bugün birbirimizi son görüşümüzün üzerinden geçen 20 temmuz'un ikinci yıl dönümü. sen 3 yılı aşan mükemmel beraber ömrümüzün hiç bir günü ve aşamasında benim gibi duygusal bir maymun olmadın. sadece olması gerektiği gibi sevdin, ben biraz abarttım her şeyi. senden çok şey öğrendim. fakat en önemlisi aşkın emeğin yükselen bir değer çizgisi olması gerektiğini öğrendim. dayanışmanın anlamını öğrendim ben senden daha nasıl bir iyilik yapabilirsin ki bana.
ilişkimizde hep ben duyguları abartan sen olması gibi yaşayandın. bu yüzden birbirimizi en son gördüğümüz günü hatırlamıyor olsan da buna kırılmam.
daha önce buraları bir kuyu bilip çokça seslendim. hatta ayrıldıktan sonra sırf iyileşmek için bir sığınak olarak seçtim buraları. psikatrlar pahalıydı. lüzumsuz para harcamamakda senden öğrendiğim şeyler arasındaydı biliyorsun. anti depresanlarla ciğerlerimi mafh edeceğime buralara yazdım. şimdi ciğerlerim sağlam, sensiz ömrüm çürüdü.
senden sonra şiirleri daha bir güzel okudum. atilla ilhan'ın bir şiirinde aşkımızın ömrünün özetini buldum. gerçi her benim gibi salak, ayrılıktan sonra bu mısralarda aynı şeyi bulur ya.
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız
bu gece çok uzun konuşmayacağım. ayrılığımızın ilk aylarında keşke bir böbreğe, göze, kalbe ihtiyacın olsa da çıkarıp versem, bir ispatla gitsem şu dünyadan diye saçma sapan düşüncelerim olurdu sabah akşam. aynı güzel bir türküde dediği gibi yani ''götür yarin kapısına as beni, desinler ki yari için can verdi''
şimdi diliyorum ki umarım kendi güzel kalbinden başka hiç bir şeye ihtiyacın olmaz ömrünce. olursa bütün yaşamsal ve yok oluş varlığımla yanında olduğumu bil.