neşet ertaş

quares
not: başlığını açtığım için onur duyduğum insan .

Kırşehir'de 1938'de doğan Neşet Ertaş, Çiçekdağı'ndan Türkiye'ye açılan bir halk ozanıdır. Babası kendisi gibi bir saz üstadı olan Muharrem Ertaş, annesi Döne Ertaş'tır.

Çocukluğu köyde geçen Neşet Ertaş, ilkokulda keman ve bağlama çalmaya başlamıştır. Babasının ondaki yeteneği görmesi sonucu düğünlerde saz çalarak müzik hayatına 1950'lerin başında başlamıştır.

İlk plak çalışmasını İstanbul'a geldikten sonra 1957'de Şen Çalar Plak'tan çıkartan Neşet Ertaş, bir anda şöhret olmuş ve tüm Anadolu'da dinlenen bir halk ozanı olarak geniş kitlelere ulaşmıştır. Takip eden yıllarda kariyerini Ankara'da sürdüren Neşet Ertaş, burada eşi olacak olan Leyla Hanım'la tanışıp evlenmiş ve üç çocuk sahibi olmuştur.

1978'de ellerinde oluşan bir rahatsızlık sonucu, enstrüman çalamaz hale gelen Neşet Ertaş, müzisyenlik dışında başka bir meslek sahibi olmadığı için işsiz kalmıştır. Neşet Ertaş bu dönemde tedavi için Almanya'ya ailesiyle birlikte taşınmıştır. Almanya'da tedavi olduktan sonra Türklerin uğrak yeri haline gelen mekanlarda çalarak yeniden müziğe dönen Ertaş, yıllar sonra Türkiye'de yeniden Türk Halk Müziği'nin popülerleşmesiyle yurda dönüş yapmıştır.

Süleyman Demirel tarafından kendisine teklif edilen Devlet Sanatçılığı'nı , halkın sanatçısı olmayı daha çok önemsediği için reddeden Neşet Ertaş, abdallık kültürünün son büyük efsanesi olarak bilinir. Unesco, hayatta olduğu dönemde Neşet Ertaş'ı "Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi" ne bağlı olarak, Türkiye envanterinde "Ulusal yaşayan insan hazinesi" olarak kabul etmiştir. 2011 yılında İTÜ Devlet Konservatuarı, Ertaş'a Fahri Doktora ödülünü takdim etmiştir. Eserleri ders olarak okutulmuştur.

Neşet Ertaş, 2012'de İzmir'de tedavi görmekte olduğu hastanede prostat kanseri sebebiyle hayata gözlerini yummuştur.

Neşet Ertaş albümleri:

1957 - Neden garip garip ötersin bülbül
1960 – Gitme Leylam
1979 – Türküler Yolcu
1985 - Sazlı Oyun Havaları
1987 - Türkülerle Yaşayan Efsane Deyişler Bozlaklar Türküler
1988 – Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde
1988 – Kendim Ettim Kendim Buldum
1988 – Kibar Kız
1989 – Hapishanelere Güneş Doğmuyor
1989 – Sazlı Sözlü Oyun Havaları
1990 – Gel Gayri Gel
1992 - Şirin Kırşehir
1993 – Kova Kova İndirdiler Yazıya
1995 – Seçmeler 2
1995 – Seçmeler 3
1995 – Seher Vakti
1995 – Altın Ezgiler 3
1995 – Benim Yurdum
1997 - Nostalji 1
1998 - Ölmeyen Türküler 2
1999 - Ölmeyen Türküler 3
1998 – Gönül Yarası
diko
öldükten sonra kıymeti bilinen halk ozanı. teber idi ölünce muteber oldu.
kimseler bilmez çektiğini. ne bulgaristan cezaevlerinde kaldığını bilir ne de parmaklarının felç olduğunu. ne almanya'ya göçmek zorunda bırakıldığını bilir ne de parasız kaldığı geceleri. neşet baba memleketine küsüp sessiz sedasız gittiği almanya'da düğünlerde çaldı söyledi. ısrarlara dayanamayarak istemeye istemeye geri döndü. döndüğü hafta verdiği konsere binlerce insan akın etti. güzel çalar güzel söylerdi. onu herkes biliyor zaten. asıl diyeceğim, bu coğrafyanın en ulu ozanlarından biri olmasına rağmen mütevazılığı ile bilindi. gerek nil karabilmemne münasebetsizi ile girdiği münasebeti gerekse seyirciden müsaade isteyerek ceketini çıkartması mütevazılığına güzel bir örnektir. toprağın bol olsun ulu ozan.
şimdi kadim dostu aşık mahsuni şerif babayla cennetin bir köşesinde demlenip türkü söylüyordur. devrin daim olsun.
gunese vurgun kardanadam
Değerinin öldükten sonra arttığını düşünmediğim halk ozanı. Bozkırın tezenesi.. saz üstadı.. saygılı, görgülü, vicdanlı.. tam bir aşık. Her iki anlamda da.. hayatı, yaşam tarzı okullarda ders olarak verilmeli.. düğünlerde köçeklikle başladığı hayatı daha sonra nota bile bilmeden tıngırdatmaya başladığı kendisine özel bağlamasıyla başka bir boyuta ulaşmış, yaşadığı aşkları ince ince dokumuş önümüze sermiş yeri gelmiş kendinden önceki halk ozanlarının(köroğlu gibi) şiirlerini bağlamasına aktarmış bir deha.. her zaman değerliydi yaşarkende, bu dünyadan göçüp gittikten sonra da(yattığı yer her zaman dile getirdiği çok sevdiği babasının ayak ucudur. Yattığı yer nur olsun.) değeri aynı kalmıştır. Her zaman da aynı kalacaktır.. kırşehir'imin en büyük değeridir.. hakkında yazılacak o kadar çok şey var ki.. birazda kendi ağzından dinleyelim.

