zengin itiraf

sos
taşındığımızı söylemiş miydim? yeni eve pek alışamadım. eski ev öyle bir konumdaydı ki benim odamın penceresi doğrudan dağa bayıra bakıyordu. önümde hiç ev yoktu. o nedenle perde çok işlevsizdi. rahattım. penceremden doğayı izliyordum.

yeni evde ise 5-6 metre uzağımda apartman var. odamın penceresi doğrudan karşı apartmandaki pencereye bakıyor. uzun zamandır inşaat halinde olduğundan dolayı karşı binadakiler alışmış rahata galiba. perdeyi çektim odama. yeni evin şerefine sigara içesim geldi gittim sigara aldım. cam tozluydu camı temizlemeye başladım. ağzımda sigara... aşağı sağa sola bakarak hem cam temizliyorum hem sigara içiyorum. karşı pencerenin perdesi açıldı. bir kız bana baktı. sonra perdeyi kapattı ve kaçtı. ulan ben öcü müyüm? hahhahhah kendimi kötü hissettim. kaçtı derken baya baya kaçtı bence 1-2 kilometre gitmiştir.

bana "ulan biz ne güzel iyiydik burada geldiniz keyfimizi bozdunuz" diyemez. demeye hakkı yok. çünkü öğrendim ki iki apartmanın da inşaatı aynı anda başlamış. yani bu durumda iki taraf da birbirine kabahat bulamaz.
sos
bunu öğrendikten sonra bana karşı olan duygularınız değişebilir.

public wc'lerde; benzin istasyonları, dinlenme tesisleri, şehir içinde herhangi bir wc farketmez... çişimi yapmak için girdiysem ve eğer tuvaletler temiz değilse veya pisuvar pek temiz gözükmüyorsa çişimi lavaboya yaptım çoğu zaman. tabii tenha zamandaysa yapılabilecek şey sadece bu... ortalığı kolaçan ederim. wc koridorunda biri varsa gitmesini beklerim. bugüne kadar hiç yakalanmadım. dinlenme tesislerinde pek mümkün olmuyor çünkü çok kalabalık oluyor. fakat benzin istasyonları favorim.

eğer taşlanacaksam, ilk taşı, cisi gelen sanat tarihcisi ve ruzgara karsi iseyen adam atsın.

edit: lavabo alçaksa kolay oluyor.

edit 2: yapmıcam bundan sonra. söz.
azrailin regl donemi
okuduğunu biliyorum geri zekalı. haberim yok mu sanıyordun yoksa? ve sana kötü bir haberim var.. umutlarına karşılık vermediğim için üzgünüm; ben bittim. tükendim. ufukta başarısızlık görünüyor ama bilirsin ben vazgeçmem, kendimi iyi kontrol ederim. belki seviniyorsundur bu halime kim bilir.. o halde keyfini çıkar!
sos
bir şeye dikkat ettim de, günümüzde okullarla ilgili çıkan skandal haberlerdeki skandalları biz geçmişte yaşadık. mesela okulda bir hoca öğrenciye dayak attı. bir öğrenci telefonuna kaydedebildiyse eğer dev puntolarla sonuna bol ünlem işareti koyarak okulda dayak!!! diye başlık atıyor haber siteleri. "şok görüntüler" adı altında izliyoruz sitelerde.

veya hocalar kafalarına göre bir şeyi öğrencilere dikte ediyor. eğer bu duyulursa yine haber sitelerine düşüyor. çokça konuşuluyor ülkede.

benim ilköğretim hayatım dayakla geçti. hem de öyle böyle değil. ismi lazım değil bir tane o.ç vardı, öyle bir döverdi ki ayağa kalkamazdık... eminim benim neslim ve önceki nesiller ne dayaklar yemiştir kim bilir...

