varlıkları, kavramları karşılayan sözcükler. karşılık geldikleri varlık ve/veya kavramlarla karşılıklı ilgisi ait olduğu dilin anlaşılabilirliği ve işlevselliği açısından önemlidir. diğer bir deyişle bir sözcüğün karşılık geldiği nesneyi gördüğümüzde sözcüğü anımsamamız veya tam tersi sözcüğü gördüğümüz ya da duyduğumuzda karşılık geldiği nesneyi yahut kavramı zihnimizde canlandırmamız gerekir. örneğin giyecek sözcüğü ile kastedilen nesneyi, neşe sözcüğü ile de kastedilen kavramı zihnimizde canlandırmamız gerekir. keza neşeli hissettiğimizde hissimizi çağrıştıran kavram, giyeceği gördüğümüzde de onu karşılayan sözcük zihnimizde çağrışır.
ad
ortadoğu kaynaklı üç dinde de tanrı tarafından helak edildiğine inanılan bir kavim.
hakkındaki söylence kaynağımda şöyle;
Büyük tufandan kurtulan Nuh ve tebaasından bir kısmı yeryüzüne tekrar ayak bastıktan sonra dünyanın başka bir köşesine yerleşmek için yol almışlardı. Kendilerine Ad ismini veren bu kavim kara bitene kadar güneye ilerlediler. Şimdiki Yemen'e ulaşan bu eski insanlar buraya yerleşip kendilerine İrem şehrini kurmuşlardı.
Önceleri tanrı inancıyla sağlam bir şekilde tarım yapmaya ve hayatlarını geçindirmeye çalıştılar. Kendilerine ödül olarak verimli topraklar bahşedilmişti. Bu toprakları işleyip ekin elde etmeye başladılar. Üstelik başka insanların ayinlerinde tütsü olarak kullandığı bir bitki sadece onların topraklarında yetişiyordu. Ticaretle kısa zaman içinde Ad kavmi zenginleşmeye başladı.
Ad kavminin insanlarının bir özelliği de iri yarı olmalarıydı. Oldukça uzun boylu ve yapılı olan bu insanlar kendilerine karşı savaş açan toplulukları bozguna uğratmayı başarıyorlardı. Fakat gözlerini daha fazlasına diktiler. “Biz herkesten üstünüz. Onlardan farklı olmalıyız” dediler ve şehirlerine şimdiye kadar hiç görülmemiş sütunlar ve surlar diktiler. “Bizi kimse yıkamaz” diyerek böbürlendiler. Kendilerine güvenleri artınca da kibirlenmeye ve yabancılara düşman olmaya başladılar. “Bizden daha zayıflar” diye düşünüp şehirlerine gelen yabancılara eziyet ettiler. Kafalarına göre işkence ve dayak uygulaması başlattılar. Kervanlar yollarını şaşırsın diye çölde yol izlerini sildiler ve birçok tüccarın çölde kaybolup ölmesine sebebiyet verdiler.
Söylentiye göre bu kibir tanrıyı çok kızdırdı ve Ad kavmine bir peygamber gönderildi. Hud peygamber Ad kavmine kötü huylarından vazgeçmelerini, aksi takdirde kendisinin gazabıyla karşılaşacaklarını söyledi. Fakat insanlar onu delilikle ve yalancılıkla suçladılar. Hud'un belki de seneler süren çabaları tek bir sonuç bile vermemişti. Peygamber tanrıya dua edip, elinden fazla bir şey gelmediğini ve gazabını göndermesini diledi. Bunun üzerine önce insanlardan su esirgendi. Tek bir damla bile yağmur yağmamaya başladı. Hayvanlar susuzluktan öldü. Topraklar kuruyup çatladı. Büyük bir kıtlık başladı. Hud insanlara tanrıdan af dilemelerini ve bu kıtlıktan kurtulmalarını söyledi. Fakat insanlar yine onu yalancılıkla suçlayıp yüz çevirdiler.
