yorulma, yorulmak yok bu yolda. çabucak karşısına dikilememiş, geç kalmış bir zafer için bekleyebiliyor insan ve o beklerken, aynı zamanda yaşadığını unutuyor. ölüyor ve dirilişini bekliyor. hem baksana, bahar bile bazen gecikiyor; alarm kurmuyor, uyandırılmıyor, horlamıyor ancak, toprağına çağlıyor derinden derine. bulutlar, topraklarına dair içsel bir hassasiyeti hep taşıyor. bunun gibi bir hassasiyeti taşımak zor; hiç dokunmadan, kilometrelerce uzaklardan toprağımın kuruluğunu anlayıp onu beslemek vardı oysa. heyhat, insanın dramı da bu: göğü ve yeri birbirinden ayırmak gibi bir günahı işledikten sonra ikisine de bağımsız karakterler atfederek aşk-laştırmak onları.
"görmek, inanmak, düşünmek, arzulamak psikolojik fiillerdir." demiş..
İnsanın içine işleyen ahmet kaya şarkısı. Yüksek ses dinlemek şart !
kapitalist düzen kavramıdır. ederi olan bir şeyin yine ederi üzerinden piyasasının oluşturulması bir anlamda. para ve reklam da işin en aynalı yanı tabii ki. romantik tanımlara gerek yok..
Kıyıcılık.
"kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol. soruların kendisini sevmeye çalış, kilitli odalar ve yabancı lisanda yazılmış kitaplar gibi. cevapları şimdi arama. şu anda cevaplar sana verilemez, çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın. bu her şeyi yaşama meselesidir. şu anda senin, soruyu yaşaman gerekiyor. belki daha ilerde, farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabını yaşarken bulacaksın."
Artan teşhirciliğin değer ve erdem tanımamasına dair bir gösterge. insan okurken edindiği bilgi ve kültürü iki küfesinden birine doldurur.
ya ego küfesine ya da erdem küfesine. eğer ego, yapılan okumalar sonrasında şişiyorsa, bir yerlerde patlak verir, isimler geçer cümle aralarında, ama sıradan isimler değil, o an "o ismi biliyorum" dercesine söylenen isimler, sonra -izmler, akımlar, birbirinden ve konuşulan konudan bağımsız alıntılar, anekdotlar, isabetsiz tespitler. bunların hepsi zayıflıktır aslında. bilgi ve kültür, erdem küfesine doldurulursa insan ağırlaşır, suyun yüzeyine çıkmaz ve geride durur. ama ego şişme bir balon gibi her yerden görünmek ister, suyun üzerinde kalma sevdası onu gerçek amaçtan uzaklaştırır.
ya ego küfesine ya da erdem küfesine. eğer ego, yapılan okumalar sonrasında şişiyorsa, bir yerlerde patlak verir, isimler geçer cümle aralarında, ama sıradan isimler değil, o an "o ismi biliyorum" dercesine söylenen isimler, sonra -izmler, akımlar, birbirinden ve konuşulan konudan bağımsız alıntılar, anekdotlar, isabetsiz tespitler. bunların hepsi zayıflıktır aslında. bilgi ve kültür, erdem küfesine doldurulursa insan ağırlaşır, suyun yüzeyine çıkmaz ve geride durur. ama ego şişme bir balon gibi her yerden görünmek ister, suyun üzerinde kalma sevdası onu gerçek amaçtan uzaklaştırır.
rol kesmek Yıkılmadım pozu.
İnsan olan yerlerini yoketme. Girebileceği yerin yine insanlık olduğunu unutarak yapılanı ise tam tur metaforudur.
gaddarların, zorbaların ve trajik karakterlerin buluşma noktası. belki sadece sahne değil; localar ve koltuklar da öyle.
ah, başkalarına karşı zorba birinin zorbalığından kendisine kalan payı anlatacak daha iyi bir yol olabilir mi? don giovanni zorba, commendatore (öteki dünyadan gelmesine rağmen) ayrı bir zorba. carmen zorba, don jose ayrı bir zorba. zorbalık yapmadan nefes alabilseydim eğer, onu da bir çocuktan dilenir, bu sefer de onun zorbası olurdum. nulla in mundo pax sincera, evet ama adımlarım artık bana yardım etmiyor. gözlerim yandığında onları kapatabiliyorum, ancak adımlarım yandığında onları saklayamıyorum. ben kendimi bir şekilde saklıyorum, fakat onlar orada kalıyor. opera bana bunu unutturmak için var. aslında bunu unutturmak için değil; daha yoğun bir acıyla, mevcut acıyı etkisiz kılma girişimi opera. bir bernstein operası olsa bile.
