söz vermek

ontolojik sancilarimin merhemi
benliği bilinç dahilinde gelecek zaman dahilinde bir noktada sorumluk altına sokmaktır..

insanlar arası iletişimde ve ilişkilerde dahilinde bir teminat olarak görülmesi ile bu kavramı sınırlamak son derece sığ bir bakış açısı olacaktır. ki zaten bu teminat olma rolü genellikle suistimal edilmekte ve fonksiyonel olarak işlevsiz olmakta, anlamını yitirmektedir.

söz vermenin ilk şartlarından biri farkında olmaktır ve hatırlamaktır. zihinsel fonksiyonları yeterince etkili şekilde şekilde çalışmayan birinin söz vermesi ve akabinde gelen sorumlulukları yerine getirmesi beklemez. bilincin yerinde olması ve hatırlama mekanizmasının çalışması şarttır.


bunlara ek olarak söz verildiği zaman kişinin bu isteğini yerine getirmesi için gereken koşulları sağlamak adına uğraşması gerekmektedir. burada sorun yaratan unsur, kişinin çabalarının netice ulaşıp ulaşmamasıdır. söz verildiği zaman, akdin yerini bulması, sonuca bağlanması aranır. bu arayış genelde o zaman kadar sergilenen çabaları hiçe sayma eğilimdedir. bu da söz vermenin bir süreçten ziyade gelecekteki bir nokta olma özelliği göstermesine neden olur. evet, bilinçli olarak benimseme ile başlayan söz verme eylemi; sonraki aşamada yerini sorumluğa ve bunu gerektiren davranışlara bıraksa da sürecin sonunda bir nokta olarak karşımıza çıkar..


(bkz:hatırlamak)

(bkz:unutmak)

(bkz:bellek)
bu başlıktaki tüm entryleri gör