eski sevgiliye söylemek istenenler

turuncu gemi
"hoop müdür ne yapıoon?''
hiç unutmuyorum, uzun yıllar evvel bana tanıştıktan sonra attığın ilk mesajdı. dünya başıma yıkılmıştı oradan hatırlıyorum çünkü. çok hoşlanmıştım o gece daha önce hiç gelmediğim o şehirde senden. bir kankanı öylesine merak etmiş gibi ''hoop müdür ne yapıoon'' mesajı dünyamı karartmıştı. bu kadar güzel ve dişi birşeyin parmaklarından böyle bir hitap çıkması da şaşırtmıştı beni orası ayrı konu. açıklamasını, aşkın bize bir elbise hırsızı olduğunu ilk ispat ettiğinde yapmıştın. ''sen de benden hoşlanmış, ama sana o gözle bakmayacağımdan korkmuş aşkın da verdiği el ayak dolanmasıyla bunu yazmışsın'' içimden ve dışımdan sormuştum da laf kaynamış, dudaklar da diller konuşmuştu cevap verememiştin; ''hangi göz'' çünkü seni ilk gördüğümde o kadar çok gözle bakmıştım ki, gözlerim güzelleşmişti. gözlerim güzelleşmişti kızıl kıvırcık saçlarına bakmaktan. ürkek heycanlı gözlerine bakmaktan. asi ve asil teninden, teslimiyetçi gözlerinden reformcu ve devrimci güzel kalbine kadar görmüştüm ben o ilk gün.

''hooop, erdal abi ne yapıoon'' sen hatırlamazssın ama bana çektiğin ilk mesajlardan biri de buydu. lan bu kız beni hangi erdal'la karıştırdı, ne ayıp şey, hayatımda bu kadar hakarete uğradığımı hatırlamıyorum diye düşünmüştüm önce. meğer leyla ile mecnun dizisinden mi ne bir replikmiş bu. o güne kadar çok popiler diye izlememiştim hiç. içinden sana karşı yapabileceğim espiriler kotarabilmek için oturup izledim sonra. geçenlerde bu dizinin videoları youtube de önerilen videolar arasında çıktı da anlatayım işte dedim. hayatımda gördüğüm en dişi yaratılmış şeyden bu mesajları hiç beklemiyordum o ayrı tabii ki.

vücdumun her yeri ap ayrı acılarla yanıyor olsa da şimdi, ülkemin neredeyse her şehrinde seni öpmüş olmanın onuruyla çarpıyor hala kalbim. gecenin bir yarısı antalya'ya gidiyorduk hani. yolda gece kırmızı kırmızı yanıp sönen rüzgar trübünleri vardı. demiştim aşkım ''bu yanıp sönen kırmızı ışıkları ışıkları görüyor musun?'' sen de araba kullanma sırasının sana gelmesinin siniriyle sanırım ''evet görüyorum sana girsin'' demiştin. bozulmuştum. oysa her normal dişi gibi ''evet aşkım görüyorum'' deseydin ben de diyecektim ki ''aşkım ateş böceklerini örgütledim, dağlardan yanıp sönerek kendi dillerinde sana olan aşkımı anlatıyorlar''

hani ümit yaşar oğuzcan diyor ya bir şiirinde

''yollarımız burada ayrılıyor
artık birbirimize iki yabancıyız
her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
her şeyi evet her şeyi unutmalıyız''

bunu ümit yaşar oğuzcan gibi bir yürek bile kabullendiyse benim kaba kalbime ne oluyor, o da kabullenecek elbet. ama uzun yıllar yan yana uyumuş iki insanın iki yabancı olması paradoksunu bizim zavallı kalplerimiz kabullenir de bu gezegene çok fazla değil mi bu paradoks?
bu başlıktaki tüm entryleri gör