ah, başkalarına karşı zorba birinin zorbalığından kendisine kalan payı anlatacak daha iyi bir yol olabilir mi? don giovanni zorba, commendatore (öteki dünyadan gelmesine rağmen) ayrı bir zorba. carmen zorba, don jose ayrı bir zorba. zorbalık yapmadan nefes alabilseydim eğer, onu da bir çocuktan dilenir, bu sefer de onun zorbası olurdum. nulla in mundo pax sincera, evet ama adımlarım artık bana yardım etmiyor. gözlerim yandığında onları kapatabiliyorum, ancak adımlarım yandığında onları saklayamıyorum. ben kendimi bir şekilde saklıyorum, fakat onlar orada kalıyor. opera bana bunu unutturmak için var. aslında bunu unutturmak için değil; daha yoğun bir acıyla, mevcut acıyı etkisiz kılma girişimi opera. bir bernstein operası olsa bile.
Ücret karşılığı kalınan yer.
dekorasyon gereği olsa gerek, yatağının karşısındaki aynasıyla, insanı kendi kendisini yalnız bırakmak istemediği için bütün gece aynanın karşısında oturan cesare pavese gibi hissettiren.
eğer gözlerim dakika başı aynaya takılıyorsa, kendi kendime vaat ettiğim umuttan. eğer birkaç dakika oraya bakmayı unutuyorsam, yine kendi kendime vaat ettiğim umuttan. bir de şehirden.
dekorasyon gereği olsa gerek, yatağının karşısındaki aynasıyla, insanı kendi kendisini yalnız bırakmak istemediği için bütün gece aynanın karşısında oturan cesare pavese gibi hissettiren.
eğer gözlerim dakika başı aynaya takılıyorsa, kendi kendime vaat ettiğim umuttan. eğer birkaç dakika oraya bakmayı unutuyorsam, yine kendi kendime vaat ettiğim umuttan. bir de şehirden.
Tecrübe. Cılız Türkçe'nin büyüklendiği nadir kelimelerden biri.
Kent.
şehirleri şehir yapanın sınırları değilmiş. eğer gerçekten şehirlerin gerçek sınırlarını çizebilseydik, arada sınırları yutacakmış gibi duran; kuş uçmaz kervan geçmez boşluklar kalırdı. insanın yaşamaya başladığı noktadan itibaren başlıyor şehir; şehrin taşrası veya ıssız yeşillikleri, kayalıkları vs. ise daha evrensel bir ülkeye ait gibi. sokakların ve caddelerin ruhları birbirlerine hiç benzemez ama ıssız patikalar, ormanlar, göl kıyıları, bozkırlar hep birliktedirler -avustralya'da da ay'da da. sokaklar ve caddeler solodur, geriye kalanlar koro.
yalnız, neden sağır bir insan için bu denli anlaşılmaz yazıyorum? ya da benim kulaklarımı açan neydi ki, tüm bunları yazdım? şehrin bütün yollarını arşınlayan bir aşık da, serile serile yatan bir aşık da sonunda aynı şeye ulaşmaz mı? şehrin ruhu bir insanla özdeşleşebilir mi?
ne kadar derindi içinden geldiğin sular... biraz böyle dur, başımı dizine koyup nefes alacağım ve sen yaşayacaksın. üşüyeceksin, soğuğu ben alacağım. sadece hasta olmak istiyorum. samimiyetle hasta olmadığım zamanların acısını çıkarmak istiyorum. zayıf bir şekilde parlayan bir şeyden ibaret hayat; güçlü bir şekilde parladığında üzerinden atacak bizİ..
