cumartesi günüydü, biraz geç uyandım.
cumartesi, pazar günleri, uyanmak, seks, duş, kahvaltı şeklinde başlamalı. sosyal devlet bunu herkese sağlamalı. ama yalnız uyandım. tek kişilik seks de yapabilirdim. ancak 38 yaşında pek zevk verdiğini söyleyemem. duş aldım ve giyiniyordum. kapım çaldı. neyse ki boxer ve pantolonumu giymiştim. üstüme tişört giyecek vakit bulamadan delikten baktım ayşe abla. açtım kapıyı. zaten bir üstsüz kapı açma borcum vardı üstümde kalmasın.
- buyur abla, dedim.
- ablam iki dakika girebilir miyim boşlukta sesim duyulmasın, dedi
kapıyı biraz daha araladım, kültürümüzde "buyur gir" demek olduğundan ayrıca ifade etme gereksinimi duymadım. "bir tişört giyip geliyorum" dedim. "gerek yok ablam söyleyip çıkacağım" dedi.
- paraya birazcık sıkışığız ablam. su yükletmemiz lazım. 100 tl borç versen de sonra ödesek sana", dedi. ilk aklımdan geçen şu oldu. "vermesem olmaz, verirsem dönmez"
su yükletmek can çatlasın 20-30 liraydı. atakan'ın bir türlü içeriden çıkamaması, ferdi'nin zaten aç köpek olması, ömer abi'nin de afrikalı futbolcu gibi eve uyum sağlayamaması dolayısıyla para sıkıntısı yaşamaya başlamışlardı. borç vermeye başlarsam bunun sonu gelmezdi. acil bir çare bulmalıydım, ve bunun için 5-10 saniye sürem vardı. veee buldum.
montumun cebinden, cüzdanımı aldım ve içinden 100 tl çıkarttım.
"ayşe abla bugün akşama kadar ne yapacaksın?" diye sordum. "bir işim yok ablam evdeyim" dedi. "abla biliyorsun ben burada bekar hayatı yaşıyorum, evi temizliyorum, ancak ara sıra ince temizlik gerekiyor, şöyle benim görünmeyen yerleri, balkonu, pencereyi güzelce bir temizlesen bu parayı da bana geri vermesen olur mu?" dedim.
tereddüt ettiğini görünce, "abla zaten birini bulacağım, bari yabancıya gitmesin. 1+1 ev, seni de çok yormaz. geri ödeyeceğiz diye sıkıntı da yapmazsınız" dedim. paraya acil ihtiyacı olduğundan hayır diyemedi. bende böylece "bende sürekli karşılıksız para verecek göz yok" imajını vermiş oldum. atakan'dan ve ferdi'den farklı olduğumu her hareketimle göstermem şarttı. başka türlü dengeleri sağlamam güçleşirdi.
akşam eve geldiğimde ne doğru bir karar verdiğimi anladım. ev bir erkek gözüyle temiz ve düzenliydi ama ekstra bir kadın eli değmesi inanılmaz fark ediyordu. resmen evin renk tonu açılmıştı. her ayrıntı ışıl ışıl parlıyordu. tezgahımın üzerinde üzeri peçete ile örtülmüş bir servis tabağı kek ve poğaça da çabasıydı. anlaşılan ayşe abla bundan sonraki temizliklere de talipti. eline sağlık mükemmel iş çıkartmıştı.
ayşe abla tahlil etmenin zor olduğu birisi değildi. her anne gibi çocuğu için yaşıyordu. kırk yaşını geçmiş biri için son derece alımlıydı. süleyman ile ömer abi'nin ailesi arasında iç savaş çıkartması şaşılacak şey değildi. cesareti örnek alınmalıydı. askerden dönen sevgilisine her şeyi göze alarak kucağında bebeğiyle kaçmak mangal gibi yürek isterdi. sonrasında 20 yıl iyi idare etmişti. toplum genel bakış açısına bakarsak, başka birini seven bir kızı kendine zorla eş yapan ve sonra 6 aylık kızını bile sokağa atan ömer abi ile artık evlenmiş bir kadını tekrar kocasına göndermeyip, ya da onu her şeye rağmen sahiplenmeyip belli süre faydalanıp sonra kapı önüne koyan süleyman namuslu idi. ayşe abla ise namussuzun tekiydi.
ama 20 yıl elbette ayşe ablanın da karakterinden bir şeyleri eksiltmişti. çok kolay isteyebiliyordu. bu onlardan faydalanmak için elini açan insanların kazandırdığı bir alışkanlıktı. hayat onları karşılık vermeye de alıştırmıştı. kübra'nın bana geldiği geceler, kübra'dan faydalansam, ayşe abla da bizim seslerimizi duysa emin olun buna bir tepkisi olmazdı. ömer abi faciasının üzerinden henüz bir gün geçmişti. aslında kübra'nın aynı akşam damlayacağını düşünüyordum, ama kapımın çalınması için cumartesinin olması gerekiyormuş.
tatlı belam gelmişti. bu olayı romanlaştırmayı düşünmeye başlamıştım ve 20 yıl önceki olaylar hakkında daha fazla detaya ihtiyacım vardı. tek ihtiyacım olan kübra'yı telefonundan uzak tutmaktı.
koyduğum mesafeyi umarım yanlış anlamaz çekincesi ile birazcık yumuşattım. kübra da bundan son derece memnundu.