çöl ve inanç deyince aklıma çağrı filminden bir sahne gelir, bu filmi izlerken de aklıma bu geldi : müslümanlar islam'ı açıktan yaymak için dışarı çıktıktan sonra kabe önünde olan kargaşada bir anda hamza çıkagelir. orada hz. muhammet e " Çölde geceler boyu dolaşırken, Ya Rasûlallah Allah'ın dört duvar arasına sığmayacağını anlamıştım" der. çölde doğan inanç biraz da bu sebepten tüm maddeyi kolaylıkla aşar. esasen her şey, kumdan ibarettir ve üstünü örten tek çatı gökyüzüdür.
film yokluğun ortasında, sanrıların, zevklerin ve günahların peşindeki insanların kesişen ayrışan yollarını anlattı bana. çöl yokluktur. kumun ortasında iskeleti kalmış atlar, yer değiştiren kum tepeleri, silinen ayak izleri. izbe ve harabe şehirlerde şarkı söyleyip rakseden insanlar. en güzel şey, bir kuyuya düşen osman'ın gördüğü saraydır. ceylan'ın bana anlattığı şey merak ve dünya güzelliği oldu. onun peşinden gidenler de hep bir şekilde günahı olanlardı. osman'ın, zeyd'in ve hatta küçük kızın bile günahı ve merakı vardı.
filmde anlatılan ve herkesin çok beğendiği kelebek ve anne karnındaki bebek hikayesi aşağı yukarı duyulduk şeyler bu yüzden şaşırtıcı geldi diyemem.
benim için en etkileyici sahne ölülerin mezardan kalkışı oldu sanırım. çok garip çok farklı. eski kitaplardaki menkıbeleri izlemek gibi bir şeydi.
etkileyici, düşündürücü, insanı tasvirleri, sembolleri anlama isteği ile dolduran, sorgulatan bir film.
" sevdim onu, o da beni sevdi bir ara"
kağıda dökülen iletişim, kendinle veya başkasıyla. bu tanıma anılarımız da girer, not aldığımız tarih de.
yazma isteğini en fazla çok okuduğum zamanlarda buluyorum. okuduğum yazılarda gördüğüm o berrak akıl, güçlü ifade, etkileyici ve aşinalık hissi uyandıran his kafamın içinde dönüp duran şeylerin bir kısmını kağıda aktarmam için itici güç haline geliyor. normalde yazdıklarımdan daha mutlu daha anlamlı şeyler yazdığımı düşünüyorum bu zamanlarda.
yazma isteğini en fazla çok okuduğum zamanlarda buluyorum. okuduğum yazılarda gördüğüm o berrak akıl, güçlü ifade, etkileyici ve aşinalık hissi uyandıran his kafamın içinde dönüp duran şeylerin bir kısmını kağıda aktarmam için itici güç haline geliyor. normalde yazdıklarımdan daha mutlu daha anlamlı şeyler yazdığımı düşünüyorum bu zamanlarda.
burada sözü ehline bırakmak gerekli ama bir not olarak hilmi yavuz'un islam'ın zihin tarihi, islamcı aydınların soy kütüğü bölümünde cumhuriyet tarihi içindeki gelişimi şöyle anlatılır:
cumhuriyetle beraber daha fazla öne çıkmasının sebeplerinden biri de siyasal islamın yanında müslüman aydın olarak görülen kişilerin veya islamın geleneksel ilimleri ( kelam, fıkıh ) ile ilgilenen kişilerin toplumsal desteğinin devlet korkusu ile erimesi, kaybolmasıdır. zamanla artan sekülerleşme ile beraber bunlar iyice tarikat-cemaat kabuklarına sıkışırken insan gönlünde olup biten bir şey olarak anlaşılan tasavvuf parladı, öne çıktı. mevlana vurgusu veya mevlana'nın genel olarak kabul görmesine biraz da böyle bakmak lazım belki. netice itibariyle İslami düşünce iyice cılızlaşırken batı felsefesi ile uğraşan muhafazakar aydın tipi İslami düşünceyi sırtlamaya çalıştı. bu da aslında oryantalizmin farklı bir formuna dönüşmüş oldu.