singur
Kimsenin yaşamaya cesaret edemediği bjr hayat yaşamış, her zaman manayı maddenin önüne koymuş sanatını menfaate alet etmemiş, geldiği yeri hiç unutmamış, kendisine verilen devlet sanatçısı ünvanını ben halkın sanatçısı olarak kalayım ayrıca bir ünvana gerek yok diyerek geri çevirmiş tam bir halk ve gönül sanatçısı.
emekli yoda
bozkırın tezenesi... ilk kez yaşar kemal kullanmıştır bu tanımı. bilmeyenler için tezene, mızrap demektir. bir diğer şekliyle pena.

halk dilindeki asıl adı ise "garip".

babası ve idolü muharrem ertaş. baba ve oğul birlikte düğünlerde saz çalıp türkü söylemişlerdir. yani bildiği ne varsa gerçek halk ozanı olan babasından öğrenmiştir. boynuzun kulağı geçtiği ender hikayelerden biridir neşet ertaş'ın hikayesi. düğünlerde saz çalıp milleti eğlendirmeyle başlayan kariyeri, memleketin en bilinen bağlama virtüözü ve halk ozanı olmasıyla sonuçlanır. ülkemizdeki genel durumun aksine hayattayken de bizim insanımız için çok kıymetliydi kendisi. istisnalar dışında hak ettiği saygıyı her zaman görmüştür.

ölüm nedeni ise prostat kanseri. vasiyeti üzerine doğduğu yer olan kırşehir'e, babasının yanına gömülmüştür.
bouii
Unesco'nun "yaşayan insan hazinesi" olarak gösterdiği halk ozanı. Sanatçıyım diyen insandan daha sanatçı olmasına rağmen seyircisinden ceketini çıkarmak için izin isteyecek kadar naif bir adamdır. Türkülerinin her biri dilden dökülüp gönüle dokunur.
turuncu gemi
bir kadına söylenebilecek en muhteşem sözleri kalbe bağlama sokarak hepimize yayan, geçen senelerde yorulup giden büyük anadolu ozanıdır;

kurusa fidanın güllerin solsa
göynümde solmayan gülümsün benim
yaprakların gazel olsa dökülse
daha taze fidan dalımsın benim

ağarsa saçların belin bükülse
birer birer hep dişlerin dökülse
vücudun kurusa kanın çekilse
yine şu gönlümün yârisin benim

bülbülün gül için zâr-ı misâli
kerem'in bağrının nâr-ı misâli
inler garip gönlüm arı misâli
tadına doyulmaz balımsın benim

turuncu gemi
ilkokul bile okumamışken adına sosyoloji ve edebiyat kürsüleri kurulması gereken yüce insandır. tam da nazım'ın şiirinde söylediği türk köylüsüdür aslında;

topraktan öğrenip
kitapsız bilendir,
hoca nasreddin gibi ağlayan
bayburtlu zihni gibi gülendir.
ferhad'dır,
kerem'dir,
ve keloğlan'dır.
yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser.
kahbe felek ona eder oyunu.
çarşambayı sel alır,
bir yâr sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
o, "yunusu biçâredir,
baştan ayağa yâredir,"
ağu içer su yerine.
fakat bir kerre bir derd anlayan düşmesin önlerine
ve bir kerre vakterişip :
"-gayrık, yeter!.."
demesinler.
ve bir kerre dediler mi:
"israfil surunu urur
mahlukat yerinden durur",
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
ne kendi nefsini korur
ne düşmanı kayırır,
"dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa..."

kendisinin sevdiğine yaktığı yar hoyrata tatlı kelam eyleme türküsünü keşke bu eril şiddetin en diplerini yaşadığımız zamanlarda bütün kadınlarımız kulağına küpe etse;

yar hoyrata tatlı kelam eyleme
hoyrat olan dil gıymatı bilemez
kargayı bağına koyup eyleme
karga olan gül gıymatı bilemez

kerem gibi canın nara yakmayan
mecnun gibi çilesini çekmeyen
yar aşkına göz yaşları dökmeyen
ağlamayan sel gıymatın bilemez

gül cemalin kayıb edip aratma
şu göynümün ışığını karartma
zülüflerin yad ellere taratma
kul olmayan tel gıymatın bilemez