daha önce bahsetmişimdir. 90 lı yıllarda ortaokul'a giderken elbise dolabımın kapakları benim için bir nevi sosyal medya paylaşım platformuydu. devrimci büyüklerimizin resimlerinden, sevdiğim şairlerin şiirlerine kadar oralara özenle yapıştırırdım. hatta imza aldığım şairler ve tiyatrocuların imzalarını bile oraya yapıştırırdım. nazım'ın aşağıda paylaşacağım şiiri en önemli yerlerden birini kaplardı orada.
ortaokul'da oldukça aydın bir edebiyat öğretmenim vardı. nazım hikmet'i ilk olarak best fm'de melon şapka diye bir radyocudan duyup ona sormuştum. sorduğumda birisi duyacak diye yüzü kıpkırmızı oldu bir komünisten bahsettiğimizi okulda duyacaklar diye. nazım yasaklı değildi artık ama işte hala zalimlerin laneti üzerimizeydi kamuda. sonra bir gün o hocamız 29 ekim'de bana ''bu vatan bizim'' şiirini okusana dedi nazım'dan. zaten kimse nazım'ın olduğunu bilmez. bilirlerse benim önerdiğimi sakın söyleme de diye tembihlemişti. o 29 ekim'de şiiri okudum. sanırım 100 yıla yaklaşan hiç bir cumhuriyet kutlamasında hiç bir şiir bu kadar çok alkışlanmamıştır. ve kimse nazım'ın olduğunu anlamadı şiirin. buna sevinsem mi üzülsem mi hala bilemiyorum.
onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
bursa da havlucu recebe,
karabük fabrikasında tesviyeci hasana düşman,
fakir köylü hatçe kadına,
ırgat süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...