salı günü arabaya atlayıp ankara'ya doğru yola çıktım. güreş federasyonu başkanına yapmam gereken bir sunum vardı. önce saat 11:00 olarak planlanan sunumu saat 10:00 çekme kararı almışlar. bunu da bana sabah saat 08:00'de birdirdiler. ankara-eskişehir arası zaten 3 saat. neyse ki öncesinde eski iş yerim olan orta doğu teknik üniversitesine uğrarım diye yola erken çıkmıştım. yarım saatlik sunumdan sonra üniversiteye geçtim. orada da çok kalmadım. konya yoluna çıktım. gölbaşı üzerinden önce haymana'ya uğrayacak oradan da polatlı üzerinden eskişehir'e ulaşacaktım.
yolu birazcık uzatıp haymana'ya uğramak istememin bir sebebi vardı. gölbaşı-haymana arasında yol için yaptığım listemi son ses dinlemeye başladım, kimler yok ki, metallica, iron maiden, judas priest, burzum, black sabbath, nirvana, the rolling stones, guns n' roses, pink floyd v.s verdim coşuyu
haymana'dan polatlı'ya döndüğünüz zaman yeşilyurt köprüsüne gelirsiniz, sağa dönüp yeşilyurt köyüne girdim. köy kahvesinin önünde durdum. içeri girip selamlaştım. hemen bana bir sandalye çektiler. hoş geldin faslından sonra oralarda ne aradığımı sordular. pala süleyman'ı arıyorum abimin askerlik arkadaşı dedim. askerlik arkadaşı bölümü yalandı ama yapacak bir şey yok, bir yalan bulmam gerekiyordu. ya tarladadır ya evinde deyip, evini tarif ettiler, gittim.
taş duvar arasına özensiz yapılmış, tahta bir kapıdan girmek üzereydim ki , içerideki köpek saldırır pozisyonda havlamaya başladı. köpeklerle aram iyidir, çömelip onunla konuşmaya başladım, saldırıyı kesti, ama kendini sevdirmedi de... bir abla çıktı köpeğin havlamasına. süleyman'ın eşi olmalıydı. teyzecim "süleyman abiyi arıyorum" dedim. "tarlada oluyor akşama kadar" dedi. tarlanın yerini öğrendim. arabayla gidilirmiş ama yollar o kadar da iyi değilmiş. yavaş yavaş ilerlemeye başladım.
bir ağaç tarif etmişti abla. o ağacı gördüm. arabayı onun altına bıraktım. tarlaya girdim. tarlanın öbür tarafında birisi çalışıyordu. iri yarı biriydi. süleyman olmalıydı. tarlanın içinden ona doğru ilerlemeye başladım. bir süre sonra beni gördü. eliyle gözünün üstünü perdeledi. tanımaya çalıştı. haliyle tanıyamadı.
iyice yaklaşınca;
"selamün aleyküm, pala süleyman sen misin abi?" diye sordum.
"aleyküm selam, buyur gel, benim" dedi.
gerçekten çok iri bir adamdı. aşırı dalgalı, açık kahve saçları vardı. sakalı iyice kırlaşmış, göz çevreleri ve alnı çoğu köy insanında olduğu gibi erken denecek yaşta kırışıklarla dolmuştu. elini üstüne sürerek temizlemeye çalıştı. ben elimi uzatınca "kirli ellerim" dedi ancak ben ısrar ettim, toprak insanı kirletmez dedim, sıktım elini.
"niye aradın beni" diye sordu. kübra'dan aldığım bilgiler burada epey işime yarayacaktı. biraz da yalanla destekleyecek tuturmaya çalışacaktım. ama nerede askerlik yaptığını biliyordum.
-sen askerliğini sivas zara'da yaptın değil mi abi, dedim.
-he orada yaptım ya, nereden biliyon, dedi.
-hiç muğla'lı bir asker arkadaşın kaldı mı aklında dedim.
askerde her şehirden mutlaka bir asker arkadaşınız olur.
-ali vardı, marmarisliydi, köyünü biliyodum emme dur bakayım diye düşündü? düşünmesine izin verdim, hatırlasa çok iyi olacaktı.