allah herkesin acısına yardım etsin, yakınlarını kaybetmiş herkese sabırlar dilerim ama benim anlamsız bulduğum eylemselliktir. 36 yılda babamın mezarına gitmişliğim 3 veya 4 falandır.
fakat hayatımın aşkının başkenti ankara'da, ankara'yı ve hayatımdan bütün mutlulukları terk ettiğim gece yapmıştım böyle bir ziyaret. 5 litrelik dikmen şarabıyla 1500 yıl evvel yitirdiğimiz şair imrul kays'ın mezarına gitmiş vedalaşmış ağlamıştım. ve şu şiiri okumuştum.
atların lisanını bilirim
kadınların gizli tarifesini
itin hergelenin biriyim
muhabbet tellâllarına göre
kalmadı yatmadığım hane
üryan girmediğim bahçe
imru'l kays'ı öldüren zehir
bana da sunuldu kaç kere
doludizgin geçtim yesrib'i
mekke'yi kona göçe
görmek için şairin ülkesini
indim kadim yemen'e
yemen : mısır ketenine
nakşedilmiş bir kaligrafi :
yüz bin sağmal deve
bir o kadar soru işareti
yemen : çölün eteğine
serilmiş bir pösteki :
yüz bini çini kâse
bir o kadar cırcırböceği
kahvenin yeşilini severim
sütün çivit mavisini
halden anlamazın biriyim
hayal tacirlerine göre
necid bir kök hatmi
aden bir dal defne
gözlerim şakaklarıma çekilir
güneş batarken kızıldeniz'e
nicedir dudaklarımda gezinir
cemal süreya'nın iki dizesi :
"iki şey : aşk ve şiir
bunlar kuşkuyla çiftleşir"
boynundan sarkan gümüş zincir
sol kulağındaki pagan küpe
yine kays'ı ele verir
dünyaya tekrar geri gelse
her aşk bir şehir
gibi şiirin gri tipisine gizlenir
bir gün benim de kalbim
ankara'da idam edilir