hdp lideri ve pen onursal üyesi selahattin demirtaş'ın, seher isimli kitabından, antakya ve halep arasında geçen muhteşem bir öyküsüdür.
''yanılmışım, hayat çok uzun…”
garip bir durum mu var, sanmıyorum. her zamanki ortadoğu işte, bir yerlerde patlayan canlı cansız bombalar, geride bıraktığı onlarca parçalanmış insan bedeni, darmadağın olmuş yoksul bir pazaryeri.
ölü sayısı 68, yazıyla altmış sekiz.''
diye başlar. antakya'da salaş bir dükkanı olan hamdullah ustanın, halep'de yaşayan teyzesi kızı rukiye'yi sevip de alamadıktan sonra aşka küsüp yalnız geçirdiği bir ömür anlatılır içinde.
rukiye bir gün, halep'de ki savaştan kaçar, eşi ve çocuklarıyla antakya'daki hamdullah ustanın evine sığınır.
''hamdullah usta aslen halepli. dedesi hatay'a yerleşmiş, 60 yıldan fazladır hatay'dalar. dededen babadan lokantacı esnafı olarak tanınırlar hatay'da. tarihi halep çarşısında kumaşçı dükkanları var amcalarının. savaştan önce çok sık gider gelirlermiş birbirlerine. savaş başlayınca halep'teki akrabaların hepsi diğer birçokları gibi hatay'a kaçmışlar. hamdullah ustanın iki katlı evinin bahçesine bir çadır kurmuş, toplam 48 nüfus bir evde yaşamaya başlamışlar. hamdullah usta bu durumdan dolayı evin alt katındaki kiracıdan rica minnet evi boşaltmasını istedikten sonra biraz daha rahat etmişler. hiç evlenmemiş usta. çocukken babasıyla birlikte halep'e ziyaretlerinde tanıyıp deliler gibi âşık olduğu teyzesinin kızı rukiye 16'sında evlendirilince hayata küsmüş. sevmemiş bir daha kimseyi. rukiye iki çocuğu, kocasıyla birlikte ustanın alt katındaki evde bir odada kalıyor. onunla karşılaşmamak için her sabah neredeyse koşarak çıkıyor evden usta. rukiye de unutmamış unutmasına da yapacak bir şey yok artık. halen çok güzel, bakmaya kıyamıyor, görmeye doyamıyor. görme dediysek de kaç günde bir tesadüfen karşılaşmalar esnasındaki bir saniyecik bakışmalardan başka bir şey değil zaten. 'hadi!' dese birlikte her şeyi bırakıp kaçacaklarmış gibi ve sanki bunu birlikte planlamışlar da herkesten saklıyorlarmış gibi tedirginmiş usta.
68 ölü ulan!
eve herkes uyuduktan sonra sessizce girip usulca yatağa uzanmak dışında evle bağını kesmiş bu yüzden. olur da birisi ustanın bunları içinden geçirdiğini anlar diye ödü kopuyormuş. yıllar sonra yeniden alazlanan rukiye aşkının alevleri dışarıdan fark edilir korkusuyla bereket'le olan sınırlı konuşmalarını bile sıfıra indirmiş.''
bir hafta sonu, iki günlüğüne rukiye halep'e gitmek zorunda kalır.
''halep'te pazar yeri, tezgâhlarda sadece hüznün satılan, donup kalmış bir film sahnesi gibi. savaş başladığından bu yana neşesi yok pazarların, rengi yok, kokusu yok. doymak, doyurmak için bir parça yiyeceğin mecburen alınıp satıldığı yerler, ruhsuz hastane koğuşları gibi adeta. 68 parçalanmış insan bedeni. rukiye de aralarında. iki gün önce çocukları hatay'da bırakıp kocasıyla birlikte halep'teki evlerinden bir miktar daha eşya almaya gelmişler. akşam yemeği için bir şeyler almaya gitmiş pazara.hatay'ın künefesi de ünlüdür.
“allahu akbar” diye bağırmış kendini patlatan pazar yeri katili. halep'te paramparça olurken rukiye'nin bedeni, hamdullah usta dükkânın arkasında tahta namazlıkta namazını kılıyormuş. “allahu akbar” diye rükûya giderken göğsünde bir sızı hissetmiş, yaşlandık herhalde diye iç geçirmiş.
kocası ceset parçaları arasından elbise kumaşının yapıştığı bir kaç parçayı tanıyıp bulup alabilmiş rukiye'den geri kalanları. hamdullah usta ne cenazesine ne mezarına gitmeye dayanamamış rukiye'nin. definden bir gün sonra akşam dükkânın kapısını içeriden kilitleyip ecza dolabında ne kadar hap şurup varsa hepsini içmiş''