ee sadede gel sos, ne yani ne demek istiyorsun? diye soracak olursanız eğer. yani ne bileyim öyle bir alışmışız ki buna, bize dayağı öyle alıştırmışlar ve normalleştirmişler ki, gidip velimize söylemezdik. o zamanlar telefon olsa bile "dayak anını kaydedeyim de elimizde kanıt olsun" diye aramızdan biri düşünemezdi bile... hatta öğretmenlerin nasıl dövdüğünü anlatırdık birbirimize. işte şu hoca şu şekil vurdu, öteki o şekil vurdu... falan filan.
yagmur damlasi yarisi
Oyuncakların hep ruhu olduğunu düşünmüşümdür. Çocukken bu düşünce biraz ürkütücü olabiliyordu, hele ki gözleri büyük bir oyuncağınız varsa. Birkaç sevdiğim oyuncağı anımsadım şimdi. acaba hangi ara ve kim tarafından atıldılar? Saatlerce oynamayı ne ara bıraktım veya yerlerini neler aldı, buna değer miydi?
oyuncaklar üzerinde yaşattığımız senaryoları, hayatımızda uygulayabildiğimiz için mi hayal gücünden mahrumlaşıyoruz büyüdükçe?
Çocukken tırmanamadığımız ağaçtaki elmanın büyüdükçe yakın ve ulaşılabilir olduğunu gördüğümüz için mi, elmaları artık gözümüzde büyütmeyişimiz?
Tuhaf geliyor büyümenin getirileri ve götürüleri. Her şeye kolayca adapte oluşumuz ve bazı duygu, düşüncelerimizi ardımızda bırakışımız.
Öyle işte.
sos
mng kargo ile ev arası mesafe 100 metre,
yurtiçi kargo ile 300 metre,
aras kargo ile 500 metre.

kargoların geleceği adres olarak evi değil, kargo hangi şubeye gelecekse o şubenin ismini yazıyorum. eve gelirken kargoyu şubeden alıp geçiyorum.
sos
yemek, bardak, fincan takımlarında parça kelimesi kutunun içindeki tüm elementleri kapsıyormuş. bugün fincan takımı almak için girdim mağazaya. 8 parça fincan takımı gördüm. fiyatı da gayet uygundu. kutunun içinde 8 adet fincan ve promosyon olarak da tabakları vardır düşüncesiyle aldım. kutuyu az önce açtım içinde 4 fincan var sadece. meğerse 8 parçadan kastedilen 4 fincan ve 4 tabağı imiş. swh çok cahil kalmışım yahu...
bouii
kırk yılda bir yazdığım ekşide bir yazardan herhangi bir giriyle ilgili mesaj aldım. kendisiyle ara ara konuşup, ufak tefek dertlemizi paylaşıyorduk hatta kadına açıksözlü olması sebebiyle bayağı sempatim vardı. bir gece her zamanki gibi sözlükler arası mekik dokuyup, başlıklara bakarken yeni bir girisini gördüm. okumaya başladıkça resmen ufkum açıldı çünkü bahsettiği adam bir dönem flört edip tabiri caizse ağzına sıçtığım oydu...
mesleği, geçmişi, sorunları, yaşadığı sürece kadar ezberlediğim için o olduğundan adım kadar eminim. devlet tarafından mağdur edildiği olay ve sonucunu bile oraya yazmış. benden sonra hayatına devam etmesini umduğum hatta beni tanımasaydı çok daha mutlu olacağını bildiğim bu adamın şimdiki sevgilisiyle hâlâ onun hakkında mesajlaşmak zorunda kaldığım bir duruma düştüm. adam müşkül durumda olduğu için onu aldatmayı düşündüğünden ve eski sevgilisi ki bu ben oluyorum ona yaptıklarımdan ötürü bana olan 'iyi' dileklerinden falan bahsediyor. kadınla birden irtibat kesmek istemiyorum ama resmen geçmişten gelen kabusum oldu. ayrıca o kadar kişinin içinde bu kadını bulmama sebep olan o şansımı bir bulsam üstünde bir şey deneyeceğim.
diko
Çok büyük bir hata yaptim. Bu yaşımda bütün düzenimi alt üst edip anami babami karımı amcamı dayımı karşıma alıp ben başaracağım, cocuklarimin hayatini kurtaracagim diyerek Türkiye'den siktir olup gittim. Hayatım sikildj. Canım dediğim insan tarafından kandirilip yaban ellerde sokaklara düştüm. Yol bilmem iz bilmem sağır ve dilsiz bir halde kalakaldim. Şimdi bir depoda allahım sen büyüksün diyorum. Buradan da kalkacagim diyorum ama ben bunu hakedecek ne yaptım arkadaş dediğimde bunun cevabini bulamiyorum. Hayatta her şey insani başına gelirmiş dediklerinde he ya öyledir der geçerdim. Şimdi eşekten düşmüşe dönünce anliyorsun hayati, zorluğu. Elbet bu günlerde geçer diyorum. Geçecek de. Bu bir imtihan olsa gerek. Savaşmak demek. Sonuna kadar mucadele demek.
sos
aşırı derecede titizlik (hastalık boyutunda) var bende sözlük. yıllardır var bu. doktora gittiğimde bu durumuma obsesif k.b demişti. fakat ben bu durumun okb olmadığını, farklı bir şey olduğunu anlattım. beni kovmuştu odasından.

