durduk yere yazarın birisi yazılarımın altında bitip ne söylersem tersini söyleyip yeri geldi yalancılıkla yeri geldi düşüncesizlikle suçladı. yeri geldi beğendiğim şey üzerinden çıkarımlar yaptı. bu yazara özelden meseleyi sorunca bilmemezlikten duymamazlıktan geldi. tepkimi dile getirince bir de mahkemeyle falan tehdit etti. yazdığım yazıdan, yaptığım paylaşımdan soğuyacak noktaya geldim. kadim bir arkadaşım dışında kankam diyebileceğim kimse yok, kimseyi yönlendirdiğim istekte bulunduğum yok. buna rağmen insanlar haklı olarak beni savununca ne olduysa bir şey oldu bu yazara. tüm sorunu ben çıkarıyorum gibi karşı tarafı destekledi, beni savunan kişiye gidip nickaltı yazdı. şimdi de sorunu çıkaran kişinin girileri dibinde bitip aleyhime çalışıyor ve beni huzursuzluk çıkarmakla suçluyor.
anlaşılan sadece yazmak ve paylaşmakla mutlu olamayan insanlar var burada ve kendi mutsuzluklarının bedelini emek veren insanlardan çıkarmaya çalışıyorlar. edepten anlamıyorsunuz, nezaketten anlamıyorsunuz, seviyenize göre karşılık bulunca çamur gibi insanların mahremlerine laf atıyor ya da atana omuz veriyorsunuz. tanımlayacak kelime bulamıyorum..
eksi oy olağan bir şey artı oy kadar, birilerini ısrarla eksilemenin genel olarak kötü görülmesi kişisel bir yıldırma politikası güttüğü içindir. artı oylarda enflasyon olabilir yönetimler bunu çok takmaz çünkü insanlar artı oy almak için yazıyor, yazdığının niteliğini ölçmek için ya da karşılığını. az artı oy zaten bir şey ifade ediyor, eksi oy ise saldırı amaçlı kullanılıyor. aksi olsaydı, oylama değil 10 üzerinden notlar verilirdi girilere.
benim açımdan yaptığım şey yazmak ve okumak. kimseyi bilinçli kötü oylamam, beğendiğimi oylarım. kadim dostlarım varsa onlara jestler yapabilirim, bu kadar. ama durduk yere girilerim altında bitip kişisel olarak bana yönelen bir huzursuzluğu üzerime kusmaya çalışan tipler var. kavga yok tartışma yok bu tipler anlamsız kaynağı belirsiz bir sinirle dikkat dağıtıp yıldırma politikasi izlemeye çalışıyor.
yani, herkes kendi kapısının önünü süpürürse çok şık olacak.. habis olandan değil de habisliği şikayet edenden rahatsız olmak, huzursuz emekli apartman amcaları tribine girmek ne garip..
benim açımdan yaptığım şey yazmak ve okumak. kimseyi bilinçli kötü oylamam, beğendiğimi oylarım. kadim dostlarım varsa onlara jestler yapabilirim, bu kadar. ama durduk yere girilerim altında bitip kişisel olarak bana yönelen bir huzursuzluğu üzerime kusmaya çalışan tipler var. kavga yok tartışma yok bu tipler anlamsız kaynağı belirsiz bir sinirle dikkat dağıtıp yıldırma politikasi izlemeye çalışıyor.
yani, herkes kendi kapısının önünü süpürürse çok şık olacak.. habis olandan değil de habisliği şikayet edenden rahatsız olmak, huzursuz emekli apartman amcaları tribine girmek ne garip..
nasıl ki okuryazarlık dünyayı kişiselleştirmenin yoluysa, matematik de dünyayı evrenselleştirmenin bir yolu gibi görünüyor. bana kalırsa her ikisi de ciddi tehlikelere gebe..
Neyse ki Bazılarının gereksiz artı oya boğulduğunu düşünen insanların, azınlığını oluşturduğu sistem. 650 girim arasında bir tane bile gereksiz artı oy aldığımı düşünmüyorum. Hepsi emek verilmiş, çıtası çok yüksek tanımlar. Onaylamak ve anlamak için bir kaç kez okumak kafi. Eksi çığırtkanlığı da ayrı bir mesele. Eksici ne demek istediğimi anlıyor. Tasası neden üçüncü. Kişilere düşünüyor ? Kaos kaos kaos.. sürükleniyoruz diye ortalığa düşüp üç öğün kendisinden beslenmekte deli tutarsızlığı. İnsan alıştığı şey oluyor. X yerde şikayet ettiğin ne varsa, ettiğinin karşılığı olup çıkıyorsun. Sonrası yalnızlık. Ona buna rererö..
