dub pistols- open :
değişik bir trend.
medyada, sosyal medyada, kısa boylu, bisiklet pompasıyla şişirilmiş gibi kalçalara sahip kadınlar güzellik abidesi, cazibe merkezi, seksapalitenin sözlük karşılığı gibi servis ediliyor. her yerden instagram üzerinden adını duyuran bir ismin fotoğrafları çıkıyor.
ekrana saf saf, şaşkın şaşkın, ürkek ürkek bakıyorum. bu kadınlar gerçekten seksi mi bulunuyor ? kalçasından bir yaratık çıkacak ve başka bir konak beden bulup, onun kaçlasına yavrularını bırakıp öyle öyle yayılacakmışcasına üçüncü sınıf gerilim filmi karakterine benzeten bir tek ben miyim bunları ? kısa kadına değil sözüm ama, bu biçimsiz, bu anlamsız, spor salonundan çıkmayan üzerlerinde yırtılacak gibi taytlar jeanler giyen kadınlar gerçekten seksi mi ?
(bkz:insan gerçekten hayret ediyor)
medyada, sosyal medyada, kısa boylu, bisiklet pompasıyla şişirilmiş gibi kalçalara sahip kadınlar güzellik abidesi, cazibe merkezi, seksapalitenin sözlük karşılığı gibi servis ediliyor. her yerden instagram üzerinden adını duyuran bir ismin fotoğrafları çıkıyor.
ekrana saf saf, şaşkın şaşkın, ürkek ürkek bakıyorum. bu kadınlar gerçekten seksi mi bulunuyor ? kalçasından bir yaratık çıkacak ve başka bir konak beden bulup, onun kaçlasına yavrularını bırakıp öyle öyle yayılacakmışcasına üçüncü sınıf gerilim filmi karakterine benzeten bir tek ben miyim bunları ? kısa kadına değil sözüm ama, bu biçimsiz, bu anlamsız, spor salonundan çıkmayan üzerlerinde yırtılacak gibi taytlar jeanler giyen kadınlar gerçekten seksi mi ?
(bkz:insan gerçekten hayret ediyor)
İsminin orjinali napoleone buonaparte'dır. Fransızlar ismini doğru telaffuz edemediği için düzeltmiştir. Korsika göçmenidir, kısmen italyandır. Çok fakir bir ailenin çocuğu olarak yaşamış, sonra kardeşlerini kral, prenses, prens yapmıştır. Cumhuriyet in genç generallerinden biriyken imparator olmuş, arı ve kartal ı sembolü olarak kullanmış, tüm Avrupa ya kısa bir süre için diz çöktürmüştür.
Pokemon da psyduck a Esin kaynağı olmuştur.
Bilimsel olarak stresi azalttığı, mutluluğu kolaylaştırdığı, güven hissini taze tuttuğu böylece metabolizma üzerindeki yükü azalttığı söylenir.
Bunun dışında, özlem giderme sarılması var ki belki de en güzeli bu oluyor. İçindeki boşluğu doldurmak istercesine bastırıyorsun kendine özlediğini.
Bunun dışında, özlem giderme sarılması var ki belki de en güzeli bu oluyor. İçindeki boşluğu doldurmak istercesine bastırıyorsun kendine özlediğini.
Sevgi pınarı.
Takip ettiğim yazarların tek tek profiline girmek zorunda kalıyorum.
Yazınca uyar, favorileyince uyar, takip ettiğim yazarlar neyi favladı vs.. etkileşimi arttıracağına inanıyorum.
Takip ettiğim yazarların tek tek profiline girmek zorunda kalıyorum.
Yazınca uyar, favorileyince uyar, takip ettiğim yazarlar neyi favladı vs.. etkileşimi arttıracağına inanıyorum.
işine aşkla bağlı insanların yargıları aşmış, inceliğe, sırra, asla ulaşmış sakinliğini görüyorum onun felsefe yazılarını okurken. bir saat ustası gibi bakıyor baktığı şeye, yeteneği kendinden bir ressam üslubuyla şekillendiriyor kaleminden döküleni. anlasanız da anlamasanız da, çok şey bildiği halde ben çok şey biliyorum derdinde olmayan ama ilmin izzetinden midir o kadarı da hakkımdır dediğinden midir gereksiz tevazu göstermeyen bir hali var.
