inanç deyince aklına caner taslaman ve serhat ahmet tan gelen ve kendince konuyu sodomize etmeyen çalışan türlü ergen esprilerini (: bir kenara bırakırsak; akılla gidilen bir yolun ardından ulaşılan sonuçlardan ziyade kabullerin ardından inanışların olması elzemdir, canım arkadaşlarım. örneğin skolastikler akılları ile bir sonuca ulaştıklarını düşünmüşler ve inançlarına akıllarını uydurmaya çalışmaktan başka bir şey yapamamışlar. bir inançtan bahsediyorsak akıl inancın ortaya çıkışına kadar serbesttir, inancın varlığından sonra akıl ona tabi olur. inanç istemlerinin ortak yönü budur. şimdi aklın serbest olduğu inanç öncesi evreyi ele alalım. bunun için de aklın inancı kabul etmeyi istemesi gerek. dikkat ederseniz inancın varlığını ispatlaması demedim. inancı kabul etmek istemeyen akıl kabul edebileceği ispatlar olsa dahi inanmak istemez inanmaz ve de aksi için sayısız nedeni olsa bile inanmamak için bir zerre bulsa ona tutunur. aynı şekilde inanmak isteyen akıl ise iman için bir zerre bulsa ona sımsıkı yapışır. İşin özeti bu aslında. İnancın sahası yok. anlamayanlar için tekrar edelim: kavramların hakkını verin.
neyse bilimsel bakış açısı demiştik, başlıkta bir garip. ille de deşarj olacağım diyorsanız uyuyun. rüyalarınız sizi terk etmez. (: