Bazı sabahlar oluyor ki hayatın hiçbir yüzüne tutunamadığımı hissediyorum. Biraz zaman evvel beni dertleri, hırsları, çileleri ile saran veya bütünleştiren şeylerin soğuk, pürüssüz ve uzantısızca öylece duruşu gibi bir şey oluyor. Soğuk yüzeylerine gitmiyor ellerim. Hiçbir şey içimde yeterince dertleşemiyor, henüz başlamış gün gibi, hissedilmez bir halde, dev bir boşluğu açmak istercesine biraz uzakta duruyorlar.
Böyle sabahları dolduran, bir özlem duygusunun yoğun fikir akışı, hatıra akışı, his akışı oluyor.yoksun ve yokluğunu fırsat biliyor sana dair her şey. Bu garip bir yokluk, uzak zamanlarımızda bazen öfkenle, ayrılığınla, hüznünle doluyum. Sen bir ruh gibi hemen yanımdasın ve sanki yaptığım her şey ve düşündüğüm, hissettiğim, aynı anda senin dünyalarında aksediyor. Beni duyduğuna dair garip bir hisle doluyorum.
Böyle sabahlarda seni bu dünyadan koparıp ait olduğun dünyada uykulara almışlar gibi hissediyorum seni. Beni duyamazsın, hissedemezsin gibi. Tecritsin gibi her şeyden. Sana ait bir iz bulamam, arayamam bile seni bulamayacağımı bildiğimden. Bu anlarda seni bulmak seninle olmak bana kalmış bir şey değil. Sana dair yokluğun, senin yokluğunun, asıl yokluğa en benzeyen hali bu zamanlar. Ve gecelerin, uzun yalnız gecelerin, benim içinde olmadığım ve sana ait bir dünya olan uzun ve yalnız gecelerinden sonra, ben tüm bu zamanlarını düşünüp, yokluğu hatırlatan yalnız sabahlara uyanıyorum. Sabahlarım uzuyor, ve zorlaşıyor. Belki de bu sebeple en çok sabahları zorlanıyorum. Ve sana ait, geceden kalan tutunacak bir şey olmadan, senin yaşayıp kapattığın geceden sonra, bu sakin, bu soğuk sabahla baş başa oturuyorum.
Bir yüzün var kara kara güller gibi gözlerinde yıldızlar deniz fenerleri ve dudakların kırmızı hayat dolu halleriyle hayat döker gibidir.saçlarına değen rüzgar kıymetlidir. Her şeyin matlığı ve zorluğu arasında senden gelen sevgiye dair olan o sıcaklık, o bana doğru parıldayış, her bir cümlende kurulu olan sanki bir beşere ait değilmişcesine ya da bir insanın cümleleri başka alemlerden tatlar giyinmişçesine içime bıraktığı his.. sözlerine her değdiğimde neyle ilgili olursa olsun, sanki kalbimin ve ruhumun susuz kaldığı şeyi yudumlar gibi hissediyorum.
Doyamıyorum bu sebeple. Bu sebeple mesele ne olursa olsun, uzatıyor, dinliyor, konuşuyorum. Kendi sözlerimi senin sözlerinin devamını getiren şeylerse eğer sevebiliyorum ancak. Sana benden yayılanlara yüzün dönüyor, gülüyor ve ısınıyorsa eğer sana doğru yayılmak içimdeki kuvveti en fazla vermek istediğim şey haline geliyor. Gerçekleri, gizleri, engelleri, eksikleri, korkuları susturuyor ya da kabulleniyorum. Kabulleniyorum, bir şeyler her nasıl olursa yolunu bulacak. Ben yalnızca içimdeki sesin akışını dinliyorum.
Yan yana oturuyoruz kısa anlarda. Bir gemi geçiyor izliyoruz. Bir hikaye canlanıyor aklımızda. Gemide yazılan mektupları düşünüyoruz. Limanı, göğü, denizi ve insanı. Enginlere açılamasak da, enginleri ve aşk hikayelerini konuşup yaşanamayan her neyse görüyoruz. Bize ait olmayan ama çağrıştıran Yaşananları ve yaşanamayanları konuşarak susuyoruz. Ellerim tutamıyor ellerini, ama benim içimde, aralarındaki cam engelin iki yüzüne ellerimizi koymuş, değemesek de birbirine uzanışını görmek ister gibiyiz. Ben böyle düşlüyorum, sende bunu çok görmezsin elbet. Ve elbet, kucağında kalakalmış ellerine, saygım, kalbine olan sevgimin hayranlığımın uyandırdığı kıyamamak ve dokunamamak hissi gibidir.