engin bilgi dünyasından, kültür birikiminden damlayanların yanında zarif şiirler yazıyor, her kadın altından kalkamaz şair kimliğinin, kadının edilgenliği, dişiliği şair cesaretini, dürüstlüğünü kaldıramaz. o bunu kadınlığından ödün vermeden çok güzel yapıyor.
ne edepten ödün veren ne de erkeğin, ahlakın yapay korkularıyla kendini sınırlayan cesur ve bilge bir kadın görüyorum yazılarına bakınca. bilgiyle, kültürle, dirsek çürütmüşlük, mürekkep yalamışlık tutku bilmişlik aşka ulaşmışlıkla yıllanmış şarabi satırların sahibi. var olması ihtimaline romanlar yazılıyor böyle karakterlerin.
mürekkebi hiç kurumasın.
engin bilgi dünyasından, kültür birikiminden damlayanların yanında zarif şiirler yazıyor, her kadın altından kalkamaz şair kimliğinin, kadının edilgenliği, dişiliği şair cesaretini, dürüstlüğünü kaldıramaz. o bunu kadınlığından ödün vermeden çok güzel yapıyor.
ne edepten ödün veren ne de erkeğin, ahlakın yapay korkularıyla kendini sınırlayan cesur ve bilge bir kadın görüyorum yazılarına bakınca. bilgiyle, kültürle, dirsek çürütmüşlük, mürekkep yalamışlık tutku bilmişlik aşka ulaşmışlıkla yıllanmış şarabi satırların sahibi. var olması ihtimaline romanlar yazılıyor böyle karakterlerin.
mürekkebi hiç kurumasın.
insan yalnızlığa yatkın bir canlı değil. sessizlikler geçicidir, kendini tamir etmek ya da kendine yeniden değer vermek amaçlı toparlanma evreleridir çoğunlukla. insan ve yaşam arasındaki sessizlikler bu yüzden her zaman kesintiye uğrar.
güzel olan iki kişi arasındaki sessizliklerdir. iki kişinin birlikte yarattığı, birlikte var ettiği. çiftleşme gibidir aynı, biri diğerinin döl yatağına bırakır kavgaların, açıklamaların, tartışmaların tohumlarını.
bazen bunlar konuşurken oluyor, konuşuyorsunuz ama aynı zamanda sessizsiniz de. bekleneni kimse söylemiyor, bazen de görüneni. kapısı ayrılığa çıkıyor bazen bunun, birisi çok uzun süre susarsa diğeri de susuyor.
bazen bunlar bakışırken oluyor, seslerle, kelimelerle. yükselen bir gerilim boğazımızın ucuna kadar geliyor. kavga ediyor sarılıyor küçük küçük şeylerden birbirine uzanma bahaneleri çıkarıyoruz. sonra da şiddetli bir sevişmeye tutuluyoruz. ruhumuzdaki o sıkıntı, o dolmuşluk gözleri kapalı bedeni ve ruhu soyunuk bir yağmaya dönüşüyor. her anlamda yağma.
bu yüzden bence, iki kişi arasında olanı makbuldür.
güzel olan iki kişi arasındaki sessizliklerdir. iki kişinin birlikte yarattığı, birlikte var ettiği. çiftleşme gibidir aynı, biri diğerinin döl yatağına bırakır kavgaların, açıklamaların, tartışmaların tohumlarını.
bazen bunlar konuşurken oluyor, konuşuyorsunuz ama aynı zamanda sessizsiniz de. bekleneni kimse söylemiyor, bazen de görüneni. kapısı ayrılığa çıkıyor bazen bunun, birisi çok uzun süre susarsa diğeri de susuyor.
bazen bunlar bakışırken oluyor, seslerle, kelimelerle. yükselen bir gerilim boğazımızın ucuna kadar geliyor. kavga ediyor sarılıyor küçük küçük şeylerden birbirine uzanma bahaneleri çıkarıyoruz. sonra da şiddetli bir sevişmeye tutuluyoruz. ruhumuzdaki o sıkıntı, o dolmuşluk gözleri kapalı bedeni ve ruhu soyunuk bir yağmaya dönüşüyor. her anlamda yağma.
bu yüzden bence, iki kişi arasında olanı makbuldür.
