annemin ve ablamın dahi unuttuğu bir doğum günüm daha geçti. kimse için çok da önemli olmadığımı zaten biliyordum.
sanırım beni bu kadar cüretkar, saldırıcı ve katı yapan şey bu. resmen şeytanla ahbaplık yapıyorum.
balkonda sevdiğim birkaç şarkı ve şarapla geçti koca gün.
hoş geldin 30...
yorgun argın eve dönüp, koca evde kalp atışlarını duyacağın kadar yalnız olmak. ve yalnızlığın kaderin olarak yazıldığına emin olacak kadar inanmışlık ve kabullenmişlik.
30'una kalmış 5 gün... devasa bir adamsın. her an güçlü olmak zorunda olduğun çocukluğundan beri zihnine kazınmış.
seni gerçekten tanıyan kimse yok. kedilerin, köpeklerin, saksağanın ve ayda bir kere ziyarete gelen yaralı bulup iyileştirdikten sonra doğaya saldığın tilkin...
herkes için bir delisin. hayatını, gelirini hayvanlara adadığını görüyor ve bir deli olduğunu düşünüyor herkes. gözleri iltihaplı bir kedi bulup koştura koştura veterinere gittiğin için.... ayağı aksayarak sadece geçip giden hayvanı kucaklayıp veterinere götürdüğün ve sürekli takip ettiğin için... hepsini bahçene evine doldurdugun için. bahçeye sığınan kediye tekme atan müdürün üstüne yürüdüğün için delisin.
dalga geçmek için konulan bir lakabın var " hayvanların babası " dalga geçmek için söylenen şu söz içten içe senin gurur kaynağın. şeref madalyası gibi göğsümde.
neden insnalara bu kadar uzaksın... hiç sevilmediğin için mi... pek sevildiğim söylenemez ama bununla ilgisi bile yok. beni sevecek ya da sevmeyecek biri olmadı. hayvanlara karşı olan tüm emeklerim sevgi açlığımı doyurmak için asla değildi. sadece en dar durumdaki bir insanın bile sığınacağı biri var. kurumlar var... bir tokat yese gideceği bir karakol, savcılık vs var... onların ise benden başka kimsesi yok. sevgi açlığımı doyurmanın, hayvanları iyileştirmek ve himayeme almaktan daha az zahmetli maddi ve manevi yolları vardı zaten.
ölümden korkmamak için çok güzel sebeplerim var. çünkü kendisi ile en az 30 kere burun buruna geldim. heyecan bile yaratmıyor artık. yalan olmasın, beni dışarı karşı bu kadar cüretkar yapan da bu...
tanrı biliyor... bu kadar yalnızlaşacağımı bilip en başa dönsek yine aynını yapar mıydım? yapardım. kimsesizin tek kimsesi olmak; sevilmekten çok daha güzel bir his.
sevilmemek, yalnız bırakılmak ne kadar acı verse de o kadar güçlü hissettiriyor.
30'una kalmış 5 gün... devasa bir adamsın. her an güçlü olmak zorunda olduğun çocukluğundan beri zihnine kazınmış.
seni gerçekten tanıyan kimse yok. kedilerin, köpeklerin, saksağanın ve ayda bir kere ziyarete gelen yaralı bulup iyileştirdikten sonra doğaya saldığın tilkin...
herkes için bir delisin. hayatını, gelirini hayvanlara adadığını görüyor ve bir deli olduğunu düşünüyor herkes. gözleri iltihaplı bir kedi bulup koştura koştura veterinere gittiğin için.... ayağı aksayarak sadece geçip giden hayvanı kucaklayıp veterinere götürdüğün ve sürekli takip ettiğin için... hepsini bahçene evine doldurdugun için. bahçeye sığınan kediye tekme atan müdürün üstüne yürüdüğün için delisin.
dalga geçmek için konulan bir lakabın var " hayvanların babası " dalga geçmek için söylenen şu söz içten içe senin gurur kaynağın. şeref madalyası gibi göğsümde.
neden insnalara bu kadar uzaksın... hiç sevilmediğin için mi... pek sevildiğim söylenemez ama bununla ilgisi bile yok. beni sevecek ya da sevmeyecek biri olmadı. hayvanlara karşı olan tüm emeklerim sevgi açlığımı doyurmak için asla değildi. sadece en dar durumdaki bir insanın bile sığınacağı biri var. kurumlar var... bir tokat yese gideceği bir karakol, savcılık vs var... onların ise benden başka kimsesi yok. sevgi açlığımı doyurmanın, hayvanları iyileştirmek ve himayeme almaktan daha az zahmetli maddi ve manevi yolları vardı zaten.
