en güzelini ahmet kaya söylemiş :
" Korkulu geceleri sayar gibi
Birdenbire bir yıldız kayar gibi
Ellerim kurtulacak ellerinden
Bir kuru dal ağaçtan kopar gibi. "
(bkz:bir veda havası)
duman şarkısı.
şöyle demişti şair :
" unutmak değil ama belki hatırlamamak mümkün "
" unutmak değil ama belki hatırlamamak mümkün "
" Sen bir taze haber gibi gelmiştin unutmadım
Her gelişin bir taze haberdi, unutmadım
Aşktı alıp verilen, altın bir vakitti yaşadığımız
Bir muştuyu algılamanın sürekli gerilimiydi sanki, unutmadım "
Her gelişin bir taze haberdi, unutmadım
Aşktı alıp verilen, altın bir vakitti yaşadığımız
Bir muştuyu algılamanın sürekli gerilimiydi sanki, unutmadım "
sevginin ve tutkunun devamı, karşıdakinin günlük hayatını bilmekle devam eder. bunun kötüye gitmesi, iyiye gitmesi seven için meseledir. yaşamı devam ettirmek içindir. yaşaması devam etsin içnidir. güzelliği bozulmasın içindir. bu kaybedildiği zaman ilişki bitmiş olur. sevgilinin hayatını merak etmeyi bıraktığımızda onu önemsemeyi bırakmışızdır.
(bkz:determinizm)
hacmin artması. kapalı topluluklar birbirine sıkı sıkıya tutunmuşken genişlemeye başladıklarında, güçlenip iktidar elde ettiklerinde genişlerler. bu genişleme sonucu erdemlerden çıkarlara doğru bir davranış değişimi olur. kapalı ortamın getirdiği o yalandan idealize ortam işte o zaman kişiliklerle imtihana girer.
düşünceler andan koparırlar. duşun altında suyun sıcaklığını üşütürse ta da yakarsa hissedersiniz ancak. etrafınızı saran şeylerin güzelliği ya da çirkinliği gözünüze görünmez. anın tadını, seçenekleri idrak edemezsiniz. düşünceler hayatın kolonları ile ilgili olursa depresyonu kalıcı hale getirir. oyalanmalara gönül veremeyecek derecede meşgul, aynı oranda dışarıdan tembel görünürsünüz.
schopnehauer' ın ne demek istediğini anlamadan bu sözü geçersiz saymak, ancak kendi ve kendi gibi insanlar bakarak genellemekten başka bir şey değil. fikir tembelliği diye bir şey var ve bu tespit sadece schonephaur'a ait değil. cemil meriç de bu konudan çok bahseder. algı oyunu, algı operasyonu şu bu.. tüm bunların hepsi, sizden daha iyi ve daha derinlemesine düşünebilen bir güçle karşılaştığınızda iç dünyanızda uyanan içten içe çoğu konuda haklı olabileceği düşüncesidir. etkilenme beraberinde katılmayı getirir, zamanla aynı fikirlerin savunucusu olursunuz. öyle olmasaydı, insanların çoğu inandıkları ilk dinin kapıldıkları ilk siyasi akımın içinde ömürlerini tamamlamazlardı. geçişler, tüm insanlığa bakınca oldukça az kalır.
bugün bilgi çağında bile bu sınırlı oluyor. varın schopenhauer'ın yaaşdığı zamanda düşünürlerin ve kitapların insanı nasıl avucuna aldığını siz düşünün. yahu insanlık dediğimiz kalabalık binlerce yıl boyunca köleliğin çok haklı evrensel bir şey olduğuna inanıp buna göre yaşamış. insanlık her zaman şüphenin ve merakın ardından analitik düşünceyi kendine rehber edinip yol almadı. senin için öyle olması, ya da doğru olanın o olması, gerçeğin o olduğu anlamına gelmiyor. felsefenin ve siyasetin de ayrılma noktası tam olarak burası.
bugün bilgi çağında bile bu sınırlı oluyor. varın schopenhauer'ın yaaşdığı zamanda düşünürlerin ve kitapların insanı nasıl avucuna aldığını siz düşünün. yahu insanlık dediğimiz kalabalık binlerce yıl boyunca köleliğin çok haklı evrensel bir şey olduğuna inanıp buna göre yaşamış. insanlık her zaman şüphenin ve merakın ardından analitik düşünceyi kendine rehber edinip yol almadı. senin için öyle olması, ya da doğru olanın o olması, gerçeğin o olduğu anlamına gelmiyor. felsefenin ve siyasetin de ayrılma noktası tam olarak burası.
