ne kadar insanla doluyuz. içimiz, dışımız, düşüncemiz, arzumuz hep insan. bütün hayallerimiz insan bütün nefretlerimiz insan. bütün pencerelerimizin baktığı yer insan. teknoloji ile bireyleşen, asosyalleşen, yalnızlaşan biz aynı ateşin etrafında toplanan ilkel kabilelerden daha mutsuzuz ve onlardan çok daha fazla doluyuz insanla.
kıyas çarklarının içinde eziliyor ruhumuz. eksikliklerimiz, kusurlarımız, elde edemediklerimiz.. her şey gibi insan da metalaştı ve tüketilebildiğimiz ölçüde arttı değerimiz. kandırırsak ambalajla kandırıyoruz, o da olmazsa en iyisi bu kapağın altında der gibi hırsla mükemmelleşmeye çalışıyoruz. ne kadar muhtacız bir insanın gülümsemesine, kokusuna, sıcaklığına. ne kadar zavallıca insandan başka derdi olmamak. inandığımız yaratıcıyı bile insanın başka bir formu gibi algılıyoruz aslında, kendimize öyle olmadığını onu ne kadar yüce ve mükemmel gördüğümüzü söylesek bile, içten içe, gücün dışında kendimizi ona denk görüyoruz. tanrıyı bile insanlaştırıyoruz.