ölümden korkmamak için çok güzel sebeplerim var. çünkü kendisi ile en az 30 kere burun buruna geldim. heyecan bile yaratmıyor artık. yalan olmasın, beni dışarı karşı bu kadar cüretkar yapan da bu...
tanrı biliyor... bu kadar yalnızlaşacağımı bilip en başa dönsek yine aynını yapar mıydım? yapardım. kimsesizin tek kimsesi olmak; sevilmekten çok daha güzel bir his.
sevilmemek, yalnız bırakılmak ne kadar acı verse de o kadar güçlü hissettiriyor.
6 koca yıl geçmiş...
Sana adınla hitap edince verdiğin tepki üzerinden..
Ben: adın
Sen: neeee?
Ben: adın ve ikinci adın
Sen: Nee anam ne neeee????!!!
sadece gülümsedim. Bir de şey vardı.. bak.. look at me.. birader ahahaha
Güldüğüme bakma, nefret ediyorum senden.
Sana adınla hitap edince verdiğin tepki üzerinden..
Ben: adın
Sen: neeee?
Ben: adın ve ikinci adın
Sen: Nee anam ne neeee????!!!
sadece gülümsedim. Bir de şey vardı.. bak.. look at me.. birader ahahaha
Güldüğüme bakma, nefret ediyorum senden.
Beklemeyi bırakalı oldu bir zaman kadar. Benim yanımdayken bile bir gün gideceğini bildiğim birine kendimden çok şey verdim ama... Bu daha ağır.
Verdiklerimi geri alamayacağım biliyorum... Umarım hayat benim yerime alır ondan ve ihtiyacı olan başkasına verir...
Üç gün önce bir şarkı buldum... Bu sefer onunla paylaşmak için, şarkının adını öğrenmek adına araba peşinde koşmadım. Şarkı kendi geldim.
Biz hiç, senin için geldiğim şehrin otogarında sarılmadık.. ya da bir metro durağında benim göğsümde gülümseyerek bir kameraya bakmadın benimle. Zor zamanlarındı çünkü... Zor zamanlarının yükünü benim sırtıma koyduktan sonra; kolay zamanlarının meyvelerini başkasına sunman hayatın bir kuralı zaten... Hayat benim için böyle anların toplamının karesi...
Bulduğum müziğe gelince, video fotoğrafı da seni hatırlattı. Çünkü ben senin şehrinden giderken de otobüse binerken bana sarılmadın.
https://youtu.be/w9oZwfhWSfk?si=8evygDVRF5zlbQP3
Verdiklerimi geri alamayacağım biliyorum... Umarım hayat benim yerime alır ondan ve ihtiyacı olan başkasına verir...
Üç gün önce bir şarkı buldum... Bu sefer onunla paylaşmak için, şarkının adını öğrenmek adına araba peşinde koşmadım. Şarkı kendi geldim.
Biz hiç, senin için geldiğim şehrin otogarında sarılmadık.. ya da bir metro durağında benim göğsümde gülümseyerek bir kameraya bakmadın benimle. Zor zamanlarındı çünkü... Zor zamanlarının yükünü benim sırtıma koyduktan sonra; kolay zamanlarının meyvelerini başkasına sunman hayatın bir kuralı zaten... Hayat benim için böyle anların toplamının karesi...
Bulduğum müziğe gelince, video fotoğrafı da seni hatırlattı. Çünkü ben senin şehrinden giderken de otobüse binerken bana sarılmadın.
https://youtu.be/w9oZwfhWSfk?si=8evygDVRF5zlbQP3
Yolu yarıladım ama yaralarım açık...