cumhuriyetle beraber daha fazla öne çıkmasının sebeplerinden biri de siyasal islamın yanında müslüman aydın olarak görülen kişilerin veya islamın geleneksel ilimleri ( kelam, fıkıh ) ile ilgilenen kişilerin toplumsal desteğinin devlet korkusu ile erimesi, kaybolmasıdır. zamanla artan sekülerleşme ile beraber bunlar iyice tarikat-cemaat kabuklarına sıkışırken insan gönlünde olup biten bir şey olarak anlaşılan tasavvuf parladı, öne çıktı. mevlana vurgusu veya mevlana'nın genel olarak kabul görmesine biraz da böyle bakmak lazım belki. netice itibariyle İslami düşünce iyice cılızlaşırken batı felsefesi ile uğraşan muhafazakar aydın tipi İslami düşünceyi sırtlamaya çalıştı. bu da aslında oryantalizmin farklı bir formuna dönüşmüş oldu.
hayao miyazaki filmlerinden bildiğimiz, hayranı olduğumuz müziklerin bestecisi, müzisyen.
hata yaptırır. yanlış insanlarla yanlış şeyler yaşamakta ısrar etmenin yegane sebebi yalnızlık veya yalnızlık korkusudur. " yalnız" olmaktan çok yaşamıyormuş gibi hissetmektir korkulan. kendin ile baş başa kalmamak için başkalarına sığınır, özünün renginden uzaklaşır, kirlenirsin.
ilişkiyi, sevgililiği, daha eğlenceli, daha tutkulu ya da daha yakışıklı/ güzel olanı tercih etmek olarak göremedim hiçbir zaman. bir bağ meselesiydi bana göre. o yüzden ne ayrılmayı bildim ne kavuşmayı doğru düzgün. ama çoğu kişi için partner değiştirmek mesele. yeni heyecan yeni tutku, tanımadan önceki hayaller bütünü. elbette yerini tanımanın getirdiği rutine bırakana kadar. sonra da başkasıdır mesele işte.
" aslında her baba bir imadır oğluna" - kemal varol.
"Kadın ve adam oturuyorlardı
Uzakta beyaz dağlar vardı
Gara girmek üzereyken Barselona-Madrid treni
Kadın üzgündü, üzgündü, üzgündü
Adam düşündü, düşündü, düşündü
Aşkımız bitmesin isterim dedi
Biralar içildi ve başka içkiler
Kadın ve adam kederliydiler
Ne birleşiyor, ne ayrılıyor elleri
Neden, neden sönüp gider bir aşk
Acının silinmez tortusunu bırakarak
Onulmazca inciterek yürekleri
Kadın daha gerçek bir acıyla yaralıydı belki de
Tasalı bir sevecenlikle baktı erkeğine
Gözyaşları içinde gülümsedi
Kadın ve adam oturuyorlardı
Aralarında bir masa vardı
Ve hüznün aşılmaz engelleri"
(bkz:HEMİNGWAY' İN BİR HİKAYESİNDEN
ÇAĞRIŞIMLARLA)
Uzakta beyaz dağlar vardı
Gara girmek üzereyken Barselona-Madrid treni
Kadın üzgündü, üzgündü, üzgündü
Adam düşündü, düşündü, düşündü
Aşkımız bitmesin isterim dedi
Biralar içildi ve başka içkiler
Kadın ve adam kederliydiler
Ne birleşiyor, ne ayrılıyor elleri
Neden, neden sönüp gider bir aşk
Acının silinmez tortusunu bırakarak
Onulmazca inciterek yürekleri
Kadın daha gerçek bir acıyla yaralıydı belki de
Tasalı bir sevecenlikle baktı erkeğine
Gözyaşları içinde gülümsedi
Kadın ve adam oturuyorlardı
Aralarında bir masa vardı
Ve hüznün aşılmaz engelleri"
(bkz:HEMİNGWAY' İN BİR HİKAYESİNDEN
ÇAĞRIŞIMLARLA)
kemal varol şiiri. babayı, babasını anlatır şiir. güçlüdür, derinliklerimizden geçer gider. bir parça :
"
bir nasihatin başlangıcındaki parmağı hep tehdit,
bütün oğulları kaçgöç,
herkesin yalnız klarnet çalarken duyduğu
kendinin öksüzü ıslak bir adam.
benzemem diye düşünürken
müsvedde oldum ona."
