20 yy. portekiz edebiyatının en büyük isimlerinden biri.
''insan kapalı bir pencerenin dibinde vızıldayan kör ve nafile bir böcekten başka nedir ki? pencerenin ötesindeki ışık ve ısı odağını icgüdüsel olarak hisseder. ama kördür, göremez; ışıkla arasına giren şeyi de göremez. dolayısıyla, gözü dönmüş bir halde ışığa yaklaşmaya çalışır; ışıktan uzaklaşsa da, pencereden geçerek ona asla yaklaşamaz.. bilim bu böceğe nasıl yardım edebilir? camın yüzeyinin eğri büğrülüğünü, pürüzlerini keşfedebilir, kimi yerinin daha kalın kimi yerinin daha incelikli olduğunu saptayabilir: ama kibar filozof, bütün bunlarla ışığa ne kadar yaklaşabilir? gerçekten görebilecek kadar yakın olabilir mi? sanırım dışarıdaki ışığa kendini fırlatabilmek için pencereyi bir biçimde zorlamayı her şeye rağmen başaran dahi insan ya da şairdir. o zaman da, herkesten çok daha öteye gitmenin sıcaklığını ve sevincini hisseder -ama, o bile, hep kör değil midir? ezeli hakikat'i gerçekten daha yakından tanıyabilir mi o?
izin verin, metaforu biraz daha sürdüreyim. kimileri pencereden ters yönde, geri geri uzaklaşır; önünde pencereyi bulamayınca, işte, o zaman, "camı aştık!" diye haykırırlar..''
sakin'in en iyi şarkısı. vokalde bir zamanlar evimizin iflah olmaz misafiri onur özdemir. mor tişört ve çapraz çanta taktığı yıllarda ne de güzel sözler yazıyordu. sonrası malumunuz.. papazlar falan işte bilirsiniz.
alman şair. lirik şiirin en önemli temsilcisi.
"belki de bize kalan yamaçta bir ağaçtır, her gün
onu yeniden görelim diye, dünkü sokaktır belki,
ya da kötü büyütülmüş bağlılığıdır bir alışkanlığın,
hoşlanmıştır, yanımızdan gitmemiştir, kalmıştır."
"belki de bize kalan yamaçta bir ağaçtır, her gün
onu yeniden görelim diye, dünkü sokaktır belki,
ya da kötü büyütülmüş bağlılığıdır bir alışkanlığın,
hoşlanmıştır, yanımızdan gitmemiştir, kalmıştır."
ünlemli geçmiş zaman söylemi. keşkenin bir alt versiyonu..
will smith'in oynadığı 2007 yapımı filmdir.
2005 yapımı constantine adlı filmde gavin rossdale tarafından canlandırılmış karakter..
1980 italyan yapımı senaryosunu gianfranco clerici'nin yazdığı reality horror türünün en ilginç örneği film. bu türün diğer örnekleri blair cadısı ve paranormal activity'dir. new york'lu bir antropoloğun güney afrikaya seyahatini konu alan filmde, gerçek yamyamlar, tamamen gerçek ayinler, birbirinden mide bulandırıcı ayrıntılar yer almış. yamyam soykırımı şeklinde türkçeye çevrilebilecek filmin gösterimi 23 ülkede yasaklanmıştı..
oyunculuk tarihinde gelmiş geçmiş en başarılı kötü karakterlerden biridir..
james whitmore'un canlandırdığı the shawshank redemption filmindeki kütüphaneci. intiharı sinema tarihinin en etkileyici 5 intiharından biridir..
İş gezisine gidiyoruz.
''ey beni dili kesik bir korku filmine esas kız yapan hayat!
bak küfrün sokaklarında lambalar yandı.
ben sesleri birbirine uyduğu için yalnızca perşembeleri endişelenen bir şair değilim. bilesin ki devamlı endişeliyim. bilhassa pazarları..''
bak küfrün sokaklarında lambalar yandı.
ben sesleri birbirine uyduğu için yalnızca perşembeleri endişelenen bir şair değilim. bilesin ki devamlı endişeliyim. bilhassa pazarları..''
duyguları bir anda sıcacık hareketlendiren emel müftüoğlu şarkısı.
hadi gir ruhuma sar beni
çal fikrimi deli et beni
fırtınalar kopar içimde
unuttur bana kendimi..
hadi gir ruhuma sar beni
çal fikrimi deli et beni
fırtınalar kopar içimde
unuttur bana kendimi..
bir zamanlar serseri bir ruhmuşum.. aklım neredeydi bilmem de kalu bela'da verdiğim sözü unutmuşum. varlık sancısıyla kıvranır dururken umudu döngülerde arayıp durmuşum.
''tuzlu bir göz dönüp baktığında
dünyaya, kırılmış yılan dikenleriyle
bir veba büyüdü içimde. bunca
dalgın söz arasından bir veba ki,
gecenin rahmine düşüyor her şey.
yeniden o sebepsiz simya olmadan
öleyim ki, böyle bütünüyle unutulmaya
gücü yetmesin kimsenin...''
dünyaya, kırılmış yılan dikenleriyle
bir veba büyüdü içimde. bunca
dalgın söz arasından bir veba ki,
gecenin rahmine düşüyor her şey.
yeniden o sebepsiz simya olmadan
öleyim ki, böyle bütünüyle unutulmaya
gücü yetmesin kimsenin...''
bütün bir gerçek yok. anlamlandırmak ve anlatmak var. kişisel bir şey. bazen gerçek sensin benim. ama neremize denk geliriz muamma. o da iletişim denen mallıkla sınanıyor. hissetmek gerçektir.