Düşündüğün kişi ben değilim. Her uyarının uyarananı ben sanıyorsun. Yanılıyorsun sayın biri.
beni seviyor. Kesin bilgi yaymak bana düşer.
Tanım: bir tür melek. Üstelik okuyup eksiliyor. Canım benim..
Tanım: bir tür melek. Üstelik okuyup eksiliyor. Canım benim..
Bir kez tadına bakma gafletinde bulunduğum aynı hızla nefret ettiğim tatlıdır. Çok ağır değil mi ? Yani böreğin tatlısı pek cazip gelmiyor bana. . kızartılmış, yağlanmış, şerbetlenmiş.. fiuvvv.. şu sıcak, nemli günde monster'ın canı çektiğine göre aklında; akşam aralıksız 5 saat bisiklet sürmek olsa gerek. Yeme bence ye me!
Boynum ağrıyor. Başım dönüyor sonra midem bulanıyor. Her kımıldayışımda; ağrı, sanki daha derinlere iniyor, bir burgaç gibi kaslarımı oyuyor. beyin sarsıntısı geçiriyormuşum gibi hissettiriyor.
kilidini kendi içinde barındıran bir kutuya benziyorsa, tadından yenmez. günce, o denli kapalı bir dille yazılır ki, insan onu saklama ihtiyacı duymaz. zaten ketumluğun kendisi irade dışı bir ifşa değil midir?
bazı "ilkel" kabilelerde makyaj, yüzün karakteristiklerini belirleyen organları vurgulamak adına değil; tamamen dayatmacı bir simetriyle varlık bulur. kabilelerdeki insanların gözleri, burunları ve dudakları, makyajın desenleri arasında fark edilemez hale gelir.
keza, bir tür panter de baş döndürücü kokusuyla diğer bazı hayvanları avlar. aynı koku sayesinde ayırt edilir ve kendi avcıları tarafından avlanır. kokunun ardında duran panteri kimse göremez; tıpkı makyajın ardındaki kadını da baştan çıkamamış kimsenin göremeyeceği gibi. bir anlamda sihir, gizlenmiş olanda gizleniyor.
keza, bir tür panter de baş döndürücü kokusuyla diğer bazı hayvanları avlar. aynı koku sayesinde ayırt edilir ve kendi avcıları tarafından avlanır. kokunun ardında duran panteri kimse göremez; tıpkı makyajın ardındaki kadını da baştan çıkamamış kimsenin göremeyeceği gibi. bir anlamda sihir, gizlenmiş olanda gizleniyor.
Cesur bir insanın sahipleneceği türden bir şey. Fakat Korkusuz ve koşulsuzca Sevmek, Kahraman olmayı gerektirir.
"... bir olasılık dalgası gibi kıyılarımı okşayarak hep var olmasına izin vermeyi, onu önüme bir dalgakıran çekip yıkıcı doğasından uzaklaştırmaya tercih ediyorum. sevmiş bir insanın kaybedecek hiçbir şeyi olmadığı söylenir; halbuki bu duygu durumunu yitirmemek adına asıl herkes uyurken o uyanık kalmalıdır. ben ciğerlerimde onu solurken, kalbimde onu yoğururken dilime gelerek niteliğini kaybeden şey, sevmenin de ötesinde bir tür yıkımı çağrıştırıyor. sevmenin bir adım ötesi; o delice sıçrayışın hedefi, tadını her saniye unutup tekrar hatırladığım bir karanlık ..."
"... bir olasılık dalgası gibi kıyılarımı okşayarak hep var olmasına izin vermeyi, onu önüme bir dalgakıran çekip yıkıcı doğasından uzaklaştırmaya tercih ediyorum. sevmiş bir insanın kaybedecek hiçbir şeyi olmadığı söylenir; halbuki bu duygu durumunu yitirmemek adına asıl herkes uyurken o uyanık kalmalıdır. ben ciğerlerimde onu solurken, kalbimde onu yoğururken dilime gelerek niteliğini kaybeden şey, sevmenin de ötesinde bir tür yıkımı çağrıştırıyor. sevmenin bir adım ötesi; o delice sıçrayışın hedefi, tadını her saniye unutup tekrar hatırladığım bir karanlık ..."
Eskilerden laura pausini'nin güzel bir şarkısı..
Farklı varyasyonları olmakla birlikte Eski yunanda fırtına tanrısının adıdır.