"
bir nasihatin başlangıcındaki parmağı hep tehdit,
bütün oğulları kaçgöç,
herkesin yalnız klarnet çalarken duyduğu
kendinin öksüzü ıslak bir adam.
benzemem diye düşünürken
müsvedde oldum ona."
kendine uzak kalmışsın
bedenin ruhuna daralan parmaklık
yorgunsun güz yaprakları kadar
dudakların rüzgar soluğu
gözlerinin kainat karanlığında
ruhun titriyor mumlar gibi
öldürüp tüm sancılarını
soysam parmak uçlarından bu bıkkın hissizliği
yaşayamamanın verdiği
mor ve sıcak "sen"inle dokunsan bahara
sular akıp gitse gözlerinden yüzünden
saçlarını savursa rüzgar
uykusuz yastık izleri dökülse gecelerinden
hiç kimse ne olduğunu bilmeden
bir masal tılsımını mırıldanıp
tac etsem saçlarına
erguvanlarla dolu deniz yamaçlarına
uçursam ruhunu ansızın
gözlerin aralanır da okursan
kalbinde çiçek kokuları anımsarsan
şiir şükür olur o zaman
kelimeler ruhunun rengiyle bulur kendini
bir özlem bakışıyla sana
kırpıştırma uğraşıyla yorgun gözlerini
düşler korusun karanlıklardan seni.
bedenin ruhuna daralan parmaklık
yorgunsun güz yaprakları kadar
dudakların rüzgar soluğu
gözlerinin kainat karanlığında
ruhun titriyor mumlar gibi
öldürüp tüm sancılarını
soysam parmak uçlarından bu bıkkın hissizliği
yaşayamamanın verdiği
mor ve sıcak "sen"inle dokunsan bahara
sular akıp gitse gözlerinden yüzünden
saçlarını savursa rüzgar
uykusuz yastık izleri dökülse gecelerinden
hiç kimse ne olduğunu bilmeden
bir masal tılsımını mırıldanıp
tac etsem saçlarına
erguvanlarla dolu deniz yamaçlarına
uçursam ruhunu ansızın
gözlerin aralanır da okursan
kalbinde çiçek kokuları anımsarsan
şiir şükür olur o zaman
kelimeler ruhunun rengiyle bulur kendini
bir özlem bakışıyla sana
kırpıştırma uğraşıyla yorgun gözlerini
düşler korusun karanlıklardan seni.
Seni büyük buldum, anladım,
Seni güzel buldum, korudum,
Seni küçük buldum, uyardım,
Seni yakın buldum, uyudum,
Biri yanlış idi, unuttum." - özdemir asaf.
Seni güzel buldum, korudum,
Seni küçük buldum, uyardım,
Seni yakın buldum, uyudum,
Biri yanlış idi, unuttum." - özdemir asaf.
sezai karakoç şiiri. ben aşıkları kadar etkilenmem bu şiirden ama garip bir kendine haslığı vardır bu şiirin. kendi atmosferine çeker okuyucuyu. çok yoğun hislerle yazıldığını belli eder. gücü şiirin hikayesinden de gelir.
"Yağmurdan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak."
"Yağmurdan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak."
vasat bir erotik sinema örneği var bu isimde. cuckold kavramını inceler, sözde.
Dikkatimi en baştan beri çektikleri için artık kitap okuyor, camdan dışarıyı izliyor gibi olsam da onları takip ediyordum. her nereye gidiyorlarsa beraber gitmek için bilet almışlar, planlamışlar ama anladığım kadarıyla sonra darılmışlardı. Fakat ikisi de gitmekten vazgeçmemişti. Nedeninin izlerini yüzlerinde aradım durdum. Çocuk kızı görmek istiyordu, bu gelmeyeceğini düşündüğünde yüzündeki halden belliydi. Ama kızgındı, çatık kaşları ve suskunluğu bunu söylüyordu. Kız da geldiğine göre, en azından planlanan şeye sadık kalmış veya onu görmek istemişti. Gittikleri yer belki ikisinin de hislerinden üstteydi. Sevgililer miydi, arkadaşlar mıydı bunu çözemedim. Ama kızgın ve yakınlardı.
