iyi sözcüğü türkçe kökünde yararlı ve karlı, latince kökünde ise zenginlik mal anlamlarını içeriyor. bu etimolojik inceleme iyiliğin temelinde özdeksel bir yararlılık olduğunu göstermiş. toplumbilimciler ise bu terimi mallılar ve malsızlar olarak ileri sürmüş.
platon amca da yasalar adlı kitabında derki ; ''ilkel toplum koşulları bu toplumun insanlarını ticaret çabalarına zorlayacak kadar bozulmamıştı. yoksul değildiler ama zengin de olamazlardı. çünkü ne altın ne gümüş biriktirebilirlerdi. bir toplumda ne zenginlik, ne de yoksulluk varsa o toplum da iyilik de kötülük de yok demektir. çünkü böyle bir toplumda ne kendini üstün görme, ne haksızlık, ne kıskançlık, ne de çekememezlik vardır. bu çağın insanları çok iyi kişilerdi. açık sözlü yumuşak ve doğruydular. onlara hiçbir yasa gerekmiyordu.''
şimdi platon burada iyilik ve kötülüğün zamanla değiştiğini, iyilik olarak beliren mallanmanın sonra kötülüğe dönüştüğünü ve bunun tepkisi olarak da acımak, korumak ve yardım etmek anlamlarında yepyeni bir iyilik belirdiğini anlatıyor.
bence iyilik konusunda platon amcanın sorunu kötülüğün sadece mal üzerinden çıktığını düşünmesi. avcı ve toplayıcı topluluklarda bile insanlar arası çatışma çıkar. ki, bu toplulukta hiyerarşi minimal düzeydedir. en fazla 40 50 kişiden oluşur. çünkü besin bulmak konusunda bir garanti yok. herkes avladığını, topladığını topluluğun tamamı ile paylaşır. kararlar ortak alınır. kararı kabul etmeyen çekip gidebilir. bu kadar küçük ve eşitlikçi toplulukta bile insanların ihtiraslarının oluşmayacağının garantisini kim verebilir? biri diğerinin eşini kıskanabilir. gider onu ortadan kaldırabilir. birinin daha çok yemek aklına gelir. şefin karar mercisinde gücü olmamasına rağmen biri ben niye şef olmuyorum diyebilir. yani insanın içindeki kötülüğü sadece mal unsuruna bağlamak çok saçma.
kalbin içindeki nefsi yönler sadece mal ile sınırlanmaz ki. hem mal unsuru da bir put. sadece güce ve iktidara yol veren bir put. mal unsurunu ele alsak bile bunun asıl amaç ve tutku olan güç ile bağlamadan bırakamayız.
sonra tarım toplumları ortaya çıkıyor. tarım toplumları kalabalıktır. ve iş bölümü gerektirir. ekim, dikim ve hasat zamanlarını bilen bir sınıf, depolamadan sorumlu sınıf, tarlalarda çalışacak olan sınıf, organize edecek olan bir sınıf. liste uzar. yerleşik bir toplum ve toprağa bağımlı. çok dikkat edilmesi gerekiyor. hasat alınamaz ise on binlerce insan kırılabilir. avcı, toplayıcı bir toplum gibi 40-50 kişiden oluşmuyor. şimdi düşünelim bu kadar ayrı sınıf oluşuyor. bunların arasında hiç mi sorun olmayacak? belli kurallar gerek hiyerarşiyi korumak için. bu hiyerarşiyi aşmak isteyenler elbette olacak. bu da toplum normları için kötülük. yani olayı sadece ticarete ve mal unsuruna bağlamak çok sığ bir düşünce. bu konuda o kadar çok şey var ki yazılabilecek. iş yine hakikate bağlanıyor.
platon amca da yasalar adlı kitabında derki ; ''ilkel toplum koşulları bu toplumun insanlarını ticaret çabalarına zorlayacak kadar bozulmamıştı. yoksul değildiler ama zengin de olamazlardı. çünkü ne altın ne gümüş biriktirebilirlerdi. bir toplumda ne zenginlik, ne de yoksulluk varsa o toplum da iyilik de kötülük de yok demektir. çünkü böyle bir toplumda ne kendini üstün görme, ne haksızlık, ne kıskançlık, ne de çekememezlik vardır. bu çağın insanları çok iyi kişilerdi. açık sözlü yumuşak ve doğruydular. onlara hiçbir yasa gerekmiyordu.''
şimdi platon burada iyilik ve kötülüğün zamanla değiştiğini, iyilik olarak beliren mallanmanın sonra kötülüğe dönüştüğünü ve bunun tepkisi olarak da acımak, korumak ve yardım etmek anlamlarında yepyeni bir iyilik belirdiğini anlatıyor.
bence iyilik konusunda platon amcanın sorunu kötülüğün sadece mal üzerinden çıktığını düşünmesi. avcı ve toplayıcı topluluklarda bile insanlar arası çatışma çıkar. ki, bu toplulukta hiyerarşi minimal düzeydedir. en fazla 40 50 kişiden oluşur. çünkü besin bulmak konusunda bir garanti yok. herkes avladığını, topladığını topluluğun tamamı ile paylaşır. kararlar ortak alınır. kararı kabul etmeyen çekip gidebilir. bu kadar küçük ve eşitlikçi toplulukta bile insanların ihtiraslarının oluşmayacağının garantisini kim verebilir? biri diğerinin eşini kıskanabilir. gider onu ortadan kaldırabilir. birinin daha çok yemek aklına gelir. şefin karar mercisinde gücü olmamasına rağmen biri ben niye şef olmuyorum diyebilir. yani insanın içindeki kötülüğü sadece mal unsuruna bağlamak çok saçma.
kalbin içindeki nefsi yönler sadece mal ile sınırlanmaz ki. hem mal unsuru da bir put. sadece güce ve iktidara yol veren bir put. mal unsurunu ele alsak bile bunun asıl amaç ve tutku olan güç ile bağlamadan bırakamayız.
sonra tarım toplumları ortaya çıkıyor. tarım toplumları kalabalıktır. ve iş bölümü gerektirir. ekim, dikim ve hasat zamanlarını bilen bir sınıf, depolamadan sorumlu sınıf, tarlalarda çalışacak olan sınıf, organize edecek olan bir sınıf. liste uzar. yerleşik bir toplum ve toprağa bağımlı. çok dikkat edilmesi gerekiyor. hasat alınamaz ise on binlerce insan kırılabilir. avcı, toplayıcı bir toplum gibi 40-50 kişiden oluşmuyor. şimdi düşünelim bu kadar ayrı sınıf oluşuyor. bunların arasında hiç mi sorun olmayacak? belli kurallar gerek hiyerarşiyi korumak için. bu hiyerarşiyi aşmak isteyenler elbette olacak. bu da toplum normları için kötülük. yani olayı sadece ticarete ve mal unsuruna bağlamak çok sığ bir düşünce. bu konuda o kadar çok şey var ki yazılabilecek. iş yine hakikate bağlanıyor.