Pfizer'dan viatris'e geçince numarası kalmadı.. günde 2mg alıyorum. Ona rağmen uykusuz ikinci gecem...
Çünkü, ruhum üç kuruşluk değer görmediğini defalarca duydu...
Prestij TV gibi kimsenin bilmediği bir ortak noktamız olan yazardır.
Tam o hikayelerden bir hayalet olarak beklerken ikinci hayalet olarak gelip sözlükteki hayalet kotasını doldurmuştur. Bir sonraki adım definecilerin başına bela olmamız olabilir.
Sözlükteki hoş gri rengin tonunu bir doz daha açmış, yarı meslektaşım olan yazar.
Tam o hikayelerden bir hayalet olarak beklerken ikinci hayalet olarak gelip sözlükteki hayalet kotasını doldurmuştur. Bir sonraki adım definecilerin başına bela olmamız olabilir.
Sözlükteki hoş gri rengin tonunu bir doz daha açmış, yarı meslektaşım olan yazar.
Her kafa kaldırmaz ama tam anlamıyla bir şaheser!
İnsanların bütün aşağılamalarına inat, yüksek bir tepeye çıkıp ' benim' diye bağırmak istiyorum. Çünkü o benim.
Gayet komik lan. Buna güldüğüm için bana kültürsüz diyen insnalardan da çorabım bile daha kültürlüdür amk. Recep ivedik'in her serisini sinemada izledim. Özellikle 2. Filmin final sahnesinde de hüngür hüngür ağladım.
Siz bilmezsiniz 2006-2007 yıllarında recep ivedik bir skeç karakteriydi. Sırf o günlere olan vefamdan ötürü yine izlerim.
Ayrıca hönkürerek güldüğüm bir sahneyi şuraya bırakayım.
Gayet komik lan. Buna güldüğüm için bana kültürsüz diyen insnalardan da çorabım bile daha kültürlüdür amk. Recep ivedik'in her serisini sinemada izledim. Özellikle 2. Filmin final sahnesinde de hüngür hüngür ağladım.
Siz bilmezsiniz 2006-2007 yıllarında recep ivedik bir skeç karakteriydi. Sırf o günlere olan vefamdan ötürü yine izlerim.
Ayrıca hönkürerek güldüğüm bir sahneyi şuraya bırakayım.
Sen nasıl muhteşem bir şeysin...
Canım deli gibi cinli perili hikayeler dinlemek istiyor. Ama youtube'daki hikayelerin çoğunu bitirdim ve neredeyse artık kaynağım kalmadı.
Zaten hikayelerin çoğu da hocaya gittik bir daha olmadı şeklinde biten zırvalar. Şöyle olsa da gece gece adrenalinden taş kesilsek..
Zaten hikayelerin çoğu da hocaya gittik bir daha olmadı şeklinde biten zırvalar. Şöyle olsa da gece gece adrenalinden taş kesilsek..
Ne zaman dinlesem, aklıma Kayseri'nin sokaklarında gece vakti ellerim cebimde ağzımdan buharlar saça saça ağır ağır yürüdüğüm anları getiren albis şarkısı.
O günleri özler özler dururum... Gizli hazinem gibi bir şey.
O günleri özler özler dururum... Gizli hazinem gibi bir şey.
Geceler nasıl aleve verilir? İşte böyle!
Savaştan sonra harap olmuş bir şehirde ağır adımlarla yürüyormuş hissi yaşadığım sözlük. Öldük. İşin açığı benim de bu ölüm de payım var.
Olsun, ölü halini bile seviyorum buranın.
Olsun, ölü halini bile seviyorum buranın.
Onları layık oldukları insanlara bırak ve asla arkana bakma.
Evet gençler. Aylar sonra bu entrymle herkese, başta evim zengin sözlük'e merhaba diyorum. 1 aydır hayatım laboratuvarda ve hastanede geçiyor... Bu hastalıkla savaşın yılmaz fedailerinden biri olarak sizinle paylaşmak istediğim birkaç şey var. Çoğu bildiğiniz şeyler, ama bilmediğiniz şeyler de olabilir yazımda.