bireyselliğin din halini aldığı bir çağ için normal. eskiden isimler, soy isimler karışıklığı gidermelerin ötesinde anlamlara sahip olurdu. soy, soyluluk.. bunun yanında insanların çoğu isimlerinden öte sıfatları, mahlasları, ünvanlarıyla taşırdı kimliklerini. modern zamanlarda imaj her şey olduğu için haliyle ismin de dekoratif bir hal alması gerekiyor. elbette güzel bir isme sahip olmanın psikolojik katkısını yok saymıyorum.
sevişme var sevişme var. tutkulu öpücüklerle, tenlerden hisleri emmeye çalışmakla süren sevişmeler için birincisi, hızını yakalamış coşkusuna ulaşmış olanlar için ikincisini önerebilirim :
elias canetti, şöyle söylemiş bilinmeyen ve korku hakkında :
" İnsanı bilinmeyenin dokunuşundan daha çok korkutan hiçbir şey yoktur. İnsan kendisine değen şeyi görmek ve tanımak, hiç değilse sınıflandırmak ister. Yabancı herhangi bir şeyle fiziksel temastan her zaman kaçınma eğilimindedir. Karanlıkta beklenmedik bir dokunuşun sebep olduğu korku, paniğe kadar varabilir. Üzerine giydikleri bile yeterli bir güvenlik duygusu vermez; giysileri yırtmak ve kurbanın çıplak, yumuşak, savunmasız etini delmek kolaydır.
İnsanların etraflarında yarattıkları bütün mesafelerin nedeni bu korkudur. Kendilerini başka hiç kimsenin giremeyeceği evlere kapatırlar ve ancak orada bir dereceye kadar güvende hissederler. Hırsız korkusu yalnızca soyulma korkusu değildir, aynı zamanda karanlığın içinden aniden uzanan beklenmedik bir elden duyulan korkudur "
"İbrahim gölünde hep bir yönde dönen balıkların
unuttuğu ateştir.
hatırlansa ateş olduğu
o dönüşü var edenin
hatırlansa bir kez.
belki de dönülmeyecek
bir hazne kesilecek dilde.
ama unutuş var
varlığa eklenen unutuş var bir kez
olmalı "
unuttuğu ateştir.
hatırlansa ateş olduğu
o dönüşü var edenin
hatırlansa bir kez.
belki de dönülmeyecek
bir hazne kesilecek dilde.
ama unutuş var
varlığa eklenen unutuş var bir kez
olmalı "
kahramanmaraş doğumlu, kürt asıllı şair. şairliği benim için katılmadığım ideolojisinden önce gelir.
" ve acının bağladığı
ve uzun bir yoldan sonra varılan durak
bir yüz olduğunda
bakışın yarattığı kalp değildir artık
ötesidir.
kalbin bilgisidir bakışın yarattığı
bizi var eden kimya
ve nöronların bildiğinden fazlası.
odur bakışın yarattığı
bir aşığın bakışına esirgenen şey
orada birikir "
çok da güzel şiir okur. rüzgar dolu konaklar :
" ve acının bağladığı
ve uzun bir yoldan sonra varılan durak
bir yüz olduğunda
bakışın yarattığı kalp değildir artık
ötesidir.
kalbin bilgisidir bakışın yarattığı
bizi var eden kimya
ve nöronların bildiğinden fazlası.
odur bakışın yarattığı
bir aşığın bakışına esirgenen şey
orada birikir "
çok da güzel şiir okur. rüzgar dolu konaklar :
"
hayat
dolduruyor beni
nasıl
yıkık bir binayı
gökyüzü doldurursa "
ataol behramoğlu dizeleri. ne kadar güzel anlatır hayatın güzelliğinin insanın yıkılmışlığına ve hep yıkılacağına hiçbir şey yapamayacağını. hayat adil değildir. hiç kimse eşit şartlarda doğmaz, büyümez, savaşmaz. parmak uçlarındaki sinirleri kesilip alındıktan sonra dokunmanın anlamını satırlarda ve dokunan, hisseden insanların yüzlerinden öğrenmeye çalışmaktır bazen yaşamak. bazen zorlanmış kapıların kilitli olduğunu ancak öğrenip koridorlarda kalakalmaktır. bazen akıp giden zaman nehri önünde yaşamaya değer her şeyin akıp gidişini dudakları kuru izlemektir. kendi yavanlığına kalır insan gün gelir. suçlu hiç kimsede değildir oysa sizi siz yapan şeylerdir suçlu olan. hiç kimse kendi kadar zarar veremez kendine. farkındalığa rağmen acizlik, miskinlik, güçsüzlük akrebin etrafındaki ateş çemberidir. " neden yaşıyorum ? " sorusunun cevabı bulunur ama güzel değildir cevaplar her zaman. kendine mecbursundur. mahrumiyetinin her gün yüzüne vuruluşudur. yaşamak acımasızdır, unutturmaz.