Asil ve cool duruşunu " alırım bir dal insanı" şeklinde baltalayan statüsünden kurtararak koruyacağım yazar. Bana göre statüsü hypatia olarak sabitlenmeli.
Sözlük için konuşursak neye göre değiştiği merak edilendir. Puan, giriş sayısı, girilerin ortalama oyu?
ataol behramoğlu dizeleriyle :
insan her zaman
bir uçuruma
hazır olmalı diye düşünüyorum
ölmeye, soğukta ve tek
kalmaya...
insan her zaman
bir uçuruma
hazır olmalı diye düşünüyorum
ölmeye, soğukta ve tek
kalmaya...
karanlık bir yolda, bir yanında mezarlık duvarları bir yanında uçurumlar varken içinden ümitli şarkılar söylemek gibidir bu korkuyu bastırma çabaları. sonrasında, güvensizlik hissinin verdiği acı bir zaman sonra kendi içinde bir reddedişe verilir. şüpheler, ithamlar, iftiralar.. sanrılar ve kurmalar.. kaybetmekten korkulan kişi, bu korkulara bir yere kadar yardım edebilir bir yerden sonra çaresizdir.
ismet özel şiiri.
ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum.
şehre neden
esmer ve dönek yüzümle döndüm dağlardan
kar vakti tarlaları kımıldatan soluğum
niyedir sarmalasın vites dişlilerini
defneler, nakışlar yok
alnımda neden.
ağlamadan
etimin iğneli beşiklerde bıraktığı izlere aldırmadan
o mavi korularda ve dibektaşlarında
bırakıp sözlerimin kalıntılarını
açıkça konuşmak istiyorum.
besbelli ki leşler koruyor şehrin bedenlerini
göğsünün kafesinde yalnızca pasak
biliyorsun
korkutulmuş bir kızın
yüreğinden fışkıran beyaz güvercinleri
sabahın köründe kalkan tirenlerdeki nefret
hergün aynı kalafat yerine çekilmenin nefreti
bunları
bütün bunları biliyorsun
dağlardan dönüyorsun o sağır yamaçlardan
çevik bacaklarını getiriyorsun, ne çiçek ne de ninni
boz şayaktan poturun dağlarda ne güzeldi
şehre varınca artık meşinler giymelisin
daha esmer
daha kankusturucu
sen o baygın sevgilerin adamı değilsin.
sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde
bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir
bin çeşit güneşle ovulmalıdır gaddar ellerin
yürü yangınların üstüne, kendi alevini de getir
çarpıntısız dakikası olur mu devrimcinin
ki
ölüm
her yerde uyanıktır
alestadır korkunun yardakçıları
tez kızaran güllerden kendini sakın
sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı-
aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine
bıraktın vazgeçilmez ırmakları
gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin
dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları.
ağlamadan
dillerim dolaşmadan
yumruğum çözülmeden gecenin karşısında
şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı
üzerime yüreğimden başka muska takmadan
konuşmak istiyorum.
şehre neden
esmer ve dönek yüzümle döndüm dağlardan
kar vakti tarlaları kımıldatan soluğum
niyedir sarmalasın vites dişlilerini
defneler, nakışlar yok
alnımda neden.
ağlamadan
etimin iğneli beşiklerde bıraktığı izlere aldırmadan
o mavi korularda ve dibektaşlarında
bırakıp sözlerimin kalıntılarını
açıkça konuşmak istiyorum.
besbelli ki leşler koruyor şehrin bedenlerini
göğsünün kafesinde yalnızca pasak
biliyorsun
korkutulmuş bir kızın
yüreğinden fışkıran beyaz güvercinleri
sabahın köründe kalkan tirenlerdeki nefret
hergün aynı kalafat yerine çekilmenin nefreti
bunları
bütün bunları biliyorsun
dağlardan dönüyorsun o sağır yamaçlardan
çevik bacaklarını getiriyorsun, ne çiçek ne de ninni
boz şayaktan poturun dağlarda ne güzeldi
şehre varınca artık meşinler giymelisin
daha esmer
daha kankusturucu
sen o baygın sevgilerin adamı değilsin.
sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde
bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir
bin çeşit güneşle ovulmalıdır gaddar ellerin
yürü yangınların üstüne, kendi alevini de getir
çarpıntısız dakikası olur mu devrimcinin
ki
ölüm
her yerde uyanıktır
alestadır korkunun yardakçıları
tez kızaran güllerden kendini sakın
sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı-
aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine
bıraktın vazgeçilmez ırmakları
gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin
dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları.
bir araya gelmek.
