2005 senesinin sıcak bir mayıs ayı. açık öğretim sınavları ayağına bizim gazete bayisine geç gitmemle peder beyin siktir çektiği o mayıs ayı. o sıralar ehl-i keyf diye bir mekanda davul çalmam için teklif gelmişti. eşten dosttan emanet davul alarak ön anlaşmayı hallettik. açılışı yaptıktan bir gün sonra davulun sahibi su koyverince seve seve ve büyük hayaller kurarak ki örnek vermem gerekirse cem yılmaz'ın hokkabaz'ındaki gibi '' böyle üç iş yapsak'' tadında eker müziğin yolunu tuttuk. o gün hayatımdaki yol ayrımlarından biri olduğunu bilmeden. uzun lafın telgrafı davulu sahneye kurduk gümbür gümbür çaldık, tam sahneden inerken işletme müdürü ''beni takip edin'' işaretiyle müdüriyetin yolunu tuttuk. ''gençler, biz daha bir yemek müziği yapmaya karar verdik. davulu da yeni almışsınız, sizin için gerçekten üzgünüm'' demesiyle tam anlamıyla dünya başıma yıkılmıştı. peder beyden siktir yemek de cabası. ehl-i keyf macerasından sonra evden kaçıp iki sene eskişehir'de yaşadım.
şimdi nerede ehl-i keyf ismi geçse maceracı ruhumun burnunun direği sızlar.
bu da elimde kalan tek hatırasıdır.
şimdi nerede ehl-i keyf ismi geçse maceracı ruhumun burnunun direği sızlar.
bu da elimde kalan tek hatırasıdır.