Böyle söylerlerken ufukta kara bulutlar gözükmeye başladı. Herkes yağmur gelecek diye sevinmişti. Fakat bulutlar yağmur yerine çok şiddetli bir kasırga getirdi. Göz gözü görmeyecek şekilde kumlar uçuştu, fırtına koptu. Tam yedi gün boyunca görkemli ‹rem şehri birbirine katıldı. Bu felaketten sadece Hud kurtulabilmişti."
alıntı; evren ve insan
hakkındaki söylence kaynağımda şöyle;
Büyük tufandan kurtulan Nuh ve tebaasından bir kısmı yeryüzüne tekrar ayak bastıktan sonra dünyanın başka bir köşesine yerleşmek için yol almışlardı. Kendilerine Ad ismini veren bu kavim kara bitene kadar güneye ilerlediler. Şimdiki Yemen'e ulaşan bu eski insanlar buraya yerleşip kendilerine İrem şehrini kurmuşlardı.
Önceleri tanrı inancıyla sağlam bir şekilde tarım yapmaya ve hayatlarını geçindirmeye çalıştılar. Kendilerine ödül olarak verimli topraklar bahşedilmişti. Bu toprakları işleyip ekin elde etmeye başladılar. Üstelik başka insanların ayinlerinde tütsü olarak kullandığı bir bitki sadece onların topraklarında yetişiyordu. Ticaretle kısa zaman içinde Ad kavmi zenginleşmeye başladı.
Ad kavminin insanlarının bir özelliği de iri yarı olmalarıydı. Oldukça uzun boylu ve yapılı olan bu insanlar kendilerine karşı savaş açan toplulukları bozguna uğratmayı başarıyorlardı. Fakat gözlerini daha fazlasına diktiler. “Biz herkesten üstünüz. Onlardan farklı olmalıyız” dediler ve şehirlerine şimdiye kadar hiç görülmemiş sütunlar ve surlar diktiler. “Bizi kimse yıkamaz” diyerek böbürlendiler. Kendilerine güvenleri artınca da kibirlenmeye ve yabancılara düşman olmaya başladılar. “Bizden daha zayıflar” diye düşünüp şehirlerine gelen yabancılara eziyet ettiler. Kafalarına göre işkence ve dayak uygulaması başlattılar. Kervanlar yollarını şaşırsın diye çölde yol izlerini sildiler ve birçok tüccarın çölde kaybolup ölmesine sebebiyet verdiler.
Söylentiye göre bu kibir tanrıyı çok kızdırdı ve Ad kavmine bir peygamber gönderildi. Hud peygamber Ad kavmine kötü huylarından vazgeçmelerini, aksi takdirde kendisinin gazabıyla karşılaşacaklarını söyledi. Fakat insanlar onu delilikle ve yalancılıkla suçladılar. Hud'un belki de seneler süren çabaları tek bir sonuç bile vermemişti. Peygamber tanrıya dua edip, elinden fazla bir şey gelmediğini ve gazabını göndermesini diledi. Bunun üzerine önce insanlardan su esirgendi. Tek bir damla bile yağmur yağmamaya başladı. Hayvanlar susuzluktan öldü. Topraklar kuruyup çatladı. Büyük bir kıtlık başladı. Hud insanlara tanrıdan af dilemelerini ve bu kıtlıktan kurtulmalarını söyledi. Fakat insanlar yine onu yalancılıkla suçlayıp yüz çevirdiler.
Böyle söylerlerken ufukta kara bulutlar gözükmeye başladı. Herkes yağmur gelecek diye sevinmişti. Fakat bulutlar yağmur yerine çok şiddetli bir kasırga getirdi. Göz gözü görmeyecek şekilde kumlar uçuştu, fırtına koptu. Tam yedi gün boyunca görkemli ‹rem şehri birbirine katıldı. Bu felaketten sadece Hud kurtulabilmişti."
alıntı; evren ve insan