Susmak.. hissettiğim ve istediğim şey bu. Ama ısrarla, ısrarla ve ısrarla kutuyu açtırmanın derdinde. flu sebeplerden dolayı, insan, susmuş bir aziz gibi susakaldığında yiyebileceği en olası yafta, "ruh hastası"dır (şarkıların da favori deyişidir, "susma"). halbuki, bir işkence biçimi de değildir susmak; sorgudaki sanık, susarak kimseye işkence edemez, aksine, ona pek yakışan ketumluğu dolayısıyla, kendisine işkence edilir.
ne var ki, o hastalıklı ketumlukta, kilitli kutunun anahtarı da hep kendi içinde durur.
ne var ki, o hastalıklı ketumlukta, kilitli kutunun anahtarı da hep kendi içinde durur.
ve her şey hızla yetişti sonra
sarı bir günün kahverengi yarınına.
yıkılmış bir ağacın üstünde yıllarca oturdum da gözleri avına benzeyen bir avcıydım sanki
ağaç da çürümüş zaten
kazımış, oymuş bir yerlerinden gelip geçen onu ağaç mı, içi yıllarla dolu bir kutu mu
çözmek için mi acaba içlerindeki bir gizi
–gizi mi, bir giz gereksinmesini mi-
yoklamışlar orasından burasından
kim bilir.
sarı bir günün kahverengi yarınına.
yıkılmış bir ağacın üstünde yıllarca oturdum da gözleri avına benzeyen bir avcıydım sanki
ağaç da çürümüş zaten
kazımış, oymuş bir yerlerinden gelip geçen onu ağaç mı, içi yıllarla dolu bir kutu mu
çözmek için mi acaba içlerindeki bir gizi
–gizi mi, bir giz gereksinmesini mi-
yoklamışlar orasından burasından
kim bilir.
İnsanların oturdukları yerden başkalarına biçtikleri roller, kestikleri ahkamlar ve beklentilerinin ne kadar kontrolden çıkabildikleri görmek açısında epey öğretici oldu yukarıdaki ekşi linki. Sözlük adına büyük geçmiş olsun diyorum. Kısa sürede turnusol görevini başarıyla tamamladığı için de Aferin. Ve bakkal makkal nasıl bir hesapla yürütüldüğünü bilmem ama yürütenin; insan olduğunu ve yazarlarına değer verdiğini, onları rakamlardan ibaret görmediğini hatta dürüm hastası olmadığını söyleyebilirim. Bir de unutmadan ekşi moderatörü olup türkçe sözcüklerin yazılışını bilmemek de ayrıca tuhaftı ; Bunlar ekşiden mi geldi, emin misiniz? diye msj atmışlığım da vardır. Velhasıl kelam güle güle..
korkuya ya da dehşete ilham veren bir yüz, korkunun sebebi değil; hedefidir. bunu wittgenstein söylemeseydi bile anlayacaktık. bir aralar gizem-sever medyada oldukça popüler olan, havada duran taşın, zeminle arasında kalan boşluğu, bu tip bir korku dolduruyordu bence. tanımaya ya da epifaniye ramak kala insanları evrenin farklı uçlarına savuran da böyle bir korkuydu. güzel olan karşısında dökülecek olan gözyaşlarını kurutarak şehvet yapraklarına dönüştürenin de, aynı şekilde, buna benzer bir korku olduğunu söylediğimde kaçınız itiraz edebilirdi ki? dünya'nın bir miktar korku eksikliği yüzünden dönmeye devam ettiğini teorize edersem, hiçbir bilim insanının bana kızmaya hakkı olmaz. onların hizmette kusur eylemedikleri efendileri, keza, bir tür korkudan inşa edilmiş tahtında oturmaktadır.
dünyada yapayalnız kalmış bir insanın korkusu hala etrafında resmi olmayan bir boşluk kalmamış insanın korkusunun yanında tahayyül edilemez. bu fark çok küçük bir korku tarafından domine ediliyor aslında. başından beri, birine "korkma." demek, "beni de korkutuyorsun." demek..
dünyada yapayalnız kalmış bir insanın korkusu hala etrafında resmi olmayan bir boşluk kalmamış insanın korkusunun yanında tahayyül edilemez. bu fark çok küçük bir korku tarafından domine ediliyor aslında. başından beri, birine "korkma." demek, "beni de korkutuyorsun." demek..
Klima-aç-başağrısı-kapat-nem-ter- aç/kapat.. aç/kapat..
sana sarılarak uyumak istiyorum. Sadece bu..
Davetkar bir sözcük.. gel!
jenn bostic şarkısı.
songs ohia şarkısı. Of..
slav kökenli fransız şarkıcı camille şarkısı..