şehirleri şehir yapanın sınırları değilmiş. eğer gerçekten şehirlerin gerçek sınırlarını çizebilseydik, arada sınırları yutacakmış gibi duran; kuş uçmaz kervan geçmez boşluklar kalırdı. insanın yaşamaya başladığı noktadan itibaren başlıyor şehir; şehrin taşrası veya ıssız yeşillikleri, kayalıkları vs. ise daha evrensel bir ülkeye ait gibi. sokakların ve caddelerin ruhları birbirlerine hiç benzemez ama ıssız patikalar, ormanlar, göl kıyıları, bozkırlar hep birliktedirler -avustralya'da da ay'da da. sokaklar ve caddeler solodur, geriye kalanlar koro.
yalnız, neden sağır bir insan için bu denli anlaşılmaz yazıyorum? ya da benim kulaklarımı açan neydi ki, tüm bunları yazdım? şehrin bütün yollarını arşınlayan bir aşık da, serile serile yatan bir aşık da sonunda aynı şeye ulaşmaz mı? şehrin ruhu bir insanla özdeşleşebilir mi?
ne kadar derindi içinden geldiğin sular... biraz böyle dur, başımı dizine koyup nefes alacağım ve sen yaşayacaksın. üşüyeceksin, soğuğu ben alacağım. sadece hasta olmak istiyorum. samimiyetle hasta olmadığım zamanların acısını çıkarmak istiyorum. zayıf bir şekilde parlayan bir şeyden ibaret hayat; güçlü bir şekilde parladığında üzerinden atacak bizİ..
gösteri dünyası dediğimiz şey sadece neon ışıkları ile sınırı çizilen yer değildir. aslında hepimiz bu kategoride yer alıyoruz. çünkü o gösteri ile gücün tadına bakmak istiyoruz. işte bu noktada ortaya bize benzeyen ama farklı olduğunu iddia eden birisi çıkıyor ve bildiğimiz, unutmaya çalıştığımız o tüm gariplikleri bize yeniden sergiliyor. değilin değili yine kendisi ise ne gerek var bu şova. biz zaten her şeyin farkındayız. mı?
Fransızcadan dilimize geçmiş kelime.
vedat sakman şarkısı..
usulca illere sığınmak düşer aklıma,
kara kışlarda
ateşim dumansız,
arayışlarda
hastayım yorgunum seni bekliyorum
ve zaman akışta
sussam dilime yazık
uçmamak kanatlarıma
gün yine acıya çaldı bir yerde
ve zaman akışta
usulca illere sığınmak düşer aklıma,
kara kışlarda
ateşim dumansız,
arayışlarda
hastayım yorgunum seni bekliyorum
ve zaman akışta
sussam dilime yazık
uçmamak kanatlarıma
gün yine acıya çaldı bir yerde
ve zaman akışta
Evlilik.. Son yıllarda "acaba" demeye başladığım bir şey. Yani düşünüyorum şu anda. (: birkaç dakikadır. O iktidar kavramından ne kadar uzak olduğumu. Güç gösterilme, korunma gibi hayvanlar aleminde kalmış şeyleri düşünüyorum. Bunun dışında sanırım bir ruh eşliği bu. Yani tanımı yok biraz. Belki yaşayarak şekillendirebilirim ancak. O erkek neyse o olur.
Operalardan, manastır hayatı yaşamış azizlerin hayatlarının yer aldığı ansiklopedilerden gerçek hayata dönmem gerektiği daha önce birkaç kez söylenmiştir ama gerçek hiç cazip değildi o zamanlar. Belki şimdi caziptir. Cazip olanı umursayamadığım oluyor bazen..
karşı cinsten birine ilgi göstererek onun hoşuna gitmeye, gönlünü çelmeye çalışmak. canlılar arasında kur yapan çoğu erkek, aktif rolü oynar. Dişi pasif de değildir aslında, asıl aktif olan odur da, sezdirmez.
Bilinçli olarak unutmak. Aslında o bilinci ortadan kaldırmaya dairdir yapılmak istenen. Nerede bir ağrımız var, orada bilinç var. Unutmak sanatlaştıkça, vaziyetler içindeki durumlarımız da öyle kendiliğinden, öyle belirsizliğe olanak tanıyan cinsten oluyor ki, daima yarını düşünen bilince yer kalmıyor.
Unutmayı bir sanat olarak icra etme taraftarıyım. Haz dolu anları da tıpkı acı dolu anları unutmak istediğimiz gibi, bilinçli olarak unutmaya başladığımızda çok şey değişiyor. Belki de gözlerimi siyah yağmurlardan koruyabilecek bir kalkana dönüşüyor bu farkındalık..
en uzak mesafe bir insanın zihnine sığabilecek kadar dolaşıktır. aşırı bir duygu yoğunluğuna sahip her beden, bu dolaşıklığı çözümleyip onu bir uzama yayabilir..
bir şeylerin etkisinde kalmak. o şeye karşı koyamamak.. perde açılmış ve artık hiçbir şeyin hükmü kalmamıştır.