bir yerde okumuştum. kabaca şöyle bir tanımı var bu sendromun: "paris'e ilk kez giden turistin, paris'i umduğu gibi bulamaması sonucu yaşadığı travma"
sendromu tetikleyen semptomlardan biri de bireyin paris'e seyahati sırasında yaşadığı jet-lag veya kaba tabirle "yol yorgunluğu" sonrası bir de paris'i hayal ettiği gibi bulamamanın verdiği hayalkırıklığı ve neticesinde travma yaşıyor birey.
peki neden en çok japon turistler yaşıyor bu sendromu? bana soracak olursanız; japon oldukları için... yani japonlarda mükemmeliyetçilik hat safhadadır. mesela senin için basit bir şeyi, en mükemmel şekilde yapabilmek için belki bir ömür harcar adamlar. hem içeriğe hem de şekle çok önem verirler. mesela çiftçilerin katılabildiği bir yarışma var japonya'da. en kusursuz şekilde ve en lezzetli meyveyi üreten çiftçi ödüllendiriliyor. çiftçi bir adet kusursuz meyve üretip, adını altın harflerle listeye yazdırabilmek için aylarca bakıyor o meyveye. "gözüm gibi bakarım" derler ya. o çiftçi belki gözünden daha iyi bakıyor. belki aralarında "gözüme bir şey olsun ama o meyveye olmasın" diyen kafayı kırmış çiftçiler bile olabilir.
her şey mükemmeliyetçilik üzerine. yani burada 95 alan öğrenci hocam niye 100 değil? der. bu soruyu sorarken öylesine sorar. öğretmen için de ve öğrenci için de pek bir ciddiyet arz etmez bu soru. fakat orada 99 alan öğrenci neden 100 değil diye sorar. bu durum da buradaki gibi hiç alay konusu olmaz. bu soru bir ciddiyet arz eder. burada 95 alan ile 100 alanı aynı kefeye koyarlar. fakat orada 100 alan, 95 alandan da 99 alandan da üstündür.
çiftçi örneği sadece bir adet örnekti. belki bilmediğimiz pek çok yarışma vardır. olay yarışmanın olup olmaması değil. özetle; hayat, kültür, düzen mükemmeliyetçilik üzerine japonya'da.
velhasıl kelam, japonlar garip insanlar. paris sendromu gibi saçma sapan bir sendroma yakalanabilirler. bir serum neyin bağlayın bir şeycikleri kalmaz.