Ne zaman birinin bakışı koridordan geçen birine dönse, ne zaman biri elini çantasına atsa, diğerinin tetikte olan bakışları harekete geçiyor, karşısındakinin hareketinin nesnesini yakalamaya çalışıyordu. göz ucuyla izliyorlardı birbirlerini. Ufak tefek bunu belli eden şeyler olmaya başladı tabi. Çocuk kızın düşen kalemini aldı, kız güneşten kitabına bakamadığını anlayınca çocuğun, perdeyi çekti.
-otel değiştirilmiş, herkes önceden adı geçen otelde kalacakmış. Dedi çocuk.
Kız bir kaşını kaldırdı, onun sesiyle irkilmiş, gözlerini tam olarak gözlerine dikmiş, alnında dalgaları andıran çizgilerle rahatsız, katı bir halde çocuğa bakıyordu. Bu şok, dalga dalga bir iç yumuşaklığına döner gibi karşılıklı kesik özet cümlelerle yayıldı içlerine. Sonra kafalarını tekrar indirdiler, biri kitabına, biri müziğine ve camdan görünen manzaraya gömüldü. İç dünyaları iki denizin ilk kez karşılaşması gibi dalgalarla birbirine hakim olmaya çalışıyordu adeta. Bu halleriyle, yapay duvarların ardında, bekliyorlardı aslında duvarın yıkılmasını.
Öğlen çocuk yemeğe gitmek için kalktı, durdu, pek kıza bakmadan
- Yemek yiyecek misin ?
- olur geleyim.. Oldu kızın cevabı.
Bu garip mecburiyet halini anlamadım. Hiçbiri yemek yemek için birbirine ihtiyaç duymadığı halde gizli bir şeye sadık kalır gibi, hislerinin üstünde bir bağla birbirlerini sürüklüyorlardı. Yemekten döndüklerinde, ellerinde sıcak çay vardı, gülümsediler birbirlerine, kız sonra neşeyle elindeki kitaptan bir şeyler anlatmaya başladı. Çocuk gözleri parlayarak dinledi. Her şeylerine dokunuyor gibi bir halleri vardı. Manevi bir sarılma hali. Son istasyona varıp herkes dağıldığında, istasyondan çıkarken gördüm onları son kez. Tek bir kişi yürüyormuş gibi yürüyorlardı. Bir bedenin iki bacağı gibiydiler.
Ne zaman birinin bakışı koridordan geçen birine dönse, ne zaman biri elini çantasına atsa, diğerinin tetikte olan bakışları harekete geçiyor, karşısındakinin hareketinin nesnesini yakalamaya çalışıyordu. göz ucuyla izliyorlardı birbirlerini. Ufak tefek bunu belli eden şeyler olmaya başladı tabi. Çocuk kızın düşen kalemini aldı, kız güneşten kitabına bakamadığını anlayınca çocuğun, perdeyi çekti.
-otel değiştirilmiş, herkes önceden adı geçen otelde kalacakmış. Dedi çocuk.
Kız bir kaşını kaldırdı, onun sesiyle irkilmiş, gözlerini tam olarak gözlerine dikmiş, alnında dalgaları andıran çizgilerle rahatsız, katı bir halde çocuğa bakıyordu. Bu şok, dalga dalga bir iç yumuşaklığına döner gibi karşılıklı kesik özet cümlelerle yayıldı içlerine. Sonra kafalarını tekrar indirdiler, biri kitabına, biri müziğine ve camdan görünen manzaraya gömüldü. İç dünyaları iki denizin ilk kez karşılaşması gibi dalgalarla birbirine hakim olmaya çalışıyordu adeta. Bu halleriyle, yapay duvarların ardında, bekliyorlardı aslında duvarın yıkılmasını.
Öğlen çocuk yemeğe gitmek için kalktı, durdu, pek kıza bakmadan
- Yemek yiyecek misin ?
- olur geleyim.. Oldu kızın cevabı.
