bir woody allen baş yapıtıdır. paris benim için avrupa'nın en güzel şehri değildir. hatta şişirilmiş bir balondur. fırsatınız varsa avrupa'nın başka bir yerine gidin. her sokağı ayrı kazık bir şehirdir. demem o ki filmde bu kadar hayranlığıma mucip olan şey paris hayranlığım falan değil.
basit bir öykü ancak bu kadar güzel anlatılabilir.
film belki de bir çoğumuzun beyninin karanlık dehlizlerinden bir köşedir. harika bir hayatımız, bizi çok anlamasa da iyi ve güzel bir sevgilimiz varken asla var olamayacağı isteyen bir dehliz. kimimizde çok fazla sızdırır bu dehliz, kimimiz ise çok iyi bir şekilde yamamışızdır.
filmdeki gencimiz de bu tarife uyan bir gencimiz. her şeyi varken geçmişe büyük bir özlem duymakta. felek bu ya, bir gece paris'in geçmiş yıllarında bir partide bulur kendisini. o yıllara zaten aşıktır. bir de güzel kadına aşık olur ve bir çok gece böyle sürer gider. ama bir sorun vardır. o yıllarda aşık olduğu kadın da daha eski yıllara aşıktır.
ben de, belki toplumdaki herkesten daha fazla retroya düşkün bir insan olarak baya empati yapmıştım ana karakterle. oyunculuk vasat. ama hikayenin anlatılış güzelliği içinde sırıtmıyor.