sessizlik, bir yandan gücünü aradaki mesafelerden boşluklardan alan bir olgu. bu mesafe ya da boşluk içinde bağların ayakta tutan onları sağlamlaştıran söylediklerimiz ya da bunların sembolü olan yazı. yan yana gelindiğinde el ele tutuşup, birbirinin gözlerine bakmak sessizlik lanetini kaldırabilir. kelimelere, sese bile ihtiyaç duyulmaz. önemli olan zaten paylaşımdır, hissetmektir. bunları başka duyular üzerinden sağlamak mümkün ise sesin hükümdarlığı biter..
sessizliğin en güçlü olduğu zaman da yalnızlıktır ki yalnız ruhlarda kendine rahatça yer bulur. paylaşımın azaldığı neredeyse yok olduğu yerlerdir, yalnızlık çölleri. bu yüzden güçlüdür, sessizlik. bir lanet gibi çöker..
insanın sessizliği zihninde sesin olmamasından değil; bunu paylaşmamasından, dış dünyaya bildirmemesinden ileri gelir. içteki sesin yoğunluğu halsiz bırakacaktır, insanı. bir çok tepkimenin olduğu bir beher gibi taşımaya çalışır içindekileri..
aslında varlığın hiçbiri sessiz değil. kaya bile üzerinden geçen böcekle, bazen üzerinde açan çiçek ile, musallat olan yosunlar ile, toprağın altından geçen su ile, hiç olmadı rüzgarın esintisi ile iletişim halinde. doğadaki varlıkların şahane etkileşimi var aslında. biz insanoğlu olarak yabancıyız. sessizliği en berbat da yaşayan biziz..