1980'li yıllarda türkiye'nin başına gelen tek iyi şey muhteşem 3 yönetmenin parlamasıydı. tunç okan, yavuz turgul, ve sinan çetin'den bahsediyorum. rica ederim sinan çetin'i doksanlar ve günümüzle değerlendirmeyin. 82'de çiçek abbas ve çirkinler de sever gibi iki muhteşem filme imza atmıştır. 85'de 14 numara gibi sadece bizim sinemamızın değil dünya sinemasının baş yapıtı olabilecek bir film çekmiştir. 93'de çektiği berlin in berlin de çok iyi bir filmdir. 2000'de propaganda filminin çekilmesi sınır çirkinliğinin çıplak gerçekliğine sıkılan bir mermiydi. fakat özellikle 14 numara gibi dispotik ambianslara dünya sinemasında martin scorsese falan yaratabiliyor.
tunç okan ustamız sadece 3 film çekmiştir. fakat üçü de her açıdan bugüne kadar seyirciye en güzel biçimlerde anlatılmış hikayelerdir.
yavuz turgul'un anlatımı kanaatimce diğer iki yönetmenden zayıftır. filmlerinde çok fazla diyalog ve mesajın seyircinin gözüne sokulma hadisesi vardır. fakat o da hep anlatılması gereken öyküleri anlatmıştır. aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni de bunlardan biridir.
başta haşmet asilkan karakterini ele alalım. kendisi özü itibariyle tam bir orospu çocuğudur. muhsin bey kadar olmasa da, şener şen tarafından başarılı bir şekilde canlandırılmıştır. eskiden vıcık vıcık aşk filmleri çekerken antropozun değişik bir biçimine yakalanmıştır. kalıcı olmak adına toplumsal filmler çekmeye girişir. fakat öz hakkında hiç bir fikri yoktur. kendisine filmde bir yapımcı tarafından söylendiği gibi ''fular takıp sakal bırakmakla olmaz bu işler'' zaten işleri yüzüne gözüne bulaştırınca kendinden başka herkesi suçlayacak kadar bir zavallıdır da. tam da bu ruh halinde erken antropoza giren yığınla çok sevdiğim dostum arkadaşım olmuştur yaşamım boyunca. bu zavallı hallerinden sonra bir daha sevememişimdir. 3 tane çocuğu vardır haşmet asilkan'ın. işte bu film üzerinden insan neden ürer işi gayet güzel şekilde anlatılmaktadır. insan dünyaya hayatını mafh edeceği taptaze varlıklar getirmek için ürer. başka neden üresin ki?
fakat ortamlarda haşmet asilkan'a sempatiyle bakan izleyiciler görüyorum. vedat türkali romanındaki kenan karakterine sempatiyle bakılması kadar örselemektedir bu durum beni
jeyan karakteri tam bir kaşardır. solcudur fakat o da işin özünde değildir. çok zeki bir kadındır. onun da hayatını mafh ettiği bir çocuğu vardır. bu arada haşmet'in de hayatı babası tarafından mafh edilmiştir. zekasını seksüel bir entelektüel aktivite olarak erkekleri donunda sallamakta kullanır. solcu olmak da zaten o günlerde modadır.
nihat karakteri eski zamanlardan yakışıklı şimdilerde ihtiyar bir alkolik karakterdir. sinema ve tiyatromuzun kadri kıymeti bilinmemiş oyuncusu aytaç yörükaslan tarafından canlandırılır. aytaç beyi sanırım hepimiz süper baba dizisinde fiko'nun babası rolüyle hatırlarız.
kendisi filmin bir yerinde jeyan'a ''yönetmene kaç defa verdin bu rol için'' diye sorar. haliyle jeyan tarafından ters bir tepkiyle karşılanır. bunun sebebini nihat hiç bir zaman anlamayacaktır. zira benim çıkarttığım kadarıyla kendisi genç ve zenginken bu espirileri gayet gülünebilecek espirilerdi.
hakkı ölür. hakkı'nın cenazesinde çok az insan vardır. camideyken şener şen, nubar terziyan'a döner sorar ''yahuu sen ermeni değil miydin? ne yapıyorsun camiide? terziyan da der ki ''o kadar az kişi vardı ki cenazede rahmetliye ayıp olmasın dedim''
oysa şener şen'in öbür tarafındaki sami hazinses üstadımız da ermenidir. ve bir mülakatında gazeteciye bu gerçeğin kendisi ölene dek saklanmasını rica etmiştir.