daire kapımın direkt açıldığı koridorun hemen sağ tarafında bulunan oturma odamın küçük üçlü koltuğundan doğruldum. kübra'nın bende kalmasının en kötü yanı da bu ya. iki kişilik koca yatağı ona bırak gel burada kıvrıl.
"patladın mı be" diye bağırmama sebebiyet verecek kadar uzun ve ısrarlı çalışların ister istemez hız kazandırdığı yürüyüşüme, kıçımın sağ lopunu kaşıyan elimle eşlik edip kapıya ulaştım. gözlerimi bile doğru dürüst açmaya fırsat bulamadan kapıyı açtım. zaten gecenin bir buçuğunda evimden kalkıp gittin be adam yine ne oldu amına koyayım?
ömer abi, ayakkabıyı bile çıkarmış, içerideki mevzuyu merak eder bir tavırla yanımdan kıvrılırken;
"kübra nerede" diye sordu?
"hee siktim amk. gir bak" gibi bir ifadeyle kendi yattığım odayı gösterdim. dağılmış battaniyemi ve kollarla bir araya toparlanmış şişkin yastığıma baktı bir süre.. "ee nerde?" dedi.
"benim yattığım odada kübra'nın ne işi var ömer abi allasen, tee orda yatak odasında uyur o" diyerek koridorun diğer tarafında bulunan kapalı kapıyı gösterdim.
ömer abi oraya doğru hareketlendi ve paat diye kapıyı açtı. kübra'nın "ohaa amk." diyen sesini duydum sadece.
ömer abi, "kalk kız kalk sabaha kadar uyku girmedi gözüme zaten" derken kübra görüş alanıma girdi. uyku halinden çıkarak kendine gelmeye çalışıyordu. kübra fırtınadan önce sessizliğinde kaldı bir süre. ayşe abla açık kapıdan girdi ve her zaman ki ne şiş yansın ne kebap davranışı içinde müdahale etmeden yavaşça olaya dahil oldu.
kübra önce ezikçe "napıyorsun sen ya" diye söylendi. ömer abi artık yatak odasına tamamen girmiş, kübra'nın yanına kadar gitmiş onun kalkmasını hızlandırmaya çalışıyordu. ve nihayet kübra'nın kontak çalıştı ve volvo motoru gibi gürledi.
"lan sen kimsin" ile bir girdi. "6 aylık bebeğini annesiyle dışarı atan hayvan " dan çıktı. ömer abi kübra'nın saçından tuttu. ayşe abla bunu görünce olaya girdi. bir yandan da bana yardım et gibisinden bakıyordu.
ömer abi'ye bir dokunsam sanki kızı akşam kendi bırakıp gitmemiş gibi ırz düşmanı muamelesi göreceğim, söz ile ikna etmeye çalışıyorum. kübra beni göklere çıkaran ve ömer abi'yi yerin dibine sokan kıyaslamalara başladı. ikimizin adamlığını kıyaslıyordu ve alenen benim yapmadığımı yoksa kendinin çoktan bana vereceğini bile babasına söyledi. "bakire değilim salak zaten ben, bunu bile bile bu adam faydalanmıyor benden köpek" deyince ömer abi'nin eli ayağı tutuldu. kızına tiksinti ile baktı.
ben ömer abi'yi tutup daireden çıkardım ve kendi evine soktum. "abi sen köyüne geri dön, olmaz artık bu saatten sonra, sen onları zaten kaybetmişsin bu saatten sonra kazanamazsın. böyle olmaz bu iş" dedim.
adam bana sarılıp ağladı. "affet beni oğul, dünden beri zararımız bir kendimize, bir sana, bugün döneceğim zaten" diyerek gözyaşı döktü.
bazen sadece hayat haklıdır. bizim haklılıklarımız gece gündüz gibidir. güneş dünya'nın kendi aydınlattığı yüzünü görür, ay ise kendi aydınlattığı yüzünü. her ikisi de "dünya'yı ben aydınlatıyorum" der. ikisi de hem haklıdır hem haksız. bu böyle sürüp gidecekti. hiç bir zaman biri diğerinin sözüne gelmeyecekti. rakamın farklı taraflarında durdukları için ömer abi "bu dokuz" dedikçe kübra ve ayşe abla "hayır o altı" diyeceklerdi.
ve ömer abi o gün sessizce ankara hızlı trenine binerek şehri terk etti. evet hızlı treni kaçırmamıştı belki ama, kızıyla iyi bir baba kız olma trenini 20 yıl önce kaçırmıştı. artık yetiştiği hiç bir tren bu gerçeği değiştirmeyecekti.