mümkün değil. eninde sonunda bir şeye inanıyorsun. bu tanrı da olur bir lamba da. inanmak sınırlayıcı evet. kaos burada başlıyor. sırf tutkusuna yenilmemek için allah'a sığınan insanlar var. kendi kendini sınırlıyor. bence sonsuzluğun tam ortasında ölümlü olma meselesi bu. bir bitişin canlı kanlı kanıtıyız. başka türlü dayanamazdık..
ruhçu olmakla birlikte gizemciliği hoş gören ilk islam düşünürü. farabi'ye göre tümel us ve tanrı aynı şey değildir. ancak temel us tarı'dan çıkmıştır. farabi dini gerçekleri bilgisiz halka anlatabilmek için bir takım sembollerle işlemiştir. cennet ve cehennem gibi masallar bu sembollerden başka bir şey değildir. farabi kutsal kitabı ussallaştırmak için bir çok değimleri değiştirerek yorumlamıştır. uyunü'l mesail adlı kitabında ''kişiyi erdemli kılan tanrı'dır'' der. farabi, her işte başarı ancak tanrı'nın eliyle olur. tarı'nın bağışı her şeyi kuşatır. herkesle bitişiktir. her olan şeyin nedeni kaderdir der. buradan bakıldığında farabi'nin ahlak ilminde önemli bir yeri yoktur. farabi doğrudan doğruya ahlaktan söz açmamış ahlakı işlememiştir. ancak aristoteles töresini yorumlarken kendi düşüncelerini katarak anlatmaya çalışmıştır. farabi platon'la aristoteles'i ve böylelikle felsefeyle şeriatı uzlaştırmaya çalışarak meşşai (meşaiyye) felsefesini kurmuştur. bu anlayışıyla, yunan felsefesindeki evrenin sonsuz oluşu ilkesiyle islamlığın yaratılış ilkesini bağdaştırmak amacını gütmüştür..
bir tanrı'nın varlığına inanmadan da dua edebiliyor insan. dua'dan ne anladığınıza bağlı biraz da bu. kimisine göre tanrıyla konuşmaktır. kimisi için yaşadığı doğanın üstünlüğü kabul edip düzeninin daha iyiye gitmesini sağlamak için iyi dileklerde bulunmaktır. kimisi için de bu bir felsefedir. sebebi her ne olursa olsun kesinlikle huzur veren bir eylemdir..
bilimsel teorilerin bizlere çizdiği dünya resmi bir ontolojik gerçekliği ifade etmektedir buna bilimsel realizm denir. bilimlerin ifade ettiği öngördüğü zaman, mekan, dalga gibi varlıklar gerçek varlıklardır. yani bilimsel teoriler keşiftirler..
general divine action. tanrı'nın başlangıçtaki yaratma eylemini ve evrenin yasalarıyla beraber muhafazasını ifade etmek için kullanılır.
(bkz:özel tanrısal etkinlik)
(bkz:özel tanrısal etkinlik)
special divine action. tanrı'nın belirli bir yer ve zamandaki etkinliğini ifade etmek için kullanılır.
çehrelere kazınmış yılları,
gözlerden yavaşça kaybolan ışığı,
dürüstçe haykıran aynalar!
elbette aşık olduğum gerçeği,
benden saklayamazlar.
küçük girdaptan ufkun sonsuzluğuna,
akarsın bakışlarımdan sevdiğim.
dudaklarımda eğrilik,
belki en yalın doğrulara denk.
iç dünyama bir ok süzülür,
meçhul yolculuğunda yanar tutuşur,
saplanır en mahrem yerime,
bütün olur yanarım seninle..
gözlerden yavaşça kaybolan ışığı,
dürüstçe haykıran aynalar!
elbette aşık olduğum gerçeği,
benden saklayamazlar.
küçük girdaptan ufkun sonsuzluğuna,
akarsın bakışlarımdan sevdiğim.
dudaklarımda eğrilik,
belki en yalın doğrulara denk.
iç dünyama bir ok süzülür,
meçhul yolculuğunda yanar tutuşur,
saplanır en mahrem yerime,
bütün olur yanarım seninle..
kalbin ekg'si.. kalp atışlarının hızlandığı, ruhun güçlü ve neredeyse görünür bir şekilde sarsıldığı hissedilen anlarda dökülür kalpten. şiirden dökülenler kalbin mırıltısıdır. bazen duyguların akışı mısralarda serttir ve o sertlik şiiri yazanın kalbindekini kalemden çıkan sözcüklere mühürler ve orada kalır.
ruhu yatıştıran bir derenin kıyısına varır gibi yazarsınız. derin sularda yüzer gibi, suya değen bir söğüt ağacının gölgesine oturacakmış gibi. şiirin açıkladığı, mananın gizlediği şeydir.
şiir kalbin kahramanlığını acısını ve fırtınasını anıtlaştırır. maddeye karşı çekilen kılıçtır kalbin ateşi tarafından. hiçliğe doğru koşturan zamanın önünde dikiliverirsiniz mısralarla. anılar ve hisler perdesi yırtılır. meydan okuyuşun rüzgarında akıp giden hayatın içinde bir diken gibi dik ve inatçı kalmanın yanında bir dağ kadar büyüktür şiir.
ruhu yatıştıran bir derenin kıyısına varır gibi yazarsınız. derin sularda yüzer gibi, suya değen bir söğüt ağacının gölgesine oturacakmış gibi. şiirin açıkladığı, mananın gizlediği şeydir.
şiir kalbin kahramanlığını acısını ve fırtınasını anıtlaştırır. maddeye karşı çekilen kılıçtır kalbin ateşi tarafından. hiçliğe doğru koşturan zamanın önünde dikiliverirsiniz mısralarla. anılar ve hisler perdesi yırtılır. meydan okuyuşun rüzgarında akıp giden hayatın içinde bir diken gibi dik ve inatçı kalmanın yanında bir dağ kadar büyüktür şiir.