yıllar geçtikçe bütün yıldızların birbirinden uzaklaşması gibi bütün insanlar da birbirinden uzaklaşıyor. aile bireyleri, dostlar, eşler bile. sürekli açılıyor mesafeler ve uçurumlar derinleşiyor. o uçurumların üzerinden sağlam köprülerle geçilip yapılabilen buluşmaların verdiği sıcaklığı sarılma anlarında görebilirisiniz. yumulan gözler, göğse bastırılan bir özlenmiş. sevginin çokluğu kadar derinleşmiş uçurumlara delalet eder. dolu ve doygun hislerle dolu insan daha yüzeysel ve hızlı geçer buluşma anlarını.
yıllar geçtikçe bütün yıldızların birbirinden uzaklaşması gibi bütün insanlar da birbirinden uzaklaşıyor. aile bireyleri, dostlar, eşler bile. sürekli açılıyor mesafeler ve uçurumlar derinleşiyor. o uçurumların üzerinden sağlam köprülerle geçilip yapılabilen buluşmaların verdiği sıcaklığı sarılma anlarında görebilirisiniz. yumulan gözler, göğse bastırılan bir özlenmiş. sevginin çokluğu kadar derinleşmiş uçurumlara delalet eder. dolu ve doygun hislerle dolu insan daha yüzeysel ve hızlı geçer buluşma anlarını.
biraz olsun yazmakla ilgilenen herkesin okuması gereken bir kitap. şöyle demiş bir yerinde schopenhauer :
..Ve dolayısıyla öyle olur ki çok fazla yani neredeyse bütün gün okuyan ve arada düşünmeksizin eğlence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse , yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder ,tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi. Birçok eğitimli insanın durumu bundan pek farklı değildir , okumak onları ahmaklaştırır.
..Ve dolayısıyla öyle olur ki çok fazla yani neredeyse bütün gün okuyan ve arada düşünmeksizin eğlence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse , yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder ,tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi. Birçok eğitimli insanın durumu bundan pek farklı değildir , okumak onları ahmaklaştırır.
erkeklerin anlamakta zorlandığı bir meseledir bu. muhafazakar toplumların en büyük düşmanlarından, düşmanlıklarından da biridir.
kadını, kadınlığı tanımadığım yaşlarda süslenen, özel ve güzel giyinen, erkeklere angaje kadınlara çok kızar, onları erkeklerin beklentilerinin esiri olmuş sayardım. bana göre asıl saygıyı hak eden dilediğince boxer giyip dolaşan kadındı, özel çamaşırlar giyen değil. makyaj yapmayan, güzellik beklentilerini takmayan kadın daha kadındı. çünkü erkekler kadınları tıpkı cin ali gibi, fabrika çıkışı olarak girintisi çıkıntısı olmayan, ruhsal olarak düz çubuk gibi görürler. kadının kadınlık namına yaptığı her şey yapaydır ve habis amaçlar taşır. oysa kadının fiziksel olarak sahip olduğu girintileri çıkıntıları, ruhunda da var. o ruhunda da kadın. asıl bunu bastırması, ortaya çıkarmak zorunda olması değil yokmuş gibi davranması, kadınlık kimliğine darbe vurmak demek. kadınlar düz çubuk şeklinde cin ali değiller. güzel olmak, ilgi uyandırabilir olmak, kendi karakterinin özgünlüğünde olmak onların yapısında var. bunu her biri kendi arzusuna göre ortaya çıkarıyor. erkekler ve muhafazakar toplumlar bunu anlayamıyor. kadınlardan erkek gibi düşünüp hareket etmelerini bekliyorlar.
ben kadınları anladım mı peki ? klişelerden ne kadar öteye gidebildim bilmiyorum.
kadını, kadınlığı tanımadığım yaşlarda süslenen, özel ve güzel giyinen, erkeklere angaje kadınlara çok kızar, onları erkeklerin beklentilerinin esiri olmuş sayardım. bana göre asıl saygıyı hak eden dilediğince boxer giyip dolaşan kadındı, özel çamaşırlar giyen değil. makyaj yapmayan, güzellik beklentilerini takmayan kadın daha kadındı. çünkü erkekler kadınları tıpkı cin ali gibi, fabrika çıkışı olarak girintisi çıkıntısı olmayan, ruhsal olarak düz çubuk gibi görürler. kadının kadınlık namına yaptığı her şey yapaydır ve habis amaçlar taşır. oysa kadının fiziksel olarak sahip olduğu girintileri çıkıntıları, ruhunda da var. o ruhunda da kadın. asıl bunu bastırması, ortaya çıkarmak zorunda olması değil yokmuş gibi davranması, kadınlık kimliğine darbe vurmak demek. kadınlar düz çubuk şeklinde cin ali değiller. güzel olmak, ilgi uyandırabilir olmak, kendi karakterinin özgünlüğünde olmak onların yapısında var. bunu her biri kendi arzusuna göre ortaya çıkarıyor. erkekler ve muhafazakar toplumlar bunu anlayamıyor. kadınlardan erkek gibi düşünüp hareket etmelerini bekliyorlar.