1) Bu virüsten gerçekten korkun. İnanılmaz ötesi bir hızlı bulaş gücü var. Hele ki gırtlak mukozasına yerleşti mi ciğerlere inmesi çok ama çok hızlı bir şekilde gerçekleşiyor.
2) sanıldığı gibi sadece yaşlıları vurmuyor. Türkiye'deki genç ölümler insanı hayrete düşüren cinsten. 20-30 yaş arası çok entübe hasta var.
3) kronik rahatsızlıkların bir dezavantaj olduğu doğru. Lakin kronik rahatsızlığım yoksa ölmem veya entübe olmam derseniz, hayatınızın hatasını yaparsınız.
4) virüsün havada asılı kaldığı veya sıçradığı ise tamamen safsatadan ibaret. Virüsler asılı kalmaz ya da sıçramaz. Pire deği ya bu.
5) bir hastadan virüsü direkt almak ile hastanın dokunduğu veya virüsünü bir şekilde bulaştırdığı yerden almanız arasında fark var. İnsan bünyesindeki virüs inanılmaz güçlü ve yaşam formları çok aktiftir. Lakin virüsün dışarıdaki canlılığı zaman geçtikçe azalır ve zayıflar. Tabii bu demek değil ki gidin dokunduğu yere dokunun. Siz her türlü bu virüsten uzak durun.
6) virüsler aslında bizi öldürmek istemezler. Çünkü bizim ölümümüz demek, onların ölümü demektir. Peki o zaman neden ölüyoruz? Çünkü, bu virüsü tanımıyoruz... Virüs de bizi tanımıyor. Muhtemelen bizi hâlâ yarasa zannediyor. Biliyorsunuz. Yarasa bu virüsü taşıdığı halde bu virüsten ölmeyen bir canlı. Virüs insandan insana yayıldıkça muhtemelen öldürücü özelliğini kaybedecek.
Peki ne yapmalıyız?
1) öncelikle evde bile kalsak elleri dirseklere kadar 20-30 saniye boyunca sabunla yıkıyoruz. Tırnak içlerini ve aralarını güzelce sabunluyoruz. Sabun virüse ne yapar? Öldürür. Virüslerin dış katmanı yağdır. Bildiğiniz yağ. Zeytinyağı neyse virüsteki yağ da odur. Biliyorsunuz ki yağlar suda çözünmez, sabun bir tuzdur ve tuz yağı çözer. Dış katmanı yok olan virüsün de tabiri caizse içi dışına çıkar.
2) dışarı asla çıkmıyoruz. Tabii bu pek mümkün değil. Çünkü dünya lideri ve Avrupa'nın kıskandığı ülkemizin vatandaşları olarak erzak almak, fatura ödemek, kredi kartına para yüklemek, para çekmek zorundayız.
3) sosyal mesafeyi iyi ayarlıyoruz. Gerçi bu da imkansıza yakın bir şey. Az buçuk türk insanının profilini ve kültürel kapasitesini biliyorsunuz. Geçen gün para çekerken dallama ve hatta afedersiniz dalyarağın teki o pis elleriyle maskesini boğazına kadar indirip, sigarasını içip, yüzüme yüzüme üfleyip maskesini tekrar taktı. Şimdi ben senin takacağın maskeyi sikeyim demek isterdim ama diyemiyorum çünkü RTÜK ceza kesiyor. Neyse siz elinizden geldiği kadar 2 metre uzak olun insanlardan. Hâlâ yere tükürmek için maskesini açıp, tükürdükten sonra maskesini geri takan hoşaf kazanları ile dolu ortalık. Siz onu 3 metre yapın.
4) maske takmadan asla ve kat'a dışarı çıkmayın. Maskeyi taktıktan sonra, burun kısmını yanlardan kapatın ki hava girmesin. Maskeyi ikide bir ellemeyin. Çıkarırken bez kısmından değil, ip kısmından çıkartın. Hatta gerekirse güneş gözlüğü falan bile takın. Göz de bulaşma yollarından biri.
5) eldiven takın. Atm, asansör, para vb. gibi şeylere eldivenle dokunun. Hatta asansör kapılarını dirseğinizle açın.
