi yapıyorlar, bizde gidelim eğleniriz demişti.

sonra çarpıldı. şimdilerde unkapanı köprüsünde şarapçılık yapıyor...
prens andrei
Geceyarısı Bostancı'dan 19d numaralı iett otobüsüyle Ataşehir Dudullu terminaline gitmem gerekiyordu. Ankara'ya gitmemin en ucuz yolu, otobüs kullanmaktı. Tren ve uçak çok daha pahalı olduğu için, en ucuz otobüs biletini 35 liraya almıştım. Ama ucuz otobüs firmalarının, ataşehir terminaline gidiş için servisi yoktur. Bu yüzden mecburen kendim toplu taşıma ile gidecektim. Bostancı'dan kalkan otobüse bindim, en öne sola oturdum. Bir süre sonra otobüse bir kız bindi ve en öne, sağa oturdu. Yirmili yaşlarındaki şoförle sürekli bakışıp gülüşüyorlardı. Kız her nedense, istanbulkart basmamıştı. Ücret ödemeden gidiyordu. Belli ki tanışıyorlardı ve yavaşça konuşmaya başladılar. Daha sonra ben şoföre "terminal için hangi durakta inmem gerekiyor? İnternetten bakıyorum ama emin değilim, yardımcı olabilir misiniz?" dedim. Gece çok fazla yolcu da yoktu otobüsün içerisinde. Bu yüzden yolcular da bana "şu durakta in" demediler. Şoför bana şımarık bir şekilde "Kemalpaşa'da ineceksin, sonra karşıya geçip yürüyeceksin" dedi. Bense "Fakat şoför bey, uygulamaya baktım, bir sonraki durak olan imes e kapısı daha yakın görünüyor" dedim. Şoför bana kızdı. Beni embesil yerine koydu. Onun dediği durak yaklaştı, "Burada ineceksiniz" dedi. Ben ısrarla "ama burası olduğuna emin misiniz?" dedim. Evet dedi. Ben de içimden "İETT şoförüdür, yolları tabii ki benden daha iyi biliyordur" dedim ve indim. İnmez olsaydım!! Meğer orası bir otobanmış, orada karmakarışık bir dörtyol ağzı ve bir de karanlık, tenha bir tünel varmış. Asla bir yayanın yürüyebileceği bir yol değildi. Karşıdan karşıya geçip, otogara yürümek imkansızdı. Sonradan öğrendim ki, geceyarısı o otobanda, kendisine arabalı bir müşteri bekleyen hayatkadınları bulunuyormuş... Yürüyor, yürüyordum ama bir yere varamıyordum. Karanlıktı, korkmaya başladım. Etrafta benden başka hiçbir yaya yoktu. Arabalar ise çok az sayıdaydı. Emniyet binasının önünde polis arabası gördüm, gidip yardım isteyecektim, ama içinde kimse olmadığını gördüm. Çaresizce o karanlıkta yürümeye devam ettim. Şubat ayıydı, yağmur vardı ve üşüyordum. Otobanda dönemeçli bir yola girdim. Sadece arabalar geçiyordu oradan. Hiçbir yaya yoktu. Baktım ki o yoldan çıkış yolu bulamıyorum, geri döndüm. Yaklaşık elli metrelik bir tünel gördüm. Orayı geçsem, belki de otogara ulaşabilecektim. Etrafta tek bir insan ya da araba yoktu. Tünele yaklaştım, yolun sağında kenarda ilerliyordum. tam o karanlığın içinde yol alırken, koyu renk olduğunu hatırladığım bir araba solumda, beş metre önümde durdu. Beni hayatkadını sanmıştı! Birdenbire elim ayağım buz kesildi, çığlık atsam kimse yardımıma koşamazdı. İçeriden bir adam çıkıp beni zorla arabaya bindirseydi, bana tecavüz bile edebilirdi, öldürebilirdi. Sonra da yol kenarına cesedimi fırlatabilirdi. Elimdeki şemsiyeyi ani bir hareketle indirdim, sağ elimle siyah kapaklı cep telefonumu aldım. O kadar çevik bir şekilde telefonu yukarı kaldırdım ki, sanıyorum arabadaki adam, o siyah cismin silah olduğunu