O şimdi harabe. Önce ev sahibi sonra da ev yıllar önce göçüp gitti. Tas ve kerpiçten yapılma sarı toprak sıvalı çatısı balçık toprak olan evdi. Çatı kış gelmeden su akıtmaması icin yuğgu taşı adı verilen beyaz,silindir seklinde ağır bi taşla düzeltilir çıkan otlar ezilirdi. Evin ayrı bi kokusu olurdu en çok akılda kalan tütün kolonyası, naftalin ve ahşap kokusuydu. Tahta kaşık vardı. Bikaç tane metal kaşığı büyükler kullanır bize tahta kaşık kalırdı, ağza zor sığardı. Eğlenceli tarafları vardı; eşek ve ata binebilirdik tavukları yakalayıp çatıdan atar ve ucmalarini seyrederdik. Bağa gider üzüm kavun yer, kuyuya taş atıp oynardık. Anneanne ismimi hiç doğru soylemezdi her gittiğimde farklı isimler bulurdu, doğrusunu söylediğimde aman oğlum ne farkeder derdi. Ev telefonu çaldığında yanına yaklaşır açmadan kimsin diye bağırirdi, ne gülerdik ya.. sonra göçtü gitti. Annem anlattı sonra ölüm döşeğinde seni sordu dedi. Benim ismimi yanlış söylerdi hep, orda doğru söylemiş nerde o demiş.