6) dışarı çıkarken tişört gibi şeyler değil, gömlek gibi yanlardan çıkacak şeyler giyin. Tişörtü çıkarırken ağzınıza, burnunuza değiyor illaki.
7) eve geldiğinizde derhal banyoya girin ve kıyafetlerinizi kirli sepetine atın. Ellerinizi, hiçbir yere dokunmadan 20-30 saniye yıkadıktan ve duruladıktan sonra. Gözlerinizin altını, burun ve dudak arasını (bıyık) sabunlayın. Telefon ve ev anahtarını da kolonya ile silin.
8) evinizi 2 saate bir olmak üzere 20 dakika havalandırın.
9) saat 12-7 arasında muhakkak uykuda olun. Geceler boyu İnternet, televizyonda kalmayın. Bu bir tatil değil. Ortada doğa ile ciddi bir savaş var. Doğa ana homo sapiensi yok etmeye ant içmiş şekilde saldırıyor. Önce doğa ananın virüs silahını yok edip sonra onunla masaya oturmamız lazım. Sizin bu saatler arası uykuda kalmanız virüse karşı bir silah. Bu işin şakası yok.
10) sigara kesinlikle içmeyin. Gerekirse krizden geberin, eliniz ayağınız titresin. Yoğun bakımda bir tek nefes için çırpınan hastaları görseniz, sigara krizinin hiçbir şey olmadığını anlarsınız.
11) su tüketimini arttırın. Günde içtiğiniz su miktarını en az 4-5 bardak arttırın. Öyle ki çişiniz su renginde olsun.
12) marketten aldığınız her ambalajlı şeyi su ve sabunla yıkayın.
13) elleriniz yokmuş gibi yaşayın. Sakın ola ki dalgınlıkla ağzınıza, burnunuza dokunmayın.
14. Ve son madde) bu virüsü hafife almayın ama saçma sapan paranoyalar geliştirmeyin. Psikoloji bağışıklık sistemi üzerinde çok etkili. Korkmak iyidir. Ama fazlası zarardır.
Umarım bu kabusu en az zararla atlatırız. Sağlık ve sevgi dileklerimle...
1) Bu virüsten gerçekten korkun. İnanılmaz ötesi bir hızlı bulaş gücü var. Hele ki gırtlak mukozasına yerleşti mi ciğerlere inmesi çok ama çok hızlı bir şekilde gerçekleşiyor.
2) sanıldığı gibi sadece yaşlıları vurmuyor. Türkiye'deki genç ölümler insanı hayrete düşüren cinsten. 20-30 yaş arası çok entübe hasta var.
3) kronik rahatsızlıkların bir dezavantaj olduğu doğru. Lakin kronik rahatsızlığım yoksa ölmem veya entübe olmam derseniz, hayatınızın hatasını yaparsınız.
4) virüsün havada asılı kaldığı veya sıçradığı ise tamamen safsatadan ibaret. Virüsler asılı kalmaz ya da sıçramaz. Pire deği ya bu.
5) bir hastadan virüsü direkt almak ile hastanın dokunduğu veya virüsünü bir şekilde bulaştırdığı yerden almanız arasında fark var. İnsan bünyesindeki virüs inanılmaz güçlü ve yaşam formları çok aktiftir. Lakin virüsün dışarıdaki canlılığı zaman geçtikçe azalır ve zayıflar. Tabii bu demek değil ki gidin dokunduğu yere dokunun. Siz her türlü bu virüsten uzak durun.
6) virüsler aslında bizi öldürmek istemezler. Çünkü bizim ölümümüz demek, onların ölümü demektir. Peki o zaman neden ölüyoruz? Çünkü, bu virüsü tanımıyoruz... Virüs de bizi tanımıyor. Muhtemelen bizi hâlâ yarasa zannediyor. Biliyorsunuz. Yarasa bu virüsü taşıdığı halde bu virüsten ölmeyen bir canlı. Virüs insandan insana yayıldıkça muhtemelen öldürücü özelliğini kaybedecek.
Peki ne yapmalıyız?