hayat
dolduruyor beni
nasıl
yıkık bir binayı
gökyüzü doldurursa "
ataol behramoğlu dizeleri. ne kadar güzel anlatır hayatın güzelliğinin insanın yıkılmışlığına ve hep yıkılacağına hiçbir şey yapamayacağını. hayat adil değildir. hiç kimse eşit şartlarda doğmaz, büyümez, savaşmaz. parmak uçlarındaki sinirleri kesilip alındıktan sonra dokunmanın anlamını satırlarda ve dokunan, hisseden insanların yüzlerinden öğrenmeye çalışmaktır bazen yaşamak. bazen zorlanmış kapıların kilitli olduğunu ancak öğrenip koridorlarda kalakalmaktır. bazen akıp giden zaman nehri önünde yaşamaya değer her şeyin akıp gidişini dudakları kuru izlemektir. kendi yavanlığına kalır insan gün gelir. suçlu hiç kimsede değildir oysa sizi siz yapan şeylerdir suçlu olan. hiç kimse kendi kadar zarar veremez kendine. farkındalığa rağmen acizlik, miskinlik, güçsüzlük akrebin etrafındaki ateş çemberidir. " neden yaşıyorum ? " sorusunun cevabı bulunur ama güzel değildir cevaplar her zaman. kendine mecbursundur. mahrumiyetinin her gün yüzüne vuruluşudur. yaşamak acımasızdır, unutturmaz.
biliyorum dinlenmemeli bazı şarkılar
beklenmedik bir büyü dokunur suya
o unutulmamış beşinci mevsimden kalan
bir rüzgar üşütür beni
sözlerim de gözlerim de prangalıdır
şu fırtınadan bir meltem dahi ulaşmaz sana
aynalarda tek bir yüz olduğumuz
günlerden kalan bir yansıma
vurur gönderilmemiş mektupların satırlarına
harabeler karşılar beni
çünkü yakılmış bir limandır uzanmak sana
gururuma yasak günahsızlığıma günahtır
yazıktır sevdayı susturup alışmaya çalışmak
bir şiir daha çiziyorum
zindanımın duvarına
seni çiziyorum dizelerin gözlerindeki ışığa
susuyorum ki sen konuş yine karanlıklarda
aklımı ve hatıramı takıp bir kuşun kanadına
sarılmaların düşünden düşüyorum yokluğuna.
beklenmedik bir büyü dokunur suya
o unutulmamış beşinci mevsimden kalan
bir rüzgar üşütür beni
sözlerim de gözlerim de prangalıdır
şu fırtınadan bir meltem dahi ulaşmaz sana
aynalarda tek bir yüz olduğumuz
günlerden kalan bir yansıma
vurur gönderilmemiş mektupların satırlarına
harabeler karşılar beni
çünkü yakılmış bir limandır uzanmak sana
gururuma yasak günahsızlığıma günahtır
yazıktır sevdayı susturup alışmaya çalışmak
bir şiir daha çiziyorum
zindanımın duvarına
seni çiziyorum dizelerin gözlerindeki ışığa
susuyorum ki sen konuş yine karanlıklarda
aklımı ve hatıramı takıp bir kuşun kanadına
sarılmaların düşünden düşüyorum yokluğuna.
alternatif akımın mucidi değildir, hakkındaki ilk giriler girilirken belirtmiş olalım, kendisi alternatif akımın efektif ve verimli frekanstaki, yani şu an kullanılan 50-60 hz sinüsodial dalga formunu üretmiştir. yoksa kendisi doğmadan evvel alternatif akım biliniyordu.
portishead şaheseri :
fransızcadaki anlamı ölümcül kadın. cazibesi çok güçlü, eşdeğer ölçüde özgüveni de yüksek kadınlar için kullanılıyor. holywood'da bu kadına en fazla uyan karakter şu sıralar için eva green denebilir. ki kendisi, vücuduyla değil gözleri, anlamlı bakışlarıyla hak ediyor bu ünvanı.