hastanelerde çalışırken başlamıştı bu durum bende. sonrasında azalmak yerine arttı. askerde alışırsın dediler alışamadım. alışamadığım gibi askerdeyken bu hastalığım daha da arttı. şu an zirvelerde. sürekli bir huzursuzluk hissiyle yaşıyorum. yaşadığım durumu anlatmaya kalkarsam çok uzun sürer. o nedenle yaşadığım durumu kabaca şöyle bir örnekle özetle geçeyim; bende bu huzursuzluk hissinin olmaması için, günlük hayatımda sürekli hazırda bekleyen bir sabun ve hazırda bekleyen bir çeşme olmalı. (yolda, sokakta, otobüste, karada, havada, denizde, her zaman ve her yerde) nerede olursam olayım anında bir çeşme ve sabun hemen yanımda bitivermeli. anlık olarak elimi yıkayabilmeliyim. bir de kurutmak için havlu veya peçete. tahminime göre o sabun ve çeşmeyi günde en az 50 kere kullanırım.

not: çok su harcamıyorum. yıkaya yıkaya elim o kadar pratikleşti ki anında köpürtmem ve yıkamam saniyelerimi alıyor. sıvı sabun kullanmam bu arada. sevmem pek.

işte ancak ve ancak böyle çözüm bulabilirim bu durumuma. hastalığım geçmez ama bu durumuma kıyasla %99 oranında daha rahat hissederim.

işin kötü tarafı hastalığımın bir somutluğu yok. yani dün bana temiz gelen yer bugün pis gelebiliyor. temiz alan sayım gün geçtikçe azalıyor.

(bkz:on yüz bin milyon baloncuk mikrop yuttum)
john overmars
İş buldum bulmasına da elimde patlamasından korkuyorum.çeviri yapmak başka aktif konuşmak başka.üstelik eve yürüme mesafesiyle 2dakika uzaklıkta.ama işte bilmiyorum nolucak.kendi bildiğim en iyi olduüum işi yapmama hayat fırsat vermediğinden ve uzun süredir işsiz olduğumdan deniycem.nasıl şekillenir söylemek güç.
azrailin regl donemi
ben fena halde istikrarsız bir adamım sözlük. çaba göstersem bile yeteneklerim veya zekam istikrarsızlık yapar. bir arkadaşımın verdiği kitabı halen okumadım. sabah 9da geri vereceğim ve sabaha kadar bitirmem gerekiyor.

hayatta bir kişiden acayip nefret ediyorum ve ne garip ki fena halde de özlüyorum(sen değilsin) ama birçok kişiyi çok seviyorum. herkes hergün aynı kıyafetleri giyiyorum sanıyor ama aslında aynı tşörtten ve pantolondan 8-9 tane var. böyle de siyah seven sakatım ben. bir ara sarıyı çok sevmiştim, senden ötürü. onu da sevmiyorum. gitarımla bakışıyoruz şimdilerde. senden daha çok dinliyor beni ve daha nitelikli cevaplar veriyor.

görüyorsun ya. kimse kimseye ait değil ve kimse kimse ile eşdeğer değil.

ama şimdilerde havalar güzel buralarda. tam da istediğin gibi. gelsen yine pikniğe gideriz. uçurtma da yaparım en büyüğünden.. yaprak sarmalarını özledim. seni değil. yaprak sarması yapar getirirsin. araba yok artık ama otobüsle gideriz.

neyse.. sana yazarsam son bulmaz biliyorum. içim dışıma çıkmış bu halimle çok saçmalayasım var ama kendimi bu sefer durdurmalıyım.

seni sevmiyorum azizem. iyi geceler.

nereden nereye bağladım. yine döndüm dolaştım.. ama tilki miyim ulan ben?
azrailin regl donemi
evlenmek istiyorum sözlük.

ömrü yarıladım, şöyle eli ayağı düzgün hanım hanımcık bir kızla mutlu bir hayat kurmak, karşılıklı bağdaş kurarak oturduğumuz sofrada gözlerimizin içine bakarak aynı tastan çorba kaşıklamak istiyorum. işe giderken camda el sallayan, işten gelirken aynı camda beni bekleyen birini hayal ediyorum, hastalandığım zaman alnıma havlu koyan, yanı başımda oturup ellerimi ovuşturan bir kız bulmak istiyorum. ona çiçekler almak, güzel süprizler yapmak, onu mutlu etmek... ah ah ahhhhh...