1) öncelikle evde bile kalsak elleri dirseklere kadar 20-30 saniye boyunca sabunla yıkıyoruz. Tırnak içlerini ve aralarını güzelce sabunluyoruz. Sabun virüse ne yapar? Öldürür. Virüslerin dış katmanı yağdır. Bildiğiniz yağ. Zeytinyağı neyse virüsteki yağ da odur. Biliyorsunuz ki yağlar suda çözünmez, sabun bir tuzdur ve tuz yağı çözer. Dış katmanı yok olan virüsün de tabiri caizse içi dışına çıkar.
2) dışarı asla çıkmıyoruz. Tabii bu pek mümkün değil. Çünkü dünya lideri ve Avrupa'nın kıskandığı ülkemizin vatandaşları olarak erzak almak, fatura ödemek, kredi kartına para yüklemek, para çekmek zorundayız.
3) sosyal mesafeyi iyi ayarlıyoruz. Gerçi bu da imkansıza yakın bir şey. Az buçuk türk insanının profilini ve kültürel kapasitesini biliyorsunuz. Geçen gün para çekerken dallama ve hatta afedersiniz dalyarağın teki o pis elleriyle maskesini boğazına kadar indirip, sigarasını içip, yüzüme yüzüme üfleyip maskesini tekrar taktı. Şimdi ben senin takacağın maskeyi sikeyim demek isterdim ama diyemiyorum çünkü RTÜK ceza kesiyor. Neyse siz elinizden geldiği kadar 2 metre uzak olun insanlardan. Hâlâ yere tükürmek için maskesini açıp, tükürdükten sonra maskesini geri takan hoşaf kazanları ile dolu ortalık. Siz onu 3 metre yapın.
4) maske takmadan asla ve kat'a dışarı çıkmayın. Maskeyi taktıktan sonra, burun kısmını yanlardan kapatın ki hava girmesin. Maskeyi ikide bir ellemeyin. Çıkarırken bez kısmından değil, ip kısmından çıkartın. Hatta gerekirse güneş gözlüğü falan bile takın. Göz de bulaşma yollarından biri.
5) eldiven takın. Atm, asansör, para vb. gibi şeylere eldivenle dokunun. Hatta asansör kapılarını dirseğinizle açın.
6) dışarı çıkarken tişört gibi şeyler değil, gömlek gibi yanlardan çıkacak şeyler giyin. Tişörtü çıkarırken ağzınıza, burnunuza değiyor illaki.
7) eve geldiğinizde derhal banyoya girin ve kıyafetlerinizi kirli sepetine atın. Ellerinizi, hiçbir yere dokunmadan 20-30 saniye yıkadıktan ve duruladıktan sonra. Gözlerinizin altını, burun ve dudak arasını (bıyık) sabunlayın. Telefon ve ev anahtarını da kolonya ile silin.
8) evinizi 2 saate bir olmak üzere 20 dakika havalandırın.
9) saat 12-7 arasında muhakkak uykuda olun. Geceler boyu İnternet, televizyonda kalmayın. Bu bir tatil değil. Ortada doğa ile ciddi bir savaş var. Doğa ana homo sapiensi yok etmeye ant içmiş şekilde saldırıyor. Önce doğa ananın virüs silahını yok edip sonra onunla masaya oturmamız lazım. Sizin bu saatler arası uykuda kalmanız virüse karşı bir silah. Bu işin şakası yok.
10) sigara kesinlikle içmeyin. Gerekirse krizden geberin, eliniz ayağınız titresin. Yoğun bakımda bir tek nefes için çırpınan hastaları görseniz, sigara krizinin hiçbir şey olmadığını anlarsınız.
11) su tüketimini arttırın. Günde içtiğiniz su miktarını en az 4-5 bardak arttırın. Öyle ki çişiniz su renginde olsun.
12) marketten aldığınız her ambalajlı şeyi su ve sabunla yıkayın.
13) elleriniz yokmuş gibi yaşayın. Sakın ola ki dalgınlıkla ağzınıza, burnunuza dokunmayın.
14. Ve son madde) bu virüsü hafife almayın ama saçma sapan paranoyalar geliştirmeyin. Psikoloji bağışıklık sistemi üzerinde çok etkili. Korkmak iyidir. Ama fazlası zarardır.
Umarım bu kabusu en az zararla atlatırız. Sağlık ve sevgi dileklerimle...