Bu garip mecburiyet halini anlamadım. Hiçbiri yemek yemek için birbirine ihtiyaç duymadığı halde gizli bir şeye sadık kalır gibi, hislerinin üstünde bir bağla birbirlerini sürüklüyorlardı. Yemekten döndüklerinde, ellerinde sıcak çay vardı, gülümsediler birbirlerine, kız sonra neşeyle elindeki kitaptan bir şeyler anlatmaya başladı. Çocuk gözleri parlayarak dinledi. Her şeylerine dokunuyor gibi bir halleri vardı. Manevi bir sarılma hali. Son istasyona varıp herkes dağıldığında, istasyondan çıkarken gördüm onları son kez. Tek bir kişi yürüyormuş gibi yürüyorlardı. Bir bedenin iki bacağı gibiydiler.
güven hissini kırıp güvenilmez biri olmaya evrilmenin asıl kötü yanı insanların inanma isteğini öldürmektir. kimse tamamen güvenilir değildir. hatalar yapılır. insan, özüne " inandığı" insanın temizlendiğine inanmak ister, inançlarını kuvvetlendirdiği argümanlar, özürler, bahanelerle inancını ve güvenini tazeler. ama eğer inanmak istemeyecek hale gelirse ki bunun sebebi de her inanıldığında yenen kazıklarsa güvenilmez olursunuz. yani yalan söylediğinize dair hiçbir emare olmasa da size güvenilemez. sürekli kendiyle çelişenin guvenilmezliği ise en acı olanı, güvenemeyen için. ve güvenilemeyen, kaybettiği şeyi kavradığında, o yanık geçmek bilmez. dönüşümler geçirilmediği sürece vesika gibi taşır boynunda.
insan kirlenir, şiir susar. anlamsızlaşır güç gösterileri, beni başkasına cazip kılan şekillerin içini doldurma hevesleri susar. içinde uyanır insanın, yüzüne tutulan ve tutulacak bütün ışıklardan kaçma dürtüleri. susmak kendine çıplak kalmak gibi. bütün apoletleri sökülmüş bir ruh, çırılçıplak.
bize yapılmadığında ne kadar da kolay anlarız, analiz ederiz, sindirir, küçümser, insanın fıtratına bağlarız. hiç midemiz bulunmaz sevgilisini aldatmış, patronuna kazık atmış birinin aşk acısına dair teselli sözcükleri söylemek. " canım bilerek yapmadın ya, kötü düşünmedin ki, olsun bu da sana ders oldu " sözcükleri nasıl da dökülür ağzımızdan.
başkasına yaptığımız kötülüğü, yanlışı ne kadar da kolay unuturuz, ayda yılda bir aklımıza gelirse nasıl da vicdanlı insan sayarız kendimizi?
oysa, verdiğimiz acının ne kadarını telafi eder özür ?
sevmenin ön şartının gelecek muhtemel darbelere hazırlıklı olmak, güçlü kalmak, hassaslaşmamak, sahiplenmeden sevmeye dönüştüğü bir zamanda sevmemeye mahkum olmanın hesabını geçirilmiş kaç güzel gün kurtarır?
ey ben, gerçekten içten bir özeleştiri yaptın mı ?
başkasına yaptığımız kötülüğü, yanlışı ne kadar da kolay unuturuz, ayda yılda bir aklımıza gelirse nasıl da vicdanlı insan sayarız kendimizi?
oysa, verdiğimiz acının ne kadarını telafi eder özür ?
sevmenin ön şartının gelecek muhtemel darbelere hazırlıklı olmak, güçlü kalmak, hassaslaşmamak, sahiplenmeden sevmeye dönüştüğü bir zamanda sevmemeye mahkum olmanın hesabını geçirilmiş kaç güzel gün kurtarır?
ey ben, gerçekten içten bir özeleştiri yaptın mı ?
hata yapmaktan korkalım ama korkmaktan öte hataları önemseyelim salak salak dolaşmayalım etrafta. hata yapmaktan değil denemekten korkmamak gerekir. bilinmeyene, karanlığa yürümekten, ama doğru bildiğine yürümekten. riske girmekten korkmamalı ama hataya karşı duyarsız yaklaşmak, sanki dünya sadece sizin etrafınızda dönüyor da diğer insanlar, şeyler sizin öğrenme sahneniz olan dünyada birer figüran gibi davranmak ancak bencilliğin sonsuz ve bir boka varmayan denizine açılmak anlamına gelir. ondan sonra saçmalamaktan, aldatmaktan, kalp kırmaktan çekinmeyen bir dolu narsist ile dolup taşıyor dünya. amaçsız kalp turistleri.