ben kadınları anladım mı peki ? klişelerden ne kadar öteye gidebildim bilmiyorum.
sosyal medyada hızlısın ve anonimsin, görebiliyor görünebiliyorsun. ama bunun bir yan etkisi, tıpkı küçük oyunlarda bilinmez kutuya tıklayınca içinden altın puan çıkması, onu toplayıp oradan uzaklaşman gibi; bir nicke tıklayıp hikayesini öğrenip sonra bir başkasına geçiyorsun. bazen bu aynı anda oluyor. böylece, her insan bir tür puan kapma yarışı veya aracına dönüşüyor. tüketip geçiyorsun. üstelik bunun senin için sıradan hikayeler biriktirmekten ötey geçmesi de az oluyor. ama hormonlarını harekete geçiriyor. yalnızlıktan uzaklaşıyor derdini anlatıyor heyecan ve tatmin duyuyorsun. çoğu kişi herhangi bir mecrada yerleşiklik hissi bulamadan geçip gidiyor. tüm bunların ruh üzerinde etkisi de donukluk. gerçek hislerden uzaklaşmak, insanları kavanozlar ya da kutucuklar gibi görmeye başlamak. ekran bağımlılığı, çok fazla klişeye aşinalık, hayata gerçek anlamda değmekten uzaklaşmak. bu anlamda sözlüklerde gerçek anlamda karakter sahibi bir hesap oluşturabilenleri takdir ediyorum. onun köşe yazarlığı gibi saygı duyulası bir yanı var.
gerçekleşmesini umut ettikleri dilekleridir. söylenince tılsımı uçmayan türden.
içine girince iyileşilebilecek bir koza. maddi olarak imkansız, ama manevi olarak mümkün.
içine girince iyileşilebilecek bir koza. maddi olarak imkansız, ama manevi olarak mümkün.
türkiye' de nar ekşisi diye satılan şeylerin bir kısmının fabrikasına hiç nar girmez..
whatsapp kişileri ile oluşturulan gruplar.( olmuyor değil mi )
bunların resmiyetle kurulanları çok tatsız olur, iş, proje, servis, okul şu bu.. arkadaşlarla olanlarda muhakkak bir tane neden yazmıyorsunuz diyen adam olur. hiç sekmez. sen olmasan gruba ölüm sessizliği düşer neden yazmıyorsunuz diyen adam..
bunların resmiyetle kurulanları çok tatsız olur, iş, proje, servis, okul şu bu.. arkadaşlarla olanlarda muhakkak bir tane neden yazmıyorsunuz diyen adam olur. hiç sekmez. sen olmasan gruba ölüm sessizliği düşer neden yazmıyorsunuz diyen adam..
girilerin tanım taşıma özelliği konusunda tutucu olan sözlük. bence de bu durum fazlasıyla zorluyor. öyle metinler olur ki bahsi geçen ifade hiç geçmez metinde. ama her cümlesi anlatmak istediğiyle doludur. bu noktada biraz daha anlayışlı olunmalı. üstelik burası da görsel olarak da kenarında harf olan ajanda gibi bir şey değili videolar, görseller profiller.. sosyal medyaya bu kadar uyum sağlamış bir yapının bu konuda da daha anlayışlı olması lazım.
doğrucu davutlukla kullanışlı aptallığı karıştıranların sözü. terör, iç çatışma çok daha büyük sorunlardır, ama bu kurum her şartta devlet aleyhtarı davranıyor. son durumun suçlusu mevcut hükümet olsa da, savunmaya çalıştıkları adamlar emperyalizm maşası.
Bir çok şeyi yarım bırakmıştı denir ardımdan, ama düşününce olmasa da olur dediğim şeyler çoğu. Aslında, çok uzun zamandır hayattan izimi tozumu siliyormuşum onu fark ettim. Bir dost bırakırım ardımda, yarim bir okul yarim bir aşk, yarim intikamlar. Birkaç defter, bir de proje. Patronum ardımdan küfretmeyecek kadar naif adamdır en azından.
" Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama "
Edip Cansever.
Oysa nasıl geç kalınır.
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama "
Edip Cansever.
Oysa nasıl geç kalınır.