zengin sözlük yazarlarının tespitleri

overdose
kafami kaldirip baktigim da... her seyin birbirine uymayan bir butunun parcasi oldugunu görüyorum. insanlar yuźlerin de donuk bi ifadeyle
bi'seylerin peşinde... ama neyin peşinde olduklarini coktan unutmuş gibi etraflarina boş ve kazinmiş gözlerle bakarak....
bitsede gitsek dicem ama elimiz de hayatimizdan baska birsey de yok oysa...
ontolojik sancilarimin merhemi
Ekşide takip ettiğim bir yazar vardı. Omurgası parçalanmış frida ( anladınız siz) her gün neredeyse 3-4 entryi debeye girerdi. Bu kadar kısa sürede ard arda nasıl bu kadar uzun giri yazabiliyor diye geçirirdim içimden. Çoğu zaman; “ ben bunu daha önce okumuştum “ da derdim. Meğer evrim ağacından aşırıyormuş girileri. Tabii bu ortaya çıkınca tası tarağı toplayıp gitti. Tespit mi ? Tam ortada duruyor. Afiyet olsun.
icgqhs
Bu insanlar ne zaman diğer insanların fikirlerine saygı duyacak acaba?
Kendinden farklı birini kabullenecek?
Hakaret etmeden cümle kuracak?
Bunu tespit edince ışıklar içinde olacağım...
neptune
vakti zamanında, tespit sözcüğünü yazarken zaman zaman zorlandığımı tespit ettim.(tespit-tesbit arasında gidip geliyordum) o nedenle saptama sözcüğünü kullanmaya başlamıştım.

bu entrymde onu aştığımı görmekten ve göstermekten dolayı mutluyum. ama saptama kelimesini kullanmanın keyfi de bir başka tabii.
ontolojik sancilarimin merhemi
Bence filozoflar halt yemişler. tutkuları yönlendirse şahane şekilde yaşayabilir insan. bir tek sanat konusunu doğru yönlerdirme olarak görmüşler. Bilmiyorlar ki insanın sevgilisine, sevdiğine yönelen tutku onunla var olan tutku ne kadar güzeldir. bir çok tutkuyu bir anda tüketip yıkıcı tutkuların içinde buluyorlar kendilerini sonra da tutku bitti diyorlar. Ildırar'ın bir yorumu vardı Almanya'da kaldığı zamanlarda ; bunlar bir şey yer içer gibi öpüşüyorlar diye. e şimdi günümüz modern insanı her şeyi olmadık yerde hızlıca tüketiyor. sabır yok. evlilikler tabii sonra berbat. evliliğe bir şey bırakmıyorlar ki.. bir çok paylaşımı çok hızlı şekilde yaşıyorlar. günün tamamına yakını beraber geçirmek uzun bir süreçte zarar veriyor. eskiden insanların tutkuları niye daha büyüktü ? ulaşılmazlıkla süsleniyordu, her şeye bir anda ulaşan birinin ve hemen tüketen birinin boşlukta kalması cidden şaşırtmıyor. tutkuların neden kaynaklandığını ve bu tutkuları nereye nasıl bağlayabileceğini ve nasıl yaşanacağını bilmiyorlar..

Aşk bir kaçış değil. insanın insana olan Aşkı varoluş içinde bir varoluş. dünya dışına, insan insanın içinde çıkamaz. çıksa bile bir yerden sonra o çıkışın asıl kaynağını görür. dünya dışına yolculukta o yolcuğu güzel hale getiren unsur, insana olan sevda. o kadar güzel ki bilene yörüngede kalmayı daha da kolaylaştırıyor, dengeliyor. günümüz insanın çok eksiği var. modern insan müslümanları dünyadan lezzet almamakla itham eder de asıl hazzı almayı bilmeyenin sadece hazlarda bile arayışlarla ömrünü tüketenin ta kendisi olduğunu bir türlü görmez. yaşamın içinde dünyadan kaçamamış, uzak kalamamış insanın dramı.. özüne dönüşü yani yabancılaşmayı tersine çevirmeyi bilmiyor ya hedonist bir yaşam ile ölümü ve sıkıntılarını unutmak istiyor ya da tehlikeli bir romantizm içinde kayboluyor..
cisi gelen sanat tarihcisi
Merhabalar. Bunun yeri burası mı, değil mi bilmiyorum ama yazacağım.