"fear is the path to the dark side. fear leads to anger. anger leads to hate. hate leads to suffering" - master yoda.
güzel şiirlerinin çoğunu abdülhakim arvasi ile tanışmadan önce yazmıştır. sonradan yazdıkları kafiyeli slogan sınıfındandır. üzülerek söylemek gerekir ki, sözlerinin, o doldurmaya çalıştığı manevi kalıbın adamı değildir. dönemin demokrat parti iktidarından büyük doğu için sürekli olarak maddi yardım alırdı. onların ahlaksızlıklarına, yolsuzluklarına ses etmezdi. kumar alışkanlığını çok uzun zaman sürdürdüğü, namazla pek arasının olmadığını duymuştum. kumar alışkanlığını değişmeden önceki hayatı için kendisi de kabul eder ama sonrasında da kumar masasında basılmışlığı vardır. baş örtüsü hakkında çok afilli sözleri vardır, açıklığı ahlaksızlık gibi anlatır ama eşi açıktır.
otel odaları, istasyon gibi şiirlerle türk şiirine konu olarak şehri getiren şairlerden olduğu bu anlamda öncü olduğu söylenir.
otel odaları, istasyon gibi şiirlerle türk şiirine konu olarak şehri getiren şairlerden olduğu bu anlamda öncü olduğu söylenir.
insan psikolojisine onun kadar hakim türk romancısı azdır, belki de yoktur. türkiye'nin dönüşüm yıllarında doğu batı çatışmasını anlatmıştır. kalbi doğuda aklı batıdadır. kadınları muhafazakar bir refleksle suçlayıp geleneksel kültürün içine çekerken aslında kadınları batının penceresinden sevmiş olduğunu hissettirir size. o da düşmanına gizli aşk duyanlardandır esasında. bu yüzden, her ne kadar kaçınsa da, batılı yaşam tarzını aşırı kötülemekten kurtulamaz. kendine has bir dile sahiptir, sevenleri açısından tüm önemli kitapları okunmadan rahat edilmez. zirvesi ise yalnızıız'dır.
keşfedilmiş bir sırrın
koyu sıcak denizindeyim
umutlu suskunluğunda
güneşine aşık bir gezegen gibi
ışığından kendimi sakınmadan
saklarım seni
dağılan ve aşınan dünyadan
tahtaları çürümüş sandallarla
açılmak gibiyken yaşam
sen bana geceler boyu
okyanuslara yelkenler dikmenin
sabrını bahşettin
sakın boynunu soğuk rüzgarlardan
nefesim ısıtır bedeninin saklısını
ellerim ellerine uzanınca
her yanın öpücük tomurcukları
bütün bedenin baharlar giyinir
ince ve yumuşak sarılmalarda birikir
heyecan kıvrılmalarıyla açılır
ruhumuzun yakaları
kucaklamak bir deliliktir
ateş için barutu ama
küllerinden yeniden doğuluyorsa
hüküm sürendir aşk
ve yanmak gerekliliktir.
koyu sıcak denizindeyim
umutlu suskunluğunda
güneşine aşık bir gezegen gibi
ışığından kendimi sakınmadan
saklarım seni
dağılan ve aşınan dünyadan
tahtaları çürümüş sandallarla
açılmak gibiyken yaşam
sen bana geceler boyu
okyanuslara yelkenler dikmenin
sabrını bahşettin
sakın boynunu soğuk rüzgarlardan
nefesim ısıtır bedeninin saklısını
ellerim ellerine uzanınca
her yanın öpücük tomurcukları
bütün bedenin baharlar giyinir
ince ve yumuşak sarılmalarda birikir
heyecan kıvrılmalarıyla açılır
ruhumuzun yakaları
kucaklamak bir deliliktir
ateş için barutu ama
küllerinden yeniden doğuluyorsa
hüküm sürendir aşk
ve yanmak gerekliliktir.
üst not : başlığın orjinali vatan hayini idi. bu haliyle, daha vatan haini yazamadan sağda solda sosyal medyada insanlara hainlikle suçlayan çomarları işaret ediyordu. moderasyonun başlığı düzeltmesi bence gereksiz, aşağıda doğrusunu yazan yazara da ne desem bilemedim.
akpli jargonunda hükümetin güncel politikalarına katılmayan kişi.