çok şey istemiyorum lan?

bir oğlum ya da kızım olmasını istiyorum. otobüste, metroda, otobüste vs tanımadığım kadınların tanımadığım bebeklerine şaklabanlık yapıp güldürmeye çalışmak yerine benim de bir çocuğum olmasını böyle emekliye emekliye odalarda dolanmasını, çekyat yanlarında dikilip müziğin ritmine uyarak poposunu sallamasını görmek, önüne top diye karpuz yuvarlamak, tulumbadan tulumba tatlısı çıkarmak, yalandan yere bilek güreşinde yenilmek ve daha bir çok şey istiyorum. büyüdüğü zaman onunla beraber maçlara gitmek, avazımız çıktığınca bağırmak, delice eğlenmek istiyorum.

en önemlisi bu lanet olasıca alkolden kurtulmak için mutlu olmak, kapıyı açan kadınıma sıkıca sarılmak istiyorum. akşamları bira fıstık yerine, çayla çekirdek çitlemek, beraber dizi film izlemek istiyorum.

ama zaman geçiyor sözlük.

kadehlerde yaşlanıyorum.

sos
bugün iftara 2 saat kala davulcu ve zurnacı geldi. önce apartmanda davul çalmaya başladı. daha zili çalmadan geldiğini gümbür gümbür belli etti. sonra zil çaldı. açtım kapıyı. bahşiş için gelmiştik dediler. yok bahşiş dedim. ben bu adetin kalkmasını istiyorum dedim. tartışma da kavga da çıkacaksa da çıkacaktı artık... beni çok şaşırttılar. zurnacı "bahşiş yok ben bu adetin kalkmasını istiyorum" dediğimde zurnayı üzgün efekti verircesine hafiften çaldı. hani olur ya talk show programlarında ortamda beklenmedik bir şey olunca baterist ortama farklı bir hava katmak için zili çalar veya elektrocu gitarından biraz ses çıkarır falan...

işte zurnayı çalınca hep beraber bir kahkaha patlattık. fakat yine de para vermedim. cimri miyim?tabii ki hayır. artık bitmesi gereken bu davul zurna olayı için para veremem. benim hayat felsefem şudur. 1 tl de olsa 100 tl olsa 1000 tl de olsa... eğer benden çıkacaksa boş yere çıkmasın. bir yardım derneğine bir hayır kurumuna gitsin. para fayda sağlasın. 1 tl dahi olsa o parayı boşa atamam. davulcuya vermek de bana göre parayı boşa atmak.

hayatımda ilk defa entellektüel davulcular gördüm. bakalım neler göreceğiz... bu ramazan beni en mutlu eden bu oldu.
nalbantyani bezirgan
bir keresinde birisi "annen en sevdiğin çorbayı yapar ama aynı tadı alamazsın ya, işte öyle yaşıyorum." demişti bana.
ben de son zamanlarda tıpkı böyle yaşıyorum. ne zevkle yaptığım işler tat vermiyor artık, en sevdiğim yerlerin rengi solmuş gibi. Hayattan bezmişlik değil bu. Onun bendeki tezahürü bu değil çünkü.
Dışarı çıkmak istiyorum, bir şeyler yapmak istiyorum. Bezgin değilim. Ama bir türlü siyah beyazlıktan kurtulamıyorum. Bir boşluk aldı başını ya. Hadi bakalım
mudaran
ben sana aşıktım. bütün eski aşkları unutmuş, sana tutulmuştum. ama sen beni hiç sevmedin. beni neden sevmedin?
birbirimizden ayrıldığımız o ara dönemde ben öldüm . artık o bildiğin mudaran yok lakin şunuda kesin biliyorum ki "ayrılık da sevdaya dahil".
john overmars
Sürekli gerginim.sağlık sorunları yüzünden.eski sakin halimi özledim.yük var omzumda sürekli.asla gevşeyemiyorum fazla.günde 5 6 bardak kahve içiyorum.kahve beni sakinleştiriyor az da olsa.
john overmars
Ne eğlenmenin ne çalışmanın hakkını verdim.korkaktım.tam özgüvenim yükselmişti ki hayat özgüvenli olmamı sağlayacak her şeyi elimden aldı.ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.insanların öyküleri bana çok yabancı hiç kimsenin öyküsünde kendi yaşadığım şeyleri göremedim.bu insanı iyice uzaylı hissettiriyor.zaman iyi hissederken hızlı kötü hissederken yavaş gidiyor.şu an saat donmuş vaziyette.ritimsiz bir hayat işte. İntihar ikliminde hangi mevsim bahar gelir ki.neyi umut edeyim.çabalıyorum da noluyor.
5 /