dufun komşu hikayeleri

dusunmeye usenen filozof
sigarasından derince çekti, üfledi;

- kaşıkçı celal geldi bugün yanıma, dedi.

kaşıkçı celal dediği de abimin ölmeden önceki sözlüsünün babası. artık abimin öleli bile bir yıla yaklaşmış. adam tahtadan kaşıklar, kepçeler, şeker kaşıkları falan oyar, el süpürgesi, sepetler yapardı.

-süleyman sen temizleyeceksin oğlum bu kiri, yoksa kanserden giderim ben, dedi babam tekrar.

-de artık baba, ne kiri ne temizliği, dedim.

ismail abin ölmeden önce zaten kızı verdiler diye erken davranmış, uçkurunu tutamamış. şimdi gene müzeyyen'i istemeye gelmişler. celal düşünelim demiş, kız bakmış ki iş ciddi, annesine söylemiş. kimsenin haberi yok ismail'in yediği halttan. "duyulursa ben buralarda yaşayamam sizi de yaşatmam" diyor adam. müzeyyen'i sen alacaksın süleyman, bu işi de burada kapatacağız.

şaşkınlıktan öyle bir kalakalmışım ki elimdeki sigarayı unutmuşum. sigara pantolonu delip tenime değince kendime geldim. ömer, ayşe, bebek, hulusi amca, annem, abim, müzeyyen, celal hepsi birden sırayla gözüktüler gözüme. elimden sigarayı attım, su testisini diktim kafama, içebildiğim kadarını içtim, gerisini başımdan aşağı boşalttım.

-baba sen ne diyorsun farkında mısın? benden 4-5 yaş büyük kızla mı evleneceğim, ben hala yengem gözüyle bakıyorum.

-lan yaşı, yengesi mi kaldı it, bu yaştan sonra bununla yaşayamam. ilk kez bir şey istedik. ya kabul edersin, ya da annelik babalık hakkımız haram olsun. zaten hayır dersen de siktir git bu memleketten nereye gidiyorsan. bir oğlumu toprağa verdim, ötekini de canlı canlı gömerim.

ağzıma geldi ama ayşe'yi kaçırdım diyemedim babama. ömer kaç kez yanıma geldi. "olum kaçırsam bende yok olur giderdim, ben buradayken ayşe'yi nasıl kaçırayım, git eve bak diyorum" abimin ölmesi de onun yüzünden. elimden bir kaza çıkacak diye de korkuyorum. köylü de benden şüpheleniyor. ama öyle bir ayarlamışım ki kimse bir şey anlamadı onca zaman. jandarma geldi, sordu, "ben görmedim" dedim, gittiler. anam babam da sordu, ama onlar uyurken de evdeyim, sabah kalktıklarında da. şüphelenmiyorlar. on gibi odamın kapısını arkadan bağlayıp gedik yoluna vuruyorum kendimi. sabah beşbuçuk'ta aralık bıraktığım pencereden girip geri yatıyorum. ömer'e hemen yeni kız bulmuşlar, anladığım kadarıyla ömer'in anne babası ayşe'den kurtulduklarına razılar. öyle çok ısrarcı da olmadılar.

çok düşündüm, kararımı verdim, anne baba bu. bir zaman sonra affederdi. ayşe ile bebeği alıp izmir'e kaçacağım. gece gedik'te durumu ayşe'ye anlattım. kaçmazsak beni müzeyyen ile evlendirecekler dedim. bir tacir var, ondan sebze parası gelecek onu istedim. tacir parayı 3-5 gün ayarlayamadı. bizimkiler zaten aynı günün akşamında gittiler, müzeyyen'i istediler bana. kaşıkçı celal bir çare bulunmasının mutluluğuyla hemen vermiş kızı. ben 23 yaşındayım, müzeyyen 27-28 o zamanlar.

haymana'da kızlar 18-19 oldu mu askerden dönenlere verilir o dönemde. müzeyyen gibi taliplisi çıkmayanlar da fakir fukaraya varır ancak. müzeyyen gibiler olmasa abime bir allah'ın kulu da kız vermez. fakirliğin gözü kör olsun yeğenim. tabi ayşe başımın etini yedi. izmir'e kaçmak istemiyor. annem babam razı olsun kendisini sahiplensin istiyor. işin ciddiyetinden dolayı, abimin hatırasına da kıyamıyorum işin aslını demedim. o yüzden ayşe de ben müzeyyen'e gönüllüyüm sanıyor. değilim diyorum, anlatamıyorum.

tacir'den bir türlü para gelmeyince iyice arada kaldım. 1 hafta sonra da zaten elimi kolumu bağlayan o gelişme yaşandı. akşamüzeriydi, babam tarlaya geldi. "allah belasını versin senin gibi evladın" dedi.

suratıma bir tükürdü. tükürük suratıma yapıştı. saygımdan kolumla silemedim bile.

-lan sen nasıl adamsın, dedi?
bu başlıktaki tüm entryleri gör