dufun komşu hikayeleri

dusunmeye usenen filozof
Bu kadar önemli şey anlattıktan sonra, “en önemlisi de bu” diyerek vurgulaması beni olduğum yerde heykelleştirdi. Doğruca Süleyman Abi'nin yüzüne baktım ve öylece kalakaldım, söylemek ile söylememek arasında mı kalıyordu yoksa söylemeye mi zorlandı, o an için emin olamadım. Gözü eline gitti, sigarasının bitmek üzere olduğunu fark etti. Aceleyle elindeki sigarayı dudağına götürdü. Sigaranın filitreye yaklaşmış ateşine dikkatle bakarak derince bir nefes çekti. Ağzından ve burnundan saldığı dumanın gözüne kaçmaması için kıstığı gözlerinden gözbebeklerini bir an kaçırdım.
Ayağının dibine usulca bıraktığı izmaritin üzerine basarak topuğunu sağ sol yaptırarak güzelce ezdi. Bana doğru yavaş yavaş yürümeye başladı. Kısa bir süre sonra aramızdaki 6-7 adımlık mesafeyi tüketti. Sağ elini sol omuzuma koydu. Çiftçilikten nasırlaşmış ve büyümüş elleri o kadar sıcaktı ki kısa sürede omuzumu ısıtmayı başardı. Diğer eli ile yüzünü sıvazladı, sonra bıyıklarını düzeltti.
-Aslında bundan çok emin değilim, dedi. Gözüyle sağ omuzumun üstünden uzaklara daldı. Ben ise sigara içmekten sararmış bıyıkların örtmekte olduğu ağzına odaklanmış çıkacak cümleyi sabırsızlıkla bekliyordum.
-Eminim de bir yandan, Ayşe'ye sorsam zaten doğru demez de, ben onun fotoğrafını gördüm. Bebekliğini de bilirim, yıllardır içimde bildiğim ama asla Ayşe'den öğrenemediğim bu şey nedir biliyon mu yiğenim? Dedi. Bu Ayşe'nin gızı var ya Kübra… O gız Ömer'in gızı değil, o gız benim gızım.
Ben ne diyeceğimi bilemedim önce, onu gözlemledim. Gözleri dolu dolu oldu. Buna inanmasının ötesinde kafasının içinde dönen ve kendini buna inandıran ayrıntılar olduğuna emindim. Konuşmaya başlamışken susmamasını sağlamalıydım.
-Abi emin misin? dedim.
-Ayşe senin gızındır demedikçe bir şüphe kalıyor tabi insanın aklında. Gerçi şimdi testi neyim de var demi bunların. Bakılsa kanımıza zaten belli olur. Ama ben bir hesap yaptım. Dinle bak şimdi beni.

Askerlik 18 aydı o zamanlar. 4 ay acemilik sürerdi. Benim Ayşe ile münasebetim bundan sonra. 15 Günde dağıtım izni olsa dört buçuk ay değil mi yeğenim? Geri kaldı 13,5 ay benim dönmeme. 1 ay da izin kullanmadım erken döndüm. 12,5 ay. Bunlar düğünü kurana kadar 3 ay geçmiş. Kaldı 9,5 ay. Bu bebe ben geldiğimde 15 günlük bilemedin 1 aylık olmalıydı. Ama 3 aylıktı. Ebesiyle de konuştum. Doğum normal olmuş. Bebek 3,5 kilo sağlıklıymış. Doktora da sordum. “7. Ayda normal sağlıklı doğum sayısı yok denecek kadar azdır” dedi. Ayşe bana kızın fotoğrafını gösterdi dedim ya, kızın gözleri aynı abimin gözleri. Amcasına çekmiş. Bebekkenden bilirim ben onun kokusunu. Bizim kokumuzdan. Allah biliyor ya içime doğuyordu kızım olduğu. Kanıtın var mı dersen bu anlattıklarım yeğenim. Ama bana sorarsan o kız benim kızım. Bak Ömer'in başka çocuğu oldu mu, olmadı. İkinci karısı hasta dediler ama, ben biliyorum sorun Ömer'deydi. Ankara'da gençken bir pavyon karısına tutulmuş Ömer. Karının kapısından ayrılmazmış. Karı söylermiş, erkekliği yok ama kapımdan ayrılmıyor manyak diye. Ara sıra dedikodusu çıktığı da oldu. Ama Ömer'in tek ispatı bu bebe. O yüzden kendi kızı olsa bu kadar sahip çıkmaz. O kızının derdinde değil, erkekliğinin ispatının peşinde.
Sanki ben Aile mahkemesi hakimiydim ve velayeti alıp Süleyman Abi'ye verecektim, öylece kanıtlanırını sıralıyordu bana. İşin garibi beni ikna da etti. Bir Ömer Abi'ye bakıyordum bir Süleyman Abi'ye, bir de Kübra'ya. Yani Ömer Abi ile alakası yoktu. Aslen Ayşe Abla'ya da çok benzemiyordu. Ama Süleyman Abi'ye ikisinden de çok benziyordu. Sadece dış görünüşü değil, sanki ruhundan da izler vardı. Hırçındı Kübra, ama onu anladığınız zaman bir kadar uysal ve sevecen.
Hakim olarak kararımı vermiştim.
Velayetin Süleyman Abi'ye verilmesine…
Benim de çok şüphem yoktu. Kübra Süleyman'ın kızıydı.
bu başlıktaki tüm entryleri gör