Amacım, hiçbir zaman, hiçbir şekilde, kimseye hakaret etmek olmadı/olamaz.
Şayet ki yazacaklarımdan bir hakaret çıkartılacak ise, bundan dolayı şimdiden özür dilerim. İnsanların canını sıkmaya haddim olduğunu hiçbir zaman düşünmüyorum.

Gelelim konuya, dün gece yarısı açılmış bir başlık ve bu başlığı açan arkadaşın, burada olmaması gerektiğine inandığım birkaç girdisine denk geldim.

Ekşi'nin, İnci Sözlük'vari trollerinden bıktıgım için oraya devam etmedim, instela'dan da bu yüzden kaçtım geldim.

Buraya bilgilenmeye ve bilgilendirmeye, çoğu zaman da bunu yaptığımız sırada gülüp eğleneceğimiz girdiler de girmeye geliyoruz.
Ama bunun bir dozu var ve bu doz, karşıdaki insana hakaret etmeye başladıktan sonra çok gereksiz bir hal alıyor.

Bunu yapan arkadaş umarım beni anlar. Bundan çok mutluluk duyacağım. Zira, burası farklı bir platform olduğunu düşündüğüm nadir yerlerden birisi, buraya gelip iyi hissediyorum. Uzun süredir tatmadığım mutluluğu tadıyorum. En yakın dostlarım da benim gibi burayı evleri benimsemiş haldeler.
Komayın bizi evimizden be...
bir istanbul trajedisi
ben bu hayatta şunu öğrendim, kıskanılmak için illa çok başarılı, çok çalışkan, çok güzel ya da çok zengin olmanıza gerek yok, birilerinin sizi sevmesi, değer vermesi yeterli. yani insanlar sizin yapmadığınız şeyler yüzünden bile sizi kıskanabiliyor, işte küçülmek bu kadar kolay. bunu da bilin istedim.
ontolojik sancilarimin merhemi
birileri sizin için yatırım yapıyorsa, risk alıyorsa bu dikkate değer. gerçek yatırımcılara artık pek rastlayamıyoruz. rahatsız edici bir söylem aslında; yatırımcı dediğim, iman şövalyesi. bir denizin, üzerinde konuşlandığı oyuktaki dingin hareketi gibi sizi tefekkür ediyorsa, size dünyevi ilişkilerinin üzerinde tuttuğu bir bağla bağlıysa, ki bunları doğrulatıp yanlışlatamıyoruz, orada dikkat kesilmek gerekebilir. ben yine de böyle birinin zaten bize olan duygularını bizim aracılığımızla aşacağını düşünüyorum. bir araya gelişin en cazibeli riski bu.
ontolojik sancilarimin merhemi
Erkekler genellikle cinsel ilişki yaşamaz; kendi geçmişiyle mücadele eder. Eğer sıradan bir cinsel ilişkiyi gizlice izliyor olsaydık, erkeğin ne kadar umursamaz ve hayvani; kadınınsa ne kadar endişeli ve yalnızca bir açıdan değil, her açıdan tatmin edilmeyi bekleyen bir yapıda olduğunu görürdük. Şiddetli, beklenmedik hareketler hep erkekten beklenir bu toplumda. Sevişirken paşadır erkek, ne yapsa yeridir. Kendisini saf erkek olarak görür hep. Bence bütün erkekler içlerinde bir miktar kadın barındırırlar. Çoğu da ölene kadar bu içlerindeki kadını baskılar, sonunda yorgun düşüp ölürler..
avni
hayata, olana dair sözlük kullanıcılarının kişisel çıkarımları. haliyle nesnel olmaktan uzak öznel olmaya mahkum tespitler silsilesi. elbette bazıları tebessüm ettiriyor bazıları da hüzünlendiriyor. hasılı öyle ya da böyle nazarı dikkatleri celbediyor ki takip ediliyor ve bittabi hayata dair kişisel çıkarımlar paylaşılıyor.
monster degree
- Düşüncelerle inşa edilen hayatın sağlamlığı 'büyüktür' duygularla inşa edilen hayatın sağlamlığı.

- Düşüncelerle inşa edilen hayatın verdiği zevk 'küçüktür' duygularla inşa edilen hayatın verdiği zevk.

Bu eşitsizliklerin yönleri denkleşmedikçe çenelerimiz ellerimizde uzaklara dalıp dalıp gitmelere mahkum olacağımızdan hiç şüphemiz olmasın.
ontolojik sancilarimin merhemi
çocukluğumuzdan itibaren, bağımlı konumumuzun çaresizliği içinde anne ve babamızın beklentilerine karşılık vermeye çalıştık hep. bu bizi onlara gittikçe daha da bağımlı kıldı. onlara tabi kaldık. sonrada iyiyi, kötüyü, dostu düşmanı ayırt edebilmek için dayatılan, gelenekselleştiren kurallar, talimatlar bütününe boyun eğdik. iyi de neden? neden bizim dışımızda gerçekleşen her şeyi, insanları algılayışımız, önceden programlanmış çizgi üzerinden gerçekleşiyor? bu mu açıklık? doğru olan bu mu? yaşadığımız psikolojik baskının %80'i anne/baba kaynaklı. bizden bekleneni layıkıyla yerine getirme dürtüsü.. ailenin bakış açısıyla duruma baktığımızda niyetler devreye giriyor. daha iyi hissetmek, iyi bir okul, iyi bir iş, ferah bir hayat sürmek vs.. altında daima bizim iyiliğimiz kaynaklı nedenler yatıyor.

peki insan beklenti olmaksızın, kendine tabi kalarak iyi bir bölüm iyi bir iş, ferah bir hayat süremez mi? kendi doğrularını, ayırt etme mekanizmasını çocukluğundan itibaren kendine, kuramaz mı? neden hep başkalarını memnun etmeye çalışmakla geçiyor hayatımız? ne kadar mutluyuz dayatılan kuralları uyguladığımızda? varoluşumuzun temelinde yatan özgürlük dürtüsü tüm bunlar tarafından sekteye uğratılmıyor mu? özgürlük yoksunu değiliz elbette.. fakat bir zamanlar anne ve babalarımızın irade ve isteklerine uymak zorunda kaldığımız süre boyunca aslında kendi gözlerimizle görme olanağını yitirmedik mi hepimiz? bunları düşündüğümde çaresizliğimizin, boyun eğişlerimizin boyutunu görüyorum. aktarılan davranışlar ve ona tabi kalışlarımız neticesinde çoğu zaman gerçekten dostça davranan insanların kuyumuzu kazdıklarını düşünebiliyoruz. ya da tam tersi. otoriteler bize neyi yöneltiyorsa beklentilere uygun olarak filtre edip yaşayıp duruyoruz. onların algılamak istedikleri gibi algılıyoruz hayatı. yetilerimiz daha doğar doğmaz törpülenmeye başlıyor ve giderek yok oluyor.

sonra bizlerden mutlu hayatlar, umutlu bakışlar bekleniyor. iyi de nasıl olabilir ki? başkalarının yaşadığı, deneyimlediği hayatı eksiksiz bir şekilde yaşamaya devam ederek nasıl mutlu olabiliriz ki.. bence mutsuzluk genetik miras bizlere.. anne babalarımızın hayatlarını yaşadığımız kısır bir döngü burası..
denden
sanki burada kendimiz çalıp kendimiz oynuyormuşuz gibi geliyor. bi dakika, "gibi geliyor" dersem tespit yapmamış olurum. baştan başlıyorum.
zengin sözlük'te kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz. fazla katılım yok. başka yerlerde bir artı dahi almayacak entryler burada favlara boğuluyor. bu da bana yazarları motive etmek için yapılıyor gibi geliyor ama bu beni açıkçası motive etmiyor. sebebini kestirdiğim için motive olamıyorum. burayı seviyorum ama bu da benim tespitim ve tespit tespittir.
1 /