2010 yılında fetöyü eleştirenler vatan hayiniydi, 2014 de fetö ayağına muhaliflerin bitirlmesini, sindirilmesini eleştirenler fetöyü temizleyin ama adaletsizlik etmeyin diyenler hayin oldu.
2012 de pkk ve öcalan a, açılım sürecine laf edenler hayindi, 2015 akp en büyük milliyetçi oldu. bu konuda en ufak adalet vurgusu yapan elbette hayin oldu. bu arada önce ypg ile flört edip sonra onları da terörist ilan ettiler.
uçak düşürlmesi olayında hükümeti eleştirenler rusya ya nötr bakanlar suriye yüzünden neden biz rusya ile papaz oluyor çatışmanın eşiğine geliyoruz diyenler hayindi 2015 de rusya yı eleştirenler hayin oldu.
2009 da ergenekon balyoz davalarına muhalif olanlar hayindi 2015 de davaları uyduranlar hayin oldu.
mavi marmara nın öncesi ve sonrasında israil ile girilen yapay gerilimi eleştirenler hayinken bugün mavi marmara davasının şehit başı 9 milyona satılmasını eleştirenler hayin oldu.
velhasıl hayin bitmiyor. hayır diyenler hayin açılıma karşı çıkan hayin çıkmayan da hayin, fetöyle mücadele eden de hayin etmeyen de hayin. dünyanın merkezini bir adamın iki dudağı zannedince öyle oluyor tabii.
gün gelecek ve dünyanın merkezinin kendileri olmadığını anlayacaklar. dışarıdan bakan gözün onları ne kadar oynak, prensipsiz gördüğünü fark edecekler. ayarını bozdukları kantar gün gelecek onları da tartacak.
akpli jargonunda hükümetin güncel politikalarına katılmayan kişi.
2010 yılında fetöyü eleştirenler vatan hayiniydi, 2014 de fetö ayağına muhaliflerin bitirlmesini, sindirilmesini eleştirenler fetöyü temizleyin ama adaletsizlik etmeyin diyenler hayin oldu.
2012 de pkk ve öcalan a, açılım sürecine laf edenler hayindi, 2015 akp en büyük milliyetçi oldu. bu konuda en ufak adalet vurgusu yapan elbette hayin oldu. bu arada önce ypg ile flört edip sonra onları da terörist ilan ettiler.
uçak düşürlmesi olayında hükümeti eleştirenler rusya ya nötr bakanlar suriye yüzünden neden biz rusya ile papaz oluyor çatışmanın eşiğine geliyoruz diyenler hayindi 2015 de rusya yı eleştirenler hayin oldu.
2009 da ergenekon balyoz davalarına muhalif olanlar hayindi 2015 de davaları uyduranlar hayin oldu.
mavi marmara nın öncesi ve sonrasında israil ile girilen yapay gerilimi eleştirenler hayinken bugün mavi marmara davasının şehit başı 9 milyona satılmasını eleştirenler hayin oldu.
velhasıl hayin bitmiyor. hayır diyenler hayin açılıma karşı çıkan hayin çıkmayan da hayin, fetöyle mücadele eden de hayin etmeyen de hayin. dünyanın merkezini bir adamın iki dudağı zannedince öyle oluyor tabii.
gün gelecek ve dünyanın merkezinin kendileri olmadığını anlayacaklar. dışarıdan bakan gözün onları ne kadar oynak, prensipsiz gördüğünü fark edecekler. ayarını bozdukları kantar gün gelecek onları da tartacak.
kürdistan'ı hiçbir zaman coğrafi bölge ya da jeokültürel bölge olarak algılamamış, kullanmamış olanların konuşulmasından rahatsız olduğu bölge. kürdistan denen bölge ne kafkaslar balkanlar gibi coğrafya belirtir, ne şii havzası gibi dini bir atfı vardır ne de arap yarımadası gibi ırki temellere dayanır. dayandığı şey, parçalanmak istenen ortadoğu ülkelerinde kimden ne koparılacağı ve kime verileceğidir. 100 yıl geriye gitsin bugün bizimdir dedikleri kimi kuzey ırak şehirlerinde, suriye şehirlerinde nüfusları arapların, türkmenlerin gerisindeydi.