bir de şuna değinmek gerek ki bu kavram da zamanla değişti. eskiden femme fatale pasif, aşırı dişi kadın gibi bir şeydi. yani temel mesele erkeklerin onun çekiminden kurtulamamasıydı. o, durduğu yerde karadelik gibi erkekleri ağına düşürürdü. dita von teese'in aurası buna örnek verilebilir. modern zamanlarda ise femme fatale daha başka. akıllı, güçlü, spor yapıyor, erkeklerin üzerine gidiyor, durduğu yerde hiçbirinin gözünün içine bakmadan, bakışları toplamak yerine, açıkça ilan ediyor, bana sahip olmak isterken bana ait olma arzusunda en ileri gideniniz hangisi ? bana bunu en güzel anlatan şey bir videonun kapak fotoğrafı olmuştu. burada erkekler, birbirlerinin farkındadır ama kadına kilitlenmiştir, normal şartlar altında, erkeklik gururu gereği vazgeçmeleri gerekir. çünkü bu mücadelenin galibi onu tek gecelik odasına alabilecek değil, ruhunun yörüngesine girecektir. işte femme fatale erkeklere erkeklik gururunu kendi ayaklarıyla ezdiren kadındır. eskiden olan kısa, yuvarlak hatlı kadın değil; nispeten uzun, cesur, seksi ve kışkırtıcıdır. başkası yapsa fahişe olur ama o yapınca tanrıça olur. enteresandır, sakınılasıdır, "erkeklerin dünyasında" onsuz her şeyi hiç yapandır. şu şarkının görselinde özetlenendir :
bir de şuna değinmek gerek ki bu kavram da zamanla değişti. eskiden femme fatale pasif, aşırı dişi kadın gibi bir şeydi. yani temel mesele erkeklerin onun çekiminden kurtulamamasıydı. o, durduğu yerde karadelik gibi erkekleri ağına düşürürdü. dita von teese'in aurası buna örnek verilebilir. modern zamanlarda ise femme fatale daha başka. akıllı, güçlü, spor yapıyor, erkeklerin üzerine gidiyor, durduğu yerde hiçbirinin gözünün içine bakmadan, bakışları toplamak yerine, açıkça ilan ediyor, bana sahip olmak isterken bana ait olma arzusunda en ileri gideniniz hangisi ? bana bunu en güzel anlatan şey bir videonun kapak fotoğrafı olmuştu. burada erkekler, birbirlerinin farkındadır ama kadına kilitlenmiştir, normal şartlar altında, erkeklik gururu gereği vazgeçmeleri gerekir. çünkü bu mücadelenin galibi onu tek gecelik odasına alabilecek değil, ruhunun yörüngesine girecektir. işte femme fatale erkeklere erkeklik gururunu kendi ayaklarıyla ezdiren kadındır. eskiden olan kısa, yuvarlak hatlı kadın değil; nispeten uzun, cesur, seksi ve kışkırtıcıdır. başkası yapsa fahişe olur ama o yapınca tanrıça olur. enteresandır, sakınılasıdır, "erkeklerin dünyasında" onsuz her şeyi hiç yapandır. şu şarkının görselinde özetlenendir :
çok tutkulu bir beth hart versiyonu vardır :
arzın merkezini değiştiren şey. bütün çekimler onadır. boşlukta kaldığınız her an, her dalgınlık kalbinizin aklınızın ona düşüşüyle sonuçlanır. her şey ona çeker.zaman ve güç onun çekimine direnmek ya da düşmekle geçer. sıfır noktasıdır "o" bütün mesafeler ona olan uzaklıkla ifade edilir, ondan uzaklaştırması, ona yaklaştırması ile ölçülür. " düştümse eğer sana bakarken düştüm" diyebilmektir aşk, bütün hataları onunla, onun için yapmaktır.
mükemmel bir şarkıdır, " nedir ki" dediği sevdayı içine işler adamın.
"sevda dediğin, sevda dediğin
şiirin kalbinde kandır sevda
şarkıda biten yalandır
sevda dediğin nedir ki
başlayan sondur sevda"
"sevda dediğin, sevda dediğin
şiirin kalbinde kandır sevda
şarkıda biten yalandır
sevda dediğin nedir ki
başlayan sondur sevda"