İyi bir hafızanın, bazı geceler cana kast ettiğini herkes bilmez.
Manisa kırkağaç bölgesinde meydana gelmiş. izmir'de de çok şiddetli hissedildi.
Şiddeti 5,2. Bana daha büyük gibi geldi. Tanrı'ya şükür kısa sürdü.
Şiddeti 5,2. Bana daha büyük gibi geldi. Tanrı'ya şükür kısa sürdü.
Hadi 90 neslini lise son sınıfın, son cumasının ince kederine götüreyim...
Vay ulan, dinledikçe üzerimde beyaz gömlek, gri pantolon ve gözlerim bozuk olmadığı halde çekici olduğunu düşündüğüm için taktığım gözlükler beliriyor. Ne dinlerdim o dik okul yokuşunu çıkarken bu şarkıyı.
Vay ulan, dinledikçe üzerimde beyaz gömlek, gri pantolon ve gözlerim bozuk olmadığı halde çekici olduğunu düşündüğüm için taktığım gözlükler beliriyor. Ne dinlerdim o dik okul yokuşunu çıkarken bu şarkıyı.
Benimle özdeşleşen bir gorgoroth şarkısı. Oğlum ne güzel oldu lan seneler sonra dinleyip kafaları çizmek.
İnfernus resmen gitar, gaahl resmen vokal dersi vermiştir. Şarkı aşırı karanlıktır ama ben bu şarkıyı dinleyince hiç karanlık hissetmem. 17 yaşımda dinlerkenki hallerim gelir aklıma, böyle gitar çalacağım günlerin hayalini kurarkenki zamanlarım.
Bir de şarkıda çok ince bir ayrıntı var. Gitar riffleri aynı tekrar ederken, bir başka melodiyle geçerken çok ama çok hızlı şekilde incelip kalınlaşıyor ki bu bildiğin ustalık ister. 04:38 anından bahsediyorum.
HEY ulan yıllar...
İnfernus resmen gitar, gaahl resmen vokal dersi vermiştir. Şarkı aşırı karanlıktır ama ben bu şarkıyı dinleyince hiç karanlık hissetmem. 17 yaşımda dinlerkenki hallerim gelir aklıma, böyle gitar çalacağım günlerin hayalini kurarkenki zamanlarım.
Bir de şarkıda çok ince bir ayrıntı var. Gitar riffleri aynı tekrar ederken, bir başka melodiyle geçerken çok ama çok hızlı şekilde incelip kalınlaşıyor ki bu bildiğin ustalık ister. 04:38 anından bahsediyorum.
HEY ulan yıllar...
hormon değildir. mutluluk hormonu hiç değildir. mutluluk hormonunu stimule eden 'nörotransmitter' maddedir. bir çok psikolojik rahatsızlığın temeli bu maddenin miktar dengesizliğidir.
uyuşturucu kullanımından sonra 'düşüş' denilen olayı da bu madde gerçekleştirir. uyarıcı ve uyuşturucu tüketiminde aşırı salgıladığı için bir süre sonra bu maddeyi salgılayan bezler kurur ve serotonin neredeyse hiç salgılanmaz. bu da insana kendini rezalet hissettirir.
işi sadece mutluluk vermek de değildir tabii. uyku hormonunu da bu arkadaş aktive eder.
uyuşturucu kullanımından sonra 'düşüş' denilen olayı da bu madde gerçekleştirir. uyarıcı ve uyuşturucu tüketiminde aşırı salgıladığı için bir süre sonra bu maddeyi salgılayan bezler kurur ve serotonin neredeyse hiç salgılanmaz. bu da insana kendini rezalet hissettirir.
işi sadece mutluluk vermek de değildir tabii. uyku hormonunu da bu arkadaş aktive eder.
sakız ağacından üretilen bir reçine olmakla birlikte içine girdiği her şeyin tadını fenafillah seviyesine çıkaran muhteşem ötesi şey.
muhallebiye, kahveye, dondurmaya, liköre vs. aklınıza gelebilecek her şeye yakışır.
muhallebiye, kahveye, dondurmaya, liköre vs. aklınıza gelebilecek her şeye yakışır.