eski böl ve yönetçiler yeni karıştır parçala ve yönetçiler oldular. ve bunların en fazla güvendiği kesim, her ülkede bulunan, sözde doğrucu davut ( yetmez ama evet stayla) özde kullanışlı aptal güruhu. salak olmayan görür ki, kürtler ister azınlık ister çoğunluk olsunlar, ister kültürlerini yaşasınlar ister kültürlerini yaşamasınlar, silahlandırılıyor, isyana teşvik ediliyor ve bulundukları ülkenin otoritesinin zayıflamasında araç olarak kullanıyorlar. emperyal güçler bunlara her hıyarım var dediğinde ellerinde tuzlukla koşuyorlar. sonra ellerine başka bir şey alıyorlar ama geç oluyor. israil, abd bunları çok seviyor. sebebi de anti-emperyalist, marksist leninist devrimci mücadele yürütmeleri asdfghj.
Ortdadoğu'nun faşizmden uzak bir bölge olduğunu kürtlerin güllük gülistanlık hayatlar yaşadığını söyleyemeyeceğim ama kürdistan etrafında dönen tartışmalarda neredeyse tüm kürdistancıların " where is usa air force" kıvamında takılması çok zavallıca.
son bir not da wilson un ulusların kaderi prensibi ile ilgili : balkanlarda türkler çoğunluk oldukları toprakları, musul'u, kerkük'ü öle öle kaybettiler. öle öle. tatavası yapılan ermeni soykırımında konuşulan rakamlar kadar insan öldü balkan göçünde. benim ailemin bir tarafı doğuya, bir tarafı balkanlara dayanır, kimsenin kürdistan tatavasını, mikromilliyetçiliğini çekecek değilim. her ulus egemenlik hakkını kendisi kazanmıştır, kendisi kazanır. türkler orta asya'dan anadolu ya gelirken hiçkimsenin prensibiyle bildirisiyle hareket etmedi. bağımsızlık bir karakter meselesidir. bir arada yaşamak yerine şımarıklık yapmakla olmaz o işler.
eski böl ve yönetçiler yeni karıştır parçala ve yönetçiler oldular. ve bunların en fazla güvendiği kesim, her ülkede bulunan, sözde doğrucu davut ( yetmez ama evet stayla) özde kullanışlı aptal güruhu. salak olmayan görür ki, kürtler ister azınlık ister çoğunluk olsunlar, ister kültürlerini yaşasınlar ister kültürlerini yaşamasınlar, silahlandırılıyor, isyana teşvik ediliyor ve bulundukları ülkenin otoritesinin zayıflamasında araç olarak kullanıyorlar. emperyal güçler bunlara her hıyarım var dediğinde ellerinde tuzlukla koşuyorlar. sonra ellerine başka bir şey alıyorlar ama geç oluyor. israil, abd bunları çok seviyor. sebebi de anti-emperyalist, marksist leninist devrimci mücadele yürütmeleri asdfghj.
Ortdadoğu'nun faşizmden uzak bir bölge olduğunu kürtlerin güllük gülistanlık hayatlar yaşadığını söyleyemeyeceğim ama kürdistan etrafında dönen tartışmalarda neredeyse tüm kürdistancıların " where is usa air force" kıvamında takılması çok zavallıca.
son bir not da wilson un ulusların kaderi prensibi ile ilgili : balkanlarda türkler çoğunluk oldukları toprakları, musul'u, kerkük'ü öle öle kaybettiler. öle öle. tatavası yapılan ermeni soykırımında konuşulan rakamlar kadar insan öldü balkan göçünde. benim ailemin bir tarafı doğuya, bir tarafı balkanlara dayanır, kimsenin kürdistan tatavasını, mikromilliyetçiliğini çekecek değilim. her ulus egemenlik hakkını kendisi kazanmıştır, kendisi kazanır. türkler orta asya'dan anadolu ya gelirken hiçkimsenin prensibiyle bildirisiyle hareket etmedi. bağımsızlık bir karakter meselesidir. bir arada yaşamak yerine şımarıklık yapmakla olmaz o işler.