değişikti yangını, iç gıcıklayan cinsten. bakmaya doyulmaz bir pembelik, iç gösteren bir şeffaflık vardı karşımda. şarabı sevmezdim ve işeten de biraydı zaten. ama soğuk su, ah o buz gibi su, içinde buzların yüzdüğü o su yok mu o su. bu yangını en iyi durduran oydu.
soyulmakla kalmamış pembe bir yaraya dönüşmüştü bileğimdeki deriler. yaz sıcağında gümüşler takıp bir de güneşin altında uyunmaması gerektiğini o gün öğrendim. şarabın işettiğini de bugün.