gece 01:00 dolaylarında uyudum. sabah işe gitmek için kalktım, kapının önünde tek bir terlik dahi yoktu. başka iş bulup oraya mı gitti lan bunlar? kübra ankara'ya hiç annesiyle birlikte gitmezdi. o gece de gelmediler, sabahında da yoktular. hani yakınım olsalar polise haber vereceğim, o noktaya geldim. :)
neyse ki 3 gün sonra akşam eve döndüğümde ayşe abla'nın botunu kapının önünde gördüğümde derin bir oh çektim. bir de erkek ayakkabısı var ama bu ayakkabı ne ferdi'nin ne de atakan'ın tarzı bir şey değil.
sabahtan akşama kadar kahvelerde pinekleyen amca ayakkabısı.
ayşe abla ile bu adam yine yarı dalaşır bir biçimde tartışıyorlardı. kesinlikle 3-4 gün önce misafirimin bahsettiği adam bu olmalıydı. çünkü evdeki ferdi olsa ayşe abla konuşur ferdi susardı, atakan olsa, atakan bağırdı mı apartman susardı. bu evde bu yüzden bir erkekle ayşe ablanın tartışması diye bir şey olamazdı.
3. saate geldi. banyoda yarım kilo çekirdeği 1 litre şeftali suyuyla devirdim ama hala bu amca kim anlayamamıştım ki o kritik cümle geldi. amca;
"gördüğün adamın peşinden gide gide, kızımı benden uzakta büyüttün. verdiğin ahlaka bak, senden beter olmuş" dedi
laaaannn...
bu adam kübra'nın babasıydı. gerçek babası. bir zamanlar başka erkeğe kaçıp, sonrasında geri döndüğü ama kabül görmediği ayşe ablanın o meşhur kocasıydı. anam. bak bunu cidden beklemiyordum. ahmet abi mi lan bu diye bile düşünmüştüm ama bu olacağı hiç aklıma gelmemişti.
sonra asıl kavga başladı ve her şey ortaya döküldü. bu amca neden bu evdeydi, her şey birer birer kafamda oturdu.