zannetti ve derhal gitti. İnsan beyni, zor zamanlarda hızlı çözümler bulmaya kurgulanmıştır. Bu olay beni çok üzdü. Hem ibb beyaz masa'yı arayarak şoförü şikayet ettim (tabii ki hiçbir şey yapmadılar) hem de polisi arayarak o caddelerde kamu düzeni ve güvenliği olmadığını söyledim. Onlar gerekeni yapacaklarına söz verdiler. Yaparlar mı, emin değilim. Çünkü ataşehir civarında çok fazla fuhuş olayı var. Ben başka bir zaman Ankara'ya giderken yine o otogara gittim. Ve yine sokakların tehlikeli olduğunu fark ettim. Gözümün önünde, otogara giden ara caddelerden birinde, erkeğe benzeyen bir hayatkadınının arabaya binişini gördüm. Yine 155'i aradım. Yine konuyla "ilgileneceklerini" söylediler... Üzülmesinler diye aileme bu olayı anlatmadım. Ne diyeyim. Gece sokakta güven içinde yürüyemiyorsak, bu ülkede güvenlik olduğunu söyleyemeyiz diye düşünüyorum. Polis elinden geleni yapıyor olabilir, ama İstanbul ve Ankara'daki fuhuş mafyasının vatandaşı korku ve panik içinde yaşatmasına izin verilmemeli. Bir devlet yalnızca vatandaşının huzuru, güvenliği, mutluluğunu sağlarsa güçlüdür.

Edit: Artık 19d'nin durak isimleri arasında Dudullu otogar da geçiyor. Ama ne yazık ki, Ataşehir'in ara sokaklarında (ve Ankara'nın Ulus, Cebeci, Sıhhiye gibi yerlerde) mafya çeteleri halen aktif. Adalet dağıtmakla yükümlü olan Ankara Adliyesi'nin hemen karşısındaki köprüde bile, çirkin fuhuş kartvizitleri yerlerde sürünüyor. (Bu sene mart ayında görmüştüm) Her insan istediği gibi yaşamakta özgürdür, ama başkalarına zarar vermediği müddetçe...
blackandwhitememories
Kapının önüne hayvanlar su içsin diye kap koyduk. Onu da bağladık ki stabil olsun diye ama gelin görün ki işin rengi acayip değişiyor.

Kapının önünde bekleyen bir aile var. Erkek çocukları o kabı almış top niyetine oynuyor. Bunu da annem fark ediyor ve balkona çıkıyorum. Tam bir şey diyecekken annem "yapma evladım, kedilere su veriyoruz" dedi. Daha sonra çocuk biraz sakinleşti ama 2-3 dk sonra "bi de kedilere su veriyorlarmış, ne gerek varsa" diye sitem etti. Bunun üzerine aşağıya indim ve bantlayarak düzelttim. Çocuk da sanki kendi hiçbir şey yapmamış gibi "yardım edeyim mi abi? bozmuşlar hep" diye yalanlara başladı. Çocuk diye sesimi çıkartmadım ve annesine de sitemli bir şekilde bakarak 'iyi günler' diledim. Sonra ayrıldım.

Bugün gerçekleşen ve içimi yaralayan kısa bir anımdı. Çocuklarınıza önce insan olmayı öğretin, gerisi zaten gelir.
singur
Şu an mobilden giriyorum, başka hiçbir uygulama site çalışmıyor netim bitmiş ama buraya girebiliyorum. Ne WhatsApp ne YouTube ne de herhangi bir site çalışmıyor. Çok garip değil mi?
kozmos
eskişehir'de kaldığım bir dönemde onlarca kere küçük prensi bitirmiş ama hala dirayetle okuyan bir kız arkadaşım vardı. küçük prens aşığıydı, bazı hareketleri bazen sıra dışı gelse de, konduramazdım 'insanız hepimiz' vs diye geçiştirirdim. bir akşam uyurken ben eşyalarını bırakıp gitmiş. aradım ulaşamadım, mesaj attım dönmedi. şizoid bozukluğu olduğunu ablasından öğrendim sonraki günlerde. takip eden birkaç gün ve hafta içinde korku içinde yaşadım. şimdi dönüp bakınca, hala korkuyorum biraz.
singur
Dedemin başına gelen bi hadise; eski zaman vasitalar yaygın değil köyler arasında gidip gelmek için vasıtalar yok. Yayan ve dağ yollarından gidilir uzak bi yerse köylerde konaklanirdi köy odası varsa orda yoksa biri evine davet eder veya camilerde insanlar kalırdı. Çocukluğumda bilirim babamin eve misafir getirdiğini. Neyse Dedem yola çıkar ve akşama doğru köyün birine yetişir, kahveye gider sorar kalacak yer var mı? Onlarda camiyi gosterir. Kimse evine davet etmez İmama gider ve bu gece burda kalmam lazım sabah giderim der. İmam da; anahtarı birakamam üzerine kilitler sabah açarım der. Dedem kabul edip girer, imam kapıyı kilitleyip, düğmeleri dışarda olan lambaları da kapatır gider. Dedem bi kenara kıvrılır yatar, yatar ama bi müddet sonra köşe tarafından bi sesler duyar tıkır tıkır.. aldırmaz ama bi hareketlenme hisseder korkmaya başlar zifiri karanlık bişey göremez. Biraz yaklaşınca homurtulu sesler gelir bişey hareket etmektedir. Yaklaşınca köşede üstü bezle örtülü tabutu farkeder icinden sesler gelmektedir. Yaklaşır yaklaşır..tabutun icinden elin kalkıp indiğini görür kalkar iner..dedem nasıl fırlar kapıya, ordan pencerelere ama hepsi demir korkulukları vardır. Caminin içinde dört döner sesler devam ederken tabutta el iner kalkar iner. Sabahı nasıl ettigini bilemez. İmama sabah gelir ışıkları açar kapıyı açar dedem hemen imama olayı anlatırken tabutun icinden bir kedi fırlayıp kapıdan kaçar. Dedem imamı bırakıp kedinin arkasından koşar, olayı anlamıştır ve intikamını almak ister tabi yakalayamaz. Meğer o gün akşama doğru bir cenaze olmuş akşam olduğu için caminin içine koymuşlar ama kedi nasıl olduysa girmiş ve adamın pazilarina bastikca el kalkıp inmiş.
singur
2 sene önceydi, 3 arkadaş Sırbistan üzerinden bosna' ya karayoluyla gidiyoruz. Anayol pek yoktu köylerden kasabalardan geçerek gidiliyor daha çok. Yol üzerinde de meyve satıyorlar çok da güzel yani, karpuz şeftali.. biseyler alalim diye bakkaldan hallice bi dükkanın önünde durduk. 2 kişi girdik iceri, kasada bir kız var. Bize hoşgeldin tarzında biseyler söyledi tabi dilini bilmiyoruz. Biraz meyve falan aldık parayı ödedik, kız kasadan dolandı yanımıza geldi, arkadaşın elindeki meyve poşetini tutarak bişeyler anlatıyor ama zerre anlamıyoruz bi taraftan da başıyla arkaya işaret etmeye başladı. Bırakmıyor, arkadas çekiyor kız çekiyor.. bana soruyor ne diyor diye, valla anlamıyorum bi git bakalım dedim. Arkadaş evli karısından da fena korkar, o halde görse bile gebertir yani. Yok dedi ben gitmem. Ama kız ısrar ediyor kibar bi şekilde. Biz kızla cebellesirken içeri, annesi olduğunu düşündüğümüz bi kadın girdi. Kız buna biseyler söyledi bu sefer kadın başladı arkaya işaret etmeye poşeti tutuyor. Lan ne oluyor amk, aklımıza bi ihtimal geliyor ama yok artık diyoruz bu kadar kolay olmamalı! Arkadaşa dedim hadi gidelim ne varsa arkada, neyse gittik. Finalde şu oldu; arkada lavabo varmış meyveleri yıkamak istiyorlarmış. Ne gerek vardı bu kadar atraksiyona yahu. Tek tek yikadilar meyveleri öyle verdiler de gittik.
morunontonu
Depresyonda olduğum dönemlerden birinde kullandığım ilaçların dozunun artması bir hayli dengemi bozmuştu. İnançsız biri olarak cem evine gidip zikir çekmiştim. Bunu yaparken istediğim tek şey hayatıma biraz renk katmak olmuştu. Zikir bitiminde dedelerden birinin gelip evlat ne kadar allah aşığı bir insansın diye yaptığı o ağlamaklı konuşmanın karşısında cevap veremeyip din kavramından soğumam yaşadığım garip olaylardan bir tanesidir.