atakan kübra'nın iş yerini basmıştı. artık kübra'nın sevgilisini mi dövdü yoksa kübra'yı mı zorla eve getirdi orasını çok bilmiyorum. ayşe abla da ankara'dan dönmüştü. artık her şey ayan beyan konuşuluyordu. kübra ile atakan arasında olanlar da ortalığa saçılmıştı. beni daha da hayretler içerisinde bırakan detay ayşe abla'nın bunu çok önemsemiyor olmasıydı. o bir an önce kavga bitsin derdindeydi. anladığım kadarıyla zaten öncesinde de ayşe abla bu ilişkinin farkındaydı ancak bilmiyormuş gibi yapıyor ve düzen bozulmasın diye sevgilisini kızıyla paylaşmakta bir sakınca görmüyordu.
ben evime girmek için kata geldim ama üçlü saç başa merdiven boşluğunda birbirine dolanmış vaziyetteydi. dahil olmak istemedim, aşağı indim. bu sırada kapıya bir polis arabası yanaştı ve kapının zillerine basmaya başladılar. ben içeriden görüp kapıyı açtım. "kavga kaçıncı katta diye sordu" polis memuru "üç" dedim. "sen mi aradın bizi" dedi. "hayır bende şimdi geldim işten daha bende pek bir şey görmedim" dedim. kısa bir yavaşlamadan sonra üç polis memuru hızla yukarı çıktılar. biri atakan'ın kollarına kelepçe takıp aşağı indirdi. arabaya soktu. yukarı çıktım, ayşe abla ve kübra'nın üst baş yırtık, ağız burun kan içindeydi. kapıda iki polis tutanak tutuyorlar ve onlara sorular soruyorlardı. ben sessizce kendi evime girdim. kübra ile kısacık bir göz göze gelme dışında bir iletişim yaşanmadı.
anne kız 1-2 saat merkeze gittiler. sonra geri geldiler. ben hemen tuvalete girerek dinlemeye devam ettim.
oysa ayşe abla atakan'ı damat almaya bile razıymış. iyice anlamıştım ki atakan onlar için sadece geçim kaynağı idi. atakan'ın o evde bulunma konusunda belli bir sıfat seçmesi gerekmiyordu.
kübra bir ara annesine, "ne olacak" diye sordu.
ayşe abla "atakan ikimize de yeter, şikayetimizi geri alacağız, gelsin adam gibi konuşalım. sende ferdi'den ayrıl, atakan'a ayrıldığını söyle, işi de bırak, başka yerde çalış" dedi.
kübra buna dünden razıydı